Günümüzde Zındıklık

Bugün artık Allah, peygamber, melek, âhiret, kaza ve kader gibi ima­nın temel esasları yanında yüzlerce sapkın ve batıl inanış daha “müslümanım” diyen milyonlarca insanın vicdanına yerleşmiş bu­lun­maktadır. Bu inanış­lar zaman içinde  tarihe, sanata ve edebiyata da kolay kolay silinmeyecek olan damgasını vurmuştur.



Daha çok ölüye tapma özleminden kaynaklanan bu inanışların, ar­tık yüzyıl­lara dayanan bir tarihi ve kalabalık bir literatürü de vardır. Bazısı bir âyet-i ke­rime'nin veya bir hadis-i şerif'in çarpık bir yorumu olan, bazısı başka dinden esinlenme ile alınan, bazısı başlangıçta iyi ni­yetle fakat ca­hilce, bazısı ise son derece kötü niyetle ve sinsi amaçlarla düzenlenen yüz­lerce te­rim ve ifade bu literatürü oluşturmaktadır. Asırların akışı içinde çeşitli Kur'ânî değerlerle ve şirk sembolleriyle örüle örüle dokunan ve amaçta İslam'la, Kitap ve Sünnetle hiç bir iliş­kisi bulunmayan bu literatür, (birer sen­tetik din olan)  mistik örgütlere ait kavramları içermektedir. Bu kavram­lardan her biri görünürde bir âyet–i kerimeye veya bir hadis-i şerife tutuna­rak, (içerdiği şirk ve küfrü)  örtülü bir şekilde vicdanlara yerleştir­meyi amaç­lar. Onun için zındıklık da yöntem bakımından aynı münafık­lık gibi sinsi bir şirk türüdür.



Konunun özüne bir daha dönmek gerekirse mistik kökenli zındık­lığın (âyet ve hadislere, çok dolaylı yollardan tutunarak İslam'ın oriji­nal değer­le­rini çar­pıtmak suretiyle) toplumun imanı üzerinde yaptığı yıkıcı etkilere bir nebze değinmekte yarar vardır. Bu etkileri, ayrıntılarıyla çok geniş boyut­larda ele almak başlı başına ayrı bir inceleme konusu­dur. Bu nedenle so­ru­nun iç­yüzünü or­taya koymak bakımından aşağı­daki açıklamaların, ye­terli bir fikir vermesi umulur.



Mistik zındıklığın artık kendine özgü bir dili ve lügatı vardır. Bu dil ve lûgat, İslamın iman ve ahlâk terminolojisi kullanılarak oluştu­rulmuş, ge­liştirilmiş ve asırların akışı içinde kurumlaştırılmıştır. Dolayısyla bu dil ve lügat içinde bulunan İslam'a ait orijinal terimleri, ifade ve kavramları te­ker teker ayıkla­mak, ya da onları, kendilerine yüklenmiş olan küfrî ve şirkî an­lamlardan arındırmak çok zordur. Elbette ki bu iş İslam âlimlerine düşmek­tedir.



Örneğin “veli” kavramını ele alalım. Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'in ve İslam'ın öz malıdır. Çoğulu “Evliya”'dır. Aynı zamanda mistik çev­reler ta­ra­fından da okunan ve muteber sayılan Kadı Beyzâvî'nin, Envâr'ut-Tenzîl; el-Khazin'in, Lübâb'ut-Te'vîl; Nesefi'nin Medârik ve Firûzâbâdî'nin İbni Abbas Tefsiri gibi kaynaklarda ve daha birçok tefsir ki­taplarında “Veli”'nin anlamı: Dost, seven, sahip, malik, destekleyen, ko­ruyan; (adına karar verme yetkisine sahip olduğu kimsenin) işlerini yürü­ten demektir. [17] Ne varki mistik ru­haniler, bütün bunlara ek ola­rak “veli” sözcüğüne bazı yabancı anlamlar daha yüklemişlerdir. Yaklaşıklık ilgisini pek ustaca kullanarak yaptıkları bu sinsi yakıştırma Kur'ân-ı Kerim'in gerçeklerine, mesajlarına ve özüne tamamen aykı­rıdır.



Nedir bu yakıştırma ?



Bunu kavrayabilmek için Kur'ân-ı Kerim'de “veli” denilen insana, ay­rıca hangi nitelikler verildiğine ve nasıl tanıtıldığına bakmak gerekir. Bunun için de mistik saplantıları olmayan tefsir âlimlerinin eserlerine bakmak yeterlidir.



Doğrusu bu konunun ağırlık merkezini Yunus Sûresi'nin, 62, 63 ve 64 üncü âyet-i kerimeleri oluşturmaktadır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de “veli” ve “evliya” sözcükleri birçok yerde geçmesine rağmen, speküla­törler ille de bu üç âyete yapışmış, zihinlerinde hayal ettikleri “veli” ti­pini, (yani in­san şeklin­deki mitolojik tanrıyı) bu âyetlere yakıştırdıkları yorumlarla- ya­rat­mışlardır.



Şimdi bakalım Allah Teâlâ bu âyetlerde ne buyuruyor:



“İyi bilin ki Allah'ın velileri için ne korku var, ne de onlar üzülür­ler.”



“Onlar ki inandılar ve korunurlar.”[18]



“Dünya hayatında da âhirette de müjde onlara! Allah'ın sözleri de­ğiş­mez. İşte büyük başarı budur.” (Yunus: 10/62-64)



Demek ki her şeyden önce veli:



1- İnsandır; Doğar, büyür, yaşar, yer, içer, dışkı yapar, hastalanır ve ölür.



2- Ama diğer tüm insanlardan farklı olarak geleceğinden korkmaz. Çünkü gaf­let içinde yaşamaz ve hazırlıklıdır.



3- Geçmişinden dolayı üzülmez. Çünkü geçmişi temizdir. 



4- Rabbine güçlü bir imanla bağlıdır.



5- Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyar ve O'nun koyduğu sı­nır­ları çiğ­nemekten korunur. Bunu yapmak için de her çareye baş vu­rur.



İşte Kur'ân-ı Kerim'deki veli -yukarıdaki âyetlerin ışığında yapılabi­le­cek en geniş bir yorumla- budur. Ama gelin görün ki mistikçilikte veliyi böyle ta­nımlamak âdetâ ona hakaret etmek demektir. Veliyi bu kadar basit­leştiren ve onu insan derekesine indirgeyen kimse onlara göre: “zındıktır, mün­kirdir, dinsizdir !..” vs. Bu çevrelerin en seviyeli olanlarına göre ise “Veli: Hayatını mücadelelerle ve azîmet ve fevka­lâde bir zühd ve tâat'a sarfederek kendisin­den, Allah (cc)'ın izniyle ga­ybdan haber vermek ve gaybî ahvâli keşfetmek gibi ilmî ve kevnî ha­rikalar zuhura gelen zât.”dır.[19]



Veli için ancak en ılımlı mistikçiler bu portreyi çizmekle yetinmek­te­dir­ler. Oysa velilik felsefesi aslında zındıklığın eksenini oluşturmak­tadır. Nitekim bakınız Zunnun-i Mısrî bu konuda ne diyor:



“Velilik ve arınmışlık erbabı yanında ancak abdestli ve pak olarak otu­runuz. Çünkü onlar gönüllerin casusudur.”[20]



Kökü Animizm'e kadar dayanan mistik zındıklığın bu yorumları, gö­rüldüğü üzere epey zorakidir ve ölüye tapma özleminden kaynak­lanmak­tadır. Nitekim “el-Evliyaiyye” (yani evliyacılık)  adı altında bir tarikat var­dır ki bu tarikatın bağlıları  şöyle bir inanca sahiptirler:



“Kul, velilik mertebesine ulaşınca artık emir ve yasak hitabı altın­dan çıkar.” [21]



Yani, insan veli olunca onun için emir ve yasaklar artık söz konusu de­ğildir. İstediği şekilde davranabilir. (?!)



Zendekanın, zaman içinde oluşmuş birikimleri arasında Kur'ân'a ve İslam'a aykırı o kadar terim, tanım, ifade, menkıbe, hikaye, şiir, yo­rum, ri­vâyet, görüş ve açıklamalar vardır ki her biri ciltlerle kitap ko­nusudur. Bunlardan bazı ör­nekler şöyledir:



1- Evliya Rütbeleri:



Aktâb, ebdâl, evtâd, nücebâ, nukabâ, gavs, üçler, yediler ve kırklar;



2- Tarikat Kuralları:



Hûş der dem, nazar ber kadem, sefer der vatan, halvet der encü­men, yâd kerd, bâz geşt, nigâh daşt, yâd daşt, vukuf-i zamanî, vukûfi adedî,vukûf-i kalbî.



3- Şeyh Adlarının Anılması Sırasında Kullanılan Dua Sözleri:



Kaddesellahu sirrehu'l-Aziz, Kuddise sirruhu, Emeddenellahu bi­'im­dâdatihi, Himmeti hazır olsun, Destûr ya pîr ...vs.



4- Allah'a Yakarış:



Allahümme sahhan, sahhan sahhan; Bisa'sain, bisa'sain,...ve'l-Baha-i ve'n-Nur'it-Tâmmi, bisehsehûbin, bisehsehûbin, zi'l-Arş'iş-Şâmikhi, bi­tah­tahûbin, bitahtahûbin... vs. [22]



5- Çeşitli Terimler:



Şeyh, mürid, cân, derviş, postnişin, seccâdenişîn, bende, salik, halife, sil­sile-i sâ­dât, mürşid-i kâmil, ricâl'ul gayb...



Türbe, tekke, hânegâh, sanduka, atebe, ocak...



Tarikat, el alma, el verme, telkin, râbıta, hatm-i huwâcegân, teveccüh, le­tâif-i hamse, çile, riyâzet, seyr-u sülûk, uzlet, fakr, halvet, himmet, ruhani­yetten is­timdâd, kurbiyet (kurbet değil), ubûdiyet (İbâdet değil), azîmet (azim değil)...



Kışr, lübb, aşk (muhabbet değil), sema, vecd, sekr, sahv, mahv, zevk, şurb, cezbe, bast, kabz, terk-i ihtiyar, murâkabe, müşahede, iskat-i tedbir, su­kut-i tek­lif, fena, baka, vücûd, şühûd, mükâşefe, hulûl ve itti­hâd...



Bunlar zendeka lite­ratürünün sadece bir bölümünü oluşturur. Bu te­rimlerin ba­zı­larında harf de­ğişikliği yapılmıştır. (Doğru şekilleri yu­karıda parantezler içinde gösterilmiş­tir.)



Bu literatürdeki spekülasyonların özeti ise şudur:



Yukarıdaki yabancı terimlerin içerikleri, yaklaşıklık ilgisinden ha­reket edile­rek tamamen İslam'ın malı olan değerlerle yer yer çok ustaca sentez­lenmiş ve deyim yerinde ise yabancı inanışlar, islâmî bir örtü içinde sunulmuştur. Müslümanın, esasen işini bunlara karşı zorlaştı­ran ve onu za­man zaman şa­şırtan nokta işte budur.



Şimdi de seçtikleri terimlerimize bir göz atalım ki âdetâ balla zehiri ka­rıştırır gibi bunları İslam'dan alıp kelime yapısında bazen değişiklik de ya­parak yuka­rıdaki sembollerin içeriklerinde dolgu maddesi olarak kullanmışlardır.



Zendeka literatürüne daha çok alınmış olan değerlerimizden bazı­ları şunlar­dır:



Veli, evliya, imam (mürşid-i kâmil değil), Kurbet (Kurbiyet değil), ke­râmet, (Buna kendilerine göre farklı bir içerik kazandırmışlardır.) Zikir (vird değil), tezekkür, tefekkür, vesile, şefaat, dua, huşu' (ya da haşyet), hu­zu', tâlim (telkin değil), tazarru' hamd, sabır, şükür, sai, kesb, cihâd (mücâhede değil), azm, ihlas, tevekkül, zühd, takva, vera, sıdk, niyet, isti­hâre, istişâre, tevbe (şeyh inabesi değil), tevazu, iktida, tâat, kanaat, mahab­bet (aşk değil), tecelli, tafvıyz, (kadere) rıza, haya, şe­riat ve amel...



Ayrıca şu örnek, zendekanın kendi içindeki çelişkileri yansıtmak ba­kı­mından ilginçtir:



“Az ye, az uyu ve halktan kaç, arslandan kaçtıkları gibi ...” [23] Halbuki Hz. Peygamber'(sav) in, ashâbının ve selef-i salihîn'in hayatına baktığı­mızda (Evet az yeyip az uyudukları doğrudur, ama) sürekli hal­kın arasında olduklarını, en muteber kaynaklardan rahatça tesbit edebi­liyoruz. Hayatları belgesel olarak or­tadadır. Çünkü sorumlulukları bunu gerektiriyordu.[24]