Zâlim Tipleri

           



Üç çeşit zâlim tipi vardır.



Birincisi;



Allah’a karşı isyan eden kâfir veya Allah’a ortak koşan müşriktir. Allah’ın âyetleri kendisine hatırlatıldığı  zaman  kibirlenerek yüz çeviren inkârcılar zâlimdirler. (18/Kehf, 57) Allah’ın âyetlerine yalan veya uydurma diyenler de aynı durumdadırlar. (62/Cuma, 5; 39/ Zümer, 32) Allah (c.c.) hakkında kafasına göre yalan uyduran ile, ‘ben vahy aldım, Allah’ın gösterdiğini aynen gösteririm’ diyen iftiracı da zâlimdir (6/En’âm, 93).



Allah (c.c.)’ın  yolunu tıkamak isteyenler ile, mescidleri tahrib eden veya oralarda Allah’a ibadet edilmesini engelleyenler de zâlimdir (2/Bakara, 114).     



Şirk, şüphesiz en büyük zulümdür (31/Lokman, 13).  Şirk koşan müşrikler de zâlimlerin ta kendileridir.



Allah (c.c.), Mûsâ (a.s.) Tûr dağında iken buzağıyı ilâh edinip tapınanlara da zâlim demektedir. Çünkü onlar, insan eliyle yapılmış bir heykeli ilâh haline getirmişlerdir. (2/ Bakara, 51, 92-93; 7/A’râf, 148).



Kim Allah’a ortak koşup müşrik olursa, Allah ona Cennneti yasak edecek ve bu gibi zâlimlerin yardımcıları olmayacaktır (5/Mâide, 72).



İkincisi;



Toplum ve kişi haklarına tecavüz edenlerdir. Bu kamu haklarına saldırı ve kişinin -ister doğuştan ister sonradan elde ettiği- haklarını gasbetme, kişiye veya kamuya her türlü işkence, baskı ve hak ihlâli şeklinde ortaya çıkar. Hak ve adaleti dağıtma makamında olanlar, adaletten ayrılırlarsa; zâlim olurlar.



Devlet otoritelerinin fertlere ve toplumlara yaptıkları zulümleri de bu katagoride değerlendirmek mümkündür. Halkına zulmeden, onların haklarını vermeyen, toplum düzenini sağlamak için gönderilmiş olan Allah’ın hükümlerini uygulamayan bütün kişi ve rejimler zâlimdirler (5/Mâide, 45). Zulmün kişiden kitleye, kitleden kişiye doğru gerçekleşmesi arasında fark yoktur. Zulüm zulümdür.



Kur’an, servet ve nimet sebebiyle şımaran, kendini büyük gören sonra da insanlara hükmetmek isteyenlere ‘teref’ demektir. Bu gibiler servetin sağladığı güçle insanlara tahakküm etmeye yeltenirler, onların haklarını ellerinden alırlar ve onları ‘müstaz‘af’ haline getirirler. Otorite gücüyle, malıyla veya başka bir şeyle kibirlenen ve kendilerini yüce görenlerin diğer adı  ‘müstekbir’dir. Onlar  bu kibirleriyle  şımarırlar, üstünlüklerini göstermek için despotluk yapar ve insanların haklarına tecavüz ederler, onları kendi çıkarları için kullanmak isterler. Bunların yaptıklarının zulüm olması açısından, kişi ve kurum olması arasında, özel veya tüzel kişilik olmasında fark yoktur.



Tuğyan edenler/azgınlığa düşenler de, insanlar üzerinde rablık taslamaya kalkarlar ve böylece onlara hükmetmek, onlara kendi düzenlerini benimsetmek isterler. Şüphesiz onlar da zâlimlerin ta kendileridir (53/Necm, 52).



Kim olursa olsun toplumun ve kamunun haklarına tecavüz edenler, onların haklarını vermeyenler, hakların kullanımını rüşvet,  torpil,  baskı,  şiddet ve terörle engelleyenler zâlimdirler. Yine, halkını Allah’ın indirdikleriyle yönetmeyip onlara haksızlık ve adâletsizlik yapanlar ile, mahkeme ve hukuk işlerinde ilâhî yasaları uygulamayarak adâletten ayrılanlar da zâlimdirler.



Üçüncüsü;



Kendi kendine zulmeden zâlimler.



Bu, kişinin Allah’a karşı hata işleyerek içine düştüğü günahkârlık, ya da bedenin veya ruhun hakkını vermeyerek, kendi bünyesindeki dengeyi bozmaktır.



Hz. Âdem (a.s.) Cennette yasak meyveyi yedikten sonra yaptığı hatası için ‘kendi  nefsime  zulmettim’  demiştir  (7/A’râf, 23; 28/Kasas, 16). 



İnkârından  veya  günahından dolayı azabı hak edenler, kendi kendilerine zulmedenlerdir. Allah onlar hakkında, “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler.” demektedir (11/Hûd, 101; 43/Zühruf, 76; 3/Âl-i İmrân, 117; 16/Nahl, 33).



Kur’an, muttakîlerin özelliklerini sayarken, “çirkin bir hayasızlık işledikten ve nefislerine zulmettikten sonra Allah’ı hatırlayanlar, tevbe edenler” demektedir. Bu anlamda günah işlemek nefse karşı yapılmış bir zulümdür (3/Âl-i İmrân, 133-135).



Allah (c.c.), Kitab’ı kullarından seçtiği kimselere miras kılmıştır. Onlardan kimileri nefislerine zulmederler, kimileri orta bir yol izlerler, kimileri de hayırda yarışırlar (35/Fâtır, 32). Kitab'a inandığı ve onu hayat kaynağı bildiği halde, Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar kendi nefislerine karşı zâlim olurlar.  



Müslüman olsun, inkârcı olsun; kim Allah’ın koyduğu sınırlara tecavüz ederse, kim Allah’ın hükmünün dışında iş yaparsa o zâlimdir (2/Bakara, 229).



Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur:



Kâfirler Allah’ın koyduğu ölçüleri, sınırları hiç tanımazlar, inanmazlar ve o ölçüleri kaale bile almazlar. Zaten kim Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri tanımazsa inkârcı olur. Bütün inkârcılar da zâlimdirler. Mü’minlerden bazıları  ise, Allah’ın koyduğu ölçüleri kabul etmekle beraber, nefislerine karşı zulmederek o ölçüleri uygulamakta hata yapıp günaha düşebilirler. Böyle  yapanlar da ‘fâsık’ olurlar.