Riyânın Dereceleri:

İmam Gazâli, riyânın dört derecesini saymaktadır:



1- En ağır riyâ çeşidi; hiç bir sevap beklentisi olmadan gösteriş için ibâdet etmek. Abdestsiz olduğu halde insanların yanında namaz kılmak gibi. Bu, açık bir şirktir.



2- Biraz Allah rızâsı için niyet olsa da, ibâdeti gösteriş için yapmak. Tek başına olsa yapmayacağı o ibâdeti başkalarının görmesi için yapmak. Bu davranış, gizli şirktir



3- Gösteriş ve sevap niyeti eşit olan davranışta bulunmak. Bu şekilde amel işleyenin ameli boşa gider.



4- İbâdetini, insanların duymasından sonra daha da artırmaktır. Böyle birisi, insanlar duymasa da ibâdetini yapar. Ancak riyâ kokusu olduğu için bu şekilde davranmak hatadır.



Peygamberimiz (s.a.s.) riyâyı, gizli şirk olarak tanıtmaktadır:



“Muhakkak ki sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk, yani riyâdır.” (Tirmizî, Hudûd 24, hadis no: 1457, 4/58)



Câfer Sâdık (r.a.) da şöyle diyor: “Riyânın her türlüsü şirktir. Şüphesiz ki insanlar için amel eden kimsenin sevabı insanların üzerinedir (karşılığını onlardan beklesin); Allah (c.c.) için amel eden kimsenin sevabı ise Allah üzerinedir.” (İ. Humeynî, Kırk Hadis Şerhi, 1/53) Kur’an, Allah’a ve âhiret gününe inanmayıp insanlara karşı gösteriş olsun diye mallarını infak edenleri kınar ve onların yaptıklarının geçersiz olduğunu belirtir (2/Bakara, 264; 4/Nisâ, 38).  Buna karşın gerçek mü’min olanlar, mallarını yalnızca Allah rızâsı için infak ederler (2/Bakara, 272).



Bir çok hadis-i şerifte riyânın çirkinliği ve riyâkârların kazandıkları kötü sonuçlar açıklanmaktadır. Gösteriş için Kur’an okuyanlar, insanlar kendisine âlim desinler diye ilim öğrenenler, dinini âlet ederek dünya çıkarı sağlamaya çalışan istismarcılar, insanlara ma’rû’fu (iyiliği) emredip kendileri yapmayanlar ve benzerleri şiddetle tenkit edilmektedir. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurur:



“Allah Teâlâ buyuruyor ki: ‘Ben şirk koşulan her şeyden müstağnîyim (onlara ihtiyacım yoktur, onlardan uzağım). Kim bir amel yapar, buna Benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla başbaşa bırakırım.” (Müslim, Zühd 46, hadis no: 2985, 4/2289)



Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin rivâyet ettiği hadîs-i şerife göre, “kahramanlık ve gösterış için cihad eden Allah yolunda değildir. Ancak bir kimse îlâ-yı kelimetullah (Allah’ın yüce adı) için cihad ederse o Allah yolundadır.” (Müslim, İmâre 150, hadis no: 1904, 3/1513)



İnsanların en kolay riyâ karıştırabilecekleri ibâdetler namaz ve sadaka vermektir. Çünkü her ikisi de zordur ve sevapları çoktur. Peygamberimiz (s.a.s.) bunların gösteriş için yapılmasını ısrarla yasaklar.



Riyâkârlık ve münâfıklık daha çok müslümanların güçlü olduğu yerlerde ortaya çıkmaktadır. Rabbimiz buyuruyor ki:



“De ki: ‘Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnız bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih amelde bulunsun ve Rabbine ibâdette hiç kimseyi ortak tutmasın.” (18/Kehf, 110)



Şirkin Zararları



İman ve tevhid fıtrattandır. Fert olarak insan, doğuştan fıtrat üzere (imana ve tevhide müsait şekilde) doğduğu gibi, ilk din de (câhiliye eğitiminde kasıtlı olarak tersi söylenmesine rağmen) tevhid dinidir; ilk insan, tevhidî mesaja sahip bir peygamberdir. Şirk, hastalıktır, bünyeye sonradan giren bir mikroptur, bir ârızadır, bir anormalliktir. Şirk, öncelikle kalbin hastalığıdır, müşrikler de ölümcül hastadırlar (2/Bakara, 10), onların duyu organları da ârızalı ve görev yapamaz durumdadır (2/Bakara, 18, 7/A’râf, 179). Onlar, akıllarını da kullanmayan hayvandan aşağı insan müsveddeleri (7/A’râf, 179), birer pisliktirler (9/Tevbe, 28). Bir küçük kibrit çöpü koca ormanı yakıp mahvettiği gibi, şirk de amelleri mahveder. Bir kanser mikrobunu veya yanan kibrit çöpünü önemsiz, tehlikesiz görüp bunların zararlarına duyarsız kalmak, hiç akılla bağdaşır mı? Şirk, kaos ve düzensizliktir. Şirkin olduğu yerde, kargaşa, fezat, fesat, kavga, anarşı, düzensizlik ve huzursuzluk vardır.



“Eğer yerde ve gökte, Allah’tan başka ilâhlar/tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı), kesinlikle bozulup gitmişti.” (21/Enbiyâ, 22)



Kâinatta nizam ve âhenk olduğuna göre, tevhidî özellik vardır.



Güneşler, gezegenler ve büyük yıldızlar gibi makro âlemden atom ve hücrenin iç yapılarına kadar mikro âleme, bitkiler âleminden hayvanlar âlemine kadar tüm evrende tevhidin eseri gözükmektedir. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insanın tevhidden yüzçevirmesi, çevresiyle uyumsuzluğa sebep olduğu gibi, halifelik misyonu açısından da bir ihânettir. Hayatlarını din ve dünya diye ayıran, Sezar ve Tanrı diye iki ilâh kabul eden, devletine dini karıştırmak istemeyen, laiklik gibi çok tanrılı anlayışa sahip olan, Kur’an tâbiriyle dinlerini parçalayan müşriklerin kendileri de parça parça, grup gruptur ve her grup, kendi yanındakiyle övünür durur (30/Rûm, 31-32). Şirkin bu çirkin tablosu yanında; Tevhid ile vahdet kelimeleri aynı kökten gelir. Biri, “birlemek”, diğeri “birlik” veya “birleşmek” demektir. Tevhide inanan her ırktan, her yapıdan insan “ümmet” bilincine sahip olacak, birbirlerini ancak kardeş (49/Hucurât, 10) kabul edecektir. Aynı Allah'a gerçekten iman edenler, yekvücut olacaklar, aynı nizamın parçasını oluşturacaklar, güç ve imkân birliği oluşturacaklardır. Şirkin sayısız zararlarını ana başlıklar halinde şöyle özetleyip sayabiliriz:



Şirk, fıtrattaki nuru söndürür.



Arınmış nefsi yok eder.



İzzeti öldürüp yerine zilleti, köleliği getirir. İnsanlık için bir hakarettir.



Vahdeti, insanların birliğini parçalar.



Amelleri boşa çıkarır.



İnsanın ebediyyen cehennemden kalmasına sebep olur.



Şirk, bütün hurâfelerin yuvasıdır.



Büyük bir zulümdür.



Şirk, bütün yanlış korkuların, fobilerin kaynağıdır.



İnsan dinamizmini hareketsiz bırakır.



Şirk, Allah’ın asla affetmediği bir günahtır. Bütün zararlarından daha önemli olan, şirkin insanı ebedî cehennemlik yapmasıdır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla affetmeyecektir.



"Sana da, senden öncekilere de vahyolunmuştur ki 'eğer şirk koşarsan, şüphesiz bütün amellerin boşa gider ve hüsrâna uğrayanlardan olursun." (39/Zümer, 65)



"Allah, kendisine şirk/ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur. Kim Allah'a şirk/eş koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (4/Nisâ, 48 ve 116)......



Tevhid ve şirk insanlık tarihi boyunca insanların bağlanageldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle tevhid arasındaki mücadeleden ibarettir. Bütün peygamberlerin tebliğlerinde vurguladıkları temel esas tevhiddir. Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulması konusudur............



Kendi nefsini ilâhlaştıran ve Allah’a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının haklarına el uzatmanın, yalnız Allah’a ibâdet edildiği ve sadece O’na uyulduğu  sürece  mümkün  olmadığını bilirler. Çünkü, Allah’ın dini adâleti emreder ve bütün insanları eşit olarak görür. Faziletler doğuştan değil; sonradan kazanılan iman, takvâ, cihad ve ilim sâyesindedir. Şirk  ise  nefsini  ilâh  edinenlerin,   insanları   kendilerine   kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilâhlara insanları taptırarak, aslında kendilerine taptırır, kulluk ettirirler. Şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır.



Müşrikler, bazı şeyleri ilâh haline getirdikten sonra bazıları doğrudan o ilâhlara tanrı diye, bazıları da ‘bizi Allah’a götürecekler’ diye tapınmaya başladılar. Halbuki Allah (c.c.) bütün insanlara, sizi ben yarattım ve rızkınızı da ben veriyorum. Öyleyse ibâdeti yalnızca Bana yapın.’ diye buyurmaktadır (4/Nisâ, 36). Şirk dini üzerinde olanlar, hem Allah’ın dışında birtakım ilâhlara ibâdet ederler, hem de o ilâhlar adına kurallar (şeriatlar) uydurup onu din haline getirirler. Allah ise onların bu tutumunu kesin bir şekilde kınamakta ve reddetmektedir (42/Şûrâ, 21). Allah’a başka şeyleri ‘şerik-ortak’ koşanlar, aslında gerçek anlamda bir ilâh bulmuş ve gerçekten ona ibâdet ediyor değildir. Onların bu yaptığı bir ‘zan’ (sanı)dır, bir avunmadır (10/Yûnus, 66). Yarın hesap günü şefaatçı olacakları zannedilen bütün ‘şerikler-ortaklar’ müşriklerin yanında olmayacaklar, onlara yardım edemeyeceklerdir (6/En’âm, 94).



.............. .............. .............. ..............