Zimmetin Sona Ermesi

Zimmet doğumla başlar, ölümle sona erer. Ancak sona eriş şekli ve zamanı üzerinde bazı görüş ayrılıkları vardır.



Hanefîlere göre ölüm, zimmeti tam olarak yok etmez, fakat onu zayıflatır. Terekenin tasfiyesi ile ilgili olarak bazı haklar sonuçlanıncaya kadar zarûret nedeniyle zimmet devam eder. Böylece ölen kimse, ölümünden sonra yeni bir mülkiyet kazanır. Balık tutmak amacıyla denize ağı atan balıkçının bu arada vefat etmesi halinde ölümünden sonra tutulan balıklar üzerinde mülkiyet hakkının doğması gibi. Diğer yandan sağlığında iken yapılan bazı tasarrufların yol açtığı borçlar, ölümden sonra da zimmet borcu olarak devam edebilir. Mesela; satılan bir mal, satıcının ölümünden sonra ayıp nedeniyle geri iade edilse, bu malın satış bedelini geri vermek yükümlülüğü doğar. Bunu ölenin mirasçıları yerine getirir. Yine ilgililerden izin almadan genel yol üzerine açılan bir çukura, bu çukuru açanın ölümünden sonra başka birisi düşüp ölse veya yaralansa çukuru açanın tazminat yükümlülüğü zimmet borcu olarak devam etmiş sayılır. Ancak Ebû Hanîfe'ye göre iflas etmiş olarak ölen kimsenin borcuna kefil olma geçerli değildir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed eş-Şeybânî ise aksi görüştedir. Ölüye vasiyet ve bağış da geçerli olmaz (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu's Sanâyi' fi Tertîbiş-Şerâyi', 2. baskı Beyrut 1394/1974, VI, 6; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, I. baskı, Mısır 1316/1898, V, 419).



Hanbelîlerden bir rivayete göre ölümle zimmet ortadan kalkar. Çünkü zimmet şahsa bağlı olduğu için şahısla birlikte o da sona erer. Borçlar ise Hanbelîlerin çoğunluğuna göre terekeye geçer. Bunun bir sonucu olarak bir kimse ölür ve hiçbir malı bulunmazsa borçları düşer (İbn Receb, el-Kavâid, 1. baskı, 193 vd).



Şâfiî, Mâlikî ve bazı Hanbelîlere göre, ölenin zimmeti borçlar ödenip, tereke tam olarak tasfiye edilinceye kadar devam eder. Bu yüzden ölen kimse bazı yeni haklar elde etmeye devam edebilir. Denize atılan ağa, balıkçının ölümünden sonra tutulan balıklar üzerinde onun mülkiyet hakkının doğması gibi. Diğer yandan borçlar tasfiye edilinceye kadar da ölenin zimmeti sabit kalır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Mü'minin Şahsı, ödeyinceye kadar borcu ile bağlıdır" (Tirmizî, Cenâiz, 76; İbn Mâce, Sadakât, 12; Dârimî, Büyû', 52; Ahmed b. Hanbel, II, 440, 475, 508).



Ölenin zimmetinin yeni bir borçla meşgul olması da mümkündür. Ayıp nedeniyle geri verilen malın, satış bedelini ödeme zorunluluğunun doğması gibi. Ölenin, sağlığında iken genel yola açtığı çukurun meydana getirdiği zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkması da böyledir. Bu mezheplere göre, iflas etmiş ölünün borçları için kefil olmak da geçerlidir. Nitekim Hz. Peygamber'e bir cenaze getirilmiş, borcu olup olmadığını sormuş. Borcu olduğu söylenince "Arkadaşınızın namazını kıldırın"diyerek oradan ayrılmak istemiştir. Ancak Ebû Katade (r.a)'ın, Borcu ben üzerime alıyorum" demesi üzerine de namazı kaldırmıştır (Buhârî, Havâlât, 3, 4). Burada ölünün borcu için kefâlet söz konusu olmuş ve Hz. Peygamber bana ses çıkarmamıştır.



Sonuç olarak zimmet borcu, malın kendisi telef olduğu takdirde aynı veya bedeli borç olarak devam edebilen para veya malla ilgili olarak doğar. Bunlar vadeli satışlarda veya selem * akdinde satılan mal veya satış bedeli olarak da belirlenebilirler. Altın, gümüş, nakit para ile ölçü, tartı veya standart olduğu için sayı ile alınıp satılan şeyler, ayni zamanda zimmet borcu olarak belirlenebilir. Meselâ; bir malı iki milyon liraya bir ay vadeli alan kimse, bir ay süreyle belirlenen miktardaki parayı zimmet borcu olarak üstlenmiş olur. Yine parasını peşin verip, bir ton kalitesi belirli buğdayı üç ay sonra teslim almak üzere anlaşma halinde ise, satıcı bir ton buğdayı vade sonunda teslim etmeyi zimmet borcu olarak üstlenmiş olur.



Zimmet sözcüğü Kur'ân-ı Kerîm'de söz ve ahid anlamında olmak üzere şöyle kullanılır: "Onlarla sözleşmeyi nasıl devam ettirebilirsiniz ki, size üstün gelecek olsalar, ne akrabalık münasebetini gözetirler, ne de verdikleri sözü. Ağızlarıyla sizi memnun etmeye çalışırlar. Fakat kalbleri bundan kaçınır. Onların çoğu fâsıktırlar" (et-Tevbe, 9/8).



"Onlar hiç bir mü'minin akrabalık ve ahdini gözetmezler, işte haddi aşanlar bunlardır" (et-Tevbe, 9/10).



Diğer yandan kıyemî mallar zimmet borcu olarak kalmaya elverişli değildir. Gayri menkuller, hayvanlar ve standart olmayan çeşitli eşya ve emtia bu niteliktedir. Bunlar vadeli satışın konusu olabilirse de selem akdine konu olamazlar. Çünkü istenilen nitelikteki kıyemî bir malı satıcının sağlaması güçtür. Meselâ; iki yaşlarında şu kadar sığırı veya 1980 model falanca marka otomobili iki ay sonra teslim etmek üzere satmak tarafları anlaşmazlığa düşürür. Çünkü iki yaşında çeşitli hayvanlar olabileceği gibi 1980 model otomobilden de pek çok bulunabilir. Satıcı bunlardan ucuz olanı vermek, alıcı ise en kalitelisini şu kadar sığır veya 1980 model falanca marka otomobili iki ay sonra teslim etmek üzere satmak tarafları anlaşmazlığa düşürür. Çünkü iki yaşında çeşitli hayvanlar olabileceği gibi 1980 model otomobilden de pek çok bulunabilir. Satıcı bunlardan ucuz olanı vermek, alıcı ise en kalitesini almak ister ve aralarında anlaşmazlık çıkar. İslâm ise insanlar arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları önlemeyi ve bunun için gerekli önlemleri almayı amaçlamıştır.



Hamdi DÖNDÜREN