Bağlılık Ve Hürriyet

“İnsan yapısında birbirine zıt ve karşılıklı iki çizgi daha vardır ki insan ilk baştan bu iki zıt çizginin birine yakın olarak aynı psikolojide nasıl buluduğuna hayret ediyor. Gerçek odur ki zıt çiftdeğerlilik bütün insan psikolojisinin genel işaretidir. Ve bunun da asıl kaynağı insanın toprak ve ruhtan yapılmış olmasıdır. Binaenaleyh insan bünyesinin tezatlarla dolu olması, dış görünüşü itibariyle birbirine zıt şeyleri ihtiva etmesi hiç de hayreti mucib değildir.



İnsanoğlunun psişik yapısında bir de bağlılık temayülü vardır. Muayyen şeylere bağlanmayı ve bağlandığı şeyleri yapmayı sever. Eğer her türlü bağlardan kurtulmuş bir ruh bulunsaydı mutlaka o da dışardan başka şeyler bulur ve ona bağlı kalırdı kendisini. Kendi fıtratındaki bağlılık temayülünü böylece tatmin ederdi... Binaenaleyh insan psikolojisinde esası itibariyle anarşiye yer yoktur ve olması da imkan haricidir. Çünkü anarşi insanın tabiatında yeri olmayan bir şeydir...



Beşer tabiatında başkasına sağlanmak için gösterilen bu aşırı temayülün yanısıra bir başka duygu daha vardır o da kendisinin hiç bir şeye bağlı olmadığını kabul etme. Ve o bir takım şeyler yaparken onu yapmak zorunda olduğu için değil de istediği için yapmak ister.



Her iki çizgi de insan psikolojisinin temelindevardır ve derin bir yer tutar. Ve her iki duygu da insan psikolojisinde ve pratik hayatta bir takım fonksiyonlar icra ederler.”17



(17) “İslam Eğitiminin Metodu”



Her iki çizgi de beşer hayatında bir takım fonksiyonlar icra ederler...



Allahü Tealanın insan fıtratına lutfettiği şeylerden hiç birisi boşuna ve lüzumsuz, gayesiz ve hedefsiz olarak verilmemiştir.



“Sen Rahmanın yaratıklarında bir tezat bulamazsın.” (Mülk: 67/4)



“Rabbimiz, sen buhları boşuna yaratmadın, tenzih ederiz seni.” (Al-i imran: 3/191)



“Biz ne göğü, ne yeri ne de onların arasındakileri boşuna yaratmadık.” (Sad: 38/27)



“Biz ne göğü, ne de onların arasındaki oyuncak olarak yaratmadık.” (Duhan: 44/38)



Bağlılık ve tutku beşer hayatını tanzim eden bir faktördür.



Kişinin hayatı ancak belirli şeylerle bağlandığı zaman, muayyen bir hayat tarzını benimsediği an bir düzene girebilir... Evet her şeyi içine alan ve her şeye şamil bir düzene bağlandığı zaman. Uyanma zamanından tutun da yatıncaya kadar her şeyi içine alan bir düzene... Nasıl yemek yeneceğini, nasıl çalışılacağını ve ne şekilde dinlenilebileceğini bildiren bir nizama... Ailedeki ferdlerin birbirleriyle nasıl münasebet kuracaklarından tutun da cemiyetlerin birbirleniyle ilişkilerine kadar her şeyi içine alan ve bunların yerine getirilmesini sağlayan bir sisteme...



Cemiyet hayatı ancak belirli bir nizama bağlanıldığı takdirde düzenegirebilir. Siyasi,sosyal, ekonomik, ruhi, ahlaki ve hareketlerle ilgili bir nizama bağlanmadıkça cemiyet hayatı doğru yolu bulamaz.



Her ne kadar bunlar insan hayatı için zaruri ise de ve bu zaruret herkes tarfından kabul edilmekteyse de bir çok kimse onların önemini bilmez, değerini takdir etmez.



Ama bu zarureti iyice öğrenebilmesi için bir kerre de toplum hayatının böyle bir bağlılıktan uzak olmasını ve kayıtsız şartsız bir cemiyeti tasavvur etmesi kafidir...



Bir ferdin hayatını düşünün ki, hiç bir düzen ve nizam yok. Yemesinden içmesine kadar, yatmasından kalkmasına kadar, oturacağı yerden giyeceği şeye kadar, diğer ferdlerle münasebetinden tutun da yaptığı işlere kadar herşey başı boş ve kontrolden mahrum, nizam intizam diye bir şey yok...



Bir kerre yatıyor, bir kerre kalkıyor. Canı istiyor işe gidiyor, çalışıyor, canı isityor gidip çalışmıyor. Zaman oluyor yemk yiyor zaman oluyor hiç bir şey almıyor ağzına. Bakıyorsunuz bir evde oturuyor bakıyorsunuz evsiz barksız. An oluyor arkadaşlarıyla iyi geçiniyor an oluyor sebebsiz herkesle çekişiyor ve kavga ediyor. Zamanı geliyor Allaha ibadet ediyor zamanı geliyor fiskü fücura dalıyor. Bazan devletin buyruklarına baş eğiyor bazan da anlaşılabilecek bir sebebe dayanmadan her türlü kanun ve nizamı çiğniyor... vs. vs.



Bu kişinin hayatı nasıl olabilir?..



Bir de nizamsız intizamsız bir toplum düşünelim. Bir kere bakıyorsunuz bu toplumda evlilik nizamı hakim, bazan da bakıyorsunuz her türlü ilişki serbest bırakılmış. Herkes dilediği şekilde cinsel duyguların tatmin ediyor...Zaman oluyor otoriter bir devlet nizamı kuruluyor, zaman oluyor her türlü siyasi münasebet serbest oluyor, herkes kendi kafasına ve arzusana göre hareket ediyor. Bir kere iktisadi münasebetler, çalışma tarzı düzenleniyor bir kere de herkes birbirine giriyor, düzensiz nizamsız bir ekonomik faaliyet ve iş hayatı yaygınlaşıyor...



Böyle bir toplumun hayat tarzı nasıl olur?...



Gerçekten de bu tarz anarşi ve başı boşluk, bozukluk gerek toplum halinde olsun gerek ferd halinde olsun birçok yerlerde görülür... Ne var ki bu durumlar olağanüstü durumlar olulp normal haller değildir. Biz daha ilerde bu anormal hallerden söz edeceğiz. Şurası da şüphe götürmez ki, böyle bir anarşinin veya başıbozukluğun hüküm sürdüğü toplumda veya ferdlerin hayatında gelecekten ümit etmek imkan haricidir. O toplum veya ferd mutlaka bir gün mahv olmaya mahkumdur.



Anarşinin yaygınlaştığı nisbette felaket te gelişir.



Şu halde bağalılık arzusu hayatın nizama ve intizamagirmesinde canlı bir rol oynuyor...



Hürriyet temayülünün de kendisine has canlı ve önemli bir rolü var bunun yanısıra. Bir  rolü değil bir çok rolü var ki hayati derecede önemli.



Hürriyet eğilimini birici derecede oynadığı rol; körükörüne bağlılığı otomatizmi yok etmesidir. Çünkü  körükörüne bağlılık ve  otomatizm hayatı kısırlaştırır, donuklaştırır ve taşlaştırır. Hareket ve işler, duygu ve düşünceler canlılığını  kaybeder. Ve insanlar birer makina, otomat haline dönerler... Nitekim günümüzdeki  modern materyalist medeniyet anlayış insanın ruhi  yönünü  öldürmüş ve  insanları birer makine durumuna getirmiştir. Halbuki  insanda hürriyet ve  bağımsızlık duygusunu hep manevi faktörler temin ederler.



Hürriyet tamayülünün ikinci derecede oynadığı rol ise; hayatı geliştirmesidir. Sürekli bir  bağımlılık  hayati bir noktada  tutar ve hiç geliştirmez. Hayvanlar aleminde ve madde dünyasında olduğu  gibi eski  şekli devam ettirir gider... Halbuki Allah insandan  bunu istememektedir. Onun  yeryüzündeki halifesi olarak istenen bunlar değildir.  İnsan bu  yeryüzünü imar etmek ve  geliştirmekle  mükelleftir..Binaenaleyh bu bağımlılığın yanısıra iğrenç durgunluğu  ortadan kaldıracak başka usurlara da ihtiyaç vardır. Hayatı sürekli  harekete geçirecek ve maddi üretim sahasıyla  ruhi ve  fikri üretim sahasında yeni yeni gelişmeler  kaydettirecek, beşeriyetin eski kültür hazinelerine yeni stoklar ekliyecek  böylece hayatın  genişliğini ve zenginliğini artırıp insanı daha verimli bir hale getirecek  unsurun bulunması  icabeder...



Hürriyet eğiliminin üçüncü derecede oynadığı rol, ise; hayatı geliştirmekle  birlikte ona  itici bir güç, enerji  kaynağı  vermesi ve  canlılığını  daha da arttırmasıdır. Hürriyet havası  içinde gelişen hayatın kuruyup buruşmasını, ölüp yok olmasını önleyici bir  canlılık  kaynağı olmasıdır. İnsanın hayatında her an  yeniliklerin olması yeterli  olmaz her zaman. Bu yenilmenin yanısıra ona itici bir güç ve enerji veren ve böylece varlıklar dünyasında yerleşmesini sağlayan faktörlerin de bulunması gerekir.



İşte böylece bağımlılıkla bağımsızlık insan psikolojisinde birlikte yer etmiş bulunuyor ve beraberce müşterek vazifelerifa etmek üzere yartımlaşıyor ve birbirine destek oluyor. Her ne kadar ilk bakışta birbirine zıt ve karşı gibi görünseler de  esasta durum böyledir...



 Bağlılık duygusu çocuğun ruhunda  hürriyet  duygusundan  önce gelişir... Çünkü  çocuk dünyası bir bakıma zaruretler dünyasıdır... Zaruretler ise bağlılığı gerektirir her zaman...



Meme emerek karın doyurmak bir zarurettir çocuk için. Sonra bu yediği şeyleri ifraz etmek bir zarurettir. Uyumak uyanmak vs... Hep birer zarurettir. Çocuk bunların hepsiyle bağımlıdır. Zamanla bunlara bağlantığısı bir alışkarlık haline gelir. Sinir yapısı öyle bir mekanizmaya sahiptir ki, bunların her birisi ayrı bir iz bırakır sinir yapısında. Bu izlerin üst üste yığılmasıyla da alışkanlık dediği miz, sinir sizmemi tarafından bağlanılan ve ancak onu yerine getirmekle dindirilebilen faktörler ortaya çıkar. Bunu değiştirmeye çalıştığımız zaman sinir sistemi rahatsız olur.



Şu da var ki çocuk dünyasında tek hakim bağımsızlık duygusu değildir.



Daha harekete başlar başlamaz her türlü kayıttan kurtulmak, hür olmak arzusu başlar gelişmeye.



Elini ayağını oynatır. Ve ister ki elinin uzanmasını önleyen zaaflardan ve bağlardan kurtulsun.



Kendisini istediği yere götürmekten aciz olana yakların kaydından kurtulmak ister.



İşte bu noktada daha önceki psikolojik çizgilerde gördüğümüz gibi bağlılık ve hürriyet duygusu duyular aleminde yeretmeye başlar. Sonra köprü geçilir ve maneviyat alanına varılır.



Başlangıcı itibariyle bütün bağlar bedenidir...Sonra alışkanlıklar başlar... Biyo-psişik alışkanlıklar... Çizginin sonuna doğru da psikolojik alışkanlıklar teşekkül eder. Doğruluk ve cömertlik, mertlik ve kahramanlık alışkanlığı veya bunun zıddı olan, yalancılık ve korkaklık, cimrilik ve bencillik alışkanlıkları teşekkül eder.



Hürriyetin başlangıç noktası da bedenin kaslarıdır... Uzvi bir hürriyet ister önce çocuk... Sonra gelişerek ruhi ve fikri alandaki hürriyete açılır dairesi...



İşte bu noktada da duyusallık ve maneviyyat duygusu ile birleşir bağlılık ile hürriyet çizgisi. Bir yandan da gerçek ve hayal çigisiyle birleşir. Sağlık duygusu gerçeklik ile, hürriyet duygusu da hayal ile birleşir... Sonra da bütün çizgiler birleşerek içiçe girer ve birbirlerine kenetlenirler. Hürriyet ile bağlılık birlikte gerçekler dünyasına girer, bir yandan gerçek hayatı düzene sokarken diğer yandan ona canlılık ve enerji verir... Yine her ikisi birlikte hayal dünyasına girerler ve alışkanlığa göre hayal dünyasını çeşili hayallere sokarak engin bir hürriyet içerisinde hayale dalmasını sağlarlar. Nitekim sanatkarların eserlerinde ortaya çıkan durum budur. Çeşitli şekiller ve hayaller birbirine bağlanır, her sanatkarın eserinde. İşte bu da insan psikolojisindeki giriftliğin ve içiçeliğin bir başka şeklidir.