1) Fuzûlî Konuşma:

Ömer bin Abdülaziz bazı arkadaşlarına şöyle yazmıştır: “Muhakkak ölümü çok anan, dünya hayatında aza kanaat eder. Sözlerinin de amelleri kapsamında olduğunu bilen, az konuşmaya başlar ve sadece faydası olan sözler söyler.” Asr-ı saâdet insanı, fuzûlî sözleri çirkin görürlerdi. Onlar, Aziz ve Celil olan Allah’ın Kitabını okuma, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma veya maîşetle ilgili gerekli bir konuşmanın dışındaki (hayır sözün hâricindeki) konuşmaları fuzûlî konuşmalardan sayarlardı. Mü’min, kirâmen kâtibîn meleklerinin kendisini devamlı gözetlediğinin farkında olmalı, her söylediğinin kasete alındığını, her yaptığının kameraya çekildiğini unutmamalıdır.



Zamâne gençlerinin çoğu, hatta dâvâ adamı olanları bile, bu konuda kaybetmekteler. Nice gençler, konu üzerinde düşünmüyorlar bile. O nedenle de bugün pek çok dindarda, dâvetçide ve ilim talebesinde görülen üslûpsuzluk, yerinde söz söyleyememe, geyik muhabbeti, ciddiyetle somurtkanlığı karıştırma, samimiyetle sululuğun arasındaki dengeyi bulamama gibi özellikleri yaygınlaşmaktadır. Ayrıca bütün bunlar, gıybet etme, yalan söyleme gibi günahlarla birlikte işlenmektedir. Mü’min için i’tikâf, Allah’ı anmaya ve zarûrî ve hayırlı konuşmanın dışında ağızdan çıkan her ses için nefis muhâsebesi yapmaya bir fırsat ve vesiledir. İ’tikâftaki mü’min, kendini böylesi bir ortama alıştırmalı, i’tikâfına zarar verecek kişilerle ilişkisini ve onlarla gereksiz konuşmalarını (iyi niyet ve edebe riâyet kasdıyla) kesebilmelidir.


İ'TİKÂF
i1 harfi