TEKVÎR SÛRESİ

Kur'an-ı Kerîm'in seksenbirinci suresi. Yirmidokuz ayet, yüzotuzdokuz kelime, beşyüz otuçüç harften ibarettir. Fasılası te, sin, mim ve nun harfleridir. Mekkî surelerden olup Mesed suresinden sonra nâzil olmuştur. Adını ilk ayetinde geçen "kuvvirat" (dürülmek) kelimesinden almıştır. Kavvirat, mazi meçhul kalıbında bir kelimedir. Surenin ilk ayetinde güneşin dürülmesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. Üslûbundan Mekke döneminin ilk zamanlarında nâzil olduğu anlaşılmaktadır.



Surede kıyamet ve risalet olmak üzere iki konu işlenmektedir. Birinci bölüm kıyamet gerçeğini ele almakta, onun dehşet verici tablolarını gözler önüne sermektedir. İlk altı ayet, kıyametin ilk safhasını açıklamaktadır. Bu ayetlerde kıyametin gerçekleşme şeklinin ne kadar canlı bir şekilde tasvir edilmiş olduğunu Resulullah (s.a.s)'in şu hadis-i şerifi ortaya koymaktadır:



"Kıyamet gününü gözle görmüş gibi görmek kimi sevindirirse Tekvîr, İnfitar ve İnşikak surelerini okusun" (İbn Hanbel, II, 100; Alûsî, Ruhu'lMeânî, Kahire, (t.y.), XXX, 49).



Allah Teâlâ, kıyamette gerçekleşecek olayların o korkunç hallerini ayetleriyle tek tek açıklayarak, inkâr eden veya gaflet içerisinde bulunan kimseleri uyarmaktadır. Muhkem, sarsılmaz bir intizam içerisinde akıp giden, dünyanın içinde bulunduğu sistem de dahil, gök yüzündeki bütün gezegen ve yıldızlar, yine O'nun emriyle darmadağın olacak ve insanoğlu için sonsuz ikinci hayat başlayacaktır.



Kıyamet günü kainatta meydana gelecek büyük olaylar şöyle dile getirilmektedir:



"Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman, yıldızlar kararıp düştüğü zaman, dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman, on aylık hamile develer dahi terkedildiği zaman, yabanî hayvanların, korkudan bir araya toplandıkları zaman, denizler birbirine karışıp kaynadığı zaman" (1-6)



Gerçekleşecek olan bu olaylar, bilinen her şeyi tamamıyla değiştirecek, başka bir şekle sokacak olan, kainat çapında bir inkılaptır. Allah Teâlâ, kıyamet anında olacak hadiseleri tasvir ederek bir tablo halinde ibret almaları için insanlara sunmaktadır.



Peşinden kıyametin ikinci safhası, öldükten sonra yeniden dirilmeyle başlayacak olaylar zikredilmektedir. Ruhlar tekrar yaratılan bedenleriyle birleştiği zaman, insanoğlunun dünya hayatında işlediği her şeyin hesabı ondan sorulacaktır.



Allah Teâlâ'nın en çok gazaplandığı şeylerden biri zulümdür. İslâm öncesi Arap cahiliye toplumunda alışkanlık haline getirilmiş zalimliklerden biri de kız çocuklarının canlı olarak toprağa gömülmesiydi. Araplar, fakirlik korkusu veya bir kız çocuğuna sahip olduğundan dolayı ayıplanılacağı duygusu ile doğan çocukları kız ise kurtulmak için onu gömerek yok etme yoluna gidiyorlardı. Allah Teâla bu vahşi, akıl almaz davranışlarını ve onları bu davranışa sürükleyen ruh hallerini bir âyet-i kerimede şöyle ifade etmektedir:



"Onlardan biri, kız çocuğu ile müjdelendiği zaman, içi öfkeyle dolar, yüzü simsiyah kesilir. Kız çocuğunun kendisine müjdelenmesinden utanarak halktan gizlenmeye çalışır ve şöyle düşünür. Kız çocuğunu zillet ve ar pahasına korusun mu, yoksa diri diri toprağa gömüp öldürsün mü? Dikkat edin; verdikleri hüküm ne kötüdür?" (en-Nahl, 16/58-59).



İşte bu sapkın ruh hali içerisinde işlenen caniliklerin hesabı bir bir sorulacak ve suçlular korkunç bir şekilde cezalandırılacaklardır.



O gün herkesin işlediği amellerin en ince teferruatına kadar kayıtlı bulunduğu amel defterleri dağıtılacak, cehennem tutuşturulup alevlendirilecek, cennet ise insanlara yaklaştırılacaktır. Herkes işlediklerinin karşılığı olarak kendisi için hazırlanan yeri görecektir.



"Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun, hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman, amel defterleri dağıtıldığı zaman, cehennem alevlendirildiği zaman, cennet yaklaştırıldığı zaman herkes önceden hazırladığını görecektir." (8-14).



Daha sonra, gezegenlere, geceye ve sabaha kasem edilerek, Kur'an-ı Kerîm'in şeref sahibi bir elçi tarafından getirilmiş, Allah Teâlâ'nın kelamı olduğu ortaya konulmaktadır.



Kur'an, şerefli, güvenilir, güçlü ve Rabbi indinde itibar sahibi bir elçi olan Cebrail (a.s) tarafından getirilmiş bir kitaptır. Onu getiren elçi o kadar güvenilirdir ki, onun sözü her yerde dinlenir. Dolayısıyla, böyle bir elçinin, Resulullah (s.a.s)'e getirdiği vahiy hakkında şüphe duymak büyük bir sapıklıktır.



Peşinden gelen ayetler, Resulullah (s.a.s)'in davetini tesirsiz bırakmak ve insanların kafalarını karıştırmak için onun hakkında çeşitli iftira ve karalama kampanyalarına girişen müşriklere cevaplar vermekte, ayrıca onlar uyarılarak Kur'an'ın doğru yolu bulmak isteyenler için bir öğüt ve kurtuluş aracı olduğu vurgulanmaktadır.



"Kur'an, Allah'ın huzurundan kovulan Şeytanın sözü değildir. O halde nereye gidiyorsunuz? Kur'an âlemlere ancak bir öğüt ve uyarıdır. Bilhassa içinizden doğru yolu bulmak isteyenler için" (25-28).



Sure, kainatta cereyan eden her şeyin Allah Teâlâ'nın iradesi çerçevesinde ortaya çıktığı, başka hiç bir varlığın O'nun dilemesi dışında bir şeyi gerçekleştirmeye asla güç yetiremeyeceği dile getirilerek son bulmaktadır:



"Âlemlerin Rabbi dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" (29).



Ömer TELLİOĞLU