Çocuklarını Ebedî Hayata Hazırlaması
:
Allah Rasûlü ebediyete, yani insanların yaratılış itibariyle talip oldukları şeye talipti. Evet insan, ebed için yaratılmıştır. Ebedden Ebedî Zâttan başka bir şeyle de tatmin olması mümkün değildir. Binaenaleyh Ondan başka bir şey istemez.. bilerek-bilmeyerek hep Onu arzular. Bu itibarla da insana ebediyeti vereceğiniz âna kadar onun doyup tatmin olması mümkün değildir. Evet, insanın sonsuz emelleri ve arzuları vardır. Ona ne verseniz tatmin edemezsiniz! Zaten bütün dinlerin ve peygamberlerin mesajlarının esası da işte bu ukba buudlu nizamdır. Bu itibarladır ki, Allah Rasûlü (sav) bir taraftan avuç avuç ve kucak kucak onlara huzur taşırken, diğer taraftan da onları ebedî huzura, ebedî saadete hazırlamayı hiç mi hiç ihmâl etmiyordu. Bunun en çarpıcı misallerinden birini şu vakada görmek mümkündür: Fâtıma Vâlidemiz, boynunda bir gerdanlıkla Allah Rasûlünün huzuruna gelir. Allah Rasûlü (s.a.s.), bir rivâyette (Nesâînin rivâyeti) Fâtıma Vâlidemizin boynundan gerdanlığı alır. Başka bir rivayette gerdanlık Fâtıma Validemizin elindedir ve Allah Rasûlü ona şöyle buyurur: "İster misin ki halk Peygamberin kızı elinde cehennemden bir zincir, bir kolye taşıyor? desin?" (burada, halktan maksat, insanlar veya melekler, sema sâkinleri olması arasında fark yoktur.) Evet bir taraftan onları aziz tutuyor, diğer taraftan da teveccühlerini bütünüyle ahirete, Allaha, ebedî ve uhrevî güzelliklere çeviriyordu. Bu söz Hz. Fâtımaya yetmişti. Zira bu söz, onun gönlünde taht kuran ve onu bütün letaifiyle fetheden insandan geliyordu. Onun için Hz. Fâtıma diyor ki: Hemen kolyeyi sattım. Parasıyla bir köle aldım ve o köleyi de hemen hürriyete kavuşturdum. Sonra da Allah Rasûlünün huzuruna geldim. Geldim ve yaptıklarımı kendisine bir bir nakledince mesrûr oldu, sevindi. Sonra da ellerini açıp Allaha şöyle hamd etti: (Kızım) Fâtımayı cehennemden koruyan Allaha hamdolsun. (Nesâî, Zînet 39)
Elbette ki, Hz. Fâtıma boynuna taktığı bu kolye ile harama girmiş değildi. Ancak Allah Rasûlü onu mukarrebîn dairesinde tutmaya çalışıyordu. Efendimizin ikazı takva ve kurb buudluydu. Bu bir cihetle dünyaya karşı alâkasızlık, ama daha çok da, bulundukları yer ve kıyamete kadar temsil edecekleri cemaat itibariyle, Ehl-i Beytin anasına düşen bir titizlik ve hassasiyet örneğiydi: Evet, Hasana, Hüseyine ve daha sonra gelecek Zeynelâbidin gibi âbidlerin, ziya kaynağına ana olmak elbette kolay değildi. Allah Rasûlü onu Ehl-i Beyte ana olmaya hazırlıyordu. Sanki ona: Kızım sen, öyle bir koca evine giriyorsun ve öyle bir eve gelin gidiyorsun ki, senin o mübarek hanenden teselsülen ortaya çıkacak dünya kadar altın halkalar var. Bırak boynundaki şu altın kolyeyi, sen onlara ana olmaya bak! diyordu. Evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrabîne ana olmak kolay değildi. Onun için Allah Rasûlü bu hususta, kendi hanesine karşı daha hassas ve daha sert idi. Evet, O, bu davranışlarıyla şefkat ve refetin yanında onların nazarlarını uhrevî âlemlere çevirme itibariyle de sırat-ı müstakimin ayrı bir yönünü hatırlatıyor ve büyük-küçük bütün fenalıklara karşı kapı ve pencereleri kapatıp onların nazarlarını sadece ahirete çeviriyor ve size Allah gerek, Allah! diyordu.
Allah Rasulü, bu en sevdiklerini, gerçek sevginin gereği olarak dünyevî bütün ricsten, pisliğin her çeşidinden temizliyor, eteklerine dünyevî tozun-toprağın bulaşmasına fırsat vermiyor, onların nazarlarını ulvî âlemlere çeviriyor ve onları oradaki beraberliğe hazırlıyordu. Kişi sevdiğiyle beraberdir (Buhârî, Fezâilul-Ashâb 9; Müslim, Zikr 80, 81; Ebû Dâvud, Edeb 100). Hz. Muhammedi seviyorsanız, yolunda olacaksınız, yolunda olanlar ötede Onunla beraber olacaklardır. İşte bu beraberliğe hazırlama yolunda Allah Rasûlü bir taraftan onları seviyor, bağrına basıyor, diğer taraftan da bu sevip bağrına basmayı çok iyi değerlendiriyordu. Şefkat olacak, sevgi olacak, kalple ve hisle kucaklama olacak; fakat âhiret adına da kesinlikle bir gevşeklik olmayacak. İşte Sırat-ı Müstakim; orta ve en doğru yol! Bir yol ki Allah Rasûlü de bu yolun Baş yolcusu...
Allah Rasûlü ebediyete, yani insanların yaratılış itibariyle talip oldukları şeye talipti. Evet insan, ebed için yaratılmıştır. Ebedden Ebedî Zâttan başka bir şeyle de tatmin olması mümkün değildir. Binaenaleyh Ondan başka bir şey istemez.. bilerek-bilmeyerek hep Onu arzular. Bu itibarla da insana ebediyeti vereceğiniz âna kadar onun doyup tatmin olması mümkün değildir. Evet, insanın sonsuz emelleri ve arzuları vardır. Ona ne verseniz tatmin edemezsiniz! Zaten bütün dinlerin ve peygamberlerin mesajlarının esası da işte bu ukba buudlu nizamdır. Bu itibarladır ki, Allah Rasûlü (sav) bir taraftan avuç avuç ve kucak kucak onlara huzur taşırken, diğer taraftan da onları ebedî huzura, ebedî saadete hazırlamayı hiç mi hiç ihmâl etmiyordu. Bunun en çarpıcı misallerinden birini şu vakada görmek mümkündür: Fâtıma Vâlidemiz, boynunda bir gerdanlıkla Allah Rasûlünün huzuruna gelir. Allah Rasûlü (s.a.s.), bir rivâyette (Nesâînin rivâyeti) Fâtıma Vâlidemizin boynundan gerdanlığı alır. Başka bir rivayette gerdanlık Fâtıma Validemizin elindedir ve Allah Rasûlü ona şöyle buyurur: "İster misin ki halk Peygamberin kızı elinde cehennemden bir zincir, bir kolye taşıyor? desin?" (burada, halktan maksat, insanlar veya melekler, sema sâkinleri olması arasında fark yoktur.) Evet bir taraftan onları aziz tutuyor, diğer taraftan da teveccühlerini bütünüyle ahirete, Allaha, ebedî ve uhrevî güzelliklere çeviriyordu. Bu söz Hz. Fâtımaya yetmişti. Zira bu söz, onun gönlünde taht kuran ve onu bütün letaifiyle fetheden insandan geliyordu. Onun için Hz. Fâtıma diyor ki: Hemen kolyeyi sattım. Parasıyla bir köle aldım ve o köleyi de hemen hürriyete kavuşturdum. Sonra da Allah Rasûlünün huzuruna geldim. Geldim ve yaptıklarımı kendisine bir bir nakledince mesrûr oldu, sevindi. Sonra da ellerini açıp Allaha şöyle hamd etti: (Kızım) Fâtımayı cehennemden koruyan Allaha hamdolsun. (Nesâî, Zînet 39)
Elbette ki, Hz. Fâtıma boynuna taktığı bu kolye ile harama girmiş değildi. Ancak Allah Rasûlü onu mukarrebîn dairesinde tutmaya çalışıyordu. Efendimizin ikazı takva ve kurb buudluydu. Bu bir cihetle dünyaya karşı alâkasızlık, ama daha çok da, bulundukları yer ve kıyamete kadar temsil edecekleri cemaat itibariyle, Ehl-i Beytin anasına düşen bir titizlik ve hassasiyet örneğiydi: Evet, Hasana, Hüseyine ve daha sonra gelecek Zeynelâbidin gibi âbidlerin, ziya kaynağına ana olmak elbette kolay değildi. Allah Rasûlü onu Ehl-i Beyte ana olmaya hazırlıyordu. Sanki ona: Kızım sen, öyle bir koca evine giriyorsun ve öyle bir eve gelin gidiyorsun ki, senin o mübarek hanenden teselsülen ortaya çıkacak dünya kadar altın halkalar var. Bırak boynundaki şu altın kolyeyi, sen onlara ana olmaya bak! diyordu. Evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrabîne ana olmak kolay değildi. Onun için Allah Rasûlü bu hususta, kendi hanesine karşı daha hassas ve daha sert idi. Evet, O, bu davranışlarıyla şefkat ve refetin yanında onların nazarlarını uhrevî âlemlere çevirme itibariyle de sırat-ı müstakimin ayrı bir yönünü hatırlatıyor ve büyük-küçük bütün fenalıklara karşı kapı ve pencereleri kapatıp onların nazarlarını sadece ahirete çeviriyor ve size Allah gerek, Allah! diyordu.
Allah Rasulü, bu en sevdiklerini, gerçek sevginin gereği olarak dünyevî bütün ricsten, pisliğin her çeşidinden temizliyor, eteklerine dünyevî tozun-toprağın bulaşmasına fırsat vermiyor, onların nazarlarını ulvî âlemlere çeviriyor ve onları oradaki beraberliğe hazırlıyordu. Kişi sevdiğiyle beraberdir (Buhârî, Fezâilul-Ashâb 9; Müslim, Zikr 80, 81; Ebû Dâvud, Edeb 100). Hz. Muhammedi seviyorsanız, yolunda olacaksınız, yolunda olanlar ötede Onunla beraber olacaklardır. İşte bu beraberliğe hazırlama yolunda Allah Rasûlü bir taraftan onları seviyor, bağrına basıyor, diğer taraftan da bu sevip bağrına basmayı çok iyi değerlendiriyordu. Şefkat olacak, sevgi olacak, kalple ve hisle kucaklama olacak; fakat âhiret adına da kesinlikle bir gevşeklik olmayacak. İşte Sırat-ı Müstakim; orta ve en doğru yol! Bir yol ki Allah Rasûlü de bu yolun Baş yolcusu...
F harfi
- 1- Fakirlik Üstündür:
- 1- İnançla İlgili Fısk
- 1- Îne Bey'i:
- 10- Din-Sultan Ayrılı
- 3- Uzlet:
- 3) Mudârebe Ortaklığı:
- 5- Banka Fâizlerini Kabul Edenler:
- 5- Çocuğun Maddî İstikbalini Düşünme Fikri:
- 6) Kıyemî Mal:
- 9- Medya Yoluyla Fesad:
- C- Fitne Sayılan Davranışlar:
- En Hayırlı Kazanç; Kendi Eliyle Çalışıp Kazanma:
- FADL İBN ABBAS
- FARZ
- FESAD
- Fesad ve İfsâd; Anlam ve Mâhiyeti
- FEYZ-İ İLÂHİ
- FISK
- FİTNE-FİTEN
- FİTNENİN ÇEŞİTLERİ:
- Fitneye Karışan Sahabeler:
- FUHUŞ
- Hîle-i Şer'iyye
- İmtihan Olarak Fitne
- Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
- Kur'an sözünde durmamayı, ahde vefa göstermemeyi yer yer fısk olarak nitelemektedir.
- MUBAH OLAN İLİM
- O'nun Mutluluk Evinin Genel Atmosferi:
- SAHABE VE TÂBİÎN ARASINDA ÇIKAN KAVGA VE İHTİLAFLAR
- Satılan Malın Mevcut Olması: