Hadis-i Şeriflerde Belâ-İmtihan

“Sevabın çokluğu, belânın büyüklüğüyle beraberdir. Allah, bir toplumu sevdiği zaman şüphesiz onları (sıkıntı, musibet ve belâlarla) imtihan eder. Artık kim bir (imtihan edildiği belâ ve musibetlere) rızâ gösterirse, Allah’ın rızâsı (ve sevabı) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği belâ ve musibetlere) öfkelenir (ilâhî hükme rızâ göstermez) ise, Allah’ın gazabı (ve azâbı) o kimseyedir.”[76]



“Mü’min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir. Rüzgâr, ona hangi taraftan gelirse, onu eğer de yaprağı diğer tarafa döner, meyleder (fakat o, yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mü’min kişi de böyledir. O da, belâ sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Haktan yüz çeviren kâfir kişinin benzeri ise, sert ve dimdik duran çam ve dağ servisi gibidir. Nihayet Allah onu, dilediği zaman (bir seferde) kırar, devirir.”[76]



Sahabelerden Sa’d rivayet ediyor: Dedim ki:



‘Ya Rasulallah, insanların belâsı/imtihanı en çetin olanı kimdir? Buyurdu ki:



“Peygamberler ve sonra da derece derece mü’minlerdir. Kişi, dini oranında belâ görür/imtihan edilir. Dini kuvvetli ve sağlam ise belâsı ağır olur. Dininde zayıflık söz konusu ise, dini kadar belâ görür/imtihana tâbi tutulur. Belâ insanın yakasına öylesine yapışır ki, günahsız gezene kadar peşini bırakmaz.”[76]  



“İnsanların belâ/imtihan yönünden en şiddetlisi, en çok belâya mübtelâ olanları peygamberlerdir, sonra sâlihler, sonra da derece derece iyi hal sahibi diğer mü’minlerdir.”[76]



“Allah, sevdiği kavmi daha çok belâya/sınava uğratır.”[76]



“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki O, bir mü’min için hayrına olmayan bir şeyle hükmetmez. Bu, ancak mü’minler içindir. Şayet mü’mine bir iyilik isâbet ederse o buna şükreder ve kendisi için hayırlı olur. Şayet bir sıkıntı isâbet ederse sabreder. Bu da kendisi için hayırlı olur.”[76]



"Yüce Allah buyuruyor ki: 'Mü'min bir kulumu bir hastalığa müptelâ ettiğim zaman Bana hamd ederse anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temiz olarak yatağından kalkar. Yüce Allah buyuruyor ki: 'Ben kulumu bağladım, sınadım (şimdi ey meleklerim:) sağlam iken ona yazdığınız sevaplar gibi hastalık zamanı için de aynı sevapları yazın."[76]



Sahâbelerden Abdullah diyor ki:



‘Rasulullah’ın huzuruna girdim; Yâ Rasulallah, dedim, çok ateşin var.



“Evet dedi, “Ben sizden iki kişinin hastalığı kadar hastalanırım.” Ben:



‘Şu halde, senin için ecir vardır’ deyince buyurdu ki:



“Evet, aynen öyle. Hiçbir müslüman yoktur ki, ona bir diken ve daha küçük bir şey de olsa eziyet veren bir şey isâbet etsin de, Allah o şeyi, ağacın yapraklarını dökmesi gibi, o müslümanın günahlarına keffâret kılarak günahları ondan dökmesin.”[76]



“Şüphesiz, dünya tatlıdır, yeşildir ve şüphesiz Allah, sizi dünyaya halife kılmıştır. Ama ne yapacaksınız diye bakar. Bundan dolayı dünyadan korunun, kadınlardan da korunun! Çünkü Benî İsrâil’in ilk fitnesi kadınlardan idi.”[76]



“Allah, bir kulu sevdiği zaman onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinizin hastasını sudan korumaya devam etmesi gibi.”[76]



Ebu Said el-Hudrî (r.a.) rivâyet ediyor:



"Rasulullah (s.a.s.) minbere oturdu, biz de etrafına hemen oturduk; buyurdu ki:



"Sizin hakkınızda en büyük korkum; Benden (vefatımdan) sonra dünya hayatının debdebe, parıltı ve zînetlerinin size açılması ve sizin onlara gönlünüzü kaptırmanızdır."[76]



"Allah'a yemin ederim ki, ben sizin fakirliğinizden korkmuyorum. Fakat, sizden önceki (ümmet)lere olduğu gibi size dünya (zenginlikleri)nin açılmasından, böylece başkalarının elindekilere özenip din yönünden ziyana uğramanızdan ve öncekileri dünya zînetlerinin helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum."[76]



“Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz. Çünkü siz, düşman vasıtasıyla imtihan olduğunuzu bilmelisiniz. Fakat, ‘onlara karşı bizi koru, onların zararlarını def et!’ diye dua ediniz.”[76]



“Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin. Allah’tan sağlık ve âfiyet isteyin, düşmanla karşılaştığınız zaman da sabredin.”[76]



“Mü’minin kendini aşağılaması doğru değildir.” Denildi ki:



‘Mü’min kendini nasıl hakir düşürür (aşağılar)?’ Buyurdu ki:



“Gücünün yetmediği belâya/imtihana hedef olur.”[76]



“Cennet zorluklarla; Cehennem ise aşırı arzularla çevrilmiştir.”[76]



Habbâb İbnu'l-Eret (r.a.) anlatıyor:



"Rasulullah (s.a.s.) Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikâyette bulunduk:



"Bize yardım etmiyor musun, bize duâ etmiyor musun?" dedik. Şu cevabı verdi:



"Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır.  Öyle  ki,  bir  yolcu  devesine  bindimi   San'a'dan  kalkıp   Hadramût'e   kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz."[76]



"İki günü müsâvi/eşit geçen aldanmıştır. Bu günü dününden kötü geçen kişi lânete uğramıştır. Kârda olmayan kişi  ziyandadır.  Ziyanda  olan  kişi  için  ise  ölüm  daha  hayırlıdır. Cenneti arzulayan, hayırlara koşar. Ateş azabından korkan haram şehvetleri terkeder. Ölümü gözeten kişiye dünya nimetleri önemsizleşir. Dünyayı âhiret gayesiyle yaşayan kişiye de felâketler basitleşir."[76]