Müslüman Toplumlarda Fetişist Eğilimler (Büyü, Fal, Havas, Astro­loji, Ra­bıta, Meditasyon vs.):

Fetişist inançlara, müslümanlar arasında “Hurafeler” ya da “Batıl inançlar” denir.



Hurafe: Uydurulmuş, abartılmış, akla ve vicdana sığmayan asılsız inanç demektir.



Bâtıl da, geçersiz, hükümsüz ve bağlayıcılığı olmayan şey anlamına ge­lir.



Ne yazık ki müslümanımsı toplumlar, hatta müslümanlar ara­sında bile batıl inançların tutunduğu, inkâr edilemeyen bir gerçektir. İlginçtir ki sahâ­b­îlerden büyük şahsiyetler hariç, diğerlerinin de zaman zaman ba­tıl inanç­lara kapıldıkları ve Hz. Peygamber (sav) tarafından şiddetle uya­rıldıkları bazı eserlerde nakledilmektedir.[177] Ancak sahaâbî­ler, Rasûlullâh (sav)'ın uya­rıları üzerine hemen tevbe etmiş ve kana­at­larını düzeltmiş­lerdir. 



Yukarıda da açıklandığı üzere batıl inanç: Kulluk anlamını taşıyan imânî bir mesele olmaktan çok, insanın, ya ürküntü duyduğu şeylere karşı aklı sıra manevi çare diye başvurduğu birtakım şarlatanlıklardır; Veya ha­yatta karşılaştığı sorunların çözümlenmesinde yardımlarını al­mak üzere evliyalar ve rûhâniler gibi “yarıtanrılar” dan medet um­malar ve onlara ya­pılan dua ve niyazlardır. 



Elbetteki müslümanlar arasında da bu şarlatanlıklara ve ölülerden yar­dım dileyebilecek kadar basit düşünceli insanlar vardır. İşin ilginç ta­rafı, bu insanların hepsinin de eğitimsiz olmadıklarıdır. Medyumlardan medet uman, falcılara başvurup geleceğini onlardan öğrenmek isteyen nice oku­muş devlet adamlarının yaşadığı skandallar toplumu zaman zaman meşgul etmiştir. Evet insanlar baş edemeyecek­leri güçlere ve ne­reden geleceğini tahmin edemedikleri kaza ve belalara karşı daima tedir­ginlik duyarlar. Bu psikolojik durum, yalnızca inançlı insanlarla da sı­nırlı değildir. Hemen herkes herhangi bir nedenle ve herhangi bir yerden gelebilecek risk ve teh­likelere karşı önlem alma ih­tiyacını duyar. Bu, her insanın, ortama göre haklı olarak kapıldığı endi­şelerden kaynaklanmaktadır. Ancak, örneğin sağ­lam kilitler kullan­mak, değerli eşyaları güvenilir kasalarda korumak, trafik kurallarına uymak, aşı olmak ve bütün bun­lardan sonra da dua etmek ve Allah'a tevekkülde bulunmak gibi endişe­leri giderebilecek akılcı ve meşru ön­lemler varken bazı kimseler, evleri­nin, araç ve cihazlarının üzerine na­zar boncuğu, bebek papucu ve nalça­cıklar asmak, üstlerinde çeşitli muskalar taşımak suretiyle aklın ve Kur'ân'ın ölçülerine sığmayan yol­lara başvura­rak sözde manevi önlem (!) almaya çalışmaktadırlar. Bunlar ise batıl inanç­lardır ve şirktir !



Ne il­ginçtir ki Kur'ân'ın feyiz ve nurundan yoksun kimse­ler, hayattaki muh­temel risklere karşı -dua ve tevekkül hariç- dindarlardan daha akılcı ve daha meşru yollara başvu­rarak önlemlerini almaktadırlar. Nitekim müslümanımsı topluluklar arasında yaygınlaşan hurâfe ve batıl inançlar yü­zünden, gerçek müs­lümanlar her münasebette, akılcı geçinen müşrikler tarafından küçüm­senmekte ve alay konusu olmaktadırlar.     



Tekrar kaydetmek gerekir ki hastalığa ya da nazara karşı kurşun dök­türmek, tütsü yapmak, sıtma için el bileğine, okunup düğümlen­miş iplik bağlamak, eve, arabaya, ya da dikiş makinesi ve bilgisayar gibi cihazlara (kaza belaya karşı) nazar boncuğu, nalça, bebek papucu gibi tıl­sımlı sanı­lan şeyler takmak batıldır, çirkindir, şirktir. Çünkü bu yollara başvuran insan aslında nalın papucun, nazar boncuğunun, muskanın ve benzeri büyü araçlarının, Allah'ın egemenlik sınırları dışında birer güç olduğunu kabul et­miş sayılır ki bu, Allah'a açıkça ortak koşmaktan başka bir şey de­ğildir. Eğer bu insanlar yukarıda bir kısmı söz konusu edilen büyü araçla­rının, Kur'ân-ı Kerim'de yerleri olduğuna inanır­larsa bu takdirde de Allah'ın kitabında bu­lunmayan şeyleri ona mal etmekten sebep kâfir olurlar !



Başta eğitimsizlik olmak üzere çeşitli çıkar odaklarının, gayret ve pro­pa­gandalarıyla şartlanan insanlar arasında özellikle batıl inanışlar daha çok ya­yılır. Şirke götüren bu tehlikeli anlayış ve kanaatlar o kadar çok ve yay­gındır ki hepsini örneklerle sıralayıp anlatmak imkansızdır. Bunları, “nazar” gibi hak ve ger­çek olan inançlardan ayırt edebilmek için müs­lümanın iki öl­çüsü vardır. Bunlar kitap ve sünnettir. Yani manevi de­ğer olarak tanıtı­lan herhangi bir şeyin öyle olup olmadığı, Onun, Kur'ân-ı Kerim'e ve Hz. Peygamber (sav)'in hayatına uyup uymama­sına göre ancak anlaşılır. Dolayısıyla müs­lümanların her konuda ol­duğu gibi bu noktada da başvu­ra­cakları mihenk taşları işte bu iki şeydir. [178]