Kâğıt Para Sistemine Geçiş

Altın ve gümüşten sürekli olarak para basma hammadde temininde bazı güçlükler meydana getirince; basımı, korunması ve taşınması kolay olan kâğıt para uygulamasına geçilmiştir. Kâğıt para temsili bir para olup, ilk çıkışı itibariyle altına endeksli olarak çıkarılmıştır.



Kâğıt paranın tarihçesi çok eskilere dayanır. Avusturyalı iktisatçı Dobretsberger, Mısır'da M.Ö.1600 yıllarında banknot tedavül edildiğinin belirlendiğini söyler. Bu ülkede halk elindeki altın, mücevherat ve zahireyi saklanmak üzere devlet hazine ve depolarına teslim eder, buna karşılık kendisine emanet bıraktığı şeylerin cins ve miktarını belirleyen bir makbuz verilirdi. Ticaretle uğraşanlar bu makbuzları mal ve para yerine kabul ediyordu. Hattâ bu belgeler Fenike ve Mezopotamya'da da dolaşıyordu. Bu uygulama, Kur'an-ı Kerim'de Yusuf süresinde açıklanan Hz. Yusuf'un çeyrek yüzyıl süreyle devletin hazine ve ekonomik işlerini üstlendiği devreye rastlar. Hz. Yusuf, yedi bolluk yıllarında halkın elindeki fazla ürünleri depolamış, kıtlık yıllarının sıkıntısı bu şekilde atlatılmıştır (bk. Yusuf Suresi,12/47 vd.). Arkasında mislî (standart) mallar bulunan hamiline yazılı bu makbuzların kâğıt para niteliğinde piyasada dolaştığı anlaşılmaktadır.



Kâğıt paranın yaygınlaşması XVII, yy.da İngiltere ve İsveçteki uygulamalarla olmuştur. Halk elindeki altın ve kıymetli eşyayı devlet depolarına ve daha sonra sarraflara vermeye başlamış, sarrafların emânet bırakanlara verdiği (Golds-mith's notes) denilen makbuzlar para yerine kullanılmıştır.



Osmanlı İmparatorluğunda 19. y.y.ın ikinci yarısında bir altın lira (yaklaşık, 7,2 gr.) yüz kuruş itibar edilerek kâğıt para "kâime" basıldı. Ancak kısa bir süre sonra kâime altın karşısında değer kaybetmeye başlayınca borçlular gerek devlete ve gerekse şahıslara olan borçlarını altın yerine bu kaime ile ödemeyi tercih etmeğe başladılar. Bunun üzerine fetva ve kararnamelerde, borç, altın lira ile ödenecekse tam miktarınca, kâğıt para olan kaime ile ödenecekse, ödeme gününde bir altın kaç kaimeye denk ise o kadar kâime hesabıyla ödenmesi istenmiştir (bk. Abdilaziz Bayındır, Paranın değer kaybetmesiyle Ortaya Çıkan Problemler ve İslâm Hukukuna göre Çözüm Yolları ", İstanbul 1983, 2 î vd.; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslâmî Yaklaşımlar).



Başlangıçta, üzerinde temsil ettiği altın miktarı yazılı bulunan kâğıt paraya altın hükümlerini uygulamakta açıklık vardı. 20 yy.ın, ikinci yarısından itibaren kâğıt paranın altınla bağı koparılınca ve merkez bankalarında tonlarca altının bloke edilmesine gerek olmadığı, zira kâğıt paranın değerini devletin ekonomik gücünden aldığı esası kabul edilince, kâğıt para için belli bir karşılık, söz konusu olmaktan çıktı. Enflasyon endekslerinin de sağlıklı olmaması, bölgeden bölgeye, hatta şehirden şehire değişiklik göstermesi sebebiyle, kâğıt para için belirsizlik dönemi başladı. Ebû Yusuf'a göre, itibarî para sayılabilen kâğıt para belli bir karşılığa endekslendiği takdirde, borçların ödenmesinde bu karşılıkla kâğıt para arasında meydana gelen değer farkı faiz olmaktan çıkar. Bu karşılık temeldeki gibi yalnız altın olabileceği gibi, altınla birlikte toplum için zarûri olan bazı standart eşyanın ortalamasına endeksleme tarzında da olabilir.



Hamdi DÖNDÜREN