İSTİARE

Aradaki benzerlik ilişkisinden dolayı, bir ibarenin dilde kullanıldığı hakiki mananın dışında başka bir anlam için kullanılması. Hakiki anlam ile mecâzî anlam arasında mutlaka bir benzerlik ilişkisinin bulunması gerekir. Amaç, anlama daha çok kuvvet ve açıklık kazandırmaktır. İstiare, lügavî mecâz kısmına girer.



Mesela Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: "Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi" (ed-Duhân, 44/29). Burada, Hz. Musa'yı dinlemeyen ve Firavn'a boyun eğerek ona uyan İsrailoğullarının Kızıldeniz'de boğulmalarına gökte ve yerde kimsenin üzülmediği beliğ bir şekilde anlatılmaktadır. Bilindiği gibi, gözyaşı dökerek ağlayan insandır. Burada gök ve yer insana benzetilmiş, kendisine benzetilen; insan hazfedilmiş, benzetilen gök ve yer zikredilmiştir. Onun özelliklerden olan ve karine teşkil eden ağlama belirtilmiştir. Ortak benzerlik üzülmedir. Zaten istiare, temelde, ana unsurlarından biri mahzuf olan bir teşbih (benzetme)dir.



Her istiarede mutlaka şu unsurların bulunması gerekir:



a- Müstear minh (kendisine benzetilen). Yukarıdaki misalde insan;



b- Müstear leh (benzetilen). Yukarıdaki misalde gök ve yer;



c- Müstear (nakledilen ibare). Yukarıdaki misalde ağlama, ibaresi.



İstiare, teşbihin unsurlarından zikredilen unsura göre tasrihiyye ve mekniyye kısımlarına ayrılır. Yukarıdaki misâlde benzetilen zikredildiği için istiare mekniyye'dir. Yani kendisine benzetilen mahzuftur.



Kullanılan kelimenin camid bir isim yahut bir fiil veya türemiş bir isim oluşuna göre istiare asliyye ve tebeiyye kısımlarına ayrılır. Yukarıdaki misalde kullanılan kelime fiil olduğundan istiare tebeiyye'dir.



Müstear leh (benzetilen)in akıl ve duyularla kavranan ve hissedilen hakiki bir şey olup olmamasına göre de istiare; tahkikiyye ve tahyiliyye kısımlarına ayrılır. Yukarıdaki misâlde benzetilen, akıl ve duyularla kavranan ve hissedilen bir varlık olduğu için istiare tahkikiyye'dir. Ama "Ölüm pençelerini sapladığında artık hiçbir dua fayda vermez" misâlinde istiare tahyiliye'dir. Çünkü ölüm arslana benzetilmiş olup ölümün pençelerinin hakikatte bulunması mümkün değildir. Varlığı ancak hayal edilir.



Benzetilen ve kendisine benzetilenin özelliklerinden birinin birlikte zikredilmiş olup olmamasına göre de istiare muraşşaha, mücerrede ve mutlaka kısımlarına ayrılır. Meselâ; "Onlar hidâyet yerine sapıklığı satın aldılar da alışverişleri kâr getirmedi" (el-Bakara, 21/16) misâlinde kendisine benzetilenin özelliklerinden olan "Alış-verişleri kâr getirmedi" ibaresi zikredildiği için istiare muraşşaha'dır. Burada sapıklığın tercih edilmesi, kâr getirmeyen alışverişe benzetilmiştir.



"Kalemi, mürekkep şişesinden içtiği ve kağıt üzerinde şarkı söylediği zaman en meşhur yazarlardan olur" misalinde de insana benzetilen kalemin özellikleri zikredildiği için istiare mücerrede'dir. Çünkü mürekkep şişesinden mürekkep içmek ve kağıt üzerinde bulunmak kalemin özelliklerindendir.



"Gök ve yer onlar için gözyaşı dökmedi" misalinde de benzetilen ve kendisine benzetilenin özellikleri zikredilmediği için istiare mutlaka'dır.



Ayrıca deyim gibi ibarelerde bulunan ve bir karine ile gerçek anlamda kullanılmadığı bilinen ibarelerdeki istiareye de temsili istiare denir. Burada da ilişkinin mutlaka benzerlik olması gerekir. Meselâ şiirden anlamayan için "Ağzı hasta olan kişi tatlı suyu acı hisseder" ve suçluluk taşıyan kişi için "yarası olan gocunur" deyimlerinin kullanılması gibi. Bunun dışında istiarenin tali derecede başka çeşitleri de vardır.



İbrahim SARMIŞ