MEZÂLİM MAHKEMELERİ

İslam devletinde en üst yargı makamı kabul edilen mahkemeler. İslam devletinin adlî müesseselerinden biri olan mezâlim,daha adil bir toplum düzeni kurmak gayesiyle ortaya çıkmıştır.



Kelime olarak mazlıme, mazleme, kelimelerinin çoğul şekli olduğundan, şöyle tarif edilmektedir: "Zâlimleri korku ile yola getirmeye, çekişmeleri azametle, hakları inkardan vazgeçirmeye çalışmaktır" (el-Mâverdî, el-Ahkâmu's-Sultaniyye, Beyrut 1978, s. 77). Bu bakımdan mezalim önemli bir görev olup; "onun sayesinde zalime karşı mazluma adaleti sağlamak; haklıyı haksızdan ayırmak, güçlüye karşı zayıfı korumak, ülkede adalet esaslarına uyulmasını sağlamakla mümkün olur" şeklinde bir tarif yapılmıştır (Kalkaşandî, Subhu'l-Âşa, Beyrut 1987, VI, 204).



Günümüz hukuk anlayışına göre mezalim; istisnaî mahkeme, fevkalade mahkeme, istinaf mahkemesi, temyiz, danıştay, ağır ceza mahkemesi vs. karşılıklarında kullanılmaktadır. Bununla beraber bütün bu görüşler mezalimi tam ve gerçek yönü ile ifade etmekten uzaktır. Zira mezalim, yargı fonksiyonu dışında kalan çeşitli alanlarda da faaliyet gösterdiğinden sadece bir yargı kuruluşu değildir. Nitekim bu teşkilat idarî, dinî, malî vs. gibi görevleri yerine getirmiş olduğundan sırf yargı ile ilgilenen bir organ olarak düşünülemez.



Bu teşkilât, müslüman devletlerin merkez ve taşra teşkilatlarında yer alıp, hem siyâsi, hukukî ve iktisadî alanlarda; hem de idarî ve adlî yargı alanlarında, devletin yüksek memurlarının katıldığı bir kurul halinde görev yapan devlet organıdır.



Uzun tarihi bir geçmişe sahip olan mezâlimin İran ve hatta Cahiliye dönemine kadar uzandığı belirtilmektedir. Hz. Peygamber ve Hülefa-ı Raşidîn dönemlerinde çok rastlanan mezâlim, tam teşkilatlı bir müessese olarak Emevîler döneminde ortaya çıkmıştır. Hz. Ali'nin şehid edilmesinden sonra insanlar bozulduğundan, zulüm ve ahlaksızlık çoğaldı. Öğüt ve normal mahkemeler onları yola getiremez oldu. Bunun üzerine devlet başkanları, zalimlerden mazlumların hakkını almak ve adaleti sağlamak için mezalim görevini yürütmeye başladılar.



Emevîlerden, ilk defa mezâlim olaylarını doğrudan karara bağlamak üzere haftanın belli bir gününü bu işe tahsis eden, Halife Abdülmelik b. Mervan (65-86/685-705) olmuştur. O, kendisine getirilen bir davada zorlukla karşılaşınca, meseleyi Kadı Ebu İdris el-Evdî (veya el-Ezdî)'ye havale ederdi. Zira o, bu konularda Abdülmelikten daha tecrübeli olduğu ve durumu daha iyi bildiğinden, isabetli hükümler verirdi (el-Mâverdî, a.g.e., s.78).



Gerek vali, gerekse halk tarafından yapılan haksızlıklar çoğalınca, Halife Ömer b. Abdülaziz (99-101/717-719), amcası Abdülmelik'in uygulamasını daha da ileri götürerek kendisini bu işe adadı. Emevî hanedan üyelerinin zulümle aldıkları malları sahiplerine iade etti. Sünnete uygun hareket ederek adil bir şekilde mezâlim mahkemelerinin işlerine bakmaya başladı.



Abbâsiler devrinde, doğrudan halifeye arzedilmek suretiyle merkezî idareye akseden şikâyet ve ihtilaflar için bir "Divanul-mezâlim" vardı; ki, böylece devletin idarî, siyasî daire ve kademelerinde rastlanan adaletsizliklerin ve adlî hataların düzeltilmesi maksadıyla kurulmuştu.



Abbasilerin ilk hükümdarlarına göre mezâlim, devlet idaresinin temel özellik ve organlarından biridir.



Tarih kitaplarında, el-Mehdi'nin yürüttüğü mezalim mahkemelerinin birçok örneğine rastlanmaktadır. O, mezalim davalarını karara bağlamak için her zaman oturumlar tertiplerdi. Bu oturumlarda kadıları da yanında hazır bulundururdu. Mehdi'den sonra el-Hadi de selefinin yolunda yürüyerek mezalim oturumları düzenliyordu. Hatta bu oturumları üç gün arka arkaya düzenlemediği için halk arasında infiale sebep olmuştu. Harun Reşid de mezalim oturumları düzenliyordu. Yardımcı olarak da yanında veziri Yahya b. Halid el-Bermekî bulunurdu.



İslâm dünyasının doğusunda olduğu gibi, batı ucundaki Endülüs Emevî Devleti'nde de "Sahi bu Ahkâmil-Mezâlim" ünvanı ile anılan bir görevli ve bunun idare ettiği bir mezalim müessesesi vardı. Bu görevli, kamu ve devlet işlerine bakan memurlarına, idare adamlarına karşı serdedilen şikâyetlere bakar ve bunları hukukî bir hal tarzına başlardı. Hakimler tarafından verilen hükümler, durum ve işlenen fiile göre para cezası, kamçılama, hapis ve kısas şeklinde ortaya çıkardı.



Müslüman hükümdarlar, halk tarafından kendilerine ulaştırılan şikâyetleri dinleyip görmek, zorunda idiler. İster kendileri, isterse çocukları aleyhinde bile olsa, haksızlığı ortadan kaldırmaya çalışırlardı. İslâm tarihinde bu türden pek çok örnek vardır. Bu dönemlerde Halk belli günlerde şikâyetlerini ve uğradığı haksızlıkları hükümdara götürmeyi âdet haline getirmişti.



Tarihî seyri içinde gelişimine kısaca temas edilen ve uygulaması ile ilgili bir nebze bilgi verilen mezâlimin görevleri de şöyledir:



1. Halka karşı sert davranarak hak ve adalet yolundan sapan zalim idareciler hakkındaki şikâyetlerin incelenmesi.



2. Memurların, vergi ve diğer devlet mallarını tahsil ederken yaptıkları haksızlıkların giderilmesi.



3. Divan kâtiplerinin denetlenmesi. Bunlar, müslümanların malları hakkında kendilerine güvenilen kimselerdir.



4. Devletten maaş alanların maaşlarının gecikmesi veya eksik ödenmesiyle ilgili şikâyetlerin incelenmesi.



5. Yöneticilerin veya güçlü kimselerin gasb ettiği mallarla ilgili şikâyetlerin incelenmesi.



6. Umuma ait ve hususî vakıfların denetlenmesi. Vakıfların, vâkıfın şartlarına göre idare edilmesi gerekir.



7. Kadı mahkemelerinin verdiği kararların uygulanması. Bazen mahkemelerin verdiği kararı uygulamak zorlaşabilir. Böyle bir durumda kuvvetçe daha üstün olan mezalim mahkemeleri (fevkalade yetkili mahkemeler) hükmün gereği ne ise onu tam olarak uygularlar.



8. Muhtesiblerin ve özellikle maliye ile uğraşanların yerine getiremediği kararları uygulamak.



9. Cuma ve bayram namazları ile Hac ve cihad gibi açık ibâdetlerin yerine getirilmesini sağlamak.



Daha önce de kaydedildiği gibi mezalim mahkemelerinde sadece kadı değil, aynı zamanda bir kurul da hazır bulunurdu. Bu durum, mezalimin karakteristik yönlerinden biridir. Kurula başkanlık eden veya katılanların sayılarında devlet ve zamanlara göre az çok bir değişiklik olmuştur.



Mezalim mahkemelerinin oturumlarında her zaman aynı sayıda insanlar (üye) bulunmamakla birlikte, genellikle aşağıdaki şekilde bir sıra takib edilmektedir:



1. Hükümdar: Mezalim oturumlarını düzenlemek ve bunların başkanlığını yapmak, devlet başkanının en tabii hakkıdır. Hükümdarlar, bazen bu yetkilerini vezir veya başkalarına devredebilirler.



2. Vezir: Bilhassa tefviz vezirleri de devlet işlerini yürütmeye yetkili olduklarından mezalim oturumu düzenleyebilir.



3. Vali: Hükümdarların taşradaki temsilcileri sıfatı ile valiler, hükümdarın yetki vermesi halinde mezalim oturumu düzenleyebilir.



4. Sahibul-Mezalim: (Özel mezalim görevlileri).



5. Kadı: Müessesenin ilk dönemlerinden itibaren mezalim oturumlarında kadıların bulundurulmasına özel bir önem verilmiştir. Hemen hemen bütün mezalim oturumlarında kadılara rastlanmaktadır.



6. Hukukçular ve müftüler: Mezalim oturumlarına üye olarak katılanlar arasında yine müessesenin karakteristik unsurlarından sayılabilecek olan hukukçuları, müftüleri ve diğer alimleri görüyoruz.



7. Şuhûd: Başkanın verdiği kararın hukuka uygunluğunu tesbit eden ve aynı zamanda bilgilerine müracaat edilen kimselerdir.



8. Ordu temsilcileri: Özellikle Fatımî ve Memluklar devrinde oturumlara orduyu temsilen bazı üyelerin de katıldığı görülür.



9. Maliye temsilcileri: Maliyeyi temsilen mezalim oturumlarına katılanlar. Fatımî ve Memluk döneminde görülmektedir.



10. Muhtesib: Müslüman toplumlarda bazan muhtesibin mezâlim oturumlarında üye olarak bulunduğu görülmektedir.



11. Sahibu'ş-Şurta: Polis, bekçi vs. gibi yardımcıların da katıldığı olmaktadır.



Ziya KAZICI