Hristiyan Amentüsünün Tetkiki:

Hıristiyan âmentüsü, Hz. İsa tarafından değil; çok daha sonra gelen din adamları tarafından meydana getirilmiştir. Hıristiyan âmentüsünde açıklanması gereken maddeleri teker teker ele almakta fayda vardır:



1. Tanrı için kullanılan “baba” tâbiri, çok alçaltıcıdır; zira insan toplumunda, kötü hâtıralar bırakan aile babaları vardır; aynı zamanda baba terimi, cinsel ilişkileri  hatırlatır;  ölümü ve kendisinden sonra bir vârisi düşündürür.



2. Mecâzî ve temsilî manada bile olsa, hem Eski Ahid ve hem Yeni Ahid’de İsa’dan başka insanlar için “Tanrı’nın oğlu” tâbiri kullanılmıştır. Bu ise “biricik oğul” tâbiri ile tezat halindedir. Luka’ya göre (Luka 3/38), Âdem (a.s.) Tanrı’nın oğludur. “Seigneur” kelimesinden, İsa’nın Tanrı oğlu olduğu, yani ulûhiyete iştirak ettiği anlaşılıyor ki, bu da Allah’ın birliğine zıt düşmektedir.



3. “Rûhu’l-Kudüs”ün fonksiyonu (O’nun Tanrı için bir âlet olduğu görünümü veriyor. Âmil ile âlet aynı şey olamaz. Bu ruhu ulûhiyete ortak koşmak, ilâhî birliğe ters düşer. Kur’ân-ı Kerim, “ruh” kelimesinin emir manasına geldiğini beyan eder (17/İsrâ, 85). Allah, kendi emriyle, İsa’yı babasız yarattı. Bu durum, fevkalâdedir ve ilâhî bir mûcizedir. Diğer taraftan Hz. Âdem’in yaratılışında bir anne de söz konusu değildir. O’nun, ulûhiyete ortak olmaksızın, fevkalâde yaratılışı daha da üstün bir mûcize idi.



4. Şayet Tanrı, bir bâkireden bir çocuk dünyaya getirtirse; bu, çocuğa değil; bizzat Tanrı’ya tapma gereğini ortaya koyar.



5. ve 6. Doğum, işkence, ölüm ve defnedilmek, insanla ilgili özelliklerdir; Tanrı’nın özellikleri değildir. Şayet Hz. İsa’nın, aynı anda ilâhî ve insanî olmak üzere iki hüviyetiyle öldüğü söylenirse, bu da yine anlaşmazlıklara sebep olur (bkz. aşağıdaki 9. madde).



7. Cehennemler günahkârların yeridir. Acaba o, oraya niçin gitti ve bize oradaki acaip olaylar hakkında niçin bilgi verdi? Bir cezadan kurtarmak için mi? Allah, suçluları affetmesi için, bir mâsumu cezalandırmaz. Günahkârları çıkarmak için, Hz. İsa niçin üç gün cehennemde kaldı? Hapishanenin kapısını açmak yeterli idi. Kaldı ki, İsa’nın oradan ayrılışından sonra cehenneme girecek günahkârların durumu ne olacaktı?



8. Herhangi bir şeyi yapmaya muktedir olmadan cehennemlere ölü olarak inişi, hiçbir işe yaramayacaktı.



9. Bu maddeye göre İsa, Tanrı’nın sağına oturduğu için O, Tanrı’dan farklıdır; zira birisinin, kendi kendisinin sağına oturması mümkün değildir. Şayet İsa, yeryüzünde insan olup (bkz. 5. ve 6. maddeler), gökte de insan kalırsa, o halde ne zaman tanrı oluyor?



10. Şüphesiz ölüler, tekrar dirildikten sonra muhâkeme edilirler; fakat yaşayanları hesaba çekmek, acelecilik olmuyor mu? Zira onların hayatı henüz  bitmediğinden,  çok  sayıda  iyi  veya kötü hareketlerde bulunma imkânına sahiptirler.



11. Bu madde, biraz 3. maddenin tekrarıdır.



12. Tarih, kilisenin temel noktalarda bile görüş değiştirdiğini göstermiştir; bu nedenle kilise, kesin ve mükemmel değildir.



13. Azizler, günahkârları kurtaramaz. Allah, istediğini cezalandırma veya affetmede kesinlikle hürdür. Şayet ‘communion’da, ulûhiyete ortaklık düşüncesiyle,  biraz  şarap  içmek  ve biraz ekmek yemek ameliyesine ihtiyaç duyuluyorsa, bu ilâhî birliğin hiçbir şekilde müsâmaha etmeyeceği bir şirk koşma çeşididir.



14. Günahların affı, tevbe ve ilâhî rahmet neticesinde olur; bir mâsumun cezalandırılması ile değil; velev ki ‘Tanrı’nın oğlu’ olsun.



“Tanrı’nın oğlu” tâbirinin kitabî manasından (mecaz olarak kullanılışından) söz etmiştik. Bunu açıklayalım: Tek Tanrı’ya inananlar diye yahudilerden bahseden Beşinci Sifir (14/1) onları şöyle tavsif eder: “Siz Tanrı’nız Ebedî’nin çocuklarısınız.”  Hıristiyanlığa gelince, bizzat İsa, birkaç kez Tanrı’ya inananların Tanrı’nın oğlu olduğunu bugünkü İncillerde söyler, bunu açıklar, hatta tarif eder. Şöyle ki: “Barışı elde edenlere ne mutlu! Zira onlar Tanrı’nın çocukları diye çağrılacaklar.” (Matta, 5/9). Bu arada çok ilginç olan şu hususu hatırlatalım: İncil’in bu cümlesinde yer alan “pacificateur” yani, “uzlaştırıcı”  veya “barışı elde edenler” tâbirleri, “müslüman” teriminin karşılığını ifade etmektedir. Bilindiği gibi müslüman kelimesinin bir anlamı, “barış içinde ve selâmette olan”dır. Meşhur bir hadis-i şerifte şöyle denmektedir: “Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.” (Buhâri, İman 4; Müslim, İman 64, 65, 66; Tirmizî, Kıyâme 52; Nesâi, İman 8)



Yine Luka şöyle demektedir: “Fakat düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın ve bir şey ümid etmeden ödünç verin. Ve sizin mükâfatınız büyük olacak ve siz Çok Ulu’nun oğulları olacaksınız, çünkü O, nankör ve kötüler için de iyidir.” (Luka, 6/35) Şayet “Tanrı’nın oğlu” tâbirinin manası bu ise, bundan çıkan her türlü karışıklık ve tutarsızlıklara mâni olmak için, her şeyi açıkça söylemek lâzımdır.



Çok mânidardır ki, bu hıristiyan âmentüsü metninin dışında -ki, bu metnin İncil veya Hz. İsa’nın sözü olmadığını biliyoruz- Hz. İsa, Yeni Ahid (İnciller)’in hiçbir yerinde “ben Tanrı’yım” demiyor; bilakis tam zıddını söylüyor: “İşte benim seçtiğim kulum...” (Matta, 12/18) Tanrı’nın kendisi için bu sözünü söyleyerek, bunu kendisine tatbik eden  Hz. İsa,  Tanrı’nın  kulu ve kölesi olmaktan gurur duymaktadır. Yine Matta, 24/36 ve Markos, 13/32’ye göre, “dünyanın sonu ne zaman gelecek?” sorusuna, İsa şöyle cevap verir: “Fakat o gün ve saat hakkında, ne göklerin melekleri, ne de Oğul; yalnız Baba’dan başka kimse bir şey bilmez.” Aynı şekilde Yuhanna, 5/19’da şöyle demektedir: “Doğrusu ve doğrusu size derim: Baba’nın yapmakta olduğunu gördüğü şeyden başka Oğul kendiliğinden bir şey yapamaz.” Görüldüğü gibi bugünkü İncillerde bile İsa, Tanrı olmadığını açıkça söylemektedir.