2) Namaz:

İnsan, kendi namazını ne denli önemsediğini ve hangi ruh hâletiyle namaz kıldığını değerlendirmelidir. Eğer bu hususta kendindeki eksiklikleri tesbit etmişse, işte i’tikâf, namazlarının edâsında yüksek mertebelere ulaşmak için bir fırsat olarak onu beklemektedir. Bir mü’min, Allah Teâlâ’nın râzı olmayacağı dünyalık işler yapmaktan korkmalı, bunun için günlük hayatında namazdaymışçasına davranmalı, unutma hali hâriç, abes şeylerle meşgul olmamalı, Hak’tan uzaklaştıracak hususlara veya lüzumsuz hiçbir şeye iltifat etmemelidir. Bunlar da en doğal şekilde i’tikâfta kazanılır ve sonraki hayatta devam ettirilebilir alışkanlık ve ahlâk haline getirilebilir.



Mü’minin, ulaşmak için gayret sarfetmesi gereken bir başka seviye de, nefis ve şeytanla mücâhede gayretleridir. Bu mücâhede sâyesinde namazda gönül huzuru, huşû ve haşyet duygularını kazanması mümkün olur. Böylece i’tikâfa giren mü’min pek çok dünyevî meşgûliyetle ilgisini kesmek sûretiyle, başka insanların tatmadığı lezzetleri tatmış, ulaşamadıkları derecelere ulaşma fırsatını yakalamış olur.



İ’tikâfla mümkün olan Allah’a yakınlaşma vesilelerinin en önemlisi/şereflisi, özellikle de Ramazan ayında geceyi ibâdetle, teheccüdle ihyâ etmektir. Doğrusu bu da insanlardan çoğunun ihmal ettiği, gâfil olduğu büyük bir imkândır. Yine bu sâyede fecr ve işrak vakitlerinde edâ edilen sünnetlere (İşrak, duhâ, evvâbin namazlarına), mutlak ve mukayyet nâfilelere dikkat edilebilir. Böylece mü’min, çok çeşitli ibâdetleri edâ etmiş ve diğer günlerde yapamadığı bu ibâdetler konusunda bir alışkanlık kazanmış olur.  



Ramazan gecelerinin i’tikâftaki insana verdiği önemli bir imkân da, Allah’ın Kitabı ile olan birlikteliği uzun tutabilmektir. Geceyi ihyâ edenlerin duyduğu haz, aldığı lezzet, eğlenen insanların eğlencelerinden aldığı lezzetten daha fazladır. Geceler olmasaydı, Kur’an’ın “gece neşesi” (73/Müzzemmil, 6) dediği geceyi teheccüd ve Kur’an okumayla ihyâ olmasaydı, hayat bu kadar güzel olmazdı.


İ'TİKÂF
i1 harfi