Hidâyet, Yön Bulmak; İman, Yönü Bulduran Kuvvet:

 



İnsan hayatının en önemli meselesi yön bulmaktır. İman, yönü bulduran kuvvettir. Ancak bulunan yönde yürüyebilmek, bizi yol problemiyle karşı karşıya getirir. Yönün işe yaraması, bu yönde yürümemizi sağlayacak yolu gerekli kılar. Bu bakımdan Kur'an, yol konusu üzerinde çok durmaktadır. Kur'an'da geçen sırat, sebil, tarik ve şeriat kelimelerinin hepsi -aralarında nüanslar olmasına rağmen- yol anlamındadır.      



Hidayetin neticesi iman; dalâletin neticesi imansızlıktır. İnsanın kalbi, hem imana, hem de küfre doğru  eğilmeğe elverişlidir. Kalbin imanla küfürden birini tercih etmesi için mutlaka çekici bir sebep icabeder. Hidayeti de dalaleti de ancak Allah yaratır. Yani gönüllere imanı sevdiren sebepleri Allah yarattığı gibi, küfür tarafını tutturan sebepleri yaratan da O'dur. Kullarından istediğine hidayet; istediğine dalalet verir. Allah'tan başka insanları hidayet ve bahtiyarlığa eriştirecek, yahut dalalet ve hüsrana düşürecek hakiki bir fâil yoktur. Allah'ın hidayet ettiğini kimse saptıramaz. Allah'ın sapıttığını kimse doğru yola getiremez.



Yalnız, burada şu noktayı iyi bilmek lazımdır ki, Allahu Teala'nın bir kulunda dalalet yaratması, o kulun, kendi arzusu ile sapıklık yolunu tutmuş olmasındandır. Yoksa, kul iradesini, yeteneklerini dalalete yöneltmedikçe Allah onu cebren dalâlete sevk etmez. Yani, halk tabiriyle "bela isteyen belasını; Mevla isteyen Mevla'sını bulur."  Nitekim, insanlarda hidayet ve iman asıldır. Dalalet ve küfür sonradan ârız olmuştur. Cüz'î iradenin su-i isti'malinden doğmuştur. Dalâlet ve küfür fıtrata muhalefettir.  Hastalıktır.[295]  Sağırlıktır, dilsizlik  ve  körlüktür.[295] Küfür ve dalalet, zarara asla uğramayacak  bir  ticareti / kazancı[295] istememek  ve müflis tüccar olmaktır. "Onlar hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak, onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de hidayete erememiş, doğru yola girememişlerdir." (Bakara: 2/16)



Kalu Bela denilen bezm-i elestte, yani hilkat sabahında, ruhlar meclisinde Allah, hepimizden ahd ve misak aldı. O'nun huzurunda doğru yola gideceğimize hep bir ağızdan söz verdik. Gerçi biz bu macerayı hatırlayamıyoruz ama, onu Allah, kitabında bildirmiş, bu suretle kat'i olarak malum olmuştur. Hatırlayamamak, inkâr vesilesi olamaz. Biz üç günlük kısa hayatımızda bile, nice mühim ve hayati olayları unutup duruyoruz. İşte ezeli iman, Allah'ın bir hidayeti ve bu maceranın tatlı bir hatırası ve insanlarda her türlü fazilet ve ahlak sermayesidir. Dünyaya çıkma zamanı gelince her ruh için cismani ve ruhani kuvvetlerle mücehhez bir ceset bağışlaması, dünyaya kitaplar indirmesi, peygamberler göndermesi, dünyada gördüğü, işittiği, fikren mülahaza ettiği her hadisede bir hikmet dersi göstererek ezeli iman nurunu kuvvetlendirip parlaklığını arttırması, hep Allahu Teala'nın kat kat hidayetleridir ki, kul, hidayet istedikçe ve hidayete uydukça Allah'ın hidayeti de daima artar durur.



"...Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize süslemiş, sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır." (Hucurât: 49/7)[295]