Miskinler Tekkesi

islâm ülkelerinden başka, dünyanın herhangi bir bölgesinde bulunmayan ve bir çeşit karantina mahalli veya hastahane olarak kabul edebileceğimiz; gerek hastalar, gerekse yolcular bakımından önem taşıyan bir müessesedir, günümüz insanı tarafından bilinmeyen bu müessese, sadece isminden dolayı tembellik ve miskinlikle ilgili bir kuruluş gibi telakki edilmektedir. Bina ve müştemilatından dolayı miskinhâne de denilen bu müessese, bulaşıcı hastalıklara mübtela olan kimseleri, toplumdaki sağlıklı insanlardan ayırmak için kurulmuş bir karantina yeridir. Osman Nuri bunlardan bahsederken şöyle demektedir: Miskinler tekkesinin yapılışındaki gaye, o zamanlarda bulaşıcı bir hastalık telaki edile, fakat ilacı da bulunmayan cüzzamlıları tecrid etmek, onların dökük parmaklı ellerini, kesik burunlu yüzlerini halkın gözü önünden uzaklaştırmak gibi sıhhî, ictimaî, insanî, hatta medenî bir iştir. Anadolu, Rumeli ve Arabistan'ın her tarafını gezmiş olan Evliya Çelebi, hemen her şehrin yakınında bir yerde bunlar için birer tekke veya mahalle bulunduğunu söyler. Edirne, Bursa ve Sivas gibi şehirlerde ise büyükçe bir miskinhâne bulunduğu bilinmektedir. Üsküdar'da Karacaahmet Mezarlığı kenarında bir miskinler tekkesi vardı. 1927 senesine kadar binası duruyordu (Osman Nuri Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul 1936, 19). Gerçekten, Evliya Çelebi, Üsküdar'daki tekkelerden bahs ederken, "Birisi de miskinler tekkesidir. Tarik-ı amm üzre şehir haricindedir. Cümle mesakin anda sâkin olup nezr ile geçinirler. İstese bu kişi eşraftan olsun. Zira ellerinde hatt-ı şerif vardır. Hiç kimseyi dinlemeyip alıp tekkeye götürürler. Çünkü, diyar-ı rumun cüzzamı bulaşıcıdır diye şehir içinde durmak yasaklanmıştır" (Evliya Çelebi, Seyahatnâme, İstanbul 1314,I, 475).



Tamamen vakıflarca idare edilen bu müessese, hastaları sağlıklı insanların rahatsız edici bakışlarından kurtarmak ve bulaşma imkânını mümkün mertebe aza indirmek için kurulmuştu. Ayrıca bir şehirden diğerine yolculuk eden kimselerin de daha şehre girmeden kontrol ve muayeneden geçtiği yerlerdir. İstanbul'da cüzamlılar için tesis edilen miskinhâne (miskinler tekkesi), Üsküdar'da Karacaahmet mezarlığının ortasında, III. Sultan Selim zamanında 9 oda olarak bina olunmuş, 1225 yılında Sultan II. Mahmud tarafından bunlara 11 hâne (ev, oda) ilave edilmişti (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, II, 546). Miskinhâneye Evkaf Nezâreti tarafından tahsisat ayrıldığı için buradakilerin geçim sıkıntısı ile karşılaşmaları söz konusu değildi. Her hastaya, miskine iki çift "fodla" (ekmek) ile Üsküdar imâretinden çorba, akşamları da pilav, çorba ve et verildiği gibi haftada iki defa pazartesi ve perşembe geceleri tatlı olarak pilav ile zerde verilirdi (Pakalın, a,g,e, II, 546). Miskinhâne 1908'de kapatılmıştır.



Ziya KAZICI