Önde Gelenlerin Resul'e Attıkları İftiralar:

Kuran'daki peygamber kıssalarının büyük bir bölümünde, inkarcı kavmin önde gelenlerinin Resullere karşı giriştikleri, saldırılar, düzenledikleri komplo ve iftiralar anlatılır. Öyle ki, kavmin inkarcılarından bu tür tepkiler almayan Resul yoktur.



Ancak önde gelenlerin Resul'e karşı giriştikleri bu tür hareketlerin ilginç bir özelliği vardır: Önde gelenler, hiç bir zaman "biz Allah'ı tanımıyoruz ve bu nedenle de bizi O'nun hükümlerine davet eden Resulüne karşıyız" demezler. Tam tersine, önde gelenlerin iddiası, kendilerinin doğru Resulün ise yalancı olduğu şeklindedir: Kendilerinin gerçekte Allah'a inandıklarını ama Resulün O'nun elçisi olmadığını, dünyevi çıkarlar peşinde koşan bir sahtekar olduğunu öne sürerler. Resule inananların "kandırılmış", "büyülenmiş" insanlar olduklarını iddia ederler ve sözde toplumu Resulden kurtarmak için harekete geçerler. Onlara göre sahip oldukları cahiliye düzeni son derece doğru bir düzendir ve "nereden çıktığı belli olmayan bir adam" bu düzeni bozup kendi menfaatleri için karışıklık çıkarmaya çalışmaktadır.



Önde gelenlerin bu ikiyüzlü taktiği son derece yaygındır. Örneğin Firavun, Hz. Musa'yı öldürmeye yeltenirken şöyle der:



"Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin: 40/26)



Buna göre Firavun kavmini sözde Hz. Musa'dan "kurtarma"ya çalışmaktadır. Bu ikiyüzlü davranış, tüm önde gelen inkarcıların ortak özelliğidir. Örneğin, Kur’an, Hz. Nuh ve kavminin önde gelenleri arasındaki diyaloğu şöyle anlatır:



"Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: 'Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?'



Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki:



'Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir. Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz. O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?



Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat... O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz. O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz'." (Müminun: 23/32-38)



Görüldüğü gibi, önde gelenlerin Resul hakkında oldukça ilginç bir aleyhte propaganda yapmaktadırlar. Resulün insanlara bildirdiği ve dinin en büyük temellerinden biri olan ahiret inancını reddetmekte, ancak yine de Allah'ı inkar ettiklerini kabul etmeyip, Resulü "Allah adına yalan uyduran" biri, yani bir "din sömürücüsü" olarak tanıtmak istemektedirler. Bir diğer iddiaları da Resulün de "yemek yiyen, su içen" normal bir insan olduğu ve ona tabi olmanın bir faydası olmadığı şeklindedir. Oysa bu da son derece saçma bir iddiadır: Resul de kuşkusuz bir insandır ve diğer insanlar gibi yaşamaktadır, ancak kendisi Allah tarafından doğruya yöneltilmektedir. Bu nedenle de Resule kayıtsız şartsız itaat edenler, yeryüzündeki tek gerçek yol göstericiye uymuş olurlar.



Kuran, insanların Resulün olağanüstü bir varlık olmasını istediklerini, ancak bunun saçma olduğunu şöyle bildiriyor:



"Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: 'Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?' demelerinden başkası değildir.



De ki: 'Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik'." (İsra: 17/94-95)



Kaldı ki, önde gelenler de kavimden kendilerine itaat etmelerini istemektedirler ve onlar da herkes gibi "yemek yiyen ve su içen" normal birer insandırlar. Ve en önemlisi, onlar Allah tarafından doğruya yöneltilen kimseler değillerdir, tam tersine büyük bir sapıklıkla sapmıştırlar. Kendilerine uyanlara da ancak sapıklığı verebilirler. Kuran bu konuda şöyle der:



"...Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi." (Hud: 11/97)



İnkarcıların Resul'e karşı çıkmalarının nedeni, iddia ettikleri gibi kavimlerini onun sözde "zararlı" düşüncelerinden korumak değildir. Önde gelenler, yalnızca kendi çıkarlarını düşünmekte ve çıkarları için büyük bir tehdit olarak gördükleri Resul'e düşmanlık beslemektedirler.



Bu nedenle önde gelen inkarcılar, ne yapıp-edip Resulü durdurmaları ve yanındaki mümin topluluğunu dağıtmaları gerektiğini düşünürler. Onlara göre, bu "tehlikeli cereyan" daha fazla serpilip gelişmeden bir an önce yok edilmelidir.



Bu hedef doğrultusunda ilk yaptıkları şey, Resul ve insanlara verdiği mesajı hakkında toplumun geneline yönelik olumsuz propagandaya girişmektir. Bu yönde kullandıkları bazı klasik iftira yöntemleri vardır. Kur’an bunları ayrıntılı olarak anlatır.



Bu yöntemleri sırasıyla başlıklar altında inceleyebiliriz[205]: