Af; Anlam ve Mâhiyeti

 



Af kelimesinin aslı “afv”’dır. ‘Afv’ Türkçe’deki affetmenin karşılığıdır. ‘Afv’ sözlükte, yok etmek, silip-süpürmek, bir şeyi elde etmeye yönelik niyet, fazlalık, artıp çoğalma gibi anlamlara gelir. Istılah (terim) anlamı: Çirkin bir şeyi veya kötülüğü görmezden gelme, yapılan bir suçtan dolayı suçluyu cezalandırmama, ceza uygulamasından vazgeçmektir.



Bazı insanlar vardır ki, hatasız olmak peşindedirler. Toplam kalite kavramı içinde olayı düşündüğümüzde ve tüm günah ve yanlışlardan kaçmaya çalışmanın faziletini değerlendirdiğimizde bu, iyi bir tavır olarak görülebilir. Ancak, insan olduğu halde hatasız olmak mümkün değildir. O yüzden “insan beşer, şaşar” denir. Hata yapmayanın sadece Allah olduğu vurgulanır ve yargıya varılır: “Hatasız insan olmaz.” Hata edip tevbe etmek, insanın şanından; affetmek de Allah'ın şânındandır. Allah'ın afüvv, ğafûr, rahîm, tevvâb gibi nice isimleri, hata yapılmamış olsa tecelli etmeyecektir. İnsanın fıtratına da takvâ da fücur da ilham edilmiştir.[195] Hata yapmak, insan olmanın kaçınılmaz bir yansımasıdır.



"Eğer siz, hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip hemen arkasından tevbe eden bir kavim yaratırdı."[196]



Bazıları, kendilerini ellerinden geldiğince kusursuz bir insan gibi göstermeye ve görmeye çalışırlar. Çünkü hata yaptıklarını kabul ettiklerinde küçük düşeceklerinden korkmaktadırlar. Onlara göre ideal insan, kendisine hiçbir hata kondurmayan insandır. 



Oysa, sözünü ettiğimiz bu “hatasızlık” arayışı, bir bâtıl inançtan başka bir şey değildir. Nitekim Kur’an, bizlere böyle bir mü’min modeli göstermez. Çünkü böyle bir model mümkün değildir zaten; İnsan, Allah karşısındaki âcizliğinin bir sonucu olarak, hayatı boyunca hatalar yapmaya, günah işlemeye mahkûmdur. Elbette ki elinden geldiğince bunlardan kaçınmalı, Allah’ın dinini uygulama konusunda hata işlememeye ve günaha girmemeye gayret göstermelidir. Ancak, Allah’ın âciz bir kulu olduğu için, hatadan kaçınmayı dahi tümüyle başaramaz.



Bu nedenle, Kur’an, yeryüzündeki her insanın Allah'a karşı hatalı ve günahkâr olduğunu haber verir:



“Eğer Allah yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Zira Allah, kullarını görmekte (gözetlemekte)dir.” (Fâtır: 35/45)



Bu ilâhî hüküm gereği, Allah’ın mü’minden beklediği tavır, hatasızlık ya da günahsızlık değildir. Mü’minden beklenen, işlediği tüm hata ve günahlar için sürekli Allah’tan af dileyip bağışlanma istemesidir. İnkâr edenler ile mü’minleri birbirinden ayıran en önemli vasıflardan biri de budur: İnkârcı kâfirler, kendilerini hatasız ve günahsız saymaya çalışırlar. Oysa mü’minin böyle bir iddiası yoktur. Elbette mü'min, Allah'a karşı hiçbir günah işlememek için büyük bir çaba gösterir. Ancak insan, doğası gereği, kimi zaman geçici olarak nefsine uyup günaha girebilir. Allah’ın hükümlerini uygulamakta gevşeklik göstermek gibi bir gaflete düşebilir. Ama sonuçta tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelmesi ve O’ndan af/bağışlanma dilemesi önemlidir.     



Kur’an’a baktığımızda Allah’tan bağışlanma dilemenin doğal ve daimî bir mü’min vasfı olduğunu görürüz. Bu durum da yine bizlere mü’minlerin hiçbir zaman kendilerini günahtan ârî/soyutlanmış görmediklerini, aksine kusur ve eksikleri için sürekli O’nun rahmetine sığındıklarını göstermektedir.[197] Kur’an’ın bize gösterdiği, Allah’tan bağışlanma dilemenin bir mü’minin sürekli yaptığı bir ibadet oluşudur. İnsan, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tüm günahlar için Allah’tan sabah akşam bağışlanma dileyebilir/dilemelidir.[198]


AF-AFV
A harfi