Cinlerin Sınıfları:

Cinler bir kaç tayfadırlar. Kimisi çok iyidir, kimisi biraz, kimi kâfir, kimi de mü’mindir.



"Gerçekten biz kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda türlü türlü yollar tutmuştuk." (Cinn: 72/11)



"İçimizde Allah’a teslimiyet gösterenler de var. (Allah’a) teslimiyet gösteren kimseler doğru yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlara gelince onlar cehenneme odun olurlar."  (Cinn: 72/15)[85]



Cinler de, İslâm dini açısından iki kısımda incelenirler: Mümin olanlar, kâfir olanlar. İnsanlar gibi cinler de, Peygamberimize iman ile mükelleftirler. Çünkü Peygamberimiz onlara da gönderilmiştir. Binaenaleyh ona iman eden, müminler grubuna dahil olur; müminlerle birlikte Cennet'e girer. Ona iman etmeyenler ise şeytanlarla beraber olur; Cehennem'i boylar.



Cinler İslâm dini ile mükellef oldukları için, onların da bundan haberleri olması ve İslâm dininin onlara da tebliğ edilmesi lâzımdır. İşte burada cinlerle peygamberimizin temas şekli ortaya çıkıyor.



Cinler henüz peygamberimizin bi'setinden haberdar değillerken göğe çıkar, mele-i âlâ'da konuşulan şeyleri kulak hırsızlığı ederek çalarlardı. Buna bir çok şey ilâve eder, insanlara aktarırlardı. Peygamberimizin bi'setinden cinlerin haberi yoktu. Her zamanki gibi gökten bir şeyler öğrenmeye kalkıştılar; fakat yakıcı ateşlerle, şiddetli bekçilerle karşılaştılar. Bundan irkilerek sebebini araştırmaya başladılar. Yeryüzüne akın ettiler. İçlerinden bir grup, Peygamberimiz'i ashabı ile birlikte Nahle'de namaz kılarken buldu. Okuduğu Kur'an'ı dinlediler; güzelliği ve mükemmelliği karşısında hayret ettiler. Bunların üç ilâ on veya dokuz nefer oldukları ifade edilmektedir.



Peygamberimiz (s.a.s.) onlara İslâm'ı öğretti.[85] Şurasını hemen hatırlatmak gerekir ki cinler, bize tamamen aykırı yaratıklardır. Onların İslam ile mükellef olmalarının şekli nedir; bunu ancak Allah ve Rasûlü bilirler. Bize sadece buna inanıp iman etmek gerekir.[85]



Kâinatta hayat sahibi olan varlıklar, yalnızca insanlar ile çeşitlerini dahi tam bilemediğimiz hayvanlardan ibaret değildir. Uzun yıllar scientisme'i (bilimciliği) savunan ve "gözümüzle görmediğimize inanmayız" diyen aydınlarda garip bir değişim başlamıştır. Son yıllarda, uzayda canlıların bulunduğunu savunmak ve "ufo"ların marifetlerini gündeme getirmek moda hâline gelmiştir: Televizyon kanalları "ufo" olduğu iddia edilen cisimleri yayınlamak için birbirleriyle yarışmaktadır. Bazıları da cinlerin fotoğraflarını çekmek için, sağa-sola koşmaya başlamıştır. Kendi mantıklarına göre "sınır-ötesi" ilân ettikleri ve hayrete düştükleri bir âlemi zorlamaktadırlar.



Gözle görülmeyen varlıkların başında cinler gelir. Cinlerin varlığı kitap ve sünnet ile sabittir. Cinler de (tıpkı insanlar gibi) mükellef olup onlara da peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu; size içinizden, âyetlerimi anlatan, hesap gününün geleceğini haber veren ve sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" (En' âm: 6/130)



Meseleyi kavrayabilmek için önce "cin" kelimesi üzerinde duralım. Cin (kökü cenne), bir şeyin histen gizlenmesi ve örtülmesi manâsınadır.[85] Aynı kökten gelen cünne kalkan ve siper manâsına gelirken, cenin anne rahminde saklı olan çocuğa verilen isimdir. İslâmî literatürde; Allahu Teâla’nın (cc) tekliflerine muhatap olan ve insanların gözle göremedikleri bazı varlıklara cin ismi verilmiştir. Allah'a ilk isyan eden İblis'in de, cinler taifesinden olduğu bilinmektedir.[85]



Cinlerin bir tek ferdine cinnî denir. Bazı kaynaklarda geçen cânn kelimesi cin ile eşanlamıdır. Ğul ve ifrit cinlerin değişik türleridir. İslâm âlimleri "cinler hava ile karışık alevli bir ateşten yaratılmıştır"[85] diyerek, insan ile madde bakımından farklarına dikkati çekmişlerdir. Cinlerin erkek ve dişi olanları vardır. Evlenirler, çoğalırlar, yerler, içerler. İhtiyarı, genci vardır. Ayrıca cinler de mükellef olup, tıpkı insanlar gibi Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmuşlardır. Allahu Teâla’nın (cc) "cinler ve insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım." (Zâriyat: 51/56) buyurduğu malûmdur. Ayrıca cinlerin, insanlardan önce yaratıldıkları, kat'i naslar ile sabittir.



Kur'ân-ı Kerim de cinlerin, ateşten yaratıldıkları haber verilir: "Cânnı da, daha önce çok zehirli ateşten yarattık." (Hicr: 13/27). Şeytan da cinlerdendir. Allahu Teâlâ (cc) kendisini Hz. Âdem e (as), tâzim ve hürmet için, secde etmekle mükellef tutmuş, şeytan ise "kendisini ateşten, Âdem’in topraktan yaratıldığını" ileri sürerek secde etmemiştir. Şeytanların âmiri durumundaki varlığa İblis denilir. Şeytan, insanları azdırmak için çeşitli yollara başvurur. Ondan sakınmak gerekir: "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın. Çünkü o sizi Rabbinizden ayıran bir düşmandır, diye size emretmedim mi?" (Yâsîn: 36/60). Tarih boyunca, vahyi hafife alan, mücerred aklı hem gerekli, hem yeterli bulan (putlaştıran) kimseler, hevâlarına uyarak şeytanı veli edinmişlerdir. Bunlara evliyaûş şeytan denilir.



Resûl-i Ekrem'in (sav), cinleri görüp görmediği konusunda muhaddisler farklı görüştedirler. Müslim'de, Abdullah İbn Mes'ud'dan (ra) rivayete göre, Resûl-i Ekrem (sav) cinnîlerin dâvetine icabet buyurmuş, onları görmüş ve irşâd etmiştir. Buharî ve Müslimin İbn-i Abbas'tan rivâyetlerine göre ise Resûl-i Ekrem (sav) ashabıyla Ukaz panayırına giderken Nahle'de sabah namazını kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'ân dinlemiş ve müslüman olmuştur. Müfessir İmam Kurtubî, bu iki rivayeti şu şekilde yorumlamaktadır: "İbn-i Abbas'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber o olayda cinni görmemiş, onların Kur'ân dinleyip müslüman olduklarını Cenab-ı Hakk daha sonra haber vermiştir. Fakat bu hâdise, İbn-i Mes'ûd'un rivayet ettiği hâdiseden farklıdır. Nitekim İbn Mes'ûd şöyle demiştir: Bir gece Resûl-i Ekrem ile beraberdik. Derken aramızdan kayboldu. Vâdilerde, dağlarda aradık, bulamadık. O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah olunca bir baktık ki Hîra tarafından geliyor. Yâ Rasûlallah dedik, sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün gecemiz endişe içinde geçti. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bana cin(ler)den bir dâvetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'ân okudum."[85]



İnsanlarla cinler arasındaki münasebet süreklidir. Resûl-i Ekrem (sav) bu hakikati şöyle ifade buyurmuştur: "Allah sizden her biri için, bir cinni arkadaş kılmıştır." Ashab: "Siz de mi yâ Rasûlallah?" diye sorduğunda, Resûl-i Ekrem: "Bana da aynıdır. Ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o (cin) müslüman oldu, artık o bana ancak hayrı söylüyor."[85] Ehl-i sünnet akidesine göre, şeytan, insanın vücuduna da, aklına da zarar verebilir. Tarih boyunca, değişik sebeplerle, mecnun (cinlenmiş) diye vasıflandırılan ve aklî melekelerini kullanamayan insanlara rastlanmıştır.



Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Kâinatta hayat sahibi olan varlıklar, insanlar ile hayvanlardan ibaret değildir. Gözle görülemeyen veya akıl ile idrak edilemeyen, gaybî varlıklar da vardır. Scientisme'in iflasından sonra, televizyon kanalları (medyumları ön plâna çıkararak) zûlme ve sömürüye vesile olmaya başlamışlardır. Vesvese boyutunu aşan bu macera, birçok aileyi perişan etmektedir. [85]