Tuğyanın Mâhiyeti

'Tuğyan' mantığı, insan hevâ ve hevesinin kendini ilâhlaştırması, kendini her şeyin üstünde görmesi, kendini güçlü varsayıp İlâhî ölçüleri tanımamasıdır. Kur'an'da bunun en belirgin örneği Firavun'dur. Tuğyan içinde bulunan bütün zorba güçler bir anlamda Firavunî güçlerdir.



'Tuğyan', aynı zamanda bütün toplumsal çöküşlerin ve uygarlıkların yıkılış nedenidir. Evet, azan ve sınırları aşan topluluklar, tarihin değişmez prensibi olarak; yani 'sünnetullah'ın bir gereği olarak çökerler veya cezaya uğratılırlar. Bunun sebebi ise, istikbar duygusu, maddeye aşırı bağlılık, maddeden üretilen değerlerin kutsallaştırılmasıdır. Nitekim dünya hayatını âhiret hayatına tercih etme ile, 'tuğyan' etme, azıp-şımarma arasında ilginç bir bağlantı vardır (79/Nâziât, 37-38).



'Tuğyan', istikametten (dosdoğru bir yürüyüşten) sapmadır. Bu yanlışlığın içine düşenler, ne fikirde, ne eylemlerde, ne de insan ilişkilerinde iyiye (ma'rûfa) ulaşamazlar. O yüzden Rabbimiz insanlara şöyle buyurmaktadır;



"Seninle birlikte tevbe edenlerle beraber emrolunduğun gibi istikamet üzere ol (dosdoğru davran). Aşırı gitmeyin (tuğyan etmeyin). Çünkü O, yaptıklarınızı görendir." (11/Hûd, 112)  



'Tuğyan'a düşenler, gerçek ölçüyü kaybederler. Adâletle davranmadıkları gibi, kendi çıkarlarının kölesi olurlar. Güzeli çirkin, çirkini güzel, karanlığı ışık, ışığı karanlık zannederler. Kuruntu ve hayal içerisindedirler. Onlar kendi azgınlıkları içerisinde oyalanan gâfillerdir (6/En'âm, 110; 7/A'râf, 187 vd.).   



Mü'minler ile 'biz de müslümanız' diye alay eden münâfıkların kim olduğunu Allah (cc) bilmektedir. Rabbimiz asıl onlarla alay ediyor ve onlara tuğyanları ile beraber, zaman ve mühlet tanıyor. Belki akıllarını başlarına alırlar (2/Bakara, 15).