Zühdün Yozlaştırılması

Mistik hareket ve yaşamanın temelinde bulunan özelliklerden biri maddeye, eşyaya ve dünyaya karşı tavır koyma ve bunlara karşı isteksiz olmaktır. Bu tavır alış ve ruhu mânâ âlemine hazırlama faâliyetine kendine özgü özellekleriyle birlikte genel olarak tasavvufta "zühd" adı verilmektedir.



Tasavvuf, müslümanlar arasında, başlangıçta bir zühd hareketi olarak görüldü ve erken bir devirde bu hareket etrafında oldukça geniş bir edebiyat teşekkül etti. Gerçek anlamda ve en güzel örnekleri Peygamber tarafından verilen zühd hayatını, râşid halifeler başta olmak üzere bütün ashâp benimsedi. Emevîlerin fetihler sâyesinde yükselen refah seviyesi karşısında ashâbın hayat tarzına ters düşen bir tutum içine girmeleri üzerine, tâbiîn neslinin ileri gelenleri zühdü bir hayat düsturu ve kendileri için ayırıcı bir vasıf olarak gördüler. Ancak, tasavvufun dış etkilere olanca açık olmasından ve çoğu meselede itidâli hoş görmeyip ifrâta girdiğinden dolayı kısa zaman içinde yozlaştırıldı. Peygamberimiz ve ashâbının hayatında bazı zühdî unsurlar bulunmakla beraber, dünyayı terk etme anlayışı yoktur. Tasavvufta ise, dünya tümüyle zemmedilerek "bir lokma, bir hırka" felsefesi, dünya görüşü olarak değerlendirildi.



Tasavvufun temel ıstılahlarından biri olan zühdün târifinde sûfîler ihtilâf etmişler ve farklı tanımlar yapmışlardır. Bunlardan bir kısmı şöyledir: Zühd, âhirete yönelmek için dünyadan el etek çekmek, elde mevcut olsa bile, gönülde mal ve mülk sevgisine ve nefsin dünyevî isteklerine yer vermemek ve yoğun bir dinî hayat yaşamaktır. Bu özelliğinden dolayı zühdün özünü teşkil eden ilgi duymama veya uzaklaşma, zâhirî (bedenî) uzaklaşma ve bâtınî (kalbî) uzaklaşma merhalesi olmak üzere iki merhale arzetmektedir. Tasavvuf ehli tarafından diğer bir tanıma göre zühd; Dünyalığın varlığı ile yokluğunun bir ve eşit olmasıdır. Zühd; zarûrî olmayan her şeyi, helâl ve mubahın da ihtiyaçtan fazla olan kısmını terketmektir. Dünyadan da âhiretten de el-etek çekmektir. Bir tasavvuf şâiri olan Yunus Emre’nin dilinde, âhiretin de terki anlamındaki zühd şöyle ifâde edilir: "Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç hûrî, / İsteyene ver ânı; / Bana seni gerek seni."



Nâbî de, bir şiirinde yozlaşan zühd anlayışını şöyle hicveder: "Bu zühd ü riyâ başına halkın ne belâdır / Mahrum eder erbâbını zevk-ı dû cihandan."



Zühdün ne olduğunu tâyinde sûfîler ihtilâfa düşmüşlerdir. Bazıları, “zühd haramda olur” derler. Çünkü helâl Allah Teâlâ tarafından mubah kılınmıştır. Diğer bazıları da “haramda zühd şarttır, helâlde ise fazîlettir” derler. Bir kısım sûfîler ise “helâl mala karşı zâhid olmak daha mükemmel ve daha iyi bir haldir” derken, bazı sûfîler de, “kul için uygun olan, kısmetini gözeterek zorakî bir şekilde helâli terk terketmeyi tercih ve muhtaç olmadığı fuzûlî şeyleri talep etmemesidir” derler (Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, s. 253). Ankaravî, zühdle ilgili şöyle bir tasnife yer verir: 1- Halkın zühdü: Haramları terk mânâsında olan bir zühddür. 2- Havâssın zühdü: Haramları terkle birlikte, zarûrî ihtiyaç maddeleri dışında kalan eşyayı terkedenlerin zühdüdür. 3- Âriflerin zühdü: Allah’tan başka herşeyin terkedildiği bir zühddür. Ona göre, zühdden maksat eşyayı sırf şeklen terkten ibâret değildir; Aslolan eşyaya karşı olan meyil ve muhabbetin terkidir (Ankaravî, Minhâcu’l-Fukarâ, s. 164).



Zühd kavramına yakın anlamda kullanılan bir diğer kavram da fakr kavramıdır. Fakr; lugatta “yoksulluk ve ihtiyaç duyulan şeyin yokluğu” mânâlarına gelir. Tasavvufta ise; “sâlikin nefsinde (düşünce olarak), bütün mal varlığından uzaklaşması ve her şeyin mutlak ğanî olan Allah’ın olduğunu bilmesidir.” Bu kavram zamanla, Allah’tan gayri herkesten, her şeyden müstağnî olmak ve sadece Allah’a muhtaç hale gelmek şeklinde yorumlanmıştır. Buna icmal mertebesi adı verilip sadece Allah’a yöneliş ve O’nda fânî olmak şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Fakrın zıddı ğınâ/zenginliktir. Tasavvufta bu zenginlik, gerçek anlamda değil de mecâzî anlamda, gönül zenginliği olarak anlaşılmıştır. Bu durumda sâlik, Hak’la ğanî olma yoluna gitmelidir. (Aslında hem fakirliği, en uç anlamda anlayıp, bunu kabul eden ve hem de zenginliği yorumlayıp ona da sahip çıkan bir tavır, kendi içinde de çelişkilidir.)    



Zühdün unsurları: Tasavvufta zühd, kendini bazı unsurlarla ortaya koyar. Bunlar: Uzlet (inzivâ hayatı), halvet, erbaîn/çile, riyâzet ve mücâhededir.



Tasavvuf kültürünün yanlış zühd anlayışını yerleştirmek için bazı zayıf hadislere yapıştıkları ve Peygamber’e âit olmayan, özellikle şeyhlere âit olan bazı ifadeleri hadis diye ortaya attıkları, yani uydurma hadislere yapıştıkları görülmektedir. Tasavvuf hareketi tarafından yozlaştırılan zühdle ilgili zayıf ve uydurma hadislere bazı örnekler vermek istiyoruz:



“Mü’minin dünyadaki hediyesi fakirliktir.” [Tasavvuf büyüklerinden Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (Kuutu’l-Kulûb, I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir. Deylemî’nin rivâyet ettiği bu hadise, Suyûtî, zayıf demiş, Deylemî de, zayıf bir senetle rivâyet etmiştir. Bu rivâyetin metni de tenkide açıktır.



“Fakirlik, mü’mine atın yanağındaki dizgin ve alnındaki beyazdan daha süslüdür.” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânî’nin Mu’cemu’l-Kebir’inde (VII, 294-295) zayıf bir isnadla rivâyet ettiği hadisi, Irâkî, senenidini zayıf kabul etmiştir.    



“Peygamberlerden en son cennete girecek olan, zenginliği sebebiyle Süleyman (a.s.)’dır...” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânî, Evsat’ta ferd bir isnadla rivâyet etmiştir. Bunda, Irâkî’nin de dediği gibi, münkerlik vardır. Mevzû olma ihtimâli çok yüksektir.



“Âlimler, dünyaya dalmadıkları sürece Rasüllerin emînidirler. Dünyaya daldıklarında, dininiz için onlardan sakınınız.” ...” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243) zikretmiştir.] Bu rivâyeti İbnu’l-Cevzî, el-Mevzûât’ında (I/263) zikretmiş ve bunun Rasûlullah’a isnâdının sahih olmadığını belirtmiştir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali yüksektir.



“Lâ ilâhe illâllah dedikleri halde, dünya alış verişini dinlerine tercih ederlerse, Allah Teâlâ o kimselere; ‘Yalan söylediniz, siz bunda samimi ve doğru değilsiniz’ buyurur.” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243) zikretmiştir.] Mûteber kabul edilen hiçbir kaynakta yer almayan rivâyet, zayıf veya uydurmadır.



“Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği vakit onu belâ ile imtihan eder. Sevgisi son haddine vardığı vakit aile, mal ve evlât diye kendisine hiçbir şey bırakmaz.” [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243) zikretmiştir.] Taberânî, bunu el-Mu’cemu’l-Kebir’inde (II/305) rivâyet etmiştir. Rivâyeti son derece ihtiyatla karşılamak gerekir.



“Kendisine susmak ve zühd verilen kimseyi gördüğünüz vakit, ona yaklaşın. Çünkü o hikmet söyler.” [Ebû Tâlib el-Mekkî (I/243), Kuşeyrî (s. 252) ve Gazzâlî (IV/320) hadisi zühd konusunu işlerken zikretmiştir.]   Hadis rivâyeti, senedindeki Ebû Hallâd’dan dolayı zayıftır.



“Kim dünyalık peşinde sabahlarsa, Allah Teâlâ onun işini zorlaştırır. Dünyalık varlığını dağıtır, kendisini aç gözlü kılar. Fakirliğini gözünün önünde canlandırır. Dünyadan da nasibi kendisine takdir edildiği kadar verilir. Kim de âhiret düşüncesi ile sabahlarsa, onun işini Allah kolaylaştırır, varlığını korur, kalbini zenginleştirir, kendisi yüz çevirdiği halde dünyalık da kendisine teveccüh eder.” [Ebû Tâlib el-Mekkî (I/243) ve Gazzâlî (İhyâ, IV, 321) hadisi zühd konusunu işlerken zikretmiştir.] Tirmizî, zayıf bir isnadla Enes’ten rivâyet etmiştir (Kıyâmet, 30, hadis no: 2465). İsnâdı zayıf olan rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir.  



“...İnsanların en hayırlısı, dünyayı kötüleyip âhireti sevendir.” [Ebû Tâlib el-Mekkî (I/118, 243) ve Gazzâlî (İhyâ, IV, 321) hadisi zühd konusunu işlerken zikretmiştir.] Bu söz, uydurmadır.



“Allah yarattığından beri dünyaya bakmadı ve ona şöyle dedi: ‘Ey değersiz olan ve bir şey olmayan, sus (sâkin ol)! Sen ve ehlin Cehenneme gidecektir.” .” [Ebû Tâlib el-Mekkî hadisi zühd konusunu işlerken (I/243-244); Gazzâlî ise dünyanın zem edilmesi bahsinde zikretmiştir (İhyâ, III/300)]. Subkî, İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikreder (Tabakatu’ş-Şâfiiye, VI/344). Rivâyetin zayıf veya uydurma olduğu düşünülmelidir.



“Kıyâmet günü Allah Teâlâ, dünyaya; ‘içinde Benim için olanları ayır, diğerlerini Cehenneme at’ buyurur.” Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/243-244). Mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almayan rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir, zayıftır.



Bir hadis rivâyeti, “Hz. Peygamber, Allah Teâlâ, dünyayı Âdem oğlundan çıkana benzetti” şeklindedir. Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/244). Rivâyeti Ahmed bin Hanbel (Müsned, V/136) ve Taberânî rivâyet etmişlerdir. Fakat isnaddaki Ali bin Cud’ân hakkında ihtilâf edilmiştir. Rivâyet metnindeki nezâket ve üslûptaki düşüklük sebebiyle rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis zayıftır.



“Allah Teâlâ, dünyaya: ‘kendi nezdindekine rağbet etmeleri için velî kullarıma acı, Bana kavuşmayı istememeleri için de düşmanlarıma tatlı ol’ diye vahyetti.” Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/245). Mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almayan rivâyete son derece ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis, zayıf veya uydurmadır.



“Zühd ve verâ, her gece gönülleri dolaşırlar. İman ve hayâ bulunan kalbe rastlarlarsa orada ikamet ederler. Böyle bir kalp bulamazlarsa geçer giderler.” Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî (I/250) ve Gazzâlî (İhyâ, IV/321, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken zikretmiştir. Subkî, İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (Tabakatu’ş-Şâfiiyye, VI/370). Revâyet uydurmadır.



“Karnınızı aç bulundurunuz. İhtirâsı terkediniz, bedeninizi çıplak bırakını, emellerinizi kısa tutunuz, ciğerlerinizi susuz bırakınız, dünyayı terkediniz; umulur ki bu sâyede Rabbinizi kalplerinizle görürüsünüz.” Hucvîrî, bu hadis rivâyetini açlık bahside zikretmiştir (Hakikat Bilgisi, s. 467). Irâkî, aslını bulamadığını söylemektedir. (el-Muğnî, III/214; Zebîdî, İthâf, VII/288). Rivâyetin aslı olmadığı anlaşılmaktadır, uydurmadır.



“Seni Allah’tan alıkoyan her şey dünyandır.” (Ankaravî, bu hadis rivâyetini zühd bahsini anlatırken zikretmiştir (Minhâcu’l-Fukarâ, s. 164). Kaynağı bulanamamıştır. Kaynağı belli olmayan rivâyetin mevû/uydurma olma ihtimali çok büyüktür.



“Dünya âhiret ehline, âhiret de dünya ehline haramdır. Velîlere ise her ikisi de haramdır.” (Bu hadis rivâyetini Necmuddin Kübrâ, zühd bahsini anlatırken zikretmiştir (Tasavvufî Hayat, s. 48). Kaynağı bulunamamıştır. Kaynağı belli olmayan bu rivâyet, uydurmadır.



“Zenginlik olarak yakîn, meşgûliyet olarak ibâdet, vâiz olarak da ölüm yeterlidir.” Bu hadis rivâyetini Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazîleti konusunu işlerken (I/250) zikretmiştir. Taberânî’nin Ammâr’dan olan bu rivâyetinin isnâdında bulunan Rebî bin Bedr’in metrûk olduğu ifâde edilmiştir (Heysemî, 10/308). Dolayısıyla bu rivâyet, uydurmadır.



“Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır.” Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/254), Gazzâlî ise dünyanın zemmi konusunda zikretmiştir. Aclûnî, İbn Teymiye ve Sâğânî, rivâyetin mevzû hadisler içinde yer aldığını belirtmiştir. Rivâyet, uydurmadır.



“Allah Teâlâ, dünyadan yüz çeviren kimsenin kalbine hikmet yerleştirir, dilini konuşturur, dünyanın dert ve dermanını ona bildirir. Ve onu sâlim olarak dünyadan çıkarıp selâmete ulaştırır.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/255), Gazzâlî ise zühdün fazileti mevzuunda (IV/322) zikretmiştir. İbnu’l-Cevzî,  Mevdûâtında almıştır. Rivâyetin uydurma olduğu bellidir.



“Mele-i A’lâ’dan bana haber verildiğine göre, ümmetimin hayırlılarından öyle kimseler vardır ki, Allah’ın rahmetinin genişliğine dayanarak toplum arasında gülerler, azâbından korkarak da gizli gizli ağlarlar. İnsanlara külfetleri hafiftir, kendilerine ise ağır. Ve eski giyerler, ruhban kılığına girerler. Vücutları yerde, gönülleri ise Arş’tadır.” .” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması hususunda (IV/338) zikretmiştir. Rivâyeti Hâkim ve Beyhakî zayıf bir isnadla rivâyet etmişlerdir. Rivâyet, en azından zayıftır.



“Allah Teâlâ, giydiğine aldırış ve itibar etmeyen insanları sever.” .” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması mevzuunda (IV/338) zikretmiştir. Irâkî’nin aslını bulamadığı rivâyeti (IV/336) Beyhakî rivâyet etmişti, Subkî de İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (VI/372) Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.



“Hz. Peygamber’in gömleği, zeytin yağcının gömleği gibi idi.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/259), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde (IV/337) zikretmiştir. Irâkî, Tirmizî’nin bu hadisi zayıf bir senetle rivâyet ettiğini söylemektedir (IV/337). Rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in meşhur sünneti olan nezâfet/temizlik özelliğine ters düşmektedir. 



“Allah dünyada rızkı günü birlik olana azâb etmez.” (Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken zikretmiştir (I/260). Kaynaklarda böyle bir hadis yoktur. Uydurma olduğu açıktır.



“Allah’ım, beni seven ve dâvetime icâbet edenin mal ve çocuklarını azalt. Bana buğzeden ve dâvetime icâbet etmeyenin mal ve çocuğunu çoğalt.” Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/261) zikretmiştir. Habere kaynaklarda rastlanamamıştır. Uydurma olma ihtimali büyüktür.



“İhtiyacından fazla inşaat yapana, Kıyâmet gününde bunu sırtına al’ diye teklif edilir.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/261), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde (IV/342) zikretmiştir. Taberânî’nin rivâyet ettiği bu metnin uydurma olma ihtimali büyüktür.   



“Her ümmetin bir buzağızı vardır. Bu ümmetin buzağısı da altın ve gümüştür.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/262) zikretmiştir. Haberi Deylemî, Huzeyfe’den, içinde mechûl bir râvînin bulunduğu bir senetle rivâyet etmiştir. Subkî, İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (VI/368) Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır.



“Hz. Peygamber, Bilâl’e, ‘Alla’a fakir olarak mülâkî ol,zengin olarak mülâkî olma’ buyurmuş, Bilâl de ‘bu benim için nasıl olur?’ deyince, Hz. Peygamber, ‘istenildiğinde mâni olma, verildiğinde de gizle.’ demiştir. Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263) zikretmiştir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır.



“Allah’ım, beni fakir olarak vefat ettir, zengin olarak vefat ettirme. Beni miskinlerle haşret.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263) zikretmiştir. Rivâyeti, Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet etmiş, ancak rivâyetin isnâdında bulunan Hâlid bin Yezid bin Abdirrahman hakkında İbn Adî ve Zehebî, zayıf ve güvenilir olmadığını haber vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır.



“Haline râzı olduğu zaman, fakirden efdal kimse yoktur.” Irâkî, bu lafızla bulamadığını ifade etmiştir (IV/293). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.



“Fakirliğin sana geldiğini gördüğün vakit, ‘hoş geldin ey sâlihlerin şiarı’ diye onu karşıla. Zenginliğin teveccüh ettiğini gördüğün vakit ikabı/azâbı acele edilmiş bir günahtır’ de.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî (II/194) ve Gazzâlî (İhyâ, IV/288), fakrın faziletilerini işlerken zikretmiştir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır. Subkî, rivâyetin İsrâiliyât’tan olduğunu söyler (VI/366). Hadis olmadığı açıktır.



“Allah Teâlâ’nın en çok sevdiği kulu rızkına kanaat edip Allah’ın taksîmâtına râzı olan fakirdir.” Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî (II/194) ve Gazzâlî (İhyâ, IV/292), fakrın faziletilerini işlerken zikretmiştir. Bu haberi Irâkî, bu lafızla bulamadığını söylemiştir (IV/292), Subkî de bu haberi İhyâ’da isnâdını bulamadğı hadisler arasında vermiştir (VI/368). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.



“Ey fakirler topluluğu! Rızâyı kalbinizden Allah’a verin ki, fakirliğinizin sevâbına nâil olasınız.”  Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî (II/194) ve Gazzâlî (İhyâ, IV/292), fakrın faziletilerini işlerken zikretmiştir. Hadis rivâyetini Deylemî, Ebû Hureyre’den oldukça zayıf bir isnadla rivâyet etmiştir. Subkî, İhyâ’da isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (VI/368). Rivâyetin uydurma olduğu âşikârdır.



“Her şeyin bir anahtarı vardır. Cennetin anahtarı fakirleri ve miskinleri sevmektir. Sabırlı fakirler Allah Teâlâ ile beraber bulanacaklardır.” Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 440). İbn Arrâk, rivâyeti Ömer bin Râşid’in Mâlik’ten uydurduğunu Dârekutnî’den nakletmiştir. (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerîa, II/286). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır.



“Zengine zengin olduğu için tevâzu gösterenin dininin üçte ikisi gider.” Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 445). Mûteber kaynaklarda yer almayan bu meşhur rivâyetin mevzû olduğu açıktır.



“Dünyadan sakının. Çünkü o, Hârut ve Mârut’tan daha büyüleyicidir.” Bu rivâyete, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Mesnevî’sinde (IV/256, beyit 3193) yer vermiştir. Beyhakî ve İbn Ebi’d-Dünya’nın naklettiği rivâyete son derece ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis en azından zayıf sayılmaktadır.



“Fakirlik, benim iftiharımdır. Ben onunla övünürüm.” Bu rivâyete, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Mesnevî’sinde (I/189, beyit 2357; V/673, 715) yer vermiştir. Bu rivâyetin senet ve metin olarak kaynaklarda tesbiti mümkün olmamıştır. Genellikle zayıf ve mevzû hadisleri ihtivâ eden eserler, İbn Hacer el-Askalân’nin “mevzû ve bâtıldır” dediğini naklederler. Rivâyetin uydurma olduğu çok açıktır.



“Yüz seksen senesi olduğu zaman, size gurbeti (yurdundan uzaklaşmayı) ve dağların tepelerinde ibâdete çekilmeyi helâl kıldım.” Eşref Ali, evlenmeyi terketme ve uzlet bölümünde (s. 251) rivâyete yer verir.  Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Kuutu’l-Kulûb adlı eserinde rivâyet şu biçimi almıştır: “İki yüz senesinden sonra ümmetime bekârlık helâl kılınmıştır. Sizden birisinin o zamanda bir enik (köpek yavrusu) yetiştirmesi çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır.” ((II/239), Başka bir rivâyet de şu şekildedir: “İki yüz yılında sizin en hayırlınız ailesi ve malı olmayan bekâr kimsedir.” Bu tür rivâyetler genelde mevzûât (uydurma hadisler) kitaplarında yer almaktadır. Bu rivâyetler, kesinlikle uydurmadır.



“Allah’ım, Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür, miskinler zümresinde haşret.” Tirmizî ve İbn Mâce, zayıf senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis, zayıftır.



“Dünya, yeri olmayanın evi, serveti olmayanın malıdır. Aklı olmayan dünyalık toplar.” Zayıf veya uydurmadır.         



“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış.” Bu lafızla uydurmadır.[24]



“Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir.” Bu rivâyet, bazı kaynaklarda hadis olarak geçer. Meselâ, bkz. Kurtubî, el-Kifâf ve’l-Kanâah, Kahire, 1408/1988, s. 14. Ancak İbn Hıbbân’ın, Muhammed bin Münkedir’in babasına nisbet ettiği bir sözdür (İbn Hibbân, Ravzatu’l-Ukalâ, Beyrut, 1397/1977, s. 150). Bu söz, kanaat hakkında güzel bir ifâde olsa da hadis değildir.



Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Kuutu’l-Kulûb ve İmam Gazzâlî’nin İhyâ-i Ulûmi’d-Din adlı kitabında geçen konuyla ilgili zayıf veya uydurma hadis rivâyetlerinden bazı örnekler verdik. Bu örnekleri, çoğaltmak mümkün. Kendinden sonra yazılan nice kitaplara kaynak teşkil etmesi bakımından bu iki kitaba atıfta bulunulmuştur. Başka meşhur kitaplardaki tüm hadis rivâyetleri ele alınırsa, örnekler maalesef ciltlerle kitapları dolduracaktır. Özellikle tasavvufla, tasavvufî ahlâk ve ahlâkla ilgili eser ve konuşmalarda, yer yer vaaz, nasihat türü konuşma ve eserlerde bu tür örnekleri duyup görüyoruz. Din, sağlam kaynaklara, sağlam delillere dayandırılmalı, Kur’an ilkeleri, zayıf veya uydurma rivâyetlerle zedelenmemelidir. Dinle ilgili konularda güncel siyasal ve sosyal problemlere karşı uyanık olunması kadar; tarihsel süreç içinde hakka karışan bâtılları zor da olsa ayırdetmeye çalışmak, bugünün dâvâ adamlarının boynuna borçtur.     



Bu misallerden de anlaşılıyor ki, Zenginliğin aleyhindeki hadisler içerisinde pek çok uydurma hadis bulunmaktadır. İlke olarak zenginlerin kötülenmesi İslâm’a uygun değildir. Bundan dolayı, zenginliğin aleyhindeki hadis rivâyetlerine ihtiyatla yaklaşmak gerekir (Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, T.D.V. Yay. s. 396).