Bid'atın Geniş Anlamı:
Ancak, değişen zamana göre, gelişen ilimler doğrultusunda yeni yeni şeyler icat edilir, yeni buluşlar ve teknikler, hatta yeni görüşler ortaya çıkabilir. Bidatın sözlük anlamına takılarak, yeni ortaya çıkan her şeye bidat demek mümkün değildir. Bu hem Dini anlamamak, hem de Dinin mubah (helâl) alanını haksız olarak daraltmak, Dinin uygulanmasını zorlaştırmaktır.
Bidatı bu şekilde anlayanlar günlük hayata biraz da zorunlu olarak giren yenilikleri bidat kelimesiyle bağdaştırmanın yoluna gittiler ve bidatı, hasene-güzel ve seyyie-kötü diye ikiye ayırdılar.
Hatta bazı bilginler daha da detaya inerek bidatları; vâcip, haram, mendup, mekruh ve mübah olmak üzerer beş kısma ayırmışlardır.
Bidatı dar kapsamlı olarak, yani kavram anlamıyla alanlar, onu inanç ve amellerde dine yapılan ekleme ve eksiltme olarak tanımlamışlardır. Böyle düşünenlere göre, dinî bir özelliği olmayan, insanların dünyalık işleriyle ilgili, İslâmın mubah dediği alana giren şeyler bidat kapsamında değildir. İnsanların örf olarak yaşattıkları Dine aykırı olmayan âdetler, sonradan gerek bir ihtiyacı karşılamak, gerekse ilmî araştırmalar sonucunda geliştirilen icatlar, üretimler, bazı kurumlar, ya da fikirler bidat alanının dışındadır.
Kimileri, hasene (güzel) dedikleri bidatı, Dine bir ekleme olarak ele almazlar. Bunu Peygamberimizin haber verdiği güzel bir çığır açma hadisine dayandırırlar.
Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi diriltirse, onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye sevap verilir, hem de onların sevabından hiç bir şey eksiltmeden. Kim de Allah ve Rasûlünün rızasına uygun düşmeyen bir sapıklık bidatı icat ederse, onunla amel edenlerin günahları kadar o kişiye günah yüklenir, hem de onların günhlarından hiç bir şey eksilmeden.[76]
Onlar, teravih namazını cemaatle ve yirmi rekat kılınmasına bidat diyenlere Hz. Ömer (r.a.)'in "ne güzel bidat!" demesini delil olarak alırlar. Halbuki Hz. Ömer (r.a.) bidate güzel demedi, tam tersine; "teravihin bu şekilde kılınması bidat değildir. Eğer siz kendi fikrinize göre ona bidat diyorsanız, o zaman bu ne güzel bidattır" demek istemişti.
Onlara göre Her yeni uydurma bidattir hadisinden, Dinin esaslarına, Hz. Peygamberin ve Onun ilk dört halifesinin yollarına uymayan şeyler anlaşılmalıdır. Bu bidatler, Hz. Peygamberin Sünnetinin ortaya koyduğu ilkelerle uyuşmaz, onlara aykırıdır. Hatta bu bidatler, bir şerî (dinî) hükmü kaldırırlar, yerine kendileri yerleşirler.
Bidatı, iyi ve kötü diye ikiye ayırmayan, onu dar kapsamlı yani kavram anlamıyla alanlar bu yorumlara katılmayarak derler ki; Yukarıda geçen Sünnetin diriltilmesi (ihyâ edilmesi) yeni bir şey icat etmek değildir. Unutulmuş bir sünneti yeniden hayata kazandırmaktır. Hz. Ömer (r.a.)'in terâvih namazıyla ilgili uygulaması da yeni bir ibâdet çeşidi veya sonradan ortaya çıkmış bir uydurma değil; örneği Peygamber'in hayatında görülen ve Onun tavsiye ettiği bir ibâdetin sürekliliğini sağlama düşüncesidir.
Bidat Dinde temeli olmayan inançları ve ibâdet şekillerini İslâmî bir kılıfla İslâma yamamaktır. İslâm dışı görüş, inanış ve tapınmaları İslâm'a mal etmektir. Bunları yapanlar yaptıkları işin Dine aykırı olduğunu bile kabul etmezler. Bundan dolayı Süfyân-ı Sevrî ve bazı âlimler şöyle demişlerdir:
Bidat, İblise, mâsiyetten (günâh işlemekten) daha sevimlidir. Çünkü bidatin tevbesi olmaz, halbuki kişi günâhından dolayı tevbe edebilir." "Bidatin tevbesi olmaz" sözünün manası şudur: Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.s.) ortaya koymadıkları bir şeyi din edinen kimseye amelleri süslü gösterilir. O yaptıklarını doğru zannetmeye başlar. Kötü amellerini güzel görmeye devam ettiği sürece de tevbe etmiş olmaz. Her şeyden önce tevbenin başlangıcı; kişinin işlediği fiilin tevbe etmesi gereken kötü bir amel olduğunu kabul etmesi, ya da tevbeyi gerektirecek denli vâcip veya müstehab bir dinî emri terkettiğini bilmesidir. Bir kişi, kendi yaptıklarını güzel görmeye devam ettikçe tevbeye ihtiyaç duymaz.
Bidat ehlinin tevbe etmesi, Allahın ona hidâyeti göstermesi ile mümkündür. Bu da ancak kişinin bildiği Hakka uyması ile gerçekleşebilir.
Bildiği ile amel edene Allah (c.c.) bilmediği şeyleri de öğretir.[76]
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Doğru yolu bulanların Allah hidâyetlerini artırmış ve onlara takvâlarını (Allahtan korkup sakınmalarını) vermiştir. (Muhammed: 47/17)[76]
Bidatı bu şekilde anlayanlar günlük hayata biraz da zorunlu olarak giren yenilikleri bidat kelimesiyle bağdaştırmanın yoluna gittiler ve bidatı, hasene-güzel ve seyyie-kötü diye ikiye ayırdılar.
Hatta bazı bilginler daha da detaya inerek bidatları; vâcip, haram, mendup, mekruh ve mübah olmak üzerer beş kısma ayırmışlardır.
Bidatı dar kapsamlı olarak, yani kavram anlamıyla alanlar, onu inanç ve amellerde dine yapılan ekleme ve eksiltme olarak tanımlamışlardır. Böyle düşünenlere göre, dinî bir özelliği olmayan, insanların dünyalık işleriyle ilgili, İslâmın mubah dediği alana giren şeyler bidat kapsamında değildir. İnsanların örf olarak yaşattıkları Dine aykırı olmayan âdetler, sonradan gerek bir ihtiyacı karşılamak, gerekse ilmî araştırmalar sonucunda geliştirilen icatlar, üretimler, bazı kurumlar, ya da fikirler bidat alanının dışındadır.
Kimileri, hasene (güzel) dedikleri bidatı, Dine bir ekleme olarak ele almazlar. Bunu Peygamberimizin haber verdiği güzel bir çığır açma hadisine dayandırırlar.
Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi diriltirse, onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye sevap verilir, hem de onların sevabından hiç bir şey eksiltmeden. Kim de Allah ve Rasûlünün rızasına uygun düşmeyen bir sapıklık bidatı icat ederse, onunla amel edenlerin günahları kadar o kişiye günah yüklenir, hem de onların günhlarından hiç bir şey eksilmeden.[76]
Onlar, teravih namazını cemaatle ve yirmi rekat kılınmasına bidat diyenlere Hz. Ömer (r.a.)'in "ne güzel bidat!" demesini delil olarak alırlar. Halbuki Hz. Ömer (r.a.) bidate güzel demedi, tam tersine; "teravihin bu şekilde kılınması bidat değildir. Eğer siz kendi fikrinize göre ona bidat diyorsanız, o zaman bu ne güzel bidattır" demek istemişti.
Onlara göre Her yeni uydurma bidattir hadisinden, Dinin esaslarına, Hz. Peygamberin ve Onun ilk dört halifesinin yollarına uymayan şeyler anlaşılmalıdır. Bu bidatler, Hz. Peygamberin Sünnetinin ortaya koyduğu ilkelerle uyuşmaz, onlara aykırıdır. Hatta bu bidatler, bir şerî (dinî) hükmü kaldırırlar, yerine kendileri yerleşirler.
Bidatı, iyi ve kötü diye ikiye ayırmayan, onu dar kapsamlı yani kavram anlamıyla alanlar bu yorumlara katılmayarak derler ki; Yukarıda geçen Sünnetin diriltilmesi (ihyâ edilmesi) yeni bir şey icat etmek değildir. Unutulmuş bir sünneti yeniden hayata kazandırmaktır. Hz. Ömer (r.a.)'in terâvih namazıyla ilgili uygulaması da yeni bir ibâdet çeşidi veya sonradan ortaya çıkmış bir uydurma değil; örneği Peygamber'in hayatında görülen ve Onun tavsiye ettiği bir ibâdetin sürekliliğini sağlama düşüncesidir.
Bidat Dinde temeli olmayan inançları ve ibâdet şekillerini İslâmî bir kılıfla İslâma yamamaktır. İslâm dışı görüş, inanış ve tapınmaları İslâm'a mal etmektir. Bunları yapanlar yaptıkları işin Dine aykırı olduğunu bile kabul etmezler. Bundan dolayı Süfyân-ı Sevrî ve bazı âlimler şöyle demişlerdir:
Bidat, İblise, mâsiyetten (günâh işlemekten) daha sevimlidir. Çünkü bidatin tevbesi olmaz, halbuki kişi günâhından dolayı tevbe edebilir." "Bidatin tevbesi olmaz" sözünün manası şudur: Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.s.) ortaya koymadıkları bir şeyi din edinen kimseye amelleri süslü gösterilir. O yaptıklarını doğru zannetmeye başlar. Kötü amellerini güzel görmeye devam ettiği sürece de tevbe etmiş olmaz. Her şeyden önce tevbenin başlangıcı; kişinin işlediği fiilin tevbe etmesi gereken kötü bir amel olduğunu kabul etmesi, ya da tevbeyi gerektirecek denli vâcip veya müstehab bir dinî emri terkettiğini bilmesidir. Bir kişi, kendi yaptıklarını güzel görmeye devam ettikçe tevbeye ihtiyaç duymaz.
Bidat ehlinin tevbe etmesi, Allahın ona hidâyeti göstermesi ile mümkündür. Bu da ancak kişinin bildiği Hakka uyması ile gerçekleşebilir.
Bildiği ile amel edene Allah (c.c.) bilmediği şeyleri de öğretir.[76]
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Doğru yolu bulanların Allah hidâyetlerini artırmış ve onlara takvâlarını (Allahtan korkup sakınmalarını) vermiştir. (Muhammed: 47/17)[76]
B harfi
- BÂB-I FETVÂ
- Bağy'ín Sonuçları:
- Basír Kelimesinin Anlamı:
- BAYGINLIK, BAYILMAK
- BEY' Bİ'L-VEFA
- BEY'AT (BİAT-SADÂKAT YEMİNİ)
- BİRLİK BERABERLİK
- Boğa:
- BRAHMANİZM
- Hadis-i Şeriflerde Belâ-İmtihan
- İSLAM'DA BİLGİ KAYNAKLARI
- Kaplumbağa:
- Kur'an'da Besmele:
- Muhârib (Eşkiya)
- BAĞİ-BAĞY
- Basiretin Boyutları:
- BAYKUŞ
- BELVÂ-İ ÂMME
- Besmelenin Anlam Derinlikleri:
- BEYAN
- Biat Nedir?
- BİRR-EBRAR
- BUDİZM, BUDDİZM
- Eski Türkler'de Hayvanlarla İlgili İnançlar
- Fıkıh Terimi Olarak Bağy:
- İslam'a Göre Bilgi
- Muharib (Eşkiya) Hırsızdan Farklıdır:
- Öküz:
- Peygamberlerin Denenmesi
- Apis Öküzü: