Orucun Sosyal Faydaları:

Fiilî bir fakirlik hali olan oruç, sosyal adâlet fikrini ve orzusunu kafalara ve kalplere işleyen bir ibâdettir. Çünkü hem, her arzu ettiğini yiyebilecek durumda olan zengin, hem de yiyeceğini bile zor temin eden insan, oruçlu iken aynı bedenî durumdadır. Zengin bir mü'mini bedenen ve rûhen fakirliğin sınırları içine çeke oruç, böylece yardım edilecek insanların sıkıntılarını pratik olarak insana yaşatır. Tedaviyi yapabilecek olana hastalığı teşhis ettirir. Yardımlaşma duygularını geliştirir.



Kiminin yiyip kiminin baktığı, zenginle fakir arasındaki kıskançlık ve düşmanlığın büyük boyutlara ulaştığı, açlıktan ölen insanların milyonları aştığı günümüz dünyasında, toplum huzurunun ve iç barışın sağlanmasında, tokun aç insanın halinden anlamasını kolaylaştırdığı için orucun sosyal faydası çok büyüktür.



Bu sebeplerden dolayı oruç tutan müslümanlar, Ramazan ayında daha çok cömert olurlar, evlerine misafir götürüp sofralarında başkalarının ve özellikle fakirlerin bulunmasına gayret ederler. Yine Ramazan ve orucun bu sosyal atmosferinden dolayı, müslümanlar, kendi mallarından, fakirlerin hakkı kabul ettikleri % 2,5 oranında bir tasarrufta bulunarak bu kesintiyi bu ayda fakirlere dağıtırlar. Akraba veya tanıdıkları, hatta tanımadıklarına bu ayda maddî yönden yardımları artar, sadaka verirler.



Her devlet, halkı ileride ihtimal dâhilinde olabilecek olan savaşa hazırlar, onun için hemen hemen her ülkede askerlik sistemi vardır. Gençler arkere alınıp ileride çıkması muhtemel bir savaşın her türlü eğitimine ve zor şartlarına dayanabilecek duruma getirilmeye çalışılır. Savaş, her türlü zor şartlara sabretmeyi, aç ve susuz kalmayı gerektirebilir. Oruç, tüm insanları, ileride toplumların savaş, doğal âfet ve benzeri sosyal çalkantılarda doğabilecek zor şartlara karşı hazırlar.     



Bazı yiyecekler, bazı memleketlerde hiç değilse bazı zamanlarda azalabilir, kısmen de olsa toplum veya önemli bir çoğunluk, yokluklarla, hatta açlıkla karşı karşıya kalabilir. Oruç, insanları, bazı nimetlerden mahrum kalmayı normal karşılamayı, böyle bir durum olursa, çalkantı ve kargaşalık olmadan bunları atlatmayı, böylesine sıkıntılara insanların hazır olmaları gerektiğini öğretir.



Cinsel duygulara gem vurmayı öğretmesi yönünden, toplum ahlâkını düzeltmek doğrultusunda orucun faydalarını hatırlamak yerinde olur. İnsanoğlu, içgüdüsel olarak karşı cinse eğilim duyacaktır. Fakat bunu, toplum kurallarını ve genel ahlâkı zedeleyecek boyutlara vardırısa bir sürü problem ve kargaşa kendini gösterecektir. Bugün dünya gençliği, seks buhranını en acı şekilde yaşıyor. Aile hayatları temelinden sarsılmış, üremeler iyice azalmış, sağlıklı nesiller yerini yalnız hayvanî duygulardan başka bir şey düşünmeyen gençliğe bırakmıştır. Kız veya kadınlar, erkeklerin cinsel duygularına her yönüyle hitab edip, onu kendine ve cinsel duygularına esir etmiş, erkekler de kadınları kendi zevklerine yarayan bir makine, bir eğlence aracı olarak görmüş, karı-kocanın yatakta yaptıklarını sokakta her türlü kuralları çiğneyerek açıktan ve hiç utanmadan yapabilen, bu konuda hayvanlaşan insanlar hep tarafı kaplamıştır. Bir-iki nesil sonra, bu ahlâksızlığın sonunun nereye varacağı, endişeleri aşan bir sorudur; cevabı da annelik-babalık kavramının bile tarihe karışabileceği, her türlü ahlâksızlığın sanat kabul edileceği, cadde ortasında karşı cinslerin, hatta eşcinsellerin birbirleriyle zinâ yapabileceği, birçok toplumun bu ahlâk buhranından dünyada bile çok büyük kapyıplar ve sarsıntılar geçireceği de muhakkaktır.



İşte bütün bunları önlemenin en büyük yolu, cinsel duyguları frenlemeyi, Allah'ın yasaklarına yaklaşmamayı öğreten oruçtur. İnsan oruçlu iken (Allah'ın, oruçlunun dışındakilere helâl kıldığı) hanımı ile beraber yatmasını bile terkedecek, hele hele başkalarının kadın ve kızlarına şehvet nazarıyla bakmayacak, kötü düşünce ve sözlerden bile sakınacak, şehvetini kontrol altına alacak, zinâya ve ahlâksızlığa götüren her yoldan oruçlu olmadığı zamanlara göre daha fazla kaçacak, hem kendini hem de toplum ahlâkını en güzele götürecektir. Bunun için Yüce Peygamberimiz, orucun ahlâk ve özellikle toplum ahlâkı açısından bu faydasını şu mübârek tavsiyesiyle dile getirmiştir:



“Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Zira evlenme, gözü (haramdan) daha çok önler ve iffeti de o nisbette korur. Evlenme masrafına gücü yetmeyen kimse de oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.”[20]



Böylece oruçlu genç, hem kendi ahlâkını korumuş, hem de topluma ahlâk yönüyle zararı olmamış olacaktır. Cinsel suç ve sapıklıkların toplumları derinden etkilediği, insanların cinsel duygularını, hem de paralar harcatarak sömüren binlerce mihrak bulunduğu günümüz dünyasında insanların oruca ve orucun yetiştirdiği talebelere ihtiyacının büyük olduğu her akıl sahibi insan tarafından kabul edilmelidir. 



Orucun alıştırdığı az yemede başka faydalar da vardır. Bunlardan bir kısmına kısaca değinelim:



Az yemede kalbin/gönlün safâsı, inceliği, hassâsiyeti vardır. Gönlün Hakk'a bağlılığı artar. Çok yemekle kalp katılığı oluşur, kalbin nuru kaybolur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyin. Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakka fazla yemekle de kalp ölür" buyurmaktadır.



Az yemekle kalpte tatlı bir hüzün, güzel bir kırıklık olur. Şımarıklık yok olur. Lüzumsuz  ferah ve taşkınlığın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrûmiyetlerin sebebi olan gurur ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.



İnsan, açlıkta, belâları unutmaz. Zararlara ve âfetlere dûçar olanları hatırlar, sömürülen, zayıf düşürülen insanları ve fakirleri, ezilmişleri aklından çıkarmaz.



Az yemek, insana tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu def eder. Çok yiyenin gafleti artar. Gafleti çok olan ise zarara uğrar ve pişman olur. Bütün bunlardan dolayı Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Âdemoğlu, midesinden daha şerli/zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter."[21]



İsa (a.s.)'nın da şöyle söylediği rivâyet edilir:



"Sizler karnınızı aç tutunuz, fazla yemeyiniz. Ola ki kalbinizle Rabbinizi göresiniz."



Az yemekle ibâdete devam kolaylaşır; çok yiyen, ibâdetlere zor eğilir. Az yemeyi alışkanlık yapan, az mala da kanaat eder. Sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Hem kendisi, hem içinde yaşadığı sistem israftan, ekonomik ve itisadî zorluklardan, lüzumsuz harcamalardan kurtulur. Borç-harç içinde huzursuzca yaşama, yerini "azıcık aşım, ağrısız başım" anlayışına götürür. Müslümanın kazancı, daha çok yiyebileceği rahat bir yaşama biçimine müsâitse,bunu toplum için daha hayırlı yerlere sarfeder. Az yemenin kanaati doğurduğu, kanaatin de tükenmez bir hazine olduğu dinimizce beyan edilir. Peygamberimiz (s.a.s.) de: "İktisatlı yaşayan (israf ve lüzumsuz harcamalar yapmayıp tutumlu olan) fakir olmaz" buyurmuştur.



Çok yemek, ilim ve idrâki, zekâyı azaltır. Çok yiyen değil; koşudan önce rejim yapan bir at koşuyu kazanır. İnsanın, vücudundan ve ruhundan âzamî istifadesi için de az yemesi şarttır.



Hindistan millî kahramanı Mahatma Gandhi, kendisi müslüman olmadığı halde, aynen İslâm'da olduğu gibi sık sık oruç tutar, önemli bir karar öncesi veya duâ edeceği mühim bir durum olunca, orucu ihmal etmezdi. Orucun faydalarını, müslümanlar üzerinde gördüğünü başkalarına anlatırdı.



Çok yemekte çok yorgunluk ve çok zahmet vardır. Çok yemeğe yetecek kadar para kazanmakta, yemekleri hazırlamakta, hatta yiyip sonra da hazmedeceğim diye uğraşmakta çeşitli zahmet ve meşakkatler mevcuttur. Az yemekte ise bütün bu zahmetler de azalacak, insanoğlu daha yüce işler için fazlaca vakit ayırabilecek, vakitlerini ilimle, ibâdetle geçirebilecektir.



Mü'minler, Allah'a itaat ve ibâdet etmekten başka şeylere fazla önem vermezler. Bütün bu sayılanlar, oruç tutmada esas gaye değildir. Gâye, Allah'ın emirlerine sarılmaktır. Bütün bu sayılanlar, yeterince bilinirse, ibâdetler daha bir şevkle yapılmış olur. Bunlar mü'minlerin imanını arttıracak hikmetlerdir. Kâfirlerin de akıllarını kullanıp İslâm dinini seçmeleri, dünya ve âhiretlerini kurtarmaları için en güzel fırsatlardır. İslâm'da her ibâdet, dünyada bazı faydalar sağladığı için değil; Allah'a itaat ve ibâdet etmek ve O'nun emir ve yasaklarına uymak için, Allah'ın rızâsını kazanmak için yapılır. Böyle olunca, âhirette cennet müjdesi olduğu gibi, dünyada da birçok faydalar beraberce müslümanı kuşatır. Sadece oruçta değil, İslâm'ın her emir ve yasaklarına uymak, daha dünyada bile birçok tesbit edilen ve edilemeyen, sayılan ve sayılamayan faydalar sağlar. Bu dünyevî faydalar, âhiretteki büyük ödülün avanslarıdır. Allah, her emir ve yasağını bizim dünyadaki istifâdelerimiz için, aynı zamanda da bizi imtihan edip, kazananları cennetine koymak için hükmetmiştir. [22]