MEHDÎ

Yol gösteren, hidayete eren, doğru yolu bulan, Allah tarafından kendisine rehberlik edilen kimse. Kıyamete yakın dönemde zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracağı ve İslâmı hâkim kılacağı söylenen Ehl-i beytten birisi.



Mehdi, kelime olarak Arapça He-De-Ye kökünden ismi mef'ul olup hidayete ermiş, hidayet bulmuş kişi anlamını taşır. Mehdî'nin ahir zamanda çıkacağına ve insanları hayır ve adalete yönelteceğine dair ahad haberler mevcuttur. Hz. Peygamber (s.a.s)'den nakledilen İtin Mâce'de mevcut hadislere göre Mehdî'nin Ehl-i beytten olacağı bildirilmektedir:



"Mehdî bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdî, Fatıma evlâdındandır."[530]



"Biz Abdülmuttalib evlâdı Cennet ehlinin efendileriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî"[531]



"Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir."[532]



Bu gibi hadislerin yanısıra diğer muhaddislerin hadis mecmualarında da bazı haberler mevcuttur. Bu hadisleri takviye edecek mütevatir derecede bir bilgi olmadığı gibi, bununla ilgili olarak Kur'ân-ı nass da mevcut değildir. Ayrıca Mehdî konusu Maturidî ve Eş'arî gibi Ehl-i Sünnet'in temelini oluşturan akaide dair eserler telif eden imamların eserlerinde işlenmemiş ve bu konu ele alınmamıştır. Ayrıca fer'i bir konu olduğundan ve ahad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebeb olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına yansımamıştır.



Ehl-i Sünnet'in akideye dair yazılan son dönemlerinde bu konu ele alınmaya başlanmış ve iman ile aralarında ilgi kurulmuştur. Bununla birlikte Şiâ'nın bütün kollarında Mehdîlik önemli bir husus olup sürekli işlenen ve Mehdî beklentisinin hâkim olduğu bir inanç görülmektedir. Şiâ'nın gizli imamı Mehdî'dir. Şiâ'ya göre bu gizlilik mutlaka bir gün sona erecek, yeryüzündeki bu zulüm ve adaletsizlikler yok olacak ve tarih boyunca haksızlığa uğratılan Ehl-i beytin intikamı alınacaktır. Onlar Kur'ân-ı Kerim'in Hud, 11/8; eş-Şuara, 26/4; el-Kasas, 28/5 gibi ayetlerin Mehdî'ye delalet ettiğini söylerler.



Ehl-i Sünnet'te de Mehdî bekleme temayülü olmasına rağmen, ona insan üstü özellikler atfedilmeden toplumu İslâma yöneltecek bir yönetici veya ilim adamı olabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca ahad haberlere dayanan bu beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini düşünmek insanın inancına gölge düşürmemektedir.



İmam Sahavî ve İbn Hacer el-Heytemi gibi âlimlerin yanı sıra İmam Celâleddin es-Suyûtî "el-Örfü'l-Verdî fi Ahbâri'l-Mehdî" ve "Kitabü'l-Keşf" adı altında Mehdî ile ilgili hadisleri bir kitabında toplamıştır. Bu eser Ali b. Hüsameddin el-Muttaki tarafından "el-Burhan fi Alâmâtî Mehdiyyi Âhiri'z-Zaman " adıyla yeni bir tasnif ile ilim dünyasına kazandırılmıştır. İbn Hâcer el-Heytemî de bu konuda "el-Kavlu'l-Muhtasar fi Alâmâtil-Mehdiyyil-Muntazar" adlı eserini telif etmiştir. Bu her iki eser Müşerref Gözcü tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Mehdî ile ilgili hadisler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlim ve muhaddisler tarafından kaydedilmiş hadislerdir. Buna rağmen dikkate şayan bir husus vardır ki Buhârî ve Müslim bu konudaki hadislere eserlerinde yer vermemişlerdir.



Sahihayn dışındaki hadis mecmualarında yer alan bu hadislerin sıhhat dereceleri tartışılmış ve genellikle zayıf derecesinde hadis oldukları kabul edilmiştir.



Zaten bunlar arasındaki çelişkiler bu durumu göstermektedir.



Ehl-i Sünnet'te Mehdî inancı söz konusu edilmesine rağmen, bir inanç olarak yerleşmemiştir. Şiâ bunu çok ileri seviyede akideyi ilgilendiren bir mesele olarak takdim etmiştir. Şia'da Mehdî'nin on ikinci İmam olduğu ifade edilmekle birlikte daha önceleri beşinci İmam olan Muhammed Bakır'ın Mehdî olduğu da ileri sürülmüştü. Hatta Ca'fer-i Sadık'ın da Mehdî olduğunu ifade eden görüşlere de tesadüf edilmektedir.



Tamamen siyasî bir rol oynadığı gözlemlenen Mehdî inancı kesin bir delile dayanmamakta olup, İslâm tarihinde bir çok kanlı çatışmaya neden olmuştur. Emevî ve Abbasî tarihleri boyunca ortaya çıkan bir çok siyâsi grup hep liderlerinin Mehdî olduğunu söyleyedurmuşlardı. Hatta Kuzey Afrika'da kurulan ve daha sonra Mısır'a da hâkim olan Şiî Fatımî devletinin ilk hükümdarının Mehdî olduğu inancı bu devleti kuran ve sürdüren kimseler tarafından inanılan bir husustu.



Ayrıca zaman zaman Türkiye'de ve başta İstanbul'da olmak üzere İslâm dünyasının birçok yerinde Mehdî olduğunu iddia edenler hiç de eksik olmamıştır. Bu gibi kimseler Mehdî beklentisinde olan bir çok insanı aldatmış ve hislerini istismar etmişlerdir. Meçhule dayalı olan bir arılayışın İslâm'ın genel prensipleri ile nasıl bağdaşmadığı görülmektedir.



Bütün bunlar gözönünde bulundurulunca Mehdî inancının İslâmdaki yeri kendiliğinden ortaya çıkar.[533]



Bu kavram ‘hedy-hidayet’ kökünden türemiş bir kelimedir. ‘Hedy’; doğru yolu bulmak, yol göstermek, hidâyeti göstermek demektir.‘Mehdi’nin sözlük anlamı, hidayete eren, doğru yolu bulan, Allah’ın hakk olan yola yönelttiği kimse demektir.



Bu kelime sözlük anlamına uygun olarak şairler tarafından Peygamberimizi övmek için kullanılmıştır. Ayrıca dört halifeye de ‘mehdi’ dendiği olmuştur.[534] Hz. Hüseyin ve bazı halifeler hakkında övgü sözü olarak ‘mehdi’ sıfatı kullanılmıştır.



Islâm tarihinde ‘mehdi’; kendisinden önce zulüm ve haksızlıkların alıp yürüdüğü yeryüzünü, adaletle dolduracağı, İslâmı hakim kılacağı sanılan kişidir.



Mehdi’nin günün birinde geleceği ile ilgili hadis kitaplarında ahad (tek râvi kanalıyla gelen) hadisler bulunmaktadır ama bunların içerisinde birbiriyle çelişen haberler vardır.  Buharî ve  Müslim’in kitaplarında ise  Mehdi kelimesi geçen bir hadis yoktur. Kur’an’da mehdi’yi gösteren en ufak bir işarete de rastlamak mümkün değildir.



Bazı hadis rivayetlerine göre  Mehdi,  ehl-i beyt’tendir ve Fâtıma (r.anhâ) soyundandır.[535] Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa Mehdi’nin gönderileceği haber veriliyor.[536]



İlk dönem itikat kitaplarında Mehdi konusu yer almamıştır. Ancak daha sonra yazılan akaid kitaplarında Mehdiden bahsedilmektedir. Mehdi’den bahseden hadisler mütevatir olmadığı için, bu konu iman konuları içerisinde yer almamıştır. Ancak İslâm tarihinde Mehdi iddiasıyla bir çok insan çıktı, insanlar bazılarına mehdi diye uydular ve bir çoğu da bir mehdi beklentisi içerisinde oldular.



Mehdi meselesi İslâm tarihinin başlangıcında ortaya çıkan siyasí tartışmalar ve siyasí mezhebleşmelerden sonra daha çok gündeme gelmiştir. Özellikle Şii’lerde mehdi inancı dinin esasından sayılmıştır. Onlara göre beklenen bir mehdi (mehdi-i muntazar) gelecek, kendilerini zulüm ve baskıdan kurtaracak, yeryüzüne adaletle dolduracaktır. Bu bakımdan onlar, kendilerine öncülük  eden Ehl-i Beyt imamlarına mehdi gözüyle bakmışlar ve onlara itaat etmişlerdir. Onlara göre mehdi, Fatıma (r.anha) soyundandır, günahsızdır ve olağanüstü özellikleri vardır. Şii’lerin çeşitli kollarına göre ayrı mehdiler vardır. Onların en büyük kolu olan İmamiyye’ye göre ise ‘beklenen mehdi’, Onikinci İmam, Ebu’l-Kasım Muhammed b. Hasan el-Mehdi’dir. O, küçük yaşta kaybolmuştur (ğaibtir), yeniden gelecek ve zulümleri önleyecektir.



Ehl-i Sünnet müslümanlarının da mehdi beklentisi vardır ama, onların beklediği Mehdi olağanüstü bir kimse değildir. İyi bir insan ve takva sahibi bir önderdir.



Anlaşıldığı kadarıyla Mehdi inancı siyasî olayların müslümanları fırkalara ayırmasından sonra daha çok gündeme gelmeye başlamıştır. Ahad ve zayıf haberlerin dışında sağlam dayanağı bulunmamaktadır. İslâm tarihinde bir çok Mehdiler çıkmıştır. Çevresine adam toplayıp saltanat sürmek isteyen niceleri veya zalim yöneticilerle mücadele etmek isteyen iyi niyetli önderlerinin bir kısmı bu Mehdilik beklentisinden yararlanmışlardır. Tarih boyunca nice sahtekârlar, çıkar sağlamak ve halkın üzerinde etkili olabilmek için mehdilik inancını istismar etmişlerdir. Günümüzde bile bazı açık gözler zaman zaman bu beklentiden yararlanmayı deniyorlar. İşin garibi bu gibi konuların istirmacısı bulanabileceği bilinmesine rağmen ‘mehdiyim’ diye ortaya çıkanlar çevrelerine adam toplamayı hâlâ başarabiliyorlar.



Mehdi beklentisi bir çok müslümanı ümitsizliğe ve görevini yapmamaya sevketmiştir. Öyle ya mehdi gelecek ve dünyayı düzeltecek, zulümleri önleyecek, insanlara hidâyet dağıtacak… Bu hayal nicelerini boş beklentilere sevketmiştir. Niceleri bu umut sebebiyle yapması gereken en basit görevleri bile savsaklamış, kendisine zulmedenlerle mücadele etmeyi terketmiş, zalimlere karşı çıkma görevini gelecek mehdiye bırakmıştır.



Allah (cc) dilediği araç ve insanla dinini destekler. O dininin yaşanabilmesinin araçlarını dilediği gibi yaratır. Hidâyet O’nun elindedir, dilediğine verir. O’nun gönderdiği Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar değişmeden kalacaktır. O Kur’an ki en büyük hidayet aracıdır. İnsanlara düşen Kur’an’ı anlamak ve O’na uymaktır. Hayalleri (ümniyye’yi) bir tarafa bırakıp yapması gerekeni gücü yettiği kadar yerine getirmektir.



Mehdi beklentisi müslümanların ne imanlarını artırır ne de salih amellerini. Müslümanlar işlerini ve çalışmalarını gelmesi muhtemel mehdilere göre ayarlamazlar. Onlar, inandıklarını hayatlarından uygulamaya çalışırlar. Sonuç Allah’a aittir.



Şimdiye kadar çıktığı iddia edilen ve hâlâ çıkmaya devam eden bu mehdilerden acaba hangisi gerçek mehdidir? Kaynaklarda bir sayı ve zaman verilmediğine göre hepsini de mehdi olarak kabul edecek miyiz? Bundan sonra ortaya çıkan mehdi adaylarına karşı nasıl bir tavır takınacağız?



İşin garibi tarihten beri ortalıkta bu kadar mehdi adayı olmasına rağmen müslümanların durumlarında pek bir değişiklik görünmemektedir. Ne mehdinin mesajını anlayıp kendini düzeltenler var; ne de zalimlerin zulmünün son bulması. Bu mehdi adaylarının bir marifetleri varsa, müslümanların saf inançlarını maddeye çevirme işlerinden vazgeçsinler de biraz da asıl işlerine dönsünler. (!) İslâm ümmetinin dertlerine bir çözüm bulsunlar,  İslâm ülkelerindeki tağutların hakimiyetlerine ve zulümlerine bir dur desinler.



Kur’an, müslümanlara Mehdi beklemeyi değil; iman etmeyi ve imanın gereğini yapmayı tavsiye ediyor. Bunu yapmayanlar ise zarar edeceklerdir. (Asr Sûresi)



Eğer Mehdi’yi hidayete götüren, hidayet veren şeklinde anlarsak; Kur’an en büyük mehdi’dir (Hâdi-hidayete erdicidir). İnsanlar bu mehdi’ye uyarsalar doğru yolu bulurlar ve kurtuluşa ererler. Kur’an’ın kendisi de insanları sürekli bu kurtuluşa davet etmektedir.[537] 


ÂHİRETE İMAN
A harfi