Kur'ân-ı Kerim'de Husn/Güzellik Kavramı

        



Kur'ân-ı Kerim'de hüsün kavramı, yani "h-s-n" kelimesi, türevleriyle birlikte toplam 194 yerde geçer. "Güzel olmak, güzel karşılık görmek, güzel davranmak, iyilik yapmak, Allah'a kulluk etmek, bolluk, genişlik, nimet, infak" gibi anlamlarda kullanılır. Kubuh ise sadece bir âyette yer almış, burada Firavun ile taraftarlarının kıyâmette kötülenmiş kimseler olacakları belirtilmiştir (28/Kasas, 42). Kur'an'da kubuh karşılığında daha çok "sû'" ve "seyyie" kelimelerinin kullanıldığı görülür. Kur'an'da hüsün kökünden türeyen "ihsân" ve "hasene" ile anlam yakınlığı içinde bulunan adl, ma'rûf, tayyibât vb. kavramların insanda objektif bir hüsün telakkisinin mevcûdiyetine işaret ettiğini söylemek mümkündür. Kur'an'da adâletli davranmanın, iyilik yapmanın ve yardımlaşmanın emredilmesi; buna karşılık kötülüğün, hayâsızlık ve ahlâksızlığın yasaklanması, dinin koyduğu bu hükümlere konu teşkil eden fiillere ait vasıfların, hükmün verilmesinden önce o fiillerde mevcut olduğuna ve bunların insanlarca aklen bilinebildiğine işaret etmektedir. Zira akıl bunları genel çerçevede bilmekten âciz olsaydı, insanların bu tür buyruklara muhâtap kılınmaları anlamsız kalır ve onların bu emirlere uymaları imkânsız hale gelirdi.



Bununla birlikte Kur'an'da insanların kötü zannettiği (hoşlanmadığı, kerih gördüğü) bazı şeylerin iyi olabileceğinin açıklanması (2/Bakara, 216), kişinin yaptığı kötü işlerin -kendisine güzel gösterilmesi sebebiyle- güzel bulunacağının belirtilmesi (35/Fâtır, 8) ve peygamber gönderilmedikçe azap edilmeyeceğinin bildirilmesi (17/İsrâ, 15), insanın iyilik ve kötülüğe ilişkin bilgisinin mutlak bir kesinlik değeri taşımadığına işaret etmektedir. Kur'an'da hüsün vasfı ilâhî fiillere de nisbet edilmiştir. Buna göre Allah fiilleri en güzel yapmış, insanı en güzel şekilde yaratmış, kullarına ihsanda bulunmuş, iyilik yapanların sevabını (hüsn) arttırmıştır (12/Yusuf, 100; 23/Mü'minûn, 14; 32/Secde, 7; 40/Mü'min, 64; 42/Şûrâ, 23). Bazı insanların İlâhî irâde ve kudreti hiçe sayarcasına iyiliği kendilerinden bildikleri de Kur'an'da tenkidî bir üslûpla açıklanmıştır. Nitekim Firavun ve ashâbı iyiliği kendilerine isnat etmişler, başlarına gelen kötülükleri ise Hz. Mûsâ ve ashâbının uğursuzluğuna bağlamışlardır (7/A'râf, 131); aynı şekilde münâfıklar da iyilikleri Allah'a, kötülükleri Hz. Peygamber'e atfetmişlerdir (4/Nisâ, 78). Allah ise bir yandan iyilik ve kötülükleri kendisinin yarattığını bildirirken öte yandan insanın yaptığı iyiliklerin kendi lehine, kötülüklerin de kendi aleyhlerine olduğunu beyan etmiştir (4/Nisâ, 79; 17/İsrâ, 7).



Kadın güzelliği (33/Ahzâb, 52), içeceğin lezzeti (16/Nahl, 67), kişinin mükemmel bir tarzda yetişmesi (3/Âl-i İmrân, 37), sonunda kâr sağlayacak bir borç veriş (2/Bakara, 245; 5/Mâide, 12; 57/Hadîd, 11), ideal bir örneklik (33/Ahzâb, 21; 60/Mümtehine, 4, 6), sosyal ilişkilerdeki nezâket (16/Nahl, 125, 17/İsrâ, 53; 2/Bakara, 83) vb. somut ya da soyut birtakım güzellikler "hüsn" ve türevleri ile anlatıldığı gibi, dinin öngördüğü güzel ameller de bu kavramla anlatılır. Güzel ve güzellik konusunda Kur'an'ın esas aldığı ilke şudur: Güzel ve güzelliği tasdikleyip hayatına sokana hayat kolaylaştırılır. Bunun aksine, güzele sırt dönen, onu tasdikleyip hayatına sokmayanlara hayat zorlaştırılır (92/Leyl, 6-9).



Allah ile sürekli beraberlik bilincine erme halinin adı, "ihsân" (güzelleştirme, güzelleşme, güzelle kucaklaşma) olarak belirlenmiştir. Meşhur Cibrîl hadisinde ihsân, "Allah'ı her an görüyormuşsun gibi davranmak" şeklinde tanımlanmıştır. Bu da gösterir ki, Kur'an'ın dünyasında ahlâk gerçeği de güzelle iç içe bir gerçektir. Güzellikten nasipsiz ruhlarda ahlâk barınamaz. Hz. Peygamberimiz, ahlâkla ilgili tüm sözlerinde ahlâkı, "güzel" kelimesiyle nitelemiştir.