İctihad'ın İşleyişi:

İctihad, bir anlamda kapalı bir sorunun çözülmesi, hakkında hüküm bulunmayan yeni ortaya çıkmış meselelerin dinî hükmünün bulunabilmesi çalışmasıdır. Müslümanlar hayatlarının bütün alanlarında dinlerine uygun yaşamak, bütün sorunlarını Kur’an’a ve Sünnet’e göre çözmek isterler. Kur’an’da ve Sünnette o sorunun çözümü yoksa, müslümanın kendisinin, kendi bilgisi yetersiz ise, yetkin bir alimin o sorunu Kur’an’a ve Sünnet’e göre çözmesi gerekir.



Bir şer’î hükümde ictihad yapılabilmesi için, o hükmün yoruma açık olması gerekir. Kesin ve açık hükümlerde ictihada zâten ihtiyaç bulunmamaktadır. Mecelle'nin 14. maddesinde “Mevrid-i Nass’ta ictihada mesağ yoktur” denilmiştir. Yani Nass’ın (Kur’an ve Sünnet’in) açıkça ortaya koyduğu meselede ictihad yapmaya müsâade yoktur. İslâmî hükümlerin bazıları ‘muhkem’ yani açık ve net değildir. Onlar üzerinde yorum yapma imkânı vardır. Hatta onları yorumlamak, onlardan yeni hükümler çıkarmak gerekir. Bu demektir ki, ictihada ihtiyaç vardır. Aksi halde İslâm’ı yaşamak zorlaşır ve insanlar İslâm dışında çözümler aramaya başlarlar.         



İnsanlar ve toplumlar geliştikçe, yeni yeni problemler çıkmakta, yeni yeni olaylarla karşılaşılmaktadır. Eğer ictihada izin verilmemiş olsaydı, belki milyonlarca konu çözümsüz kalırdı. Müctehidlerin ictihadı, hem Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olur, hem de İslâm hukukunu sistemli bir şekilde öğrenip yaşamamıza yol açar. Ancak müctehidlerin ictihadları dinin kesin emri değillerdir.       



Âlimler, ictihad yapacak kimselerde bazı özelliklerin olmasını şart koşmuşlardır. Yeterli bilgisi ve yeteneği olmayan kimseler ‘ictihad’ yapmaya kalkarsa, din yara alır ve yanlış anlaşılır. Yani her önüne gelen dinî meselelerde, ‘benim görüşüme göre, benim anladığıma göre...’ deyip, istediği fetvâyı veremez, vermemelidir. Câhil bir kişinin görüşü, kararı, ya da fetvâsı hem kendine, hem de başkalarına zarar verir.