3- Dâvâcının Yemini:

Hanefiler dışında diğer çoğunluk hukukçulara göre, kendisinden töhmeti kaldırmak için dâvâcı da yemin edebilir. Bu yemin, hakkını isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek için de olabilir.



İslâm hukukçularının çoğunluğu bir şâhit ve dâvâya verilecek yemin delilleri ile hüküm verilebileceğini söylerken Hanefîler, âyetlerde iki şahidin öngörüldüğünü, bu olmadığı takdirde, dâvâlıya yemin teklif etme hükmünün hadisle sâbit bulunduğu görüşünü benimser (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, III, 456, 459).



Yemin ancak hâkimin veya nâibin huzurunda onların teklifi ile geçerli olur. Mahkeme dışındaki yemin veya yeminden kaçınma muteber değildir. Çünkü, yemin husumeti kesmek için söz konusu olur. Yemin hasmın talebi üzerine verilir. Ancak beş yerde hâkim re'sen yemin teklifi eder:



1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dâvâ edip de isbat ederse, hâkim başka hukukî yollarla bu hakkı düşüren bir muâmelenin olmadığı konusunda dâvâcıya yemin teklif eder.



2- Bir malı dâvâ edip kendisine ait olduğunu isbat eden kimseye hâkim "malın onun mülkünden, başka bir muâmele ile çıkmadığı" konusunda yemin teklif eder.



3- Müşteri, malı ayıp sebebiyle reddederse, ayba râzı olmadığı konusunda yemin teklif eder.



4- Hâkim şüf'a hakkı sebebiyle bu hakkı daha önce düşürmediği konusunda yemin teklif eder.



5- Kocası kayıp olan bir kadının lehine nafaka ile hükmedilince hâkim, evliliğin devam ettiği, nafaka olmadığı ve onun yanında mal bırakmadığı, konusunda yemin teklif eder.



Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dâvâ konusunda hak kazanır. Yeminden kaçınırsa dâvâ konusu şeyi kaybetmiş olur.[1]



Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: "Her kim yemin edecekse ancak Allahû Teâla (cc)'nın adı ile yemin etsin!.. Aksi takdirde bıraksın" buyurduğu bilinmektedir. Kureyş halkı genellikle "Babamın hakkı için, annemin hakkı için" ve bunun gibi sözlerle yemin ediyordu. Nitekim Resûlullah (s.a.s.): "Babalarınıza yemin etmeyin" (Müslim, Eymân 1, 4) emrini verdi. Dolayısıyla yemin; kitap, sünnet ve icmâ ile sâbit olan bir hâdisedir. İnsanlar genellikle; zor duruma düştükleri zaman, haklı olduklarını ispat için "Vallahi, Billâhi" gibi yemin lafızlarını kullanırlar. Yemin'in lûgat manası; "sağ el" demektir. Halk arasında hayır ve bereket sağ ele nisbet olunur. Yemin "kuvvet" manasına da kullanılır. Nitekim Molla Hüsrev: "Yemin; lûgat yönünden kuvvet manasınadır" hükmünü zikreder. Kur'ân-ı Kerîm'de; yemin kelimesi, kuvvet manasına da kullanılmıştır. İslâmî ıstılahta: "Allahû Teâla (cc)'nın adını zikrederek, haberin takviyesidir." Ayrıca yemin eden kimse; bir şeyi yapmaya veya yapmamaya, Allahû Teâlâ'yı şâhid tutarak karar verir. Meselâ: "Vallahi ben şu işi yapmam" gibi!.. Fûkaha; yapılış şeklini esas alarak yemini iki kısma ayırmıştır. Birincisi: Allahû Teâla veya O'nun sıfatı ile yapılan yemin. İkincisi: Allahû Teâlâ'dan başkasıyla yapılan yemin!.. Oruçla, namazla, meleklerle ve Kâbe gibi mekânlarla. Allah Teâlâ'dan gayrısıyla yapılan yemin câiz değildir. Ancak iyi bir şart ve (karşılığı) güzel bir cezâ tâyin edilirse yemin gerçekleşir. Bu tür yeminler; Allah Teâlâ'ya yakınlık ifâde edebileceği gibi, aksi de mümkündür. Şöyle ki: "Eğer bugün gıybet edersem, bana on gün oruç tutmak vâcip olsun. Vallahi, billahi" diyen bir mükellef; iyi bir şart koşmuş, karşılığı (Uymazsa) güzel bir cezâya hükmetmiştir. Fakat: "Kayınpederimin evine bir daha gidersem, karım boş olsun, Vallahi, billâhi" diyen bir kimse ise; şart ve cezâ dengesini Allahû Teâlâ’dan uzaklaşma üzerine kurmuştur.



Allah Teâlâ veya O'nun sıfatlarıyla yapılan yeminin rüknü; Allah (c.c.)'ın ismini ve sıfatını söylemektir. "Vallahi şöyle, Billâhi böyle gibi". Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: "Üç şey vardır ki; bunların ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve yemin" buyurduğu bilinmektedir. Esasen yemin; oldukça önemli bir ameldir. Nitekim Kadı (Şeriatle hükmeden Hâkim) dâvâlı durumda olan kimseye yemin teklifinde bulunur. Eğer yemin etmekten çekinirse; dâvâcının haklı olduğuna hükmeder. Dolayısıyla İslâmî toplumda; yemin edecek kimsede birçok şart aranır.