Amr İbnu Ümmi Mektum

Ayet-i kerimenin bu muhtevayı kazanmasına sebep olan Amr, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Bilal (radıyallahu anh)'den sonra ikinci müezzinidir. İsminde ihtilâf edilmiş, Abdullah da denmiştir. Yukarıdaki rivayetten de anlaşılacağı üzere gayret-i diniyesi fazla bir zattır. Abese sûresinin nüzûlüne de bu zât vesile olmuştur. Şöyle ki: Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kureyş'in ileri gelenlerinden bir grubla belki İslâm'a gelirler de dinin âvamca daha kolay benimsenmesine yardımcı olurlar ümidiyle sohbet ederken, Amr İbnu Ümmi Mektum, önünde kendisini yeden birinin refakatında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a yaklaşarak:



"Ey Allah'ın Resulü, bana Kur'ân okut, Allah'ın sana öğrettiğinden bana da öğret" diye müracaatta bulunur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu zamansız müracaattan memnun kalmaz ve (Rebî'a'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe, Ebu Cehl, henüz imanla müşerref olmamış bulunan Abbâs İbnu Abdilmuttalib, Umeyye İbnu Halef, Velid İbnu Muğire gibi Kureyş reisleriyle olan sohbetinin kesilmemesi için) İbnu Ümmi Mektûm'a iltifat buyurmaz. Berikisi arzusunu tekrar tekrar ifâde edince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dediğimiz gibi reislerden bazılarını İslâm'a  kazandırmak arzusunun şiddetiyle yüzünü ekşiterek berikilerle sohbete devam eder. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu davranışından Cenâb-ı Hakk memnun kalmaz ve Habib-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)'ini Abese suresiyle itâb buyurur: "Yanına kör bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü asıp çevirdi. Ey Muhammed! Ne bilirsin, belki de o arınacak, yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti. Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun. Arınmak istememesinden sana ne? Sen Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun" (Abese: 80/1-10).



Bu vahyden sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz her ne zaman Amr İbnu Ümmi Mektum'la  karşılaşsa: "Rabbimin bana itab etmesine sebep olan sevgili dostum merhaba!" diyerek selam verirdi.



Amr'ın annesi Ümmi Mektum'un adı Atike bintu Abdillah el-Mahzumiyye'dir. Babası Kays Ümmehâtu'l-Mü'minin'den olan Haticetu'l-Kübrâ validemizin dayısıdır.



İbnu Ümmmi Mektûm'un Medine'ye ilk  hicret edenlerden olduğu,  Dâru'l-Kurrâ'da misafir edildiği rivayetlerde belirtilir. Bedir savaşından az sonra hicret ettiği de söylenmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'den ayrıldıkça, yerine onu bırakırdı. Tam on üç kere bu vazifeyi deruhte etmiştir. Kadisiye gazvesine sancaktar olarak katılıp orada şehid olduğu belirtilir. Ancak, bazı rivayetler Kadisiye'den döndükten sonra Medine'de vefat ettiğini söyler. Radıyallahu anh.[700]



Bu arada Hâriciler, bütün yaşanan fitnelerin arkasında Muâviye, Amr ve Ali'nin olduğunu iddia ettiler. Üçünün de öldürülmesine karar verdiler. Hz. Ali şehit edildi. Muâviye yaralanarak kurtuldu. Amr da suikast günü rahatsızlanarak mescide gidememiş, onun yerine namazı kıldıran Harice şehit olmuştu. Muâviye, Amr'a şahitler önünde bir yazı imzalatarak, daima itaat etmesi şartıyla Mısır'a vali yaptı. Mısır'da bir müddet valilik yapan Amr, hicretin kırk üç veya başka bir görüşe göre ellibirinci yılında hastalandı ve ölüm döşeğine düştü. Yaptıklarına çok pişmanlık duydu. Abdullah İbn Abbas onu ziyaret ettiğinde hâlini sormuş ve o da "Ne sorarsın İbn Abbas, dünyayı az âbâd edip, dini çok harâp ettik" demiştir. İbn Şemmase de ölüm döşeğinde onu ziyaret edip ona Cennet'le müjdelendiğini hatırlattığında şöyle demiştir: "En büyük devlet ve tesellim Lâ ilâhe illallah Muhammedu'r Rasulullah'tır. Ben İslâm'dan önce büyük hatalar ve günahlar işledim. Eğer müslüman olup Rasul-u Ekrem'in affına mazhar olmasaydım mutlak Cehennemlik olacaktım. Allah'a binlerce hamdolsun, müslüman olma şerefine kavuştum. Rasul-u Ekrem (s.a.s.)'e bey'atla dünya ve ahiretimi kazandım, Rasul-u Ekrem bana 'Benden ne istiyorsun?' diye sorduğu zaman, 'Geçmiş hatalarımın affını rica ediyorum' dedim. "İslâm geçmiş günahlarından sorumlu tutmaz" buyurmuşlardı. Yalnız içimde bir ukde vardır ki, o da Rasul-u Ekrem bana fazla muhabbet göstermediydi." Amr, Hz. Ali'ye karşı yaptıklarına pişman olarak öldü (43/663). Mukattam mezarlığına gömüldü. Abdullah ve Muhammed adlarında iki oğlu vardı.



Amr ibn el-Âs hareketli bir karakterdeydi. Askerdi ve ömrü savaş alanlarında geçti. İlimle ilgisi yoktu, daha çok siyasî olayların içinde yoğrulmuştu. Amr, Rasulullah'tan otuz dokuz hadis rivayet etti. Bunlardan üçü müttefekun aleyhtir. Bazı meselelerde garip kıyaslarda bulundu. Meselâ gusûl abdesti almadan teyemmüm ederek namaz kılınmasına dair Zatu's-Selâsil seriyyesinde bir fetva vermiş, bunu Rasulullah'a anlattığında Rasulullah bu ictihadı işitince gülmüştü. Orta boylu, şişman, siyah sakallıydı. Doksanüç yıl yaşadı.[700]