Hangi Çeşit Toprak Ürünlerine Öşür Gerekir?

Ebû Hanîfe'ye göre toprağın bitirdiği her çeşit ürüne onda bir veya insan eliyle sulama vb. masraf yapılmışsa yirmide bir zekât gerekir. Tahıl, sebze, meyve gibi... Bu konudaki ayet ve hadisler umum (genellik) bildirir. Ayette şöyle buyurulur: "Topraktan sizin için çıkardığımız mahsulden (zekât) veriniz" (el-Bakara: 2/267). Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:



"Yağmur suyu ile sulanan yerden çıkan mahsulde öşür vardır"[5]



Odun, kamış, ot ve saman gibi şeyler genellikle kendiliğinden yetiştiği veya ziraattan maksat bunları ekip biçmek olmadığı için öşre tabi bulunmazlar.[5] Ebû Hanîfe'nin her çeşit mahsulün öşre tabi olduğu görüşü, İbrahim en-Nehaî, Mücahid, Hammad, İmam Züfer ve Ömer b. Abdülazîz'in benimsediği görüş olup, İbn Abbas (r.anhümâ)'dan nakledilen bir rivayete dayanır.[5]



Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, özel bakım gerektirmeden, bozulmaksızın bir yıl kalabilen ölçü veya tartı ile alınıp satılan mahsullerde öşür gerekir. Ancak dayanıklı olmayan ve uzunca süre bozulmadan kalamayan sebzelerle kavun, karpuz ve hıyar gibi ürünlerde öşür yoktur.[5]



Bir araziden hem öşür, hem vergi veya harac birlikte alınmaz.



İmam Şâfiî'ye göre, topraktan çıkan, biriktirilebilen, gıda maddesi yapılan ve insan eliyle yetiştirilen buğday, arpa, pirinç, mercimek gibi tarım ürünlerinde öşür gerekir.[5]



Hasan el-Basrî[5], eş-Şa'bî[5] ve es-Sevrî'ye[5] göre tarım ürünlerinden yalnız haklarında nass bulunanlar zekâta tabidir. Hadiste sayılan maddeler ise şunlardır: Buğday, arpa, mısır, hurma ve kuru üzüm.



Toprak ürünlerinin öşre tâbi olması için belirli bir nisap miktarı konulmuş mudur? Çok az miktarda çıkan ürünlerden de öşür vermek gerekir mi?



Ebû Hanîfe'ye göre; öşür toprağından çıkan ürün az olsun çok olsun, özel sulama yapılmamışsa, yani yağmur veya nehir suları ile sulanmışsa onda bir; dolap, su motoru, baraj ve benzeri teknik vasıtalarla sulanan toprak ürünlerinden ise yirmide bir nispetinde zekât alınır.



Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, toprak mahsulleri beş vesk (bir ton)'a kadar zekâttan muaftır. Hadiste "Beş vesk'ten az olan mahsulde zekât yoktur"[5] buyurulur. Bir vesk 200 kg. lık bir ağırlık birimidir. Öşür, mâlî bir hak olup, Allah'ın teklif etmesiyle vacib olmuştur. Bu yüzden diğer zekât nisabında olduğu gibi burada da nisaba itibar edilir. Ebû Hanîfe ise öşrü, ziraat yapılabilen toprağın külfeti sayar ve bu yüzden nisabı gerekli görmez. Yukarıdaki beş vesk hadisini de ticaret mallarının zekâtı ile ilgili olarak kabul eder.[5]



Öşür, araziden elde edilen ürünün tamamı üzerinden verilir. Ekip, biçme ve sulama masrafları, yükümlünün diğer borçları veya aslî ihtiyaçları dikkate alınmaz. Zaten masraflı bir tarım yapılmışsa -sulama, gübreleme gibi- zekât miktarı yirmide bir'e düşeceği için, masraf fazlalığı bu yolla giderilmiş olur. Bir yıl içinde birden fazla ürün elde edilirse, her ürün için ayrı ayrı öşür gerekir. Kısaca tarım ürünlerinin öşrü için yıllanma zorunluluğu yoktur.[5]



Öşür, topraktan yararlanmanın bir karşılığı olduğu ve nimete karşılık bir külfet kabilinden sayıldığı için, bunun İslâm devleti aracılığı ile toplanması ve Tevbe Süresi 60 ncı ayette belirlenen yerlere sarfedilmesi asıldır. Zekâta tabi mallar bâtınî ve zahirî olmak üzere ikiye ayrılır. Nakit paralarla, altın, gümüş; evlerde veya mağazalarda bulunan ticaret malları bâtınî çeşidine girer. Bunların zekâtı İslâm'ın ilk devirlerinde devlet tarafından toplanıp, gerekli yerlere sarfedilirken; Hz. Osman devrinden itibaren sahiplerinin diyânetine bırakılmıştır. Zekât yükümlüsü bunların zekâtını yoksullara bizzat verir. Ancak bu hükme uymadıkları ortaya çıkarsa, İslâm Devleti zekâtı zorla alıp, yoksul ve muhtaçlara dağıtabilir. Hz. Ebû Bekir, hilâfeti zamanında zekât vermek istemeyenlere karşı savaş açmıştır.



Sâime denilen hayvanlar, öşür ve memleket arazisinin ürünleri, madenler, yer altındaki hazineler, gümrüklere uğrayan ticaret malları zahirî mal adını alır. Bunların zekâtını ve belirli oranlardaki vergilerini İslâm devleti, görevli memurları aracılığı ile tahsil ederek yerlerine sarfeder.



Sonuç olarak, insan eliyle yetiştirilen ve ekonomik değeri olan tüm tarım ürünlerinin prensip olarak onda bir veya yirmide bir oranında zekâta tâbi olması daha uygundur. Hadîs-i şeriflerde bazı tarım ürünü çeşitlerinin isim olarak belirtilmesi, "örnek kabilinden" sayılabilir. Amaç, toprakta insan emeğiyle yetiştirilen ürünlerin bir bölümünden yoksul kesimi yararlandırmak ve bu arazilerden yararlananlara bir vergi yükü getirmek olduğuna göre, bu prensibi tüm toprak mahsullerine uygulamak gerekir. Toprak sahibinin yoksulluk sınırını aşması için bir ton'luk nisap muâfiyetinden yararlandırılması da hakkaniyete uygun düşer. [5]