Kur'ân-ı Kerim, Kafirleri ve Küfrü Nasıl Anlatıyor:

Yalnızca “küfür” sözcüğü Kur'ân-ı Kerim'in yirmibeş yerinde geç­mek­tedir. Güçlükle sayılabilecek kadar da bu masdarın türevleri çeşitli anlatım­lar içerisinde Kur'ân'ın başından sonuna kadar serpilmiş bu­lun­maktadır. Dolayısıyla Kur'ân-ı Kerim, “küfür” ve “kâfir” ler hak­kında çok yönlü bil­giler ortaya koymuş, küfrün ne kadar ağır bir suç ol­duğunu, kafirlerin ne büyük bir saplantı içinde bulunduklarını, ne mantıksızlıklar içinde bocaladıklarını, bozuk psikolojik durumlarını ve ne korkunç ceza­lara çarptırıla­caklarını haber vermiştir.



İşte bu mesajlardan bazı örnekler:



“Kâfirler var ya, onları uyarsan da uyarmasan da iman etmezler.” (Bakara: 2/6)



“Allah (size gerçekleri anlatmak için) bir sineği, hatta ondan öte (önemsiz) olanı bile  örnek göstermekten utanç duymaz. İman edenler bu­nun hak olduğunu bilirler; kâfirlere gelince alay ederek): "Allah bu­nunla ne demek istiyor (!) " derler.” (Bakara: 2/26)



“Gerçek şu ki, (Allah'ı, peygamber'i, Kur'ân'ı) inkâr edip kâfir ola­rak ölenlerin üzerinde Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti vardır.” (Bakara: 2/161)



“Kâfirler güdülen hayvanlara benzerler. Çobanın çağırıp bağırmala­rın­dan başka bir şey anlamazlar. Sağır, dilsiz ve kördürler.” (Bakara: 2/171)



“(...) Allah'ın âyetlerini inkâr edenler var ya, onlar için şedid bir iş­kence vardır.(...)” (Al-i İmran: 3/4)



“Kâfirler var ya, onlara ne servetleri, ne de çocukları asla yaramaya­cak­tır.” (Al-i İmran: 3/116)



“Kâfirler var ya onlar, verdiğimiz fırsatların, kendileri için hayırlı ol­du­ğunu sanmasınlar, bilakis bu fırsatları daha da suçları artsın diye veri­yoruz. Hem sonra onları aşağılık yapacak işkenceler de vardır.” (Al-i İmran: 3/178)



“Kâfirler (cehennemde) işkence görünce, "Keşke önceden müslü­man olsalardı" dileğinde bulunacaklardır.” [150]



Küfür, Allah Teâlâ'yı neden en çok gücendiren bir suçtur? Bunu, el­bet­teki küfrün inkarcı bir suç olmasında aramak gerekir. Çünkü başka bir de­yimle küfür, en büyük nankörlük demektir. Allah'ı inkâr etme cüre­tini gösteren insan (ki bunlar son derece azdır,) bir anlamda yara­tılmış olma nime­tini inkâr edendir. Çünkü yaratılmış olmak (hele in­san olarak yaratılmış olmak), Allah Teâlâ'nın hem en yüce eseri, hem de doğrudan muhatabı olmak bakımından son derece büyük bir şeref ve nimettir. Bununla birlikte Allah'a inanmak ve O'nun elçilerine, O'nun mesajla­rına iman etmek de ayrıca ölçüye sığmayan başka bir nimettir. Bu ikinci nimeti inkâr etme mut­suzluğuna düşen insan diğer bütün nimetleri de otomatik olarak inkâr et­miş sayılır ki küfrün en bü­yük suç olmasını bu­rada aramak lazımdır. Dolayısıyla kâfir insan, başka bir kimsenin de iyili­ğine karşılık gerçek anlamda memnun olmak  ve teşekkür etmek gibi bir ruh asaletine ve içten ge­len bir kadirşinaslık duygusuna asla sahip değil­dir. Nitekim kâfir insanın, işte bu doyum­suzluğundan, bu bozuk psikolo­jisinden sebeptir ki gerek dünya gene­linde, gerekse lokal çapta meydana gelen savaşların, isyanların, sosyal patlamaların ve her türlü fitne ve anarşinin arka planında daima, Allah'a gerçek anlamda inanmayanların parmağı vardır. Bunların teh­like­leri fanatik dindarların tehlikesinden kat kat fazladır. Çünkü insan ve tabiat sevgisinin, barışseverliğin, hakperest­liğin ve adalet duygusu­nun temel kaynağı (kâinât ve varlığın en büyük gerçeği olan) Allah (cc)'a inanmaktır. Bu inanca temelde sahip olmayan­lar ya da kaderin bir cilvesi olarak bu ko­nuda yeterli eğitim alamamış in­sanlar, ne kadar okumuş olurlarsa olsunlar, ne kadar uygar bir görünüm içinde bulu­nurlarsa bulunsunlar ruh derinlik­lerinde ve bilinçlerinin al­tında ina­nan insanlara karşı korkunç bir kin ve düşmanlık duygusu ya­tar.



Onun içindir ki bir müslümanın, (öz oğlu bile olsa) kafire güveni yok­tur ve olmamalıdır da. Nitekim halk arasında “Domuzdan post, kâ­firden dost olmaz.” ifadesi bu gerçeği anlatmaktadır. [151]