Dâr (Ülke) Anlayışı:

        



Bugün de ülkeler ya bir ırka (ulusa), ya bir bölgeye, ya da bir ideolojiye nisbet edilmektedir. Böyle bir durum karşısında İslâm hukukunun yaptığı ‘dâr – ülke’ tanımı daha bir önem kazanıyor. Müslüman kitlelerdeki yanlış ülke-vatan imajı, onları toprak konusunda yanlış inançlara götürdüğü gibi,  yaşadıkları beldelerde hakimiyet kurmak isteyen güçlerin işini de kolaylaştırıyor. Müslümanların yaşadığı  ülkelere hakim olan ama halkına ve halkın inancına yabancı olan siyasi güçler yepyeni bir vatan ve ülke anlayışları geliştirdiler. Böylece yönetimleri altında tuttukları kitlelere, kendi hakimiyetlerini ve sistemlerinin daha rahat benimsetebiliyorlar.



Dâr (vatan) toprağa bağlı olarak yaşayan ilkel toplumlarda bile kutsaldı. Modern zamanlarda ortaya çıkan ulus devletler insanlardaki bu toprağı kutsama zaafını iyi değerlendirdiler. Egemenlerin hakimiyeti için bu ‘kutsal vatan’ imajının istismar edilmesi gerekiyordu. Yeri geldiğinde kendilerinin ve bağlı oldukları sınıfların çıkarları için sattıkları, ya da masa başı pazarlıklara konu ettikleri toprağı, çıkarları öyle gerektirdiği için kutsal ilan etmekten geri durmadılar.



Bu istismarı da ayrıca “Vatan sevgisi imandandır” şeklindeki bir sözü hadis diye müslümanlara sunarak desteklemeye çalıştılar (çalışıyorlar.)  (Bu söz arap uluscusu ve Baas partisinin kurucusu Mişel Eflâk’in Baas adlı dergisinin başlığının altına yazdığı kendine ait bir sözdü.[59]



Halbuki toprak tek başına hiç bir şey ifade etmez. Toprak suyla birleşirse maddi hayata rahim olduğu gibi; insanla birleşirse beşerí  hayata, imanla birleşirse de manevi hayata vatan olur. Toprağı vatan yapan, orada yaşayan insanlar ve o insanların taşıdığı değerlerdir. [60]