E- Fitnenin Ortaya Çıkışı ve Zararları:

        



Peygamberimiz (sav) kendinden sonra meydana gelecek ve müslüman toplumun dirlik ve düzenliğini bozacak çeşitli fitnelerden ümmetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin özelliklerini de sayarak bunları ümmetine tanıtmıştır.



Ümmetin birliğini bozan faaliyetler, fırka fırka olmalar, diní ve siyasí çekişmeler, müslümanlar arasında çıkan bağy (azgınlık) gibi olaylar, İslâm uğruna çalışma gayretinin azalması, zalim yöneticilerle mücadele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden dönmelerin artması birer fitnedir. Fitne zamanında bereket azalır, salih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan davaları sürüp gider, diní konularda cahillik yaygınlaşır, can ce mal güvenliği kalmaz. İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olamz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider.



Böyle bir fitne ortamında mü’minlere düşen fitnelere karışmadan, gücü yetiyorsa fitneyi önlemeye çalışmak, yetmiyorsa bir kenara çekilip mü’minlerin hayrına dua etmek, ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terketmektir.



Ebu Musa el-Eş’arí’nin rivayetine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:



“Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinizin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun öldüren değil).”[24] 



Fitneler karşısında dili tutmak (zamanımızda kalemi de tutmak), fitnelerden razı olmamak, fitneye düşenler arasında uzlaştırıcı olmaya çalışmak, kendi yandaşına değil hak ve adalete destek olmak en iyisidir.



Mü’minler fitne ortamını Peygamberimizin tariflerinden hareketle tanırlar ve mümkün olduğu kadar kendilerini bu zararlı fitnelerden korumaya çalışırlar.



Fitneler bazen yavaş yavaş ortaya çıkar. İnsan kimi kez bunun farkında olmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terketmez. İyi düşünmedikleri ve iyi hesap etmedikleri için fitneye bulaşanlar, pek çok zarara uğrarlar ve çoğu zaman fitne içinde olduklarını bile düşünmezler.



Fitneler bazen de Din’de grup grup (fırka fırka) olmak yüzünden de çıkabilir. Herkes kendi görüşünü en doğru kabul eder, başkalarını batılda, yanlışta ve sapıklıkta görürse müslüman cemaat arasına fitne girmiş demektir. Bunun sebebi kimilerinin grubunu veya cemaatini, o gruba ait görüş ve prensipleri Din’in önüne koymasıdır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına ‘öteki’ gözüyle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve  kavgalar doğar. Bundan dolayı hiç kimse bağlı bulunduğu grubu, cemaati, hizbi Din’in ilkelerinin önüne koymamalıdır.



Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, gerçekler bir işe yaramaz. İlim ve gerçekler çok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi artırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi görüşünü doğru kabul eder ve onu gözü kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri lafta kalır. Kişilere ve gruplara cahillik yön verir, akl-ı selimden çok heva’lara uyulur. Fitneye düşenlerin hedefleri belli değildir. Kör kuyuya taş atanlar gibidirler. Fitne zamanında diní hükümler ile fitneye yön veren güçler arasında derin bir uçurum meydana gelir. Bu bir anlamda zorba güçlerin müslümanların yönetimini ellerine geçirip İslâmı ve onun hükümlerini yürürlükten kaldırmalarıdır. Onlar, insanlara dinin emir ve yasaklarının zor olduğunu aşılarlar. Dinden dönmeyi teşvik ederler ve bunun alt yapısını hazırlarlar.  İnsanlar zengin olsa bile Allah yoluda harcama ahlâkı azalır. Asaletli ve yüce karakterli insanların sözü dinlenmez. Meydan adi ve kötü kimselere kalır. Siyaseten (sözde gerektiği için) değerlere  hücum edilir, haysiyetlere dokunulur, belki canlara bile kıyılır.



Böyle bir ortamda hak ve adaletten yana olanlar, şeref ve haysiyetine değer verenler ile İslâm’a gönül verenler; ölümün yaşamaktan daha hayırlı olduğunu düşünürler.



Bugün mü’minlerin karşılaştıkları bütün güçlükler ve ellerinde bulunan bütün ni’metler ve imkanlar birer fitne-deneme sebebidir. Günümüzde, eskiye oranla insanların ellerinde daha fazla imkan ve eşya var, daha fazla ni’metlere sahipler. Eskiden karşılaşılan pek çok zorluklar ve darlıklar giderek azaldı. İşte bütün bu imkanlar ve ni’metler birer fitne-imtihan’dır.



Bazı müslümanların karşılaştıkları baskılar, işkenceler, zulümler, haksızlıklar birer fitnedir. Müslüman ülkelerin zorbalar, diktatörler, tağutlar, zalimler veya zulüm düzenleri tarafından ele geçirilmesi bir fitnedir. Onurlu mü’minlerin bu zorbalarla ve zalimlerle mücadele zorunda kalmaları kendileri hakkında bir fitnedir, sınav sebebidir. Özellikle modern toplumlarda ortaya çıkan ve  giderek bütün dünyaya yayılan;  şirk, ilhad, ahlâksızlık, sapıklık, sapmalar, isyan ve günah rüzgârları birer fitnedir. 



Müslüman nesillerin karşı karşıya kaldığı inkârcılık, dünyalıklara aşırı derece bağlanma, Din’in emirleri karşısındaki duyarsızlıklar birer fitnedir. Müslümanların bölünmüşlüğü, fırka fırka olmaları, aralarındaki çekişmeler, müslüman ülkeler arasındaki yapay sınırlar birer fitnedir.



Her bir müslüman; içinde bulunduğu şarta, elindeki ni’mete ve karşılaştığı güçlüğe göre fitneye uğratılıyor, denemeye tabi tutuluyor.



Müslümana düşen, varlık tablosundaki âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah’tan gelen fitneyi kazanmaya çalışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.



Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:



“Ey mü’minler! Öyle bir fitneden sakının ki, o, sizden yalnızca zulmedenlere dokunmaz. Bilin ki gerçekten Allah, (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal: 8/25)[24]