Cahil, Cehalet ve Cahiliyye Kelimelerinin Anlam Sahası:

‘Cahiliyye’, ‘cehl’ fiilinden türemiş bir masdardır. Yaygın olarak ‘bilgisizlik’ anlamında kullanılmaktadır ama daha başka manaları da vardır.



‘Cahiliyye’nin türediği ‘cehl’ fiili sözlükte, bilmemek, tanımamak, kaba davranmak, gücendirmek, fıkır fıkır kaynamak gibi anlamlara gelir.



Bazılarına göre bu fiil, bilginin zıddı olarak bilgisizlik ve hafiflik, kendini bilmezlik gibi iki anlam sahasına sahiptir. Aslında ikinci anlam birincisini doğurmuştur.



Ragıb el-İsfehâní  ‘cehl’e üç anlam vermektedir:



Birincisi, nefsin bilgiden boş olması,



İkincisi, gerçeğin dışında bir şeye inanma,



Üçüncüsü, bir konuda yapılması gerekenin veya hakkın tersini yapmadır.[1]



‘Cahil’, ‘cehl’ sahibi, bilgiden mahrum olan, davranışları olgun olmayan, kendini bilmeyen demektir ki ‘cehl’ fiilinin fail (özne) ismidir.



Kur’an-ı Kerim, bu fiili ve bunun türevleri olan ‘cahil’, ‘cahiliyye’, ‘cehalet’, ‘cehûl’ kelimelerini kullanmaktadır.



‘Cehûl’ çok cahil demektir. ‘Cehâlet’ ise cahil olma halini, ‘cehl’ içinde olma durumunu ifade eder.



Türkçe’de ‘cahillik’; cehalet, bilgisizlik, bilmeme manasında, ‘cahil’ ise; bilmeyen, ilimden ve olgun davranıştan uzak, biraz da genç ve tercübesiz kimse anlamında kullanılmaktadır. [2]



Cahiliyye Arapça bir kelime olup müfredi cahili'dir.[3] Lûgatta "bilgisizlik mânâsına gelir, ilmin zıddıdır. Beyinsizliği ve hamakatı da içine alır. Genellikle İslâm'ın hâkim olmasından önceki hayatı içine alır"[4] ifadesine rastlarız. Istılâh olarak: "Allah (cc)'ın indirdiği hükümleri ve bilgileri kabul etmeyip (bunlar yerine) insanlar tarafından konulan hükümlere, düşüncelere ve sistemlere iman etmektir." Kur'ân-ı Kerim'de genellikle, bu anlamda yer almıştır. Nitekim; "Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü arzu ediyorlar? Şüphesiz sâlih bir kanaate sahip olanlar için, hükmü Allahû Teâla (cc)'dan güzel olan kim olabilir?" (Maide: 5/50) buyurulmuştur.



Dikkat edilirse bu âyet-i kerime'de, iki hüküm ve bu hükümlerin mahiyetleri izah buyurulmaktadır. İnsanlar ya cahiliye hükmüne, ya da Allah (cc)'ın hükmüne boyun eğeceklerdir. Bu iki hükmün dışında, herhangi bir hükümden söz etmek imkansızdır "helâl" ve "haram" hududlarını dikkate alamayan bütün sistemler, "cahili sermayeye" dayanmak durumundadır. İnsanları; Allahû Teâla (cc)'nın dinine göre eğitmeyen bütün eğitim sistemleri de "cahili eğitim" durumundadır.[5]



Câhil: Bilmeyen, iş bilmez, bilgisiz, tecrübesiz anlamlarına gelen ve halk arasında yol-yordam, ilim-irfandan haberdar olmayan kimse.



Cehalet: Cahilin içinde bulunduğu hâle denir. Ayrıca cehalet, ilmin karşısında olmak, bilmemek manasını taşır. İlim; bilmek, her şeyin en iyisi, en hayırlısı olduğu gibi; cehâlet de onun zıddı, her şeyin en fenasıdır. İlim sahibi faziletli, yüce kişi sayılırken; cahil insanlar da bilgiye karşı daima aşağılanan kişiler olarak bilinirler.



Kur'an-ı Kerîm inkârcıları: "..Cehalet içerisinde kalmış (bilgisizliğe saplanıp kalan) gafiller" (ez-Zariyat, 51/11) olarak zikreder. Yine cahillerden sakınmak için; "Âf yolunu tut, bağışla, mâruf olan şeyleri emret, cahillerden yüz çevir." (el-A'râf: 7/199) buyurulur. Bilgisiz insanlar körler gibidir: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (ez-Zümer: 39/9). "Aynen görenle görmeyenin bir olmadığı gibi."



Cahil kişiler faziletli, doğru ve ilmi kendine önder seçmiş, akıllı kişilerden kaçarlar. Çünkü, kendini olduğundan büyük görme hastalığına tutulan cahiller, tevazû sahibi bilginlerden hiç bir şey anlayamazlar. Cahil, her şeyin dış yüzünü görür, kabukta kalır. Her şeyi bildiğini sanır, boş iddialarda bulunur. Ancak görünenin arkasında bir de hissedilenin varolduğunu bilemez. Cahilin tedbiri, düşüncesi köksüz ve çürüktür. Bundan dolayı cahiller için:



"Cahil yaşayan ölüdür.", "Diri iken ölü." denilmiştir. Hazret-i İsa da:



"Ben ölüleri dirilttim fakat cahilleri diriltemedim." buyurmuştur.



Halk arasında hadis olarak bilinen yaygın bir sözde: "Akıllının düşmanlığı, cahilin dostluğundan daha hayırlıdır." denilmektedir.



Hazret-i Ali (r.a.): "Faziletli kişiler hakkında haset edilir. Cahiller de ilim sahiplerine düşman kesilirler." buyurmuştur. Eskiden İslâm toplumlarında âlimlerden birine kızıldığı zaman en büyük ceza olmak üzere onu cahil bir kişi ile hapsederler veya bir arada yaşamaya zorlarlardı. "Cahillere para verilse de yüz verilmez" deyimi çok kullanılan bir deyimdir.[6]



Cahiliyye: Bilgisizlik, gerçeği tanımama. İslâm, tam bir aydınlık ve bilgi devri olduğu için, Arabistan'da İslâmiyet'in yayılmasından önceki devre, daha dar anlamı ile Hz. İsa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana "cahiliyye" devri adı verilmiştir.



Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düşüncelere inanmasıdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim var?" (el-Mâide: 5/50) buyurulur. İslâm'ın hakim olmadığı ortamlar Cahiliyye çağlarıdır. Çünkü ilâhî bilginin kaynağından yoksun olan ortamlardır. İslâm'ın gelişinden önceki dönemde yaşayan müşrikler Allah'a isyan etmiş onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı. [7]



Cahiliyye kavramı, hakka ve hakikate dayanmayan her türlü itikadî ve amelî unsurları içine alan bir kavramdır.



Cahiliyye, “bilgisiz olma”yla eş anlamlı görünmüş olsa da, temelde bir düşünme biçimi, bir sistem, bir yaşantı şeklidir. Kur’an’ın İslam dışı toplumların ve kişilerin tutum, davranış, yaşantı ve kurdukları sistemi tanımlamak için kullandığı bir kavramdır. Değer yargılarını, ahlak kurallarını, inanç, düşünme ve davranış biçimlerini bünyesinde toplayan ve kendine bağlı insanların yaşayışlarına yön veren iki sistemden biri İslam; diğeri hangi ad altında olursa olsun “cahiliyye”dir. Şirk ve küfür, bu sisteme inanç ve itikad yönüyle ad olurken, cahiliyye de, kabul edilen değer yargıları ve davranış biçimleri, yani sosyolojik yönüyle ad olur.



Cahiliyye, “bilgisiz olmak”tır; evet, esas bilinmesi gerekeni bilmemek, yanlış bilgi sahibi olup, bilmediğini de bilmemek, hevâya, kuruntuya, zanna uymaktır. Esas bilinmesi gereken Hakk’ı hak olarak bilmemektir, cahiliyye.    



Cahiliyye, belli bir döneme ait bir olgu değil; insan hayatında sürekli var olan dinamik ve yaşayan bir olgudur. Peygamberimiz’den önceki dönem cahiliyye devri olduğu gibi; günümüz modern cahiliyyesi de en büyük ve en ilkel cahiliyyedir. Cahiliyyenin, kendine göre (Allah'a dayanmayan) inanç sistemi, yaşayış biçimi, ahlak anlayışı ve devlet görüşü vardır.



Cahiliyye kelimesi, Kur’an’da dört yerde geçer. Kur’an’da cahiliyye kelimesinin geçtiği dört ayet, cahiliyyenin temel dört görünüşünü ifade eder:



1- Cahiliyyenin inanç sistemi, Allah hakkındaki zannı:



“...Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir grup da, Allah hakkında haksız olarak cahiliyye zannına kapılıyorlardı.”  (Al-i İmran: 3/154)



Dolayısıyla vahye/ilme dayanan bir inanç değil; zanna ve cehalete dayanan bir inanç cahiliyyenin özelliğidir.



2- Cahilî yaşayış biçimi, cahiliyye taassub ve barbarlığı:



“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliyyet taassubunu yerleştirmişlerdi...” (Fetih: 48/26)



Dolayısıyla cahiliyyenin kendine has, İslam dışı bir hayat tarzı, dünya görüşü söz konusudur.



3- Cahiliyye ahlak anlayışı/ahlaksızlığı:



“(Ey peygamber hanımları!) evlerinizde vakarınızla oturun, ilk cahiliyye (devri kadınları)nın açılıp saçılarak, zînetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin...” (Ahzab: 33/33)



İslam ahlakıyla bağdaşmayan modern bazı tavır ve kıyafet/kıyafetsizliğin eski cahiliyyenin devamı olduğu anlaşılmaktadır.



4- Cahiliyyenin hüküm, yönetim ve devlet anlayışı: “



Yoksa onlar cahiliyye idaresini mi istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükmü/hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?” (Maide: 5/50)



Demek ki, Allah’ın hükmüne dayanmayan cahiliyye yönetimi, İslam öncesi cahilî yönetimin hortlatılmasından başka bir şey değildir. [8]