Kur'ân-ı Kerim'de Hesap, Allah'ın Hesaba Çekmesi ve Sorumluluk

 



Kur'an'da, muhâsebe anlamında “hısâb” kelimesi ve türevleri, 48 âyette geçer. Hesaba çekmek, sorgulamak anlamında “Suâl” kelimesi ve türevleri ise 22 âyette kullanılır.



Güç yetirebilmek anlamında “Tâkat” kelimesi ve türevleri 3 âyette geçer: 2/Bakara, 184, 249, 286. Güç, kapasite anlamında “Vüs’at” kelimesi de 5 âyette zikredilir: 2/Bakara, 233, 286; 6/En’âm, 152; 7/A’râf, 42; 23/Mü’minûn, 62. İş, vazife yüklemek, mükellef kılmak anlamında “Teklîf” kelimesi ve türevleri 8 âyette geçer: 2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En’âm, 152; 7/A’râf, 42; 23/Mü’minûn, 62; 38/Sâd, 86; 65/Talâk, 7. Yüklenmek, ağır yük olan günahlar anlamında “Haml” ve türevlerinin geçtiği âyetler ise şunlardır: 2/Bakara, 286; 6/En’âm, 146; 20/Tâhâ, 87, 111; 24/Nûr, 54; 33/Ahzâb, 72; 62/Cum’a, 5 (toplam yedi âyet).



Hesap günü olan din/ceza günü; kıyâmetle ilgili âyet-i kerimelerde kıyâmet gününde kimseden kimseye fayda gelmeyeceği belirtilir: 2/Bakara, 48, 123, 254; 14/İbrâhim, 31; 26/Şuarâ, 88-89; 31/Lokman, 33; 44/Duhân, 41; 55/Rahmân, 35; 70/Meâric, 10-15; 82/İnfitâr, 17-19). Herkesin kendi derdine düşeceği vurgulanır: 14/İbrâhim, 31; 16/Nahl, 111, 39/Zümer, 56-58; 42/Şûrâ, 47; 43/Zuhruf, 67; 80/Abese, 33-37.



Hesap günü mahşerde vücut organları dile gelerek neler yaptıklarını Kur'an şu âyetlerde dile getirir: 24/Nûr, 24; 36/Yâsin, 65; 41/Fussılet, 20-22; 50/Kaf, 21; 75/Kıyâme, 14-15. Hesap gününün bir ayırdetme günü olduğu vurgulanır: 77/Mürselât, 13-15, 38-40; 78/Nebe’, 17. Hesap gününde amel defterleri çıkarılır: 25/Furkan, 25; 39/Zümer, 7, 69; 45/Câsiye, 29; 81/Tekvîr, 10. Hesap gününde dünyada yapılan bütün işler açıklanır: 68/Kalem, 42; 69/Haakka, 18; 75/Kıyâme, 13; 86/Târık, 9; 100/Âdiyât, 9-11. Hesap gününde ameller, sevap ve günah yönünden tartılır: 7/A’râf, 8-9; 17/İsrâ, 13-14; 18/Kehf, 49; 21/Enbiyâ, 47; 23/Mü’minûn, 102-103; 45/Câsiye, 29, 33; 101/Karia, 6-9. Hesap gününde hesap vermekten kurtuluş olmadığı bildirilir: 55/Rahmân, 31, 33, 35. Hesap gününde herkese kazandığı verilecektir: 2/Bakara, 281; 3/Âl-i İmrân, 30, 185, 195; 17/İsrâ, 13-14; 18/Kehf, 49; 36/Yâsin, 54; 40/Mü’min, 16-17; 45/Câsiye, 28; 55/Rahmân, 31; 78/Nebe’, 40; 81/Tekvîr, 14; 82/İnfitar, 1-5; 84/İnşikak, 6; 99/Zilzâl, 6-8.



Hesap gününde kişi, kötü amelinden kaçmak isteyecek, ama tabii ki kaçamayacaktır: 3/Âl-i İmrân, 30; 18/Kehf, 49; 69/Haakka, 25-27; 75/Kıyâme, 10-11. Hesap gününde günahkârlar yüzlerinden tanınacaktır: 55/Rahmân, 39, 41. Hesap gününde kitabı (amel defteri, karnesi) sağdan verilenler, kurtuluşa erip Cennetle ödüllendirilir: 17/İsrâ, 71; 56/Vâkıa, 8, 27, 90-91; 69/Haakka, 19-24; 74/Müddessir, 39-40; 84/İnşikak, 7-9; 90/Beled, 12-18. Kitabı (amel defteri) soldan verilenlerin feci durumundan şu âyetlerde bahsedilir: 56/Vâkıa, 9, 41; 69/Haakka, 25-37; 84/İnşikak, 10-15; 90/Beled, 19-20. Hesap gününden korkmak ve dünyada iken ona göre tedbir almak gerekir: 13/Ra’d, 21; 76/İnsan8, 7. Hesap gününde peygamberler de sorulacak, sorguya çekilecektir: 7/A’râf, 6-7.



Kur'ân-ı Kerim'de orumluluktan bahseden âyetler de yeterli açıklıktadır. Herkesin kazandığı amel, kendisinindir: 2/Bakara, 134, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En’âm, 132, 164; 22/Hacc, 9, 10; 33/Necm, 39-42; 74/Müddessir, 38. Kimse kimsenin günahından sorumlu olmayacak, her insan, ancak kendi günah yükünü çekecektir: 5/Mâide, 105; 6/En’âm, 31, 52, 164; 10/Yûnus, 108; 16/Nahl, 25; 17/İsrâ, 15; 34/Sebe’, 25, 50; 35/Fâtır, 18; 39/Zümer, 7; 53/Necm, 38. Çünkü dünyada iken işlediği amellerle günah kazanan, kendi aleyhine kazanmış olur: 2/Bakara, 81; 4/Nisâ, 111, 123; 6/En’âm, 120; 30/Rûm, 44.



İnsanlar sorumlu olarak yaratılmıştır; bu sorumluluk ruhlar âleminde verilmiştir: 7/A’râf, 172-174. O yüzden insanlar sadece "inandık" demekle sorumluluktan ve imtihana çekilmekten kurtulamazlar: 29/Ankebût, 2-4. Çünkü insan, başıboş bir varlık değildir: 23/Mü’minûn, 115; 75/Kıyâme, 36. Vücut organları, yaptıklarından sorumludur: 17/İsrâ, 36; 33/Ahzâb, 15; 37/Sâffât, 24. Allah, peygamber ve şeriat göndermeden kullarına sorumluluk yüklememiştir: 39/Zümer, 71. Allah, kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez: 2/Bakara, 286; 6/En'âm, 152; 7/A'râf, 42; 23/Mü7minûn, 62; 65/Talâk, 7. Bazı ameller insana zor gelebilir. Bunun için de insan, gücünün dışında bir şeyle sorumlu tutmaması için Allah'a duâ etmelidir: 2/Bakara, 286. Yine insan, unutarak ve yanılarak işlenecek hatadan sorumlu tutmaması için de Allah'a duâ etmesi gerekir: 2/Bakara, 286. İnsan, göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındığı emâneti yüklenerek sorumluluğa tâlip (istekli) olmuştur: 33/Ahzâb, 72-73; 59/Haşr, 21.



İnsan, sadece kendinden değil; çevresinden ve özellikle âilesinden de sorumludur. Kendini ve âilesini ateşten koruma sorumluluğu ve görevi vardır: 66/Tahrîm, 6. Kur'an, insanın kendini devamlı gözden geçirmesini, nefis muhâsebesi yapmasını emreder: 3/Âl-i İmrân, 39; 29/Ankebût, 6, 69; 79/Nâziât, 40-41. İstiğnâ duygusu, sorumluluktan kaçmaktır, sorumsuzluktur: 64/Teğâbün, 33, 6; 80/Abese, 5; 92/Leyl,  8; 96/Alak, 7.



“İleride gelecek bir günden korkun ki, o günde hiçbir kimse, başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz ve fidye (bedel) de alınmaz. Onlara asla yardım yapılmaz.” (2/Bakara, 48) 



“Doğrusu Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennemliklerden sen sorumlu değilsin.” (2/Bakara, 119)



“Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.” (2/Bakara, 134/141)



“Onlardan bir kısmı da: ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir hasene/güzellik, iyilik, âhirette de hasene ver. Bizi ateş azâbından koru’ derler. İşte onlar için, kazandıklarından (âhirette) büyük bir nasip/hisse vardır. Şüphesiz Allah’ın hesaba çekmesi sür’atlidir.” (2/Bakara, 201-202)



“... Bir insan, ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalı, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara girmemeli...” (2/Bakara, 233)



“Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve iltimas bulunmayan gün (kıyâmet) gelmeden önce, size verdiğimiz azıklardan hayır yapın (zekât ve sadaka verin). Gerçekleri inkâr eden kâfirler elbette zâlimlerdir.” (2/Bakara, 254)



“Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah’ın mülküdür. Gönlünüzde olanları açığa vursanız da gizleseniz de (farketmez), Allah onunla sizi hesaba çeker, sorgudan sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kaadirdir.” (2/Bakara, 284)    



“Gönderilen peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Onlardan her biri Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. (Biz de onun için) mağfiretini niyaz ederiz. Dönüş yalnızca Sanadır’ dediler.” (2/Bakara, 285)   



“Allah her şahsa, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler. Herkesin kazandığı, kendi lehine veya aleyhinedir. (Bundan sonra şöyle duâ edin:) ‘Ey Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme (mağfiret et). Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Çünkü Sen, bizim mevlâmızsın/dostumuz ve yardımcımızsın. Kâfir kavimlere karşı bize yardım et.” (2/Bakara, 286)   



“... Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.” (3/Âl-i İmrân, 19)



"De ki: 'İçinizdekileri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kaadirdir. Herkesin, iyilik ve kötülük olarak yaptığı her şeyi karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesâfe bulunsun. Allah, kendisine (karşı gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına oldukça şefkatlidir." (3/Âl-i İmrân, 29-30)



“...Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.” (3/Âl-i İmrân, 199)



“...Hesap sorucu olarak Allah yeter.” (4/Nisâ, 6)



“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın...” (4/Nisâ, 84)



“... Şüphesiz Allah, herşeyin hesabını arayandır.” (4/Nisâ, 86)



“...Onların (Kâfirlerin) hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur...” (6/En’âm, 52)



“(Allah’ın azâbından) korunanlara, onların (kâfirlerin) hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat, onlara doğruyu hatırlatın. Umulur ki korunup sakınırlar.” (6/En’âm, 69)



“... Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz...” (6/En’âm, 152)



“Elbette kendilerine peygamber gönderilenlere de, gönderilen peygamberlere de soracağız. Ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız; çünkü Biz, onlardan (onların yaptıklarından) uzak değiliz. O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimizi inkâr ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.” (7/A’râf, 6-9)



“İman edip de sâlih amel işleyenler, -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz- işte onlar cennet ehlidir. Orada onlar ebedî kalacaklardır.” (7/A’râf, 42)



“İşte Rablerinin emrine uyanlar için (mükâfatın) en güzeli vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında onun bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka fidye verip fedâ ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!” (13/Ra’d, 18)



“...Onlar (akıl sahibi mü’minler) Rablerinden huşû duyup sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.” (13/Ra’d, 21)



“Allah herkese kazandığıyla cezâ vermek için (onları diriltecektir). Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.” (14/İbrâhim, 51)



“O bölücülere (azap) indirmişizdir. Onlar, Kur’an’ı parça parça edenlerdir. Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsine yaptıklarından soracağız.” (15/Hıcr, 90-93)



“Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptığınız işlerden mutlaka sorumlu tutulacaksınız.” (16/Nahl, 93)



“Her insanın amel defterini boynuna astık. İnsan için kıyâmet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” (17/İsrâ, 13-14)



“... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (17/İsrâ, 34)



“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptığından sorumludur.” (17/İsrâ, 36)



"Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. 'Vay halimize!' derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmü!' Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez." (18/Kehf, 49)



“İnsanların hesap günleri yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirmekteler.” (21/Enbiyâ, 1)



“Allah, yaptığından sorumlu tutulmaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (21/Enbiyâ, 23)



"Biz kıyâmet günü için adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adâlet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak Biz (herkese) yeteriz." (21/Enbiyâ, 47)



“Biz, hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Yanımızda hakkı  söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (23/Mü’minûn, 62)



“Sûr’a üflendiği zaman artık ne aralarında soy sop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır. Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.” (23/Mü’minûn, 101-103



“İnkâr eden kâfirlere gelince, onların amelleri, ıssız çöldeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihâyet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanı başında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah’ı bulmuştur. Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah, hesabı çok çabuk görür.” (24/Nûr, 39)



“De ki: ‘Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu iyi bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik tebliğdir/duyurmaktır.” (24/Nûr, 54)



“O gün ne mal, ne de evlât fayda verir. Ancak Allah’a sağlam ve temiz (iman etmiş) bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).” (26/Şuarâ, 88-89)



“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.. Yoksa, günahları/kötülükleri yapanlar Bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!” (29/Ankebût, 2-4)



“Kâfirler, iman edenlere; ‘bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim’ derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek (onlardan günahı kaldıracak) değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler. (Fakat gerçek şu ki,) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyâmet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” (29/Ankebût, 12-13)



“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın evlâdı, ve evlâdın da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (31/Lokman, 33)



“... Allah’a verilen ahid/söz, mes’ûliyet gerektirir.” (33/Ahzâb, 15)



“...Hesap görücü olarak Allah herkese yeter.” (33/Ahzâb, 39)



“Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi; (bununla beraber onun hakkını tam yerine getirmedi). Çünkü o, çok zâlim, çok câhildir. (33/Ahzâb, 72)



“De ki: ‘Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz. De ki: Rabbimiz (kıyâmet günü), hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.” (34/Sebe’, 25-26)



“Artık bugün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak dünyada yaptıklarınıza karşılık alırsınız.” (36/Yâsin, 54)



“O gün, onların ağızlarını mühürleriz. Kazandıklarını (yaptıkları iyi ya da kötü amelleri) bize elleri anlatır. Ayakları da şehâdet eder.” (36/Yâsin, 65)



“De ki: ‘Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ben, kendimden bir şey teklif edenlerden de değilim. Bu Kur’an, ancak âlemler için bir öğüttür.” (38/Sâd, 86-87)



“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. (Allah onlara sorar ve cevabını verir:) 'Bugün hükümranlık kimindir?' 'Kahhâr olan tek Allah'ındır!' Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. Onlara yaklaşan günün tehlikesini anlat. O zaman gamla dolu ve yutkunur oldukları halde, yürekleri gırtlaklara dayanmıştır. Zâlimlerin ne dostu, ne de dinlenecek şefaatçisi vardır. Allah, gözlerin hâin bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir." (40/Mü’min, 16-19)



“Allah’ın düşmanları ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler. Nihâyet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şâhitlik edecektir. Derilerine, ‘niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?’ derler. Onlar da, ‘her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O’na döndürülüyorsunuz’ derler. Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte Rabbinizi böyle sanmanız, sizi mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz. Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer tekrar dünyaya dönüp memnun olmak isterlerse, memnun edilecek değillerdir.” (41/Fussılet, 19-24)



“Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir ikaz ve öğüttür; yakında ondan sorguya çekileceksiniz.” (43/Zuhruf, 44)



“Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız. Çünkü onun sağında ve solunda oturan, her davranışı yakalayıp tesbit eden iki melek vardır. İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında gözetleyen, dediklerini zapteden (bir) melek hazır bulunmasın. Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir de, ‘İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir’ denirl. Sûr’a üfürüldümü, işte bu, geleceği vaat edilen gündür. Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şâhitle beraber gelmiştir.” (50/Kaf, 16-21) 



“... Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah, daima bir zorluktan sonra bir kolaylık yaratır.” (65/Talâk, 7)



“Rabbinin ve O’nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler halkı vardır ki, Biz onları çetin bir hesâba çekmiş ve onları şaşkınlık verecek azâba çarptırmışızdır.” (65/Talâk, 8)



“O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size âit hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen, ‘alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesâbımla karşılaşacağımı zâten biliyordum’ der.” (69/Haakka, 18-20)



“Kitabı sol tarafından verilene gelince; o, ‘keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu) yok olup gitti.” (69/Haakka, 25-29)  



"Göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman! (İşte) o gün insan, 'kaçacak yer neresi?' diyecektir. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan, kendi kendinin şâhididir. İsterse özürlerini sayıp döksün." (75/Kıyâme, 7-15)



“Tuğyan eden azgınlar, orada (cehennemde)çağlar boyu kalırlar, orada serinlik ya da bir içimlik meşrûbat tatmazlar, ancak dünyada yaptıklarına uygun karşılık olarak kaynar bir suve irin tadarlar. Çünkü onlar, bir hesap günü olduğunu ummazlardı (buna inanmazlardı).” (78/Nebe’, 23-27)



“Kulakları patlatan gürültü geldiğinde, İşte o günde kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, onlardan her birinin, başından aşan işi (ve derdi) vardır. O gün birtakım yüzler sevinçli, güleç ve müjdelidir. Birtakım yüzlerin de üzerini toz kaplamış ve karanlıklar örtmüştür. İşte onlar kefere-i feceredir/günahkâr kâfirlerdir.”  (80/Abese, 33-42)



“Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; Yıldızlar düşüp söndüğü zaman; Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman; Yabanî hayvanlar bir araya toplandığı zaman; Denizler kaynatıldığı zaman; Canlar bedenlerle birleştirildiği zaman; Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman; Amel defterleri açıldığı zaman; Gök, yerinden oynatıldığı zaman; Cehennem alevlendirildiği zaman; Cennet yaklaştırıldığı zaman; İnsanoğlu ne yaptığını görecektir.” (81/Tekvîr, 1-14)



“Cezâ günü nedir, bilir misin? Nedir acaba o cezâ günü? Hiç kimsenin başkasına hiçbir hususta fayda ya da zarar vermeye mâlik olmadığı gündür. O gün, herkesin işi Allah’a kalmıştır  (O gün emir Allah’ındır, yalnız Allah emreder).”  (82/İnfitâr, 17-19)



“Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek. Ve sevinçli olarak âilesine dönecek. Kimin kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı temenni edecek ve alevli ateşe girecek. Bilinsin ki, dünyada âilesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarıktı. O, hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.” (84/İnşikak, 7-14)



"Gizlenen işlerin ortaya döküldüğü hesap gününde insan için Allah'tan başka ne güç veren vardır, ne de yardım eden." (86/Târık, 9-10)



“Sen hatırlatıp öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin. Ancak, yüzçevirip inkâr eden kâfir hâriç. İşte öylesini Allah en büyük azap ile cezâlandırır. Şüphesiz onların dönüşü Bizedir. Sonra onların hesabı/sorguya çekilmesi de Bize âittir.” (88/Ğâşiye, 26) 



“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (onun karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (99/Zilzâl, 7-8)



"Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı, kalplerde ve gönüllerde olanlar ortaya konduğu vakit düşünmez mi o insan? Acaba hali nice olur? Şüphesiz Rableri o gün onların her halini bilir." (100/Âdiyât, 9-11)



“Kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur. Ameli hafif olana gelince, işte onun anası ağlamıştır! Nedi o, bilir misin? Kızgın ateş!” (101/Karia, 6-11)



“O gün, dünyada kazanıp harcadığınız nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (102/Tekâsür, 8)