Rasulün Seçilişi:

Az önce vurguladığımız gibi, cahiliye toplumu kendi başına Allah'ı farkedebilecek ve doğruyu görebilecek yeteneğe sahip değildir. Ancak Allah kuşkusuz bu toplumun üyelerini bu kapalı sistem içinde çaresiz bir durumda bırakacak değildir. Onlara, kendilerini uyaracak, kendilerine Allah'ın ve ahiretin varlığını, hayatın gerçek anlamını bildirecek bir elçi gönderecektir. Zaten Kuran'da bu elçilere "Resul" adı verilir ki, Resul'un kelime anlamı "gönderilen"dir.



Kuran'da her toplumun mutlaka bir Resul aracılığıyla uyarıldığı bildiriliyor:



"Andolsun, biz her ümmete: 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün." (Nahl: 16/36)



Resul de aslında ilk başta cahiliye toplumunun üyelerinden biridir. Allah'ın gösterdiği şekilde elçilik yapmaya hayatının belirli bir aşamasında başlayacaktır. Ancak Risaletinin (Resullüğünün) başlangıcı olan bu aşamadan önce de, yine cahiliye toplumun genelinden oldukça farklıdır. Toplumun genelinde görülen ahlaki dejenerasyondan uzaktır. Vicdanlı, dürüst, ince düşünceli ve akıllıdır. Ve en önemlisi, içinde bulunduğu toplumda bir gariplik olduğunu hissetmektedir.



Ve az önce belirttiğimiz gibi, hayatının belirli bir döneminde Risaleti başlar. Bazen Allah'ın kalbine verdiği bir anlayışla Allah'ın varlığının ve içinde bulunduğu toplumun ne denli çarpık olduğunun farkına varır, bazen de bu gerçek kendisine vahiy yoluyla bildirilir.



Örneğin Hz. İbrahim, Allah'ın varlığını ve bu gerçekten haberdar olmayan toplumunun sapkınlığını Allah'ın ilham ettiği bir anlayışla bulmuştur. Kuran, Hz. İbrahim'in durumunu şöyle anlatır:



"Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: 'Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.



Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.



Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: 'Bu benim rabbimdir.' Fakat (yıldız) kayboluverince: 'Ben kaybolup-gidenleri sevmem' demişti. Ardından ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: 'Bu benim rabbim' demiş, fakat o da kayboluverince: 'Andolsun' demişti, 'Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.'



Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: 'İşte bu benim rabbim, bu en büyük' demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: 'Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım. Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.'



Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: 'O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?...



...Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." (Enam: 6/74-80, 83)



Ayetlerde bildirildiğine göre, Allah Hz. İbrahim'e "göklerin ve yerin melekutunu" göstermiştir. Melekut, Allah'ın ayetleri, varlığının delilleri anlamındadır. Bu bize gösterir ki, Hz. İbrahim, Allah'ın kendisine ilham ettiği anlayış sayesinde, etrafındaki müşrik (Allah'tan başka ilahlar edinen) cahiliye toplumunun sapıklığını farkedebilmiş ve Allah'ı kavrayabilmiştir. Bu, Hz. İbrahim'in Allah tarafından seçilmiş olması demektir.



Nitekim Allah tarafından seçilmiş olma ve yol gösterilme, tüm Resullerin ortak özelliğidir. Allah'ın Hz. Musa'ya yaptığı ilk hitap, bu konuyu daha iyi açıklamaktadır:



"Sana Musa'nın haberi geldi mi? Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: 'Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum.'



Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: 'Ey Musa. Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.



Ben seni seçmiş bulunuyorum; bundan böyle vahyolunanı dinle. Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.



Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun (koşup haberini) neredeyse gizleyeceğim. Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın'." (Taha: 20/8-16)



Kısacası Resul, Allah tarafından özel olarak yaratılmış ve seçilmiş bir insandır. İçinde bulunduğu toplumdaki tüm insanlardan farklıdır; tek başına ve ilk olarak Allah'ın varlığının, ahiretin farkına varmıştır. Ancak bu aşamada görevi henüz yeni başlamaktadır: Farkına vardığı bu büyük gerçeği içinde yaşadığı cahiliye toplumunun diğer üyelerine de anlatmakla, onları Allah'ın yoluna davet etmekle yükümlüdür. "Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun..." (Maide: 5/67) ayeti, Resulün bu büyük tebliğ (dini duyurma, açıklama) görevini bildirir.



Bu ise hiç de kolay bir iş değildir. Çoğu kez kavmin ancak çok az bir bölümü Resul'e iman eder, diğerleri ise ona düşman kesilir. [199]