HİCAB

İKİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ



Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam peygamberlerin en faziletlisi, Rasuller Rasulu Hazreti Muhammed Mustafa'ya ve onun aline, ashabına, sünneti seniyeye sarılan ve kıyamete kadar o yoldan ayrılmayan mü'minlerin üzerine olsun.



Muhterem okuyucular işte size "MÜSLÜMAN KADININ ÖRTÜSÜ" adlı eserimizin ikinci baskısını da sunuyoruz. Bundan senelerce önce birinci baskısı neşredilen bu eserin hemen bitmesi üzerine yeniden gözden geçirilip basılmasında büyük faydalar mülahaza ettik. Bilhassa Avrupanın kalp medeniyetine kendisini uydurmak isteyen, modern kadınlar arasında bu eserin yayılıp okunması elbetteki bizim cephemizden pek çok faydalar sağlayacaktır. Bu günün kadını her şeyi ile kendisini batı fitnesinin seline bırakıp, tıpkı ilk cahiliyet devrinde olduğu gibi yine cahili adet ve ananelere dalmış bulunmaktadır. Artık yabancı erkekler yanında vücud ve baldır gösterileri yapmak gayet normal bir hal almıştır. Bunu gören anne ve babalar ise güya kızlarının calibi dikkat olmasından iftihar ederek sevinmektedir. Bunun karşısında elhamdülillah tamamen islami tesetür kaidelerine uyan ve her türlü fitneden kendisini koruyan, huyca güzel, yüzce güzel, faziletce güzel, her işinde de yabancıları değil, mü'min kadınlarını örnek alan genç kız kardeşlerimiz de gün geçtikçe artmaktadır.



Bu eseri neşrettikten sonra çıkanlar da olmadı değil. Suriye ve Hicaz gibi bazı islam ülkelerinde Lise ve dengi okullarda hocalık görevini deruhte eden, dini hamiyyeleri oldukça fazla batı zatlar kadının yüz kısmının da avret mahalli sayılacağını ve mutlaka örtülmesinin gerektiğini söyliyerek bizim kitapta serdettiğimiz fikirlere itirazda bulundular.



Bunlardan bir kısmı kadının yüz kısmının avret mahalli olup mutlaka örtülmesi gerektiği fikrindedirler. Haddizatında bu fikrin menşei şer'i delillere ve derin araştırmalara dayanmamaktadır. Sadece ecdattan yadigar olan adetleri taklit etme isteğinden. Veya yaşadıkları çevrenin alışa geldiği hayat tarzını şeriatın zaruri emirlerinden kabul etme temeyülünden gelmektedir. Bunlar arasında hüsni niyet sahibi olup islami duyguları dini gayret ve hameset derecesine varanlar bulunmaktadır. Hatta bir ara bu heyecanlı kardeşlerimden birisiyle saatlerce oturmuş ve aynı mesele üzerinde uzun tartışmalara girişmiştik. Ben ondan kendi fikrini destekler mahiyette kuvvetli deliller serdetmesini istemiştim. Fakat serdettiği deliller umumiyetle kitap ve sünnete dayanmayıp bir takım ferdi hükümlere ve kanaatlara dayanıyordu. Tabii bu durum benim fikrimin hakikata daha uygun olduğuna dair beni takviye yönünden daha müessir oldu. Yaptığım bütün araştırmalarda tefsir ve fıkıh ulamasının kadının el ve yüz kısmını avret mahalli olarak kabul etmediklerini gördüm. Bu kitapta yerli yerince bütün kaynaklarıyla onları da zikrettim.



Bir kısmı kardeşlerimiz ise bizimle hem fikir olup kadının yüz kısmınını avret mahalli olmayacağı itibare alarak her hangi bir fitneyi önlemesi bakımından açılmamasının daha uygun olacağı fikrindeydiler.



Ancak şeriat tarafından kitap ve sünnete sabit olan bir hükmü zamanın bozukluğu veya benzeri sebepler dolayısıyla gizlemek ve sayfa altı etmek ne derece doğru olur bilmem. Ayeti kerimede Allahü zülcelal kat'i olarak bilginin gizlenmesinin haram olduğunu belirtmektedir. Bakara suresinin 159. ayetinde şöyle denilmektedir:



"Hakikat indirdiğimiz o açık açık ayetlerimizi ve doğruyu biz kitapta insanlara pek aşikar bir surette bildirdikten sonra gizleyenler yok mu? İşte onlara hem Allah lanet eder ve hem lanet etmek şanından olanlar lanet eder."



Rasulu kibriye aleyhisselatü vesselam efendimiz de buyuruyorlar ki: "Kim ilmini gizlerse kıyamet gününde Allah onun ağzına ateşten gemler vurur." İbni Hibban sahihinde Hakim ve Zehebi'de eserlerinde bu hadisi sahih olarak kaydetmişlerdir.



Bundan sonra kadının yüzünün avret mahalli olmadığı şeran sabit olduğuna göre nasıl olur da biz kalkıp örtülmesini ve bu hükmün terkedilmesini söyleyebiliriz. Bizim vazifemiz sadece hükümleri bildirmektedir.



Evet fitneyi önlemek için örtmenin lüzumundan bahsetmek doğru olur. Fakat bunu şeriatın bir emri olarak telakki etmek ve diğerlerini şeriat dışı ilan etmek elbetteki doğru bir hareket sayılmaz. Rasulu Kibriyaya bakınız ki Hazreti Abbas'ın oğlu Fazlı güzel bir kadınla lffet edip bakışırken görüyor. Kadın onun mahremi değildir. Bununla beraber Efendimiz sadece Fazl'ın yüzünü öbür tarafa çeviriyor. Bundan daha güzel örnek olur mu? Bu durum üzerine Rasulu kibriya şunu söylüyorlar:



"Genç bir kızla genç bir erkeği bakışırken gördüm ve onların üzerinde şeytanın galebesinden emin olmadım."



Bu hadisin sıhhati ilerideki sayfalarda münakaşa edilecektir. Ancak güzel de olsa bir kadının yüzünü açması kendisine verilen bir haktır. Dilerse açar dilerse bir peçe kapatır. Ve bunu zorla örtmek konusunda hiçbir hareket yapılamaz. Yüzü açmak her ne kadar caiz ise de şüphesiz ki fitneye vesile olmayacak şekilde örtmekte fayda mülahaza edilir. Biz bu mevzu için kitabımızda özel bir konu ayırdık. Zannediriz ki üzerimize düşen görevi gerektiği şekilde yerine getirmiş bulunuyoruz. Bu kitapta Müslüman kadının üzerine düşen vazifeleri farz ve vacipleri bilgimiz nispetinde açıkladık. Daha güzelini, alasını bilen ve bulanında vazifesini yerine getirmesi ise şüphesiz ki çok iyi olacaktır. Ben bu eserde dercettiğim hükümleri bizzat kendi ailem üzerinde tatbik ettim. Rabbi Zülcelalımdan dileğim çocuklarımı da aynı terbiye ile yetiştirip geliştirmektir.



Bir de şunu açıklamayı bir vazife addediyorum. Günümüzdeki kadınları kıyafetlerindeki gayri ahlaki ve gayri islami hal gittikçe kangırenleşen bir durum arzetmektedir. Avrupa modası olarak memleketimize giren bu fitne ve fesat unsurlarını temizlemek ve tedavi etmek için de ona mütenasip olarak haddi aşar derecede hareket etmek uygun bir fiili olmaz sanırım fitneyi defedeceğiz diye de Allah'ın helal kıldığını haram saymak kadınlarını mutlak şekilde yüzlerini de örtmek, örtmeyenleri Allah ve Rasulunün emrinin dışında saymak asla hastalık için tedavi unsuru değil; bilakis ters taraftan yeni bir hastalığın türemesine vesile olur. Çünkü teşri hikmeti meydandadır. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam açıkça buyuruyor:



"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, korkutmayınız." İslam hiç bir zaman teşri hikmeti dışında zorluğa baş vurmaz. Ümmetim ileri gelenleri, mürşit ve mürebbi vazifesini üstüne alanlar kadınlara şiddetle değil rıfk ile latifane hareket etmelidirler. Allah'ın nehyetmediği şeylerden onlar için zorluk çıkarmayıp kolaylık göstermelidirler. Bir taraftan müstehap ve sünnetli kaçırmayalım diye binlerce kişinin farzlardan kaçmasına vesile olmayalım. Hele değil nafilelerin farzlarını bile ifad edilmediği bir günde zorluğa başvurmayalım.



Eğer günümüzde kadının vücudunun diğer kısımlarını örtüp yüzünü ve elini açık bulundurmasını tehlikeli bulan din alimleri varsa bunu sadece kötüleyerek veya muhalefet ederek bırakmamalıdırlar. Madem ki elin ve yüzün örtülmesi onlara göre zaruridir. O takdirde halka kitap ve sünnete dayalı delillere mebni Allah'ın hükmünü açıklamalıdırlar. Yoksa adet ve taklitlerin, çevre ve muhitin tesiri ile meseleyi kestirip atmamalıdırlar. Bu takdirde doğru ile yanlış açıkça beliremez. İkinci olarak yetişen yeni neslin, genç kızları sağlam bir islamiyet terbiyesi ile eğitip okullarda, üniversitelerde faydalı dini ve dünyevi kültürü vererek yetiştirmelidirler. Her eve girecek kadar küstahlaşan açık ve ahlaksız mecmuaları, içtimai bir mikrop gibi ahlakımızı tehlikeye sokan kötü yayınları yok etme çarelerini aramalıdırlar.



Ancak bu takdirde tam ve ideal mü'min kadın nesli yetişebilir. Ve ancak bu terbiyeyi alan kadınlar: "Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerine söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir." şeklinde bir emir gelince 1300 küsür sene önce Medine’li ensar kadınları gibi hemen emre uyup örtüye bürünürler. İşte bu duygu ve şuura sahip kadınlara sadece vücutlarını diğer kısımlarını örtmekle değil yüzlerini ve ellerini de örtmeyi emredebilirsiniz. Fakat günümüzde hiç bir islam ülkesinin eteğini kurtaramadığı en iğrenç şekliyle fitne unsurlarının yaygınlaştığı hatta üzülerek söyliyeyim ki tevhit kalası müslümanların kıblegahı olan mübarek beldelerin bile kurtulamadığı bir devirde yetişen nesillere bizzat hayata tatbik etmenin zor olduğu bir zamanda kitap ve sünnetten anlayan kimse kolay kolay zaruret kabul etmez.



Ne kadar hayretimizdir ki, biz bugün müslüman yavrularına Allah'ın emrettiği kısımları örtmesi için gereken faaliyeti tamamiyle deruhte edemez olmuşuz. Bu devirde farz değil müstehap sayılan bir şeyi zorla dinin bir emri inmiş gibi telakki etmek Allah'ın ve Rasulunün sevmediği taassuba işarettir. Bilhassa Rasulu kibriyanın her zaman rıfk ile kolaylıkla muaemele edilmesini emrettiği bir kitle için şiddete baş vurma zannımca yerinde olmaz. Biz kadını veya erkeği ile islamı bizzat ve şuurlu olarak anlamı ve pratik hayatta yaşamaya başladığımız zaman işte eski şerefli devreler mutlaka yeniden başlayacak ve özlediğimiz nesil kendiliğinden meydana gelecektir. Ve o gün Allah dostları Allah düşmanlarına karış mutlak şekilde galibiyeti elde edeceklerdir.



"O gün mü'minler sevinecekler. Allah'ın nusratıyla ferahlanacaklardır. O kimse dilerse ona yardım eder. O yeğane galiptir, çok esirgeyicidir." (Rum: 30/4)



Bu ise ancak ve ancak bizim kadınlı ve erkekli Allah'ın emrine koştuğumuz zaman olacaktır. Temenni ederiz ki o demler yakın olsun. Sözlerin en doğrusu şüphesiz ki, Allah'ın kelamıdır.



"Ey iman edenler, sizi size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman Allah'a ve Rasulune icabet edin. Bilinki şüphesiz Allah kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz hakikaten yalnız ona dönüp toplanacaksınızdır. Bir de öyle bir fitneden sakının ki, o içinizden yalnız zulüm edenlere çatmaz. (Ammeye de sirayet ve hepsini perişan eder.) Hem bilin ki Allah, şüphesiz azabı çetin olandır. O zaman da hatırlayın ki siz yeryüzünde azlıktasınız, aciz tanınanlardınız. Halkın sizi tutup kapmasından korkuyordunuz. (İşte bu halde iken Allah) sizi, belki şükredersiniz diye, ev bark sahibi yaptı yardımlarıyla kuvvetlendirdi, size en temiz ve güzel şeylerden rızık verdi, taki şükredersiniz.  Ey iman edenler, Allah'a ve Peygambere hainlik etmeyin, siz kendiniz bilip dururken, kendi emanetlerimize hainlik eder misiniz?... Bilin ki mallarınız da, evlatlarınız da, ancak birer imtihandır, mükafat ise şüphesiz Allah katındadır.” (Enfal: 8/24-28)



Nasruddin El-Elbani



25/7/1385



ŞAM