Kur'an'da Allah'ın Yeminleri (Aksâmu'l-Kur'an)

Tefsîr Usûlü ilminde münâkaşalara yol açan biri de yeminlerdir. Kur’ân-ı  Kerim’de birçok yeminler vardır. Bunların bazısında Allah Teâlâ, bazen kendi yüce ismine yemin etmekte, bazen peygamberlere ve peygamberlerin zuhûr ettiklere yerlere, Kur’an’a, meleklere, kıyâmet gününe, bazen de kâinatta ve tabiatta bulunan önemli varlıklara (semâ, şems, kamer, necm, leyl, asr... gibi şeylere) yemin etmektedir.



Kur’ân-ı Kerim’deki yeminleri aşağıdaki çeşitli sebeplerde aramak lâzımdır:



1- İslâmiyet’ten evvelki Arapların sosyal hayatında yeminin rolü büyüktür. Kur’ân-ı Kerim ise, Arapların öteden beri alıştıkları üslûbu muhâfaza etmiş, bu arada yemini de alıkoymuştur.



2- Allah Teâlâ inzâl ettiği âyetlerini ve delillerini, bu türlü yeminlerle te’yid etmiştir. Yemin gibi değişik edebî sanatlar kullanarak İlâhî hakikatleri te’kid ve te’yid etmiştir.



3- Yemin her zaman bir şeyi te’yid etmek için değil; bazen de kendisi için yemin edilen  şeyin kıymet ve önemine işaret etmek ve kadrini yüceltmek için ve dinleyenlerin o şeye karşı dikkatlerini çekmek için kullanılır.



Kur’ân-ı Kerim’de 17 sûrenin başında kasem/yemin bulunmakta ve okuyucuların nazarı dikkatini daha başlangıçta çekmektedir. Bir sûre meleklere (vessâffâti), iki sûre feleğe/gök cisimlerine (ve’l-burûci, ve’t-târikı), sûre feleğin levâzımına (ve’n-necmi, ve’l-fecri, ve’ş-şemsi, ve’l-leyli, ve’d-duhâ, ve’l-asri), iki sûre havaya (ve’z-zâriyâti, ve’l-mürselâti), bir sûre toprağa (ve’t-tûri), bir sûre nebâta (ve’t-tîni), bir sûre hayvân-ı nâtıka (ve’n-nâziâti), bir sûre hayvana (ve’l-âdiyâti) aittir.



Allah, Kur’an’da 8 yerde kendi ismiyle/kendi zâtına yemin eder: 4/Nisâ, 65, 10/Yûnus, 53; 15/Hicr, 92; 19/Meryem, 68; 34/Sebe’, 351/Zâriyât, 23; 64/Teğâbün, 7; 70/Meâric, 40.   



Bundan başka halkın bilmesi icap eden imanın esasları için de yemin kullanılmaktadır:



a) Tevhid için:



“Saf saf dizilenler, şeytanı kovanlar, zikri (Kitabı) okuyanlar ile yemin ederim ki, muhakkak ilâhınız birdir.” (37/Sâffât, 1-4)



b) Kur’an’ın hak olduğuna dair yeminler:



“Ben yıldızların mevkileri ile yemin etmem –ki, bilseniz, büyük bir yemindir. (Kitab) Hakikatte Kur’ân-ı Kerim’dir.” (56/Vâkıa, 75-77),



“Hâ Mîm. Apaçık Kitap ile yemin ediyorum, Biz onu Arapça Kur’an yaptık.” (43/Zuhruf, 1-3)



c) Peygamberlerin hak olduğuna dair yemin: “Yâ Sîn. O hikmet dolu Kur’an’a yemin ederim ki, sen hiç şüphesiz rasullerdensin. Dosdoğru bir yol üzeresin.” (36/Yâsin, 1-4)



d) Cezâ, va’d ve vaîd için vâki olan yeminler:



“Savurup kaldıran rüzgârla yemin ediyorum... Rabbının azâbı muhakkak vâki olacaktır.” (51/Zâriyât, 1-5),



“Andolsun Tûra, neşredilmiş kâğıtlar içinde yazılı Kitaba... ki Rabbinin azâbı hiç şüphesiz vâki olacaktır.” (52/Tûr, 1-8)



Hz. Peygamber’e üç âyette yemin etmesi emir buyurulmuştur:



1- “Kâfir olanlar, dirilmeyeceklerini iddiâ ederler. Onlara de ki: ‘Evet Rabbimle yemin ediyorum, diriltileceksiniz.” (64/Teğâbün, 7)



2- “Kâfir olanlar, ‘o saat (Kıyâmet günü) bize gelmeyecek’ dediler. (Onlara) de ki: ‘Hayır, gaybı bilen Rabbim hakkı için o, size mutlaka gelecektir.” (34/Sebe’, 3)



3- “Onlar sana: ‘Doğru mu?’ diye soracaklar. De ki: ‘Rabbim ile yemin ediyorum, o doğrudur.” (10/Yûnus, 53)



Kasem/yemin bahsinde önemli olan bir nokta da şudur: Kasem fiiline “l┠nefy harfinin gelmesidir. Bu çeşit yemin, eski Arap yeminlerinde de vardı. Kasem fiiline ilâve edilen bu harfle söz takviye, i’zâm ve te’kid edilmiş olur. Bu şekilde ilâve, müfessirler tarafından şöyle izah edilmiştir:



1- Kelâmın âhengini tezyîn için ziyâde kılınan ve nefy mânâsı kast edilmeyen ziyâde bir “lâ”dır.



2- Bunun aslı te’kid lâmı, yani ibtidâiye lâmıdır. Vakf halinde olduğu gibi, fethası işba’ edilmiştir. Buna göre kelime “lâ uksimu” değil; “le uksimu”dur.



3- Bu harf nefy içindir. “lâ vallahi” denildiği gibi, aslı üzere nâfiyedir. Son görüşe göre bu harfe şu mânâlar verilmektedir:



İş, öyle onların zannettikleri gibi, değil, yemin ederim...



Artık başka söze lüzum yok, yemin ederim...



Şu söyleyeceğim söz o kadar mühim ve büyüktür ki, bunun büyüklüğünü tanıtmak için kasem etmek bile onu hakkıyla büyültemez...



İş o kadar açıktır ki, yemin bile etmiyorum...



Bunu kasemden evvel muhâtabın zihnini tahliye mânâsı ile de izah edebiliriz ki, şimdi zihninden bütün muhâlif fikirleri sil, söylenecek ve dinlenecek başka bir şey yok, ancak söyleyeceğim şu hakikat vardır. Kasem ederim ki...[7]



Yemin, bir şeyi insanın içinde takviye eden meşhur pekiştiricilerdendir. Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlar için inmiştir. İnsanlar onun karşısında birbirine aykırı tavırlar almışlardır. Onlardan kimi şüpheci, kimi inkârcı, kimi de çetin ve yaman bir hasımdır. Allah’ın kelâmındaki kasem/yemin, şüpheleri giderir, onları boşa çıkarır. Hüccet/delil getirir, haberleri kuvvetlendirir, hükmü en mükemmel biçimde anlatır. 



Allah’tan başkası adına yemin etmek yasaklandığı halde (bkz. Müslim, Eymân 1-4) Allah’ın mahlûkatına yemin etmesi şöyle açıklanmaktadır: Bu, bir bakıma Allah’ın kendi adına yemin etmesidir. Zira yaratılmış her şey O’nun zâtına delâlet eder. Bazı âlimler de yemin edilen şeylerin başında “Rab” kelimesinin mahzuf bulunduğunu, mesel⠓semâya andolsun” ifâdesinden, maksadın “semânın Rabbına andolsun” demek olduğunu ileri sürmüşlerdir.



Allah dilediğine yemin eder. Kulların Allah’tan başkasına yemini ise, şirkten bir çeşittir. Ömer bin Hattâb (r.a.)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah’tan başkasına yemin eden kimse, muhakkak kâfir olmuş veya şirk koşmuş olur.” Ancak, Allah Teâlâ, yarattıklarına yemin etmiştir. Çünkü bunlar, yaratıcıları olan Allah’a delâlet ederler. Allah Teâlâ, insanlar bunlardan ibret alsınlar diye, bunların fazîletine ve menfaatine işaret etmek için bunlara yemin etmiştir. Allah, yaratıklarından dilediğine yemin eder. Bir kimsenin Allah’tan başkasına yemin etmesi ise câiz değildir.



Kur’ân-ı Kerim’de kasem, lâfız olarak iki şekilde yer almaktadır:



1- Zâhir/açık: Kasem fiili ve yemin edilen şey, kendisinde açıkça belirtilmiş olandır. Bâ (b), vâv (v) veya tâ (t) dan olan câr (cer harfleri) ile yemin edilenler (kendisinde kasem fiili hazfedilmiş olsa da) bu çeşittendir.



2- Muzmar/gizli olan kasem: Kendisinde kasem fiili de, kasem edilen de açıkça belirtilmemiş olan yemindir. Buna ancak kasemin cevabına dâhil olan te’kid lâmı delâlet eder. Yani, yeminle ilgili bir kelime ve yemin harfleri kullanılmadığı halde, fiilin başına te’kid için “lâm” harfi getirilerek kullanılan ifadeler.



“Veleneblüvenneküm bişey’in... (Andolsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. Sen sabırlı davrananları müjdele.)” (2/Bakara, 154)



“Letüblevünne fî emvâliküm ve enfüsiküm (Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz)...” (3/Âl-i İmrân, 186)           



Eğer kelâmın siyakı kasem mânâsında olursa, bazı fiiller kasem yerine geçer. Kur’an’da özellikle “mîsak”, “ahd” ve “vaad” kelimeleri çoğu zaman yemin yerine geçen ifadelerdir.



“Allah, kendilerine kitap verilenlerden ‘onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız’ diyerek söz almıştı.” (3/Âl-i İmrân, 187),



“Vaktiyle Biz, Benî İsrâil’e ‘yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz... diye mîsak/söz almıştık...” (2/Bakara, 83),



“(Ey İsrâiloğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız’ diye sizden mîsak/söz almıştık...” (2/Bakara, 84),



“Allah, sizlerden iman edip sâlih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri halife (sahip ve hâkim) kıldığı gibi, kendilerine de yeryüzüne halife/hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar Bana kulluk/ibâdet ederler; hiçbir şeyi Bana şirk/eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim ink3ar ederse, işte bunlar asıl fâsıklardır/büyük günahkârlardır.” (24/Nûr, 55)



İslâm öncesi Arap toplumunun sosyal hayatında önemli rolü olan yemini Kur’ân-ı Kerim’in muhâfaza etmesi ve âyetlerin bu yolla lafız ve mânâ açısından takviye edilmesi, yeminin önemini açıkça ortaya koymaktadır. İster kendi zâtına, ister mahlûkatına olsun Allah’ın Kur’an’da yemin ettiği, gerçek olduğuna yeminle te’kitve te’yidde bulunduğu hususlar tevhid, Kur’an, Hz. Peygamber, âhiret, cezâ ve mükâfat gibi İslâm inancının temel unsurları ile İlâhî tebliğin muhâtabı olan insan ve onun maddî ve mânevî birtakım özellikleridir.  



Yemin eden nezdinde hakikaten veya itikaden tâzim olunan bir mânâ ile, bir şeyden çekinmek veya onu yapmaya çalışmakla, insanın kendisini bağlaması, söz vermesine, sözünü te’kid etmesine kasem veya yemin denir. Yemin, aslında Arapça’da sağ el demektir. Araplardan biri, arkadaşı ile antlaştığında onun sağ elini tutardı. Bundan dolayı “and”a, sağ el anlamına yemin adı verilmiştir.



Şurası bir hakikattir ki, Kur’an’daki Allah’ın kasemlerini araştıran kimse, pekçok ilmî gerçekleri elde eder, dikkat çekilen bu kevnî âyetlerin önem ve hikmetlerine vâkıf olur.