Ahiret, Bilimsel Açıdan da Ölümün Çağrıştırdığı Bir Gerçektir.

Duygular ve eğilimler, gerçeklerin habercileridir. İnsan, en karma­şık gerçekleri bile doğasındaki duygular ve eğilimler sayesinde algılama im­ka­nını bulur. İşte ölüm olayının da temelinde inkâr edilemez bazı gerçek­ler vardır ki bunlar insanı daima meşgul etmiştir.



Belirtmek gerekir ki ölüm denince hemen herkes kendi içinde gizli bir huzursuzluk yaşar. Ancak hiç bir insan ölümü, tamamen yok olup git­mek gibi bir sonuç olarak düşünmez ve düşünemez; Hatta böyle dü­şün­meyi bile beceremez. Çünkü ölüm denince iki önemli nokta sözko­nusu olur. Bunlardan biri, “Hiçlik” ya da “Yokluk” kavramıdır. Diğeri ise, hiç­liğin asla tasavvur bile edilemeyeceği gerçeğidir.



Bu noktada, insandaki bütün duygu ve eğilimlerin mutlak surette ger­çek olan şeylerle ilintili bulunduklarını unutmamak gerekir. Kurgu, temel gerçekleri duyumsama açısından spekülasyon değildir. Yani bir şey eğer gerçekte varsa, insan onu düşünür, ya da düşünebilir. Aksine mutlak yokluğu düşünmek mümkün değildir. Onun için “Yokluk” kavramı, “Var” olabile­cek şeylerin, henüz bulunmuyor olmaları ilgi­siyle kullanı­lır. İşte bu nedenledir ki insan, ölüm sonrası bir hayatı dü­şünebilmekte­dir, hatta düşünmek zorundadır.



İnsanın, ölüm denince geçici olarak içsel bir huzursuzluk duyması ise aslında ölümden sonra  yeniden yaşanacak olan gerçeklerin bir çağ­rı­şımı­dır. Çünkü insanın düşünme mekânizmasında metafizik ve “Amorphe” ger­çekleri bile rahatça duyumsayabilen kabiliyetler var­dır. Nitekim bu gerçek­lerden biri de ölüm sonrası ebedî hayattır ki in­san işte bu hakikatı, sahip bu­lunduğu doğal bir dispozisyon sayesinde du­yumsar. [310]


ÂHİRETE İMAN
A harfi