Cihadın Fazileti:

Allah, kendi yolunda cihad etmeyi emrediyor. Bu yolda canlarıyla ve mallarıyla çalışanları övüyor.[85] Allah yolunda mücâdele eden mücâhidelerin dereceleri, evlerinde oturanlardan daha yücedir.[85] Peygamberlerle beraber Allah yolunda yılmadan, gevşemeden mücâdele eden sabırlı Rabbânîleri sever.[85] Allah yolunda cihad edenler ‘şehid’ olabilirler ama onlar ölmezler, Allah katında diridirler.[85]



Peygamberimiz (sas.) sayısız hadislerinde cihad etmenin, Allah yolunda çaba harcamanın çok sevap olduğunu haber vermektedir:



“Allah yolunda cihad ediniz. Çünkü Allah yolundaki cihad, Cennet kapılarından bir kapıdır ki, Allah (cc) onun sebebiyle (mücahidi) hüzün ve kederden korur.”[85]



Ebu Sa’id (ra) anlatıyor; Rasûlüllah (sav)’a bir gün şöyle sordular:



“- Ey Allah’ın Rasûlü! Insanların en faziletlisi kimdir?” Şu cevabı verdi:



“- Allah yolunda malıyla, canıyla cihad eden mü’min kişi.”       



“- Sonra kim?” diye tekrar soruldu. Bu sefer;



“- Issız köşelerden bir tenhaya Allah korkusuyla çekilip, insanları kendi kötülüklerinden koruyan kimsedir” şeklinde cevap verdi.[85] 



“Kim ki cihad etmeden veya cihad etme arzusunu duymadan ölürse münafıklar gibi ölmüş olur.”[85]



Allah yolunda cihad edenler ‘şehid’ olurlar ve onlar ölmezler, Allah katında diridirler.[85]



Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti ve bu emri yerine getirenlerin Allah katında ulaşacakları yücelikler Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilmektedir:



"Allah Teâlâ, Cennet'e karşılık müminlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında şehît ve gazi olurlar. Allah'ın bu öyle bir vâdidir ki, Tevrat'ta da, İncil'de de, Kur'an'da da sabittir. Kim Allah'tan daha çok vadini yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur." (et-Tevbe: 9/111)



"Ey mü'minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaracak bir ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah'a ve Rasûlüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki hoş konutlara koyar. İşte büyük kurtuluş budur." (es-Saf: 6/10-12).



Cihadın fazileti hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur:



"Rasûlullah'a:



"-hangi iş daha hayırlıdır?" diye soruldu.



"Allah'a ve Peygamberine iman etmektir." dedi.



"-Sonra hangisi faziletlidir, denildi:



“Allah yolunda cihaddır" cevabım verdi sonra



"hangisidir?" sorusuna karşı da:



"-Makbûl olan hac'dır," buyurdu."[85]



Abdullah b. Mes'ud şöyle anlatıyor: "Rasûlullah'a:



-Yâ Rasûlallah, Allah katında hangi iş daha sevimlidir? diye sordum.



–“Vaktinde kılınan namazdır”, dedi.



-Sonra hangisidir? dedim.



“-Anne ve babana iyilik etmendir”, buyurdu.



Sonra hangisidir? sorusuna da:



“-Allah yolunda cihaddır”, cevabını verdi."[85]



Ebû Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir:



"-Ya Rasûlallah, hangi amel daha faziletlidir?" dedim.



"Allah'a iman etmek ve onun yolunda savaşmaktır." buyurdu.[85]



Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)'e geldi ve:



"-İnsanların hangisi efdaldir?" diye sordu. Rasûlullah:



"-Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mümin kişidir." buyurdu.[85]



Elde silâh, din ve İslâm diyarı uğrunda hudut boylarında nöbet beklemenin asil bir görev olduğunu ve bunun Allah Teâlâ'yı ziyadesiyle memnun ettiğini bildiren Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:



"Hudut ve İslâm diyarının muhafazası için bir gün, bir gece nöbet beklemek, bir ay (nafile olarak) gündüz oruç tutup gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır."[85]



"İki çeşit gözü, Cehennem ateşi yakmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz; diğeri Allah yolunda nöbet beklerken uyumayan göz."[85]



 



Neye Karşı Cihad?



Cihad üç şeye karşı yapılır:



1- Açık bir düşman saldırısına karşı,



2- Şeytanın hilelerine karşı,



3- Nefsin şeriata aykırı isteklerine karşı.



Açık bir düşmana karşı cihadın da iki yönü vardır:



a- Mü’minlere saldıran kâfirler ve münâfıklara karşı; Bunlarla cihadın da kolaydan zora doğru dört aşaması vardır:



1- Gönülden râzı olmama,



2- Onların yaptıklarına karşı çıkma, dil ile kötülüklerini önlemeye çalışma,



3- Mal ve diğer meşrû maddî araçları kullanarak onların zararlarını savma çabası,



4- Son olarak bedenle, el ve diğer araçlarla onların saldırılarını ve zararlarını önlemeye çalışma, yani kıtâl/fiilî savaş.



b- Zâlimlere karşı cihad; Zâlimin yanında hak olan şeyi söylemek, onun zulmüne engel olmaya çalışmak bir cihaddır. Nitekim Kur’an-ı Kerim, “bizi bu zâlimlerden kurtarın diye yalvaranlar uğruna cihad edin” (Nisâ: 4/75) diye emrediyor. [85]



 



Genel Olarak Cihad:



Hz. Âdem (as)'dan itibaren bütün peygamberler, insanları, Allahû Teâla (cc)'ya teslim olmaya ve yüklendikleri emâneti edâ etmeye dâvet etmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerım'de: "Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan(a gelince, o tuttu) emâneti sırtına yüklendi." (Ahzab: 33/72) hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler bu âyette geçen emanetin, Allahû Teâla (cc)'nın tekliflerinin tamamına verilen bir isim olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.[85] İbn-i Abbas (ra)'dan gelen rivayette de, şu noktalar üzerinde durulmuştur: "Emânet Allahû Teâla (cc)'ya taattır, kulluktur. Hz. Âdem (as), Allah (cc)'a emânetin ne olduğunu sormuş, O da: "İyilik edersen mükâfat , kötülük edersen ceza görürsün" buyurmuştur. Hz. Âdem (as) kendi rızasıyla emâneti yüklenmiştir."[85] Fıkıh usûlünde emânet Allahû Teâla (cc)'nın gerek kendi hukuku, gerek yarattıklarının hukuku ile ilgili insanlara yüklendiği vazifelerin tamamına verilen bir isimdir.[85] Emanetin tabiî sonucu olan cihad, salih bir amel ve ibadettir.



Cihad Arapça bir kelime olup, cehd veya cühd kökünden gelir. Lugatta: "Güç ve gayret sarfetmek, meşakkat, amelde mübalağa etmek ve zahmet (eziyyet)" gibi mânâlara gelir.[85] İslâmî ıstılâhta "Allahû Teâla (cc)'nın dini için; can, mal, dil ve diğer vasıtalarla elden gelen güç ve gayreti sarfetmeye cihad denilir."[85] tarifi esas alınmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: “Müşriklerle, malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz.”[85] buyurduğu bilinmektedir.



Cihad kelimesi (terim olarak); küffarla savaş sırasında gayret sarfetmek mânâsına kullanıldığı gibi, nefis, şeytan ve fasıklarla mücadele için de kullanılır. Şimdi bu nokta üzerinde kısaca duralım. Hz. Câbir (ra)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, nefisle cihadın önemi belirtilmiştir. Hadis-i şerif şudur: "Peygamber (sav) bir gazadan geldi de,



`Hoş geldiniz!.. Ama küçük cihaddan büyüğe geldiniz' buyurdular. Ashab



`Büyük cihad nedir?' diye sordu. Rasûlullah (sav):



`Kulun hevâ ve hevesi ile mücadelesidir.' buyurdu."[85]



Mükellefin (teklife muhatab olan insanın) kendisini Allahû Teâla (cc)'ya ibadetten alıkoyan her şeyi terketmesine zühd denilmiştir. Hevâ ve heveslerini bir kenara bırakıp, ihlasla ibadet eden kimseye zâhid denilir. Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'dan rivayet edilen şu hadis-i şerif, Resûl-i Ekrem (sav)'in dünya hayatını nasıl değerlendirdiğinin bir belgesidir:



"Rasulullah (sav) bir hasır üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücudunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine



`Ya Rasulallah!.. Size bir yatak tedarik etsek olmaz mı?' dediler. Rasulullah (sav):



`Benim dünya ile ne işim var? Ben dünyada bir ağaç altında gölgenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim.' buyurdu."[85]



Zühd ve takva hayatını esas alan her mü'minin; Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetine riayet etmesi ve cihadın bütün unsurlarını edâya çalışması şarttır. Nefisle cihadı; insanın hevâ ve hevesleriyle mücadelesi şeklinde vasıflandırmak mümkündür.'



Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. Hep beraber sulhû selâma girin!.. (Sakın) şeytanın adımları ardına (itaat ederek, izine) düşmeyin. Çünkü o (şeytan) sizin apaçık bir düşmanınızdır." (Bakara; 2/208) buyurulmuştur. Dolayısıyla şeytanı açık bir düşman bilmek ve onun ordusuyla (hizbu'ş şeytanla) cihad etmek farzdır. Gerek nefisle, gerek şeytanla yapılacak cihad'da, kalbin ameli ön plandadır.



Muttaki bir mü'min diliyle de cihad etmek durumundadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah'a andolsun ki; siz ya iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız, ya Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz, fakat dualarınız kabul edilmez.”[85] buyurduğu bilinmektedir. Fukaha emr-i bi'I-ma'ruf ve nehyi ani'I-münker'in cihad olduğu hususunda müttefiktir. İhtilâf edilen husus; "iyiliklerin emredilmesi ve kötülüklerin yasaklanması ilim, kuvvet ve ihtisas isteyen bir konudur. Dolayısıyla bu hizmetin her mükellef tarafından yapılıp yapılamayacağı" meselesidir.[85]



İbn-i Abidin Reddü' l-Muhtar isimli eserinde: "Cihadın fazileti pek büyüktür. Nasıl büyük olmasın ki; bir müslüman bu sayede Allah'a yaklaşmak için onun uğrunda nefsine meşakkatlerin en ağırını yüklemekte ve aziz varlığı olan canını fedâ etmektedir. Bununla beraber nefsini devamlı olmak üzere ibâdet ve taatlara hasreder, onu hevâ ve heveslerine tâbi olmaktan men etmek cihaddan da güçtür."[85] diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir.



Silâhlı mücadeleye (kıtal) gelince; muhakkak ki bu cihadın en üst şubesidir. Resûl-i Ekrem (sav) fiilen savaşa çıkmış ve küfrün önderlerinden Ubey b. Halef’i mızrağıyla vurmuştur. Savaş meydanlarında yiğitliğin ve cesaretin mahiyetini ortaya koymuştur.



Kelime-i Şehadet getiren her mü'min, hakimiyetin kayıtsız ve şartsız Allahû Teâla (cc)'ya ait olduğunu ikrar ve tasdik etmiştir. Bu ikrar ve tasdik, tabii olarak, ihlasla Allahû Teâla (cc)'ya ibadeti beraberinde getirir. Cihad da bir ibadettir.



Kur'ân-ı Kerîmde: "Müşrikler sizinle nasıl topyekûn harp ediyorlarsa, siz de onlarla topyekûn harp ediniz." (Tevbe: 9/36) hükmü beyan buyurulmuştur. İslâm ûleması: "Müşriklerle ve kâfirlerle yapılması emredilen cihad'ın sebebi, onların müslümanlara karşı savaş açmış olmalarıdır. Dolayısıyla cihad, kâfirlerin meydana getirdiği fesadı ortadan kaldırmak ve mukavemetlerini kırmak için meşrû kılınmıştır."[85] hükmünde ittifak etmiştir. Müslümanlar yeryüzünde haksız yere insan kanının dökülmesini ve fesadın yayılmasını kabul etmezler.



Şurası muhakkaktır ki; Ömer Nasûhi Bilmen (rha)'in tâbiriyle "Din-i İslâm cihanşûmül bir dindir. Kendi müntesiplerinin tam bir istiklâl dairesinde yaşamalarını bir gaye bilir."[85] Mustevli kâfirlerle ve (kan içici) müstekbirlerle sürekli savaşı gündemde tutmak ve bunun farz-ı ayn olduğunu ilân etmek zaruridir. İmam-ı Serahsi: "Cihaddan maksad, müslümanların emniyet içerisinde bulunmaları, din ve dünya işlerini yürütme (edâ edebilme) imkânına kavuşmalarıdır"[85] diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir.



Allahû Teâla (cc)'nm indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hüküm icad eden tâğûtî güçlerle savaşmak bir ibadettir. Bu ibadeti terketmenin vehâmeti ve azabı ağırdır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Herhangi bir müslüman gaza yapmadan (savaşmadan) ve onu gönlünden geçirmeden ölürse, nifakın bir şubesi üzerine ölür."[85] buyurduğu bilinmektedir. Emperyalist ve müstevli kâfirlere karşı cihad farz-ı ayndır. Bu asla unutulmamalıdır. [85]