ONİKİ İMAM (İSNA AŞERİYE)

Şia mezheplerinden Caferiye veya İmamiye-i isna aşeriye mezhebine göre din ve dünya işlerini düzenleyen ve dini önder ve hüccet olarak kabul edilen on iki rehber. İlki Hz. Ali olan bu on iki imamı mezheplerinin temeli sayan Şiîlere verilen isim de "İsna Aşeriye"dir.



Şia içinde çok önemli bir yere sahip olan İmamiyenin çoğunluğu, Ca'fer-i Sâdık dahil olmak üzere ilk altı imam hakkında ittifak ettikleri halde, onun ölümünden sonra (148/765) imametin beş oğlundan hangisine geçtiği hususunda anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Büyük çoğunluk, Mûsa el-Kâzım'ı imam olarak kabul etmiştir. Fakat onun gerçekten ölüp ölmediği hususunda ihtilafa düşülmüş; ancak ekseriyet Musa el-Kâzım'ın öldüğüne inanmıştı. İşte bu son gruba "el-Kut'iyye" denmiş; imameti onun oğlu Ali er-Rızâ'ya ve ondan sonra gelen ve on iki imamı tamamlayan kişilere nisbet ettikleri için de kendilerine "İsna aşeriye" ismi verilmiştir. Bu inanca göre; imamet, Hz. Ali'den başlayarak onun oğullan Hz. Hasan ve daha sonra Hz. Hüseyin'e intikal eder. Hz. Hüseyin'den de kesintiye uğramaksızın babadan oğula geçerek oniki imamı tamamlar. Şia'nın çoğunluğunu teşkil eden ve sonraki devirlerde imamiye denilince akla gelen, bu İsnâ aşeriye'dir (Bekir Topaloğlu, Kelam ilmi, İstanbul 1981, s, 218).



Sonuncu imam, Muhammed el-Mehdî, beş altı yaşlarındayken babası vefat etmiştir. Şia inancında el-Mehdî, el-Muntazar, Sâhibu'z-Zaman, el-Hucce, el-Kâim gibi sıfatlarla da anılan bu on ikinci ve sonuncu imam Muhammed el-Mehdî, Şiilere göre, on yaşlarındayken Samarra'daki babasının evinde Serdab'a (yeraltı odası) girmiş ve bundan sonra geri dönmemiş, izi kaybolmuştur. Ancak o ölmemiş, bir gün geri dönüp Şia iktidarını temin edecek, yer yüzünden zulmü kaldıracak, adaleti getirecektir. Fakat, Şia dışındaki İslâm uleması, Muhammed el-Mehdi'nin 275/888 de vefat ettiğini benimserler. Bazı tarihçiler ise aslında Hasan el-Askerî'nin hiç evladı olmadığını, dolayısıyla son imamın yaşamadığını ileri sürmüşlerdir.



Şiilerin inancına göre on iki imamın asıl görevleri; Hz. Peygamberin misyonunu devam ettirmek, insanların dünya ve ahiret hayatlarım tanzim etmektir. Bu görevler, onlara göre, ayet ve hadislerin delâletiyle, Allah tarafından verilmiştir. Onun için imamlara kesin itaat etmek, onlardan yardım ve şefaat dilemek şarttır.



İmamiye inancına göre; bu imamlar Kur'an'dan, Kur'an da onlardandır. Onlar hüccettirler; her hüccet, yani imam kendisinden sonra gelecek olan imamı belirleyip tayin ettikten sonra dünyadan gitmiştir. İmam, müslümanların en bilgini, en üstünü en doğrusu ve ismet sahibi bir kişidir. Allah imamların isimlerini Peygambere bildirmiş, o da onları insanlara tanıtmıştır (Yaşar Kutluay; İslam ve Yahudi mezhepleri, Ankara 1965, s. 111). Hz. Muhammed hariç bütün peygamberlerden üstün kabul edilen imamların kendileri peygamber değildirler. On iki imam görüşüne sahip olan İsna Aşeriye, Fıkıhta altıncı imam olan Ca'fer-i Sâdık'a tâbi olduklarından, onlara "Ca'feriye" de denilmiştir. On altıncı yüzyılın başlarından yani Şâh İsmail Safevî'nin iktidara gelişinden beri (906/ 1500) İranın resmi mezhebi mahiyetinde olan anlayış İsna Aşeriye'dir (İrfan Abdülhamid, İslâmda İtikadi Mezhepler ve Akaid Esasları, (Çev. M. Saim Yeprem), İstanbul 1981, s. 37; Hüseyin Atay, Ehl'i-St)nnet ve Şia, Ankara 1983, s. 139).



On iki İmam mezhebi (İsna Aşeriye) nin temel görüşleri şöyle özetlenebilir:



a- İmametin ve her zaman bir imamın bulunmasının gerekliliği; İmamet, dinin bir rüknüdür, İslam'ın temelidir. Şia içinde bazı âlimler imameti ve adı geçen imamların imamlığını inkâr edenlerin İslam'dan çıkmadığını da savunmuşlardır (İrfan Abdülhamid, a.g.e., 38).



b- Nas ve tayin: Oniki İmam mezhebi Şiileri, Hz. Peygamberin Hz. Ali'yi halife tayin ettiğini kesin kabul ederler. Böylece imamlar Peygamber'den başlayıp devam eden bir silsiledir. Bu görüşlerini Hz. Peygamberin sözlerine dayandırırlar.



c- İmamların masum olması: İmamiye, imamların ancak Allah'a asî olmaktan masum olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. İmamlar büyük-küçük, kasten veya yanlışlıkla hiç bir şekilde hata işlemezler.



Bu husus imamın sözünün dinlenmesi, korkusunun kalplerden çıkmaması içindir.



d- İmamların on iki oluşu: On iki İmam mezhebine tabi olanlar, Hz. Peygamberden sonra imamların on iki tane olduğunda ittifak etmişlerdir (Hüseyin Atay, a.g.e., s, 137 vd.).



Necip TAYLAN