Zikir ve İbâdetler

Bütün ibâdetlerin özü ve aslı Allah Teâlâ’yı hatırlamaktır. İslâm’ın direği namazdır ve namazdan da maksat Allah’ı zikirdir. “Bana ibâdet/kulluk et; Beni zikir için namaz kıl.” (20/Tâhâ, 14). “Namazı dosdoğru kıl. Allah’ı zikretmek elbette en büyük (ibâdet)tir.” (29/Ankebût, 45). Kur’ân-ı Kerim okumanın ibâdetlerin en fazîletlisi olmasının sebebi, Allah’ın kelâmı olması, Allah’ı hatırlatıcı olması ve içerisindekilerin hepsinin Allah’ı zikretmeyi, O’nu hatırlamayı tazelemesidir. Oruçlu insan, sadece midesine değil; eline, ayağına, gözüne, kulağına hâkim olur, onlara da oruç tutturur. Oruç, mideyi aç bırakmaktan daha çok, gönlü takvâ ile doldurmaktır (2/Bakara, 183). Oruçtan maksat, şehvet ve kötü arzuları kırmaktır. Böylece şehvet ve hevânın sıkıntılarından kurtulan kalp, temizlenir ve zikre müsait hale gelir. Allah’ın evi olan Kâbe’yi ziyâret olan hacdan maksat, ev sahibi olan Allah’ı hatırlamak ve O’na yakınlaşmak çabasıdır. Hac menâsiki içinde yer alan tekbir, telbiye gibi ibâdetler zikir cinsindendir.  Dolayısıyla bütün ibâdetlerin başı zikirdir. Zaten müslüman olmak için kelime-i tevhidi söylemek şarttır. Bu da zikrin ta kendisidir. Diğer bütün ibâdetler, bu zikri kuvvetlendirmek içindir. İnsanoğlu, ibâdet için yaratılmıştır (51/Zâriyâat, 56). “Kurtulmak istiyorsanız, Allah’ı çok zikredin.” (8/Enfâl, 191) buyurulur. Kurtuluşun anahtarı, az değil; çok zikretmek, her durumda; ayakta, otururken, yatarken zikretmektir (3/Âl-i İmrân, 191).



Münâfıklar Allah’ı çok az zikrederler (4/Nisâ, 142). Demek ki mü’min Allah’ı çokça zikretmek zorundadır. Tüm zamanını Allah’ı hatırında tutarak, müslüman olduğunu, Allah'a ve O’nun hükümlerine teslim olduğunu unutmadan geçirmelidir.