Muhâtaba Göre Günahlar

Günahlar, muhataba göre üçe ayrılır.



1- Allah'a Karşı Günah: Küfür, şirk ve endâd/eş ve benzer koşma gibi tevbe edilip vazgeçilmedikçe affedilmeyen günahlardır.



2- İnsanlara Karşı Günah: Kur'an-ı Kerim'de, insanlara yönelik günahlar, Allah'a yönelik olanlardan daha çeşitli olup, bunlar farklı alanlara dağılmaktadırlar. Netice itibariyle bu tür günahların önemi şuradadır: Bunlar kul hakkını ihlâl olduğundan kendisine haksızlık yapılanın rızası olmadıkça bağışlanmaz.



İnsanlara karşı işlenen günahlardan katl (2/Bakara, 85; 4/Nisâ, 92) kan dökme (2/Bakara, 84); kız çocuklarını diri diri toprağa gömme (16/Nahl, 58-59; 43/Zuhruf, 17) zikredilir. Cana kıyma, hataen  olmanın  dışında,  kesinlikle  mü'minlerden nehyedilirken (4/Nisâ, 92), kasıtlı öldürmelerin cezası kısas olarak (2/Bakara, 178, 179) tayin edilmiştir. Faiz yeme (2/Bakara, 275, 278, 279; 3/Âl-i İmran, 130) -ki faiz yemek bağışlanmayacak suçlardan sayılmış ve faiz yiyenlerin kabirlerinden mahşer günü şeytan çarpmış bir durumda dirilecekleri ayette ifade edilmiştir. (2/Bakara, 275) -;  mala hıyanet etmek/ğull (3/Âl-i İmran, 161); cimrilik (3/Âl-i İmran, 180; 4/Nisâ, 37); malı ve tartıyı noksanlaştırma (2/Bakara, 282; 7/A'râf, 85); helal - haram demeyip miras yemek (89/Fecr, 19); hırsızlık (5/Mâide, 38; 12/Yûsuf, 70, 73); rüşvet yemek (5/Mâide, 62) Kur'an'da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Yine, işkence yapma (5/Mâide, 59); yetim malı yemek (17/İsrâ, 10, 34); yetimi çirkin tarzda kovmak (107/Mâun, 2); yoksulu doyurmamak (107/Mâun, 3); yüzsüzlükle insanlardan bir şey istemek suretiyle onları incitmek (2/Bakara, 273); hıyanet (4/Nisâ, 105, 107; 8/Enfâl, 27, 58, 71); gözlerin haince bakışı (40/Mü'min, 19); ahde riayetsizlik (17/İsrâ, 34); insanlara iftira, işlediği günahı masum birine yıkma (4/Nisâ, 112); iffetli kadınlara zina isnadı (24/Nur, 4, 11, 23) -ki dört şahit getirilmedikçe seksen değnek/celde vurulur-; bühtan/iftira (4/Nisâ, 20, 112, 156); genç kızları zinaya zorlamak (24/Nur, 33); yalan şahitlik (22/Hacc, 30); insanlara karşı büyüklenme ve şımarma (17/İsrâ, 37); haset ve kıskançlık (2/Bakara, 109; 4/Nisâ, 54) bütün bunlar, Kur'an'da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Büyücülük (113/Felak, 4); kasılarak yürümek (75/Kıyâme, 33); insanlara iltifat etmeyip onlara burun kıvırma (31/Lokman, 18); ana babaya itaatsizlik (31/Lokman, 14-15); insanlarla alay etmek, onları küçümsemek, başkalarını güldürecek biçimde onların kusurlarına ve eksikliklerine dikkat çekmek (24/Nur, 11); her ne şekilde olursa olsun başkasını ayıplamak, kınamak (9/Tevbe, 58, 79, 49/Hucurât, 11) -ki böyle bir davranış, imandan  sonra  fıska  düşmek kadar tehlikeli sayılmıştır-; müslümanların kusurlarını araştırıp, gizli durumlarını açığa vurmak (49/Hucurât, 12); tanıdığını yokluğunda hoşlanmayacağı şeylerle anmak, yani gıybet (49/Hucurât, 12) -öylesine çirkin bir davranıştır ki, ölü kardeşinin etini yemeye/yamyamlığa denk tutulmuştur-; başkası hakkında zanla hüküm vermek (17/İsrâ, 36; 46/Ahkaf, 6, 12); kaş-gözle insanları çekiştirme (83/Mutaffifin, 30) gibi günahlar insanlara yönelik günahlardır.



Kur'an'da insanlarla ilgili günahlara oldukça fazla yer ayrılması, Kur'anî öğreti ve dünya görüşünün, sosyal âhenk ve intizama ne kadar itina gösterdiğinin bir belgesi sayılsa gerektir. Çünkü, farklı yoğunluktaki manalarıyla, bu kadar çeşitli kelimenin kullanılması, toplumsal hayat ile her noktadan temasa geçip, onu etkileme hedefini gözetir.



3- İnsanın Kendisine Karşı Günahı: Günahlar, kötü akıbeti bizzat yapanları ve buna sebep olanları ilgilendirdiğinden, günahkârlar, neticede bizatihi günahları kendilerine karşı işlemiş olurlar. Bu durum, bazen nefs kelimesiyle beraber zikredilen tahtânûne (2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 107) kelimesiyle ifade edilirken bu, günah işlemek ve ma'siyet irtikâb etmek suretiyle nefse zulmü veya azaba maruz bırakmak ve sevabını da azaltmak suretiyle onun kemaline halel getirmeyi gösterir. Çoğu zaman ise, bu husus "nefsine zulmetmek" kavramı altında bize sunulur (2/Bakara, 54, 231; 4/Nisâ, 97; 7/A'râf, 24; 11/Hûd, 101 vb.). Öyleyse günah, hangi kategoriye dahil olursa olsun, onun yıpratıcı tesiri ve sonuçları, zaruri olarak yapanı alâkadar eder.



Kur'an-ı Kerim, insana çok önem  verir. Mesela, Allah'a karşı yapılacak görevler, insanın gücünün dışında mütalaa  edilmemiştir.  Allah'a ibadet ve itaat konusunda insandan istenen, gücü ölçüsündeki şeylerdir. Güçlerinin yetmeyeceği şeylerden insan sorumlu tutulmazken (2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En'âm,152 vb.); öte yandan da, en mükemmel hedefe ulaşması için gerekli gayretin sarfedilmesi istenmektedir.



Gücümüzün ve kuvvetimizin, ödevlerimizin hepsine âdil bir şekilde dağılması esastır. Aktif potansiyelimiz, hayatın diğer alanları içinde bizi güçsüzlüğe uğratması nokta-i nazarından,  dar  bir  idealin  hizmetinde  çökertilmemeli ve öldürülmemelidir. Peygamberimiz'in sünneti, bize şu mesajı iletmektedir: "Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, ailenin de. Buna göre sen, her hak sahibine hakkını ver!" (Buhâri, Edeb 84-86)



Peygamberimiz, birçok vesileyle bu duruma değinerek, çok uzun süre uykusuz kalmak ve devamlı oruç tutmak gibi aşırı amelleri kınamış, vazgeçilmesini istemiş veya yasaklamıştır. Mesela, bir yolculuğu esnasında, bir cemaat ve cemaatin ortasında güneşten korunmaya çalışan bir adam görür. Bu adamın halini sorduğunda, O'na şöyle cevap verilir: "Oruç tutmakta!" Hz. Peygamber, hemen şöyle buyurur: "Seferde/yolculukta iken, oruç tutmak takvadan değildir." (Buhâri, Savm 35) Benzer bir olay da şöyledir: Hz. Peygamber bir gün, omuzlarına yaslanmış olduğu iki oğlu arasında sallana sallana giden bir ihtiyar görür. Allah Rasülü, bu adamın halini sorduğunda, cevap verilir: "Yaya hacca gitmek şeklinde bir adakta bulunmuştu da!"  Bunun üzerine şöyle buyururlar: "Bu adamın kendisine reva gördüğü işkenceyi, Allah ona reva görmez!" (Buhâri, Umre 58)



Bu tür uyarı ve yadırgamalara rağmen, Peygamberimiz, kendisini telef edercesine, mesela ayakları şişinceye kadar gece namazları kılıyor (Buhâri, İtikâf 1) ve bu durum ashap tarafından tam anlaşılmıyordu. Ashabına verdiği cevapta O, "Allah'a şükreden bir kul olmasının yadırganmaması gerektiğini ifade ediyordu (Buhâri, Teheccüd 6).



Bu yasaklar ve bunlara rağmen bu tür davranış özelliklerinden sonra şu tesbiti yapabiliriz: Dinî yaşantısının yoğunluğunu farklılaştıran bu ruhî hususiyete, dinin sübjektif yönü diyebiliriz. Buna göre, sadece fizik güç değil; ama manevî kuvvet de insanlar arasında eşit şekilde dağıtılmamıştır. Bundan neşet eden bir keyfiyet olarak bazı insanlar için katı ve aşırı olan bir davranış, bazıları için hiç de böyle olmayabilir.



İnsan, kendi ruhî ve maddî varlığı üzerinde, sosyal çevrede de olduğu gibi, istediği biçimde davranamaz ve böyle bir tasarruf hakkına da sahip değildir. Hz. Peygamber'in hadisinde ifade edildiği gibi, nefsimizin meşru haklarını kabul etmemek, ona yöneltilmiş bir suçtur ve cezası uhrevî âlemde görülecektir. Meşru olmaksızın canımıza, ruhî ve bedenî varlığımıza yönelteceğimiz herhangi bir suç, ahirette misliyle cezalandırılacaktır. "Kim dünyada nefsini herhangi bir şeyle öldürürse, kıyamet gününde de o şeyle azab olunur." (Müslim, İman 176) (18)



Fısk ve fâsıklık, son derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca, insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fısktan uzak durmaktır. Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı, "bu küçüktür zarar vermez" diyerek onu işlemekte ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere, küçük günahta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir. Şurası unutulmamalıdır: Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük ve önemsiz görülüp devam edildiği müddetçe büyük günaha dönüşmesin. Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük günahlar da tekrar edilerek veya değişik küçük günahlar bir arada toplanarak büyürler, büyük günah olurlar.



Aslında kâfirlere uygun davranışlar olan fısk, İslamî hudutları kabul etmekle birlikte; farzları terk eden veya haramları işleyen müslümanın da bazen yanılarak içine düştüğü bir illet ve felakettir. Kur’an-ı Kerim’de fâsıkların zemmedildiği ve azapla uyarıldığı mâlumdur. Hesap gününü düşünen her mü’min, şer’î emirleri eda etmek ve haramlardan şiddetle kaçınmak suretiyle fısk hastalığından kurtulabilir. Fısk, bireysel bir eylemdir. Fâsıkların bir araya gelmesi ve şer’î hudutları kitle halinde tahrip etmesi, “fesad”ı gündeme getirir. Dolayısıyla fısk ile fesad arasında, böyle bir yakınlık ve ilişki vardır. Fâsıkların ve müfsidlerin çoğunluğu teşkil ettiği toplumlarda; tağutî güçlerin iktidar olması ve hizbu’ş-şeytanın hızla gelişmesi kaçınılmazdır. (19)  O yüzden İslam’ın gönüllerde ve coğrafyalarda hâkim olması için her çeşit fısktan kaçınmak ve fâsıklara İslamî tavır alıp salih amellerle iç içe ve salihlerle beraber olmak şartttır. 



“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.” (5/Mâide, 47) Kendi nefsinden başlamak üzere gönüllerde, eylemlerde ve çevredeki her çeşit fısk ve fâsığa karşı mücadele edenlere selâm olsun!                 



    



1- Ragıp el-İsfehani, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, s. 572             



2- İslam Ansiklopedisi, T. D. V. Y. 12/203-204            



3- Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar II/38



4- Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 332



5- İmam Kurtubi,  el-Cami' liAhkâmi'l-Kur'an, 16/316



6- Cessas, el-Ahkâmu'l-Kur'an, 3/398



7- Vecdi Akyüz, Kur'an'da Siyasi Kavramlar, s. 367 ve devamı



8- A. g. e. s. 389



9- Fi Zılali’l-Kur’an 7/ 129-130



10- Kur'an'da Siyasi Kavramlar, s. 395



11- İslam Ansiklopedisi, T.D.V. Y. 12/204-205



12- İslam Ansiklopedisi, T.D.V. Y. 13/38



13- Gazzali, İhya, V / 21 



14- Kur'an'da Günah Kavramı, s.321 ve devamı



15- F. Razi, Tefsir-i Kebir, Mutaffifin 14. ayetin tefsiri



16- Gazzali, İhya, IV/40-41



17- Kur'an'da Günah Kavramı, s.329-331



18- A.g.e. s. 332 ve devamı



19- Yusuf Kerimoğlu, a.g.e. II/41