Basiretin Boyutları:

İdrak, bir şeyi anlamadır. ‘Basiret’ idrakin bu yüceliğe ulaşmasıdır. İnsan, evrendeki duyular ötesi özellikleri, insanın derinliklerindeki sırları, eşyadaki ilâhí yönleri bu ‘basiret’ duygusuyla idrak eder, anlar. ‘Basiret’ bir anlamda Hakk’ı görebilme, onu anlayabilme ve onu doğru olarak tanıma kabiliyetidir. Basireti bağlanmış kimse kalbi kör kimsedir. O, Hakk’tan gafildir (habersizdir), Hakk’tan gelen daveti görecek yeteneğini yitirmiştir. Kalbinin bu özelliği ve gücü kaybolmuştur.



Yukarıda geçtiği gibi kalbin ikinci penceresi ‘görme duyusu’dur, yani ‘basar’ veya ‘basiret’tir. Basar’ın çoğulu ‘ebsar’, basiretin çoğulu ise ‘besair’dir.



Kur’an’da her ikisinin birbirinin yerine kullanıldığını görmekteyiz. Çünkü her ikisinin anlamı birbirine yakındır.



Ancak her ‘basar-görme’ sahibi ‘basiret’ sahibi değildir. ‘Basar’ kelime anlamı olarak daha çok kafa gözüyle görmektir. Kafa gözüyle bakan, baktığı şeyi dış görünüşü ile tanır, onu kendine göre algılar, ancak o gördüğü şeyin gerçeğine ulaşamaz. Basiret sahibi ise, gördüğü şeyin gerçeğine ulaşır, duyuların ve hayallerin ötesini idrak eder. Ki bu da ancak kalp gözüyle, yani basiretle olur.



‘Basiret’, normal görme olarak ta kullanılmaktadır.  Ancak bu kullanışlarda kalp gözüne, yani basiretin kavram anlamına da işaret vardır. Şu örnekte olduğu gibi:



“De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorun ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki: Kör (ama) olanla gören (basír) bir olur mu?” (En’am: 6/50)[76]



Bu âyetlerde geçen körler, Hakk’ı görmeyenler; basiret sahipleri ise Hakk’ı görüp, anlayıp teslim olanlardır. [76]