Deccâlın Özellikleri:
Hadislerde geniş bir şekilde Deccâlın özelliklerinden ve yapacağı işlerden bahsedilir. Buna göre Deccal bir insandır ve olağanüstü yetenekleri vardır. Rüzgâr gibi hızlıdır. Yağmur yağdırıp, bitkileri yeşertebilecek. Yanında su ve ateş bulunacak. Fakat gerçekte onun suyu ateş, ateşi de sudur. Bir gözü kördür ve patlamış üzüm gibidir. Alnında kâfir yazılıdır. Genç bir kimsedir, esmer ve parlak tenlidir. Kısa boylu olmasına rağmen heybetlidir.
Âhir zamanda doğudan gelecek ve müslümanların oturduğu şehirlerin birinde ortaya çıkacak. Bir çok yeri dolaşacak ama Mekke, Medine ve Mescid-i Aksâya giremeyecek. Önce peygamberlik sonra ilâhlık davasına kalkışacak, karşı gelenleri cehennem adını verdiği yere atacak. Ama aslında onun cehennemi cennet gibi, cenneti ise cehennem gibidir. Bir rivâyete göre Hz. İsa tarafından Şam yakınlarında öldürülecektir (Müslim, Fiten 20, hadis no: 2932-2937, 4/2247; Buhârî, Fiten 26-27, 9/74-76).
Bütün peygamberlerin ümmetlerini Deccâl fitnesine karşı uyardıklarını, Peygamberimiz in de dualarında sık sık Deccâl fitnesinden Allaha sığındığını bildiren hadisler bulunmaktadır. Rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Hiç bir peygamber yoktur ki, ümmetini yalancı köre (Deccâla) karşı uyarmamış olsun. Dikkat edin o kördür İki kaşının arasında kâfir yazılıdır. (Müslim, Fiten 20, hadis no: 2933, 4/2248; Tirmizî, Fiten 62, hadis no: 2245, 4/516; Buhârî, nak. İbn Kesir, el-Mesîhud-Deccâl 42; S. Havva, H. İslâm Akaidi, 9/366)
Hadislerden anlaşıldığına göre Deccâl bir insandır. Çıkacak yeri ve zamanı tâm net değildir. Hatta bir rivâyete göre otuz kadar Deccâl çıkacaktır (Müslim, Fiten 18, hadis no: 2923, 4/2240; Buhâri, Fiten 25, 9/74). Bazı rivâyetlerde ise yetmiş kadar Deccâl çıkacağı ifade edilir. (Bkz. İbn Kesir, el-Mesîhud-Deccâl, s. 35).
Deccâl hakkında rivâyet edilen hadislerdeki çelişkiler bu konuda İslâm âlimlerinin farklı yorumlar yapmasına sebep olmuştur. Kimilerine göre bu çelişkiler, giderilebilecek şeylerdir. Onlara göre Deccâl ahir zamanda ortaya çıkacaktır. Kimileri birden çok Deccâlın çıkacağını, Hz. Ali zamanında ortaya çıkan bir kimsenin ilk Deccâllardan olduğunu, Firavun ve Nemrut gibi inkârcıların ve onlara benzeyenlerin Deccâl olabileceğini, onun muhtemelen Doğudan çıkacağını, onun yanındaki bir günün kırk gün olması; onunla geçecek günlerin zor olması anlamına geldiğini ileri sürdüler. Kimileri Deccâlın göstereceği olağanüstü olayların bir aldatmaca olduğunu, Deccâlın şer ve bozgunculuğun, hurâfe, yalancılık ve kötülüklerin sembolü olduğunu söylemişlerdir. Kimileri de Deccâlı, insanlığa zararlı inkârcı akımlarla yorumlamışlardır. Kimilerine göre de Deccâl, küfrü ve inkârı yayan herkestir.
Bazı araştırmacılara göre Deccâlla ilgili rivâyetlerin çoğu zayıf ve birbiriyle çelişkili, hatta Peygamberimizin söylemesine imkân olmayan gerçek dışı rivâyetlerdir. Bir çoğu âhad haber (tek kanalla gelen rivâyet) olduğu için akaidde delil olamazlar. Dolaysıyla Deccâl bir akaid konusu değildir (Y. K. Çağdaş Tefsiri, 8/88-90). Ancak, bütün Akaid kitaplarında Deccâlın çıkmasının hak olduğu yer almakta, bu konudaki rivâyetler bir yekûn tutmaktadır. (Hâfız İbn Kesir, Deccâlla ilgili 185 rivâyeti el-Bidâye ven-Nihâye isimli eserinde bir araya toplamış ve hepsini ayrı ayrı değerlendirmiştir. Eşref b. Abdulmaksûd b. Abdurrahim de bu rivâyetleri el-Mesîhud-Deccâl adıyla Mısırda ayrı bir kitap olarak yayınladı. Deccâlla ilgili rivâyetler için ayrıca bkz. S. Havva, H. İslâm Akaidi, 9/345-415)
Deccâl hakkındaki rivâyetlerden anlaşılması gereken önemli bir nokta şurasıdır: Deccâl, yeryüzünde inkârcılığı yaymaya çalışan, kutsal değerlerle savaşan, şer işleri yürüten kişi ve onların yürüttükleri çalışmalardır. Bu çalışmaların her devirde değişik temsilcileri olmuştur. Deccal, olağanüstü bir kişilik olmaktan çok, her devirde şer olan şeyleri temsil eden bir tiptir. Böyle bir tipin olması hem akıl yönünden mümkündür, hem de müslümanlar için bir imtihan sebebidir. Müminler, kendilerini şerre çağıran, İslâm dışı şeyleri İslâmî kılıfla sunmaya çalışan bozguncu kimseleri tanımak ve onların kurduğu düzenlere karşı uyanık olmak zorundadırlar. Deccâl tipli kişi ve kuruluşların sunacağı su ve ateşe dikkat etmek gerekir. Zaten müminler Deccâlı ve onun zararlı faaliyetlerini iman ferâsetiyle bilirler, Deccâl tiplileri iyi tanırlar ve onlarla mücadele ederler.
Türkiyede yakın tarihte ve günümüzde İslâmî değerlere karşı mücadele veren, İslâmî hükümleri yürürlükten kaldırmış güç ve iktidar sahiplerine halkın Deccâl demesi oldukça anlamlıdır. Şurası bir gerçektir ki, tarih boyunca ve günümüzde Hakka karşı çıkanlar olmuştur ve olacaktır. Hakka karşı çıkanlar da her zaman fesadı yayan, şer işleri artıran, zulme sebep olan tiplerdir.
Birtakım hile ve oyunlarla halkı etkileyip kolaylıkla kandıran Deccallar her dönemde bulunduğu gibi, günümüzde de mevcuttur. İşte bunlar Deccal tiplerdir. Bunlar, halkın karşısına hiç bir zaman asıl yüzleriyle çıkmazlar. Halka yalan vaadlerde bulunurlar, onlara mutluluk sözü verirler ama mutsuzluğu getirirler. İnsanlara su sunduklarını iddia ederler ama, sundukları ateşten başka bir şey değildir. Onlar Allahın hidâyetini kötü gösterirler, halbuki ilâhî dâvet su gibi insanlara hayat kaynağı olmaktadır. Kendilerinde olağanüstü marifetler olduğuna kitleleri inandırırlar. Çünkü onların nefislerine hitap ederler, gerekirse onları çeşitli yöntemlerle ikna ederler. İknâ olmayanları ise sindirirler. Ancak onların olağanüstü marifetleri yoktur. Usta göz boyayıcı (sihirbaz gibi) oldukları için akı kara, karayı ak gösterirler ve kitleler de onlara rahatlıkla kanarlar.
Günümüzdeki maddeci, çıkarcı, nefislere hitap eden, bencil ve dalâlet olan dünya görüşü ve düzenleri insanlara dayatanları, kendilerini üstün, başkalarını geri ve gerici sayanları, kitleleri çeşitli hile, felsefe ve bilimsel yalanlarla güden ve sömürenleri, bütün güçlerini Allahın dâvetine mücadele için kullananları, insanları fikren iğdiş edip kendi sistemlerinin kulu ve kölesi yapanları Deccallar sınıfına koymak yanlış olmaz.
Hadislerde yer alan çelişkili rivâyetler, âdeta masal havasına büründürülerek anlatılanlar; ya zayıf rivâyetler, ya râvilerin yanılarak yaptıkları ilâveler, ya da kendi görüşleri olabilir. Bu nedenle bu konuda dikkatli olup, her rivâyeti bir akaid konusu olarak almamak gerekir.
Deccâl kavramı, olabir ki, bâtılın ve küfrün azılı önderlerini (imamlarını) bir nitelemedir, onların kötülüklerine ve insanları kandırma konusundaki hilelerine, onların sapıklıklarına bir dikkat çekmedir. Müslümanları bu gibi kötü kişilere ve kötülük odaklarına karşı uyanık olmaya, yeri ve zamanı gelince de onlarla mücadele etmeye bir çağrıdır.
Bütün Deccâl işlerinden ve Deccâl tipli kimselerin şerrinden Allaha sığınırız. (33)
Hz. İsa, ruha önem verilmeyen bir topluma rûhî özellikleri yeniden ihyâ etme yönüyle çeşitli mûcizelerle geldi: Ölüleri diriltme, hastaları iyileştirme, körlerin gözlerini açma, dilsizi konuşturma gibi. İşte günümüz toplumunda da bu rûhî özellikleri ihyâ eden İsa nefesli insanlara ihtiyaç var. Böylece yahûdilerin katı kapitalist etkileriyle ruhları, rûhî özellikleri bombardıman edilen insanların ölümcül kalpleri ve ruhları dirilsin, ruh maddenin önüne çıksın, böylece tatmin olsun. Hasta kalpler ve ruh hastalıkları iyileşsin. Hakkı göremeyen gözler açılsın, basîret ve ferâset sahibi olan insanlar eşyaya Allahın nuruyla bakabilsin. Sadece görünenleri değil; perdenin arkasındakileri de görebilsin. Hakka kilitli dilleri açılsın, bülbül gibi şakısın. Bunların yerine gelmesi için Hz. İsanın gökten inmesini beklemeye lüzum yok. Hz. İsanın nefesine, Hz. Mûsânın asasına, Hz. Muhammedin Haktan getirdiği mesaja mirasçı sensin. Kurtuluş istiyorsan kurtarıcı beklemekten vazgeç; vazifeni yap. Hem sen kurtul, hem toplum kurtulsun ey İsa nefesli müslüman! (34)
İsa veya Mehdi bekleyerek kendi üzerine farz olan görevleri, kurtarıcılara havâle edip ertelemek, Allah erine yakışmaz. Biz, İslâmı yaşayıp çevremize hâkim kılmaya çalışalım. Gerisi bizi fazla ilgilendirmemelidir. Allah da zaten bizi bazılarını beklemeye çağırmıyor. Her şuurlu müslümanın hidâyete götüren, hidâyet veren anlamında en büyük mehdî olan Kurana uyması kurtuluş için yeterlidir. Her tebliğcinin de, mânen ölmüş canlı cenaze durumundakilere İsa nefesiyle hayat vermeye gayret etmesi gerekmektedir. Kurtarıcı beklemeyi bırakıp kendimiz kurtarıcı olmaya çalışmalı, böylelikle hiç değilse kendimizi kurtarmanın yolunu bulmalıyız. O zaman Deccallar da bize zarar veremeyecektir: Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidâyette/doğru yolda olduğunuz müddetçe dalâlette olanlar (sapıklar) size zarar veremez. (5/Mâide, 105)
Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, c. 1, s. 544
Beşir İslâmoğlu, İslâmî Hareketin Tarihî Seyri, s. 81-82
Hz. İsanın hayatı ile ilgili geniş bilgi için bkz. Abdullah Aydemir, Peygamberler, s. 235-265
S. Ateş, Kuran Ansiklopedisi, c. 10, s. 203-205
Abdullah Aydemir, a.g.e. s. 247
Halûk Nurbaki, Kurandan Âyetler ve İlmî Gerçekler, s. 332
A. Tatlı, M. Dikmen, (İ. Arıcıoğlu) Merak Ettiklerimiz, s. 48-50
Abdullah Aydemir, Peygamberler, s. 254
Seyyid Kutub, Fî Zılâlil-Kuran, c. 1, s. 297
Mevdûdî, Tefhîmul-Kuran, c. 1, s. 380
Muhammed Esed, İslâm Mesajı, c. 1, s. 177
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Eser Y. c. 2, s. 1112-1114
M. Reşid Rızâ, Tefsîrul Kurânil-Hakîm, c. 3, s. 317
Buhârî, Büyû 102, Mezâlim 31, Enbiyâ 49; Müslim, İman 242, hd. no: 155; Ebû Dâvud, Melâhim 14, hd. no: 4324; Tirmizî, Fiten 54, hd. no: 2234; Ahmed bin Hanbel, II/240, 294, 538; Tecrîd-i Sarih Terc. c.6, s. 532
Müslim, İman 247; Küt. Sitte, 14/274
S. Buhârî Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 182
Müslim, Hacc 216, hd. no: 1252; Küt. Sitte Terc. c. 13, s. 152, Buhârî Tecrîd-i Sarih Terc. c.2, s. 431
Ebû Dâvud, Melâhim, bâbu Emârâtis-Sâah
Ebû Dâvud, Melâhim 14; İbn Mâce, Fiten 33
Buhârî, Mezâlim 31; İbn Mâce, Fiten 33
Hindî, Kenzul-Ummâl, 14/336
Müslim, Kitab 52, bab 9, hadis 34
Tirmizî, Fiten 62
Müslim, Kitab 52, bab 20, hadis 110
Ahmed bin Hanbel, II/298-299
S. Ateş, Kuran Ansiklopedisi, c. 10, s. 216-218
Bkz. Mahmut Şeltut, İsanın Refi; S. Ateş, Y. K. Ç. Tefsiri, II/396-410; A. Hatîb, Mesîh fil-Kuran, s. 532
Geniş bilgi için bkz. Zeki Sarıtoprak, İslâma ve Diğer Dinlere Göre Deccâl, s. 25-48
S. Ateş, Kuran Ans. s.222
Ahmet Keleş, Hadislerin Kurana Arzı, s. 220-223
Mahmut Şeltut, Hz. İsanın Refi Hakkında, Haksöz, sayı 20 (Kasım 92)
Hüseyin K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s. 390-392
A.g.e. s. 136 vd.
Ahmed Kalkan, Sanat Bilinci, s. 54
Hz. İSA (a.s)
Kur'an-ı Kerîm'de adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Hz. İsa (a.s) batılı tarihçilere göre miladi yıldan dört veya beş sene kadar önce doğmuştur.
Yine batılı tarihçilere göre Hz. İsa (a.s) Romalıların elinde bulunan Yahudiye'de Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde otuz yaşlarına doğru peygamberliğini insanlara bildirdi. Önce Celile'de sonra Kudüs'te insanları hak dine davet etti. Yahudilerin dinini ikmal onların dine kattıklarını düzeltmek için gönderilen Hz. İsa (a.s) kendisine indirilen İncil adlı kutsal kitapta bunu şöyle anlatır: "Ben yok etmeğe değil, tamamlamaya geldim." Hz. İsa (a.s), yahudilerin tahrif ettiği Eski Ahid'i onların anlayışından kurtarmaya, Hz. Musa (a.s)'ın getirdiği akideyi yerleştirmeye ve yahudilere daha önce bildirilen zahmetli bazı ilahi kanunları hafifletmeye çalıştı.
Memleketi Celile'de Genaseret gölü kıyısında ilk vaaz ve tebliğlerini bildiren Hz. İsa daha sonra Kudüs'e gitti. Yahudiler Hz. İsa'yı, dönemin Romalı Kudüs valisi Pontus Pilatus'a şikayet ettiler. Havarilerin içinde Yahuda isimli birisi Hz. İsa'ya ihanet etti ve Hristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kur'an-ı Kerîm'de ise hadise şöyle anlatılmaktadır: "Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı" (en-Nisa: 4/156). Rivayete göre Hz. İsa'ya ihanet eden Yahuda, Romalılar tarafından isa (a.s.) zannedilerek asılmıştır.
İsa (a.s); orta boylu, kırmızıya çalar beyaz benizli, dağınık, düz saçlı idi. Saçını uzatır, omuzları arasına salardı. Geniş göğüslü, küçük yüzlü çok benli idi: Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış sandal giyer, çoğu zaman da yalınayak yürürdü.
Kendisinin geceleri varıp barınacağı bir evi, ev eşyası ve zevcesi yoktu. Hiç bir şeyi yarın için biriktirip saklamazdı. İsa (a.s) dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah'a ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede güneş batarsa orada konaklar iki ayağının üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi.[505] İsa (a.s) göğe kaldırıldığı zaman, yün bir kaftan, bit çift mesti, bir de deri dağarcıktan başka bir şey bırakmamıştı.[505]
Kur'an-ı Kerîm'e göre Hz. İsa (a.s)'ın annesi Hz. Meryem'dir. Meryem (a.s), yine Kur'an'da ismi geçen dört seçkin aileden biri olan İmrân ailesinden idi. Hz. Meryem, Zekeriya (a.s)'ın koruması ve gözetim altındaydı. Meryem, Beytü'l-Makdis'te, doğu tarafta özel bir bölmeye yerleştirilmişti. Zekeriya (a.s), Meryem'in yanına geldikçe orada, rızkını ve yiyeceğini hazır görürdü. Hz. Meryem, Beytü'l Makdis'te zikirle, ibadetle hayatını geçiriyordu. İşte bu sırada Allah, on,a bir beşer sûretiyle Cebrail'i gönderdi. bu durum, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır:
"Meryem dedi ki; ben senden Rahman'a sığınırım. Eğer O'ndan korkuyorsan bana dokunma! O da, ben, temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbının sana gönderdiği elçiden başkası değilim, dedi. Meryem; bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın olmadığım halde nasıl oğlum olabilir? dedi. Cebrail, bu böyledir; çünkü Rabbın, "bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız," diyor, dedi. İş olup bitti. Böylece Meryem, İsa'ya gebe kalarak bir köşeye çekildi. Doğum sancıları başladı ve başına gelen bu hadiseden dolayı çok üzülerek, keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim, dedi." (Meryem: 19/18-23)
Cebrail, Meryem (a.s)'e, babasız doğuracağı çocuğun özelliklerini ve mücadelesini haber vermiş, Meryem'i teselli etmiş ve ayrılıp gitmişti. Hz. Meryem'in kendisini Allah'a ibadete verdiğini ve onun tertemiz bir kadın olduğunu bilenler de bilmeyenler de bu duruma hayret etmiş ve doğumun bu şekilde nasıl olabileceği tartışmasına girmişlerdi. Hz. Meryem ise olayı, çocuğa sormalarını işaret etmişti. Fakat "Onlar, biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz? dediler. Çocuk, ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece namaz kılmamı ve zekât vermemi, anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de, dirileceğim gün de, bana selâm olsun, dedi" (Meryem: 19/23-33).
İsa (a.s)'ın babasız olarak mucizevî bir şekilde doğuşu, Allah'ın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Adem (a.s) ile İsa (a.s) arasında fark yoktu. Nitekim ayet-i kerimede, durum şu şekilde izah edilir:
"Gerçekten İsa'nın babasız dünyaya geliş hâli de Allah katında Adem'in hâli gibidir. Allah, Âdem'i topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi." (Âlu İmrân: 3/59)
İsa (a.s) otuz yaşında iken peygamberlik görevi aldığında, hemen İsrailoğullarına durumu bildirdi. İsa (a.s)'nın çağrısına kulak tıkayan ve ellerindeki Tevrat'ı tahrif edip pek çok değişiklikler yapan İsrailoğulları, Hz. İsa (a.s)'a inanmadılar. Ayrıca Allah, Hz. İsa'nın risâletini destekleyen mucizeler de gösteriyordu. Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen mucizeleri şunlardır: İsa (a.s) nın, çamurdan kuş biçiminde bir heykel yapması ve onu üfleyince kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi; anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulmuş olanları tedavi etmesi; gökten sofra indirmesi[505]; Havarîlerin ve diğer arkadaşlarının evlerinde ne yediklerini ve neler sakladıklarını söyleyerek gaybdan haber vermesi.[505]
İsrailoğulları, İsa (a.s.)'ı ve ona tâbi olanları durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. İsa'yı öldürmeğe karar verdiler. Ancak Allah, onların planlarını etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, İsa (a.s.)'a benzeyen birini yakalayıp astılar ve "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" dediler (en-Nisâ: 4/157). Öte yandan Kur'an-ı Kerîm, asıl durumu şu şekilde açıklar: "Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusu şüphededirler. Onların bu öldürme olayına ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir." (en-Nisâ: 4/157-158).
İsa (a.s) ayette de belirtildiği gibi, öldürülmeden göğe yükseltilmiştir. Mezarı dünyada değildir. Ayrıca Mi'rac'da, peygamberimiz kendisini görmüştür. Hz. İsa, göğe yükselmeden önce, havârîlerine ve tüm insanlığa şu müjdeyi vermişti:
"Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan, Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim" (es-Saf: 61/6).
Hz. İsa (a.s) göğe çekildiği sıralarda kendisine inananların sayısı çok azdı. Daha sonra bir ara Hz. İsa'nın getirdiği inancı kabul edenler çoğaldı ise de, sonunda Hristiyanlar da İsrailoğulları gibi yoldan çıktı ve pek çok yanlışlıklara saptılar. Bugün, Hıristiyanların sahip oldukları teslis inancı, İsa (a.s)'nın göğe yükseltilmesinden hemen sonra ortaya çıkmıştır.
İsa (a.s)'ın annesi Hz. Meryem Hz. İsa'nın göğe çekilmesinden sonra altı sene kadar daha yaşamış ve ölmüştür.[505]
Hz. İsa (a.s)'a dört büyük ilâhi kitaptan biri olan İncil verilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de İncil'in Hz. İsa'ya verilişi ile ilgili şu bilgiler vardı:
"Arkalarından da izlerince Meryem oğlu İsa'yı Tevrat'ın bir tasdikçisi olarak gönderdik; ona da bir hidâyet, bir nur bulunan İncil'i, ondan evvelki Tevrat'ın bir tasdikçisi ve sakınanlara bir hidâyet ve öğüt olmak üzere verdik" (el-Mâide: 5/11)
Ancak bu İncil de Tevrat gibi tahrifata uğramıştır. Bununla birlikte Allah Teâlâ tarafından son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e indirilen Kur'an-ı Kerîm, Zebur, Tevrat ve İncil'in hükümlerini ve geçerliliklerini ortadan kaldırmıştır. Hz. İsâ İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre cisim ve ruhuyla göğe yükseltilmiştir. Kıyamet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.[505]
Hz. İsa bedeniyle göğe yükseltildiğinden, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen "ölümden evvel" (en-Nisa: 4/159) ve "öleceğim güne ve diri olarak ba's edileceğim güne" (et-Tevbe: 9/34) mealindeki ayetler Hz. İsa'nın nüzûlünden sonraki ölümünü anlatır. Hz. İsa gökten Arz-ı Mukaddes'e inecek, elinde bir kargı olacak; Afik denilen bir yerde ortaya çıkacak ve Kargı ile Deccâl'ı öldürecek ve sabah namazında Kudüs'e gelecektir. İmam kendi yerini ona vermek isteyecek fakat o İmâm'ın gerisinde Hz. Peygamber (s.a.s)'ın şeriatına uygun olarak namazını kılacaktır. Sonra domuzu öldürecek ve haçı kıracak, sinagoglar ve kiliseleri yıkacak ve kendisine iman etmeyen bütün hristiyanlarla savaşacaktır.
Hz. İsa nüzûlünden sonra kırk sene daha yaşayacak, öldüğünde müslümanlar namazını kılacak ve İslâm dinine uygun olarak gömülecektir.[505]
İSA (a.s.)
Andolsun Biz Mûsâya Kitabı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsaya da mûcizeler verdik. Ve onu, Rûhul-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz. (Bakara: 2/87)
Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
İsa kelimesi, Süryânice asıllıdır. Mübârek anlamına gelir; aslı Îşaudur. Bazı hıristiyan toplumlar Yesû(s), Frenkler Jesu(s) derler. Mesîh İbrânice bir kelime olup aslı Meşîhadır. Hz. İsanın bir lâkabıdır, elini sürdüğü hastayı iyileştirdiği, bereketle meshedilerek mânevî kirlerden arındığı, çok seyahat ettiği, annesinden yağ sürülmüş ve tertemiz olarak doğduğu için bu isim verildiği belirtilir. Meryem ise Süryânice hizmetkâr anlamındadır. Allaha adanıp dinin ve Mescid-i Aksânın hizmetinde bulunduğu için bu isim verilmiştir.
Ülül azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi doğum yılı kabul edilen milâttan dört veya beş sene kadar önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsırada dünyaya gelmiştir. Hz. İsanın annesi Hz. Meryemdir. Kurana göre İmranın kızı Hz. Meryem, Beytül Makdiste (Kudüste bulunan Mescid-i Aksâ) zikir ve ibâdetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona Cebraili bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu söyledi. Hz. Meryemin, kendisine bir insan eli değmediği ve iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir delil, bir mûcize olsun diye Allahın böyle hükmettiğini bildirdi. Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu. Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı... (Bkz. 19/Meryem, 16-37)
Hz. İsanın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu, Allahın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: Gerçekten İsanın babasız dünyaya geliş hali de Allah katında Âdemin hali gibidir. Allah, Âdemi topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiyede Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)de, sonra Kudüste insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi (3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27). İnsanları, tek ilâh olan Allaha ibâdet ve kulluğa çağırmış, Ondan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51). Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemiştir (61/Saff, 6).
İsa Mesih, İsrâiloğullarına birçok mûcizeler gösterdiği halde bu mûcizelerin sahibinin Allah olduğunu, mûcizelerin kendi peygamberliğine alâmet olduğunu açık seçik ilân ettiği halde, onlar yine inanmaya yanaşmadılar, küfür ve inatlarında ısrar ettiler. Bütün bunlara rağmen İsa (a.s.) dâvâsından vazgeçmiyordu. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. 3/Âl-i İmrân, 52-53) Havâriler, Hz. İsanın yardım isteğine ânında cevap vermişler, Allahın yolunda yardım, sosyal nizamı gerçekleştirmeye yardım için derhal ileri atılmışlardı. Her dâvetçinin mutlaka yardımcılara ihtiyacı vardır. Rasûlullah da hicretten az önceki hac mevsiminde şöyle demişti: Rabbimin sözünü tebliğde bana yardım edecek kimdir? Muhakkak ki Kureyş, Rabbimin sözünü tebliğ etmemi engelliyor. Nihayet Allah, Medinelileri yardımcı yaptı. Havârî, Habeşçeden Arapçaya geçmiş bir kelime olup yardımcı anlamına geliyordu. Hz. İsanın havârileri gibi Hz. Muhammed (s.a.s.)in de yardımcıları çıktı. Yardımcılar anlamına geliyordu ensâr kelimesi de.
Havâriler Hz. İsaya yardım etmek istediklerinde, İsrâiloğulları, kendi süflî çıkarlarını zedeleyen peygamber hakkında komplo kurmuşlardı; ama Allah, onların tuzaklarını boşa çıkaracak, hilelerine karşılık verecekti (3/Âl-i İmrân, 54). Yahudiler Hz. İsayı, dönemin Kudüs valisi Romalı Pontus Pilatusa şikâyet ederek şöyle dediler: Birisi çıkmış, insanları saptırıyor, düzene ve krala itaatten insanları çeviriyor, bölücülük yapıyor, birliği parçalıyor, insanların arasına nifak sokuyor. Baba ile evlâdın arasını ayırıyor... Hatta büyük bir iftira ile kötü kadının oğlu olduğunu bile söylemekten çekinmediler. Yöneticileri Hz. İsanın aleyhine tahrik ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda da Hz. İsaya ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kuran ise şöyle der: Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157) Allah, Nûhu tûfandan, İbrâhimi Nemruttan ve ateşten, Mûsâyı Firavundan ve boğulmaktan, Muhammed Mustafayı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi İsayı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış, Hz. İsaya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsaya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir (Bkz. 43/Zuhruf, 61). Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semâdaki yerine kaldırmıştır. Kıyâmetten önce gelecek olan da onun rûhudur. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım... (3/Âl-i İmrân, 55)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibâdet/kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
İsa şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitab verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. (19/Meryem, 30-31)
Hz. İsayı ve annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz. İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır (Bkz. 5/Mâide, 117).
Hıristiyanlık, Hz. İsaya ilk olarak inanan havârilerin kabullerinden oluşmaktadır. Aslında Kuranın ifadesine göre, Hz. İsanın tebliğ ettiği din hıristiyanlık, havâriler de hıristiyan değildi. Onlar saf ve temiz müslümanlardı: Havârîler dediler ki: Biz Allah'a iman ettik; şâhid ol ki biz müslümanlarız. (3/Âl-i İmrân, 52). Sonra İslâmdan ferâgat edilerek, özellikle Pavlosun ve bazı mühtedî rolündeki yahûdilerin kasıtlı, bazı câhillerin de iyi niyetli tahrifleriyle hıristiyanlık adı altında yeni bir din ortaya çıktı. Hıristiyanlık ismini ilk kez kullanmaya başlayan 43-44 yıllarında Antakyalı müşrikler oldu. Pavlos ve Barnabas Antakya yöresine gelip dinlerini yaymak istediklerinde, kendilerine karşı çıkan müşrikler onlara alaylı bir şekilde Mesîhî anlamına gelen hıristiyan dediler. Daha sonra bu isim yaygınlık kazandı ve o günden itibaren kullanılmaya başlandı. Ancak Kurân-ı Kerimde Hz. İsaya tâbi olanlara hiçbir zaman hıristiyan denilmemiştir. Onlara nasârâ, yani yardımcılar adı verilmiştir.[505]
Nasârâ, yani Hz. İsanın yardımcıları, onun insanların arasından çekilmesinden sonra çeşitli fırkalara ayrıldılar. Kimileri inkâr etmeye kalkarken, kimi de onu Tanrının oğlu, hatta daha da ileri götürerek Tanrı ilân etmeye başladılar. Kuran, bunların küfür ve şirklerini ilân ediyor: Andolsun ki Allah, Meryem oğlu Mesihtir diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih: Ey İsrâiloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin. Bilin ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur demişti. Andolsun Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki tek bir ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır. (5/Mâide, 72-73 ve bkz. 9/Tevbe, 30-31)
İsa (a.s.) hakkında böyle fırkalara ayrılan İsrâiloğulları, yaklaşık üç yüz sene sonra Doğu Roma İmparatoru Konstantin hıristiyanlığı kabul etti. Onun putperest anlayışı benimsetmek ve hıristiyanlığı bozmak için bu dine girdiği de söylenir. Şurası kesindir ki, Konstantin, Mesihin getirdiği dini devlet dini haline getirmek için değiştirip tahrif etti. Dinde atmalar ve katmalar yaptı. Tevhid içerikli İncilleri yaktırdığı gibi, papalığı ilk defa o ortaya çıkardı. Kiliselere resimler, heykeller, putlar girmeye başladı. Mesihin işlediğini zannettikleri bir günah sebebiyle orucu on gün arttırdılar. Böylece Mesihin dini Konstantinin dini oldu. Bunun yanı sıran Konstantin, on iki binden fazla kilise, manastır yaptırdı. Kendi adıyla anılan Kostantiniyye (İstanbul) şehrini kurdu ve kraliyet ailesini yeni dine soktu.
Hıristiyanlar, Hz. İsadan sonra sadece tevhid kavramını zedelemekle kalmadılar. Bir çeşit putperestliğe de başladılar; azizlere, havârîlere, râhiplere ve mezarlara tapmaya başladılar. Kiliselere Hz. İsa, Hz. Meryem, havâriler, melekler ve hûrilerin heykelleri/putları yerleştirildi. 431 yılında papa kurulu bir araya gelerek Hz. İsanın ulûhiyetini ve Hz. Meryemin Tanrının anası olduğu akîdesini resmen kabul ettiler. Yahûdilerin Tevratı ve Hz. Mûsânın dinini tahrif ettikleri gibi; hıristiyanlar da İncili ve Hz. İsanın getirdiği dini tahrif ettiler.[505]
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsanın babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsanın peygamber, hem de vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncili getiren büyük peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsayı kendilerinin öldürdüklerini ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsanın peygamberliğine de, İncilin vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında, gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsanın tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en büyük vebal, Hz. İsanın yoluna ihanet eden Pavlosun ve ona körü körüne uyan papazlarındır.[505]
Kurân-ı Kerimde Hz. İsa:
İsa kelimesi, Kurân-ı Kerimde 25 yerde geçer. Hz. İsanın lâkabı olan Mesîh 11 yerde ve çoğunluğu İbn Meryem şeklinde olmak üzere Meryem ismi de 34 yerde kullanılır. İsa ismi, Kurân-ı Kerimde geçen âyetlerin tümünde İbn Meryem -Meryem oğlu- ifadesiyle geçer. Bu şekilde kullanılması, Hz. İsanın bir beşer olduğu ve bir beşerden doğduğunun vurgulanması için olmalıdır.
İsa, Meryemin oğludur. Bâkire olan Meryemden Allahın yaratıcı kudretinin bir nişânesi olarak doğmuştur; Allahtan bir kelimedir veya Allahın kelimesidir (3/Âl-i İmrân, 45; 4/Nisâ, 171; 19/Meryem, 34) ki, Allah onu Meryeme ilka etmiş ve ona Kün (Ol)! demiş o da olmuştur (4/Nisâ, 171). Hz. İsanın babasız dünyaya gelişini yadırgayanlara Kuran, Hz. Âdemi örnek göstermektedir. Allah Âdemi nasıl anasız ve babasız yaratmışsa ve buna gücü yetmişse İsayı da babasız yaratmıştır. Bunda Allah'a ve Onun yüce kudretine iman edenler için bir gariplik yoktur (3/Âl-i İmrân, 59).
Hz. İsanın bir ünvan ve sıfatı da Mesihtir. Melekler şöyle demişti: Ey Meryem, Allah seni, kendisinden bir kelime ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu İsa Mesihtir. (3/Âl-i İmrân, 45) Bir âyette İsadan Allahın rûhu olarak bahsedilmektedir: Meryem oğlu İsa Mesih... Ondan bir rûhtur. (4/Nisâ, 171) Başka âyetlerde Yüce Allahın Âdeme de rûhundan üflediği ifade edilmiştir (bkz. 15/Hıcr, 29; 38/Sâd, 72). Kuranda geçen Kendinden bir rûh, Allahtan bir rûh, Rûhumuzdan ifadeleri, Allahın emrinden, yaratıklar âleminden bir rûh demektir. Allahın rûhu, hâşâ Allahın kendisi demek değildir. Bir erkek olmadan, sırf melek vasıtasıyla üflenen ruhtan yaratıldığı için, Hz. İsaya Allahtan bir rûh veya Rûhumuzdan denmiştir. Meryeme kendi rûhumuzdan üfledik âyeti de aynı anlamdadır. Bazı şeylerin Allah'a nisbet edilmesi, onların Allah katındaki değer ve itibarını belirtmek içindir. Hz. İsa da, Allahın yarattığı ruhtan, sperm aracılığı olmadan ve sadece meleğin üflemesiyle ana rahminde oluştuğu için Allahtan bir rûh denmiştir.
Hz. İsa, Kurân-ı Kerime göre ancak bir kuldur (43/Zuhruf, 59). Abdullah, yani Allahın kuludur (19/Meryem, 30). Kuran, onun kul olmanın ötesinde bir sıfatla anılmasını veya insan üstü bir varlık olarak düşünülmesini kesin ifadelerle reddeder ve Hz. İsanın da, gözde meleklerin de Allah'a kul olmaktan asla çekinmeyeceklerini belirtir (4/Nisâ, 171). Kendilerini Allahın kulu olarak ifade etmekten onur duyan peygamberlere tapılmaz, onlara tanrı muâmelesi yapılmaz.
İsa (a.s.) dünya ve âhirette şerefli (vecîh) ve Allah'a yakın kılınanlardandır (mukarrabîn) (3/Âl-i İmrân, 45); mübârek (19/Meryem, 31), yani kendisinde başkaları için hayır ve bereket bulunan biridir. Beşikte iken konuşmuştur (3/Âl-i İmrân, 46; 5/Mâide, 110). Şahsiyet olarak cebbâr, zorba ve şakî biri değildir (19/Meryem, 32). Bir nebîdir: Allah beni nebî/peygamber yaptı. (19/Meryem, 30); rasûldür (4/Nisâ, 156, 171; 5/Mâide, 79; 61/Saff, 6); Kitabı vardır (19/Meryem, 30). Kavlul-Hakk hakikatin sözüdür veya gerçek sözdür (19/Meryem, 34). Sâlihler (iyiler)dendir (3/Âl-i İmrân, 46; 6/Enâm, 85). Muhâtaplarına beni ilâh edinin dememiştir (5/Mâide, 116); Kitabının adı İncildir (5/Mâide, 50; 57/Hadîd, 27). Kendinden önce geçen peygamberleri ve kutsal kitapları tasdik edip doğrulayan bir Allah elçisidir (5/Mâide, 46; 3/Âl-i İmrân, 50). Kendisi ve anası mûcize oldukları gibi (23/Müminûn, 50), peygamberliği de bir mûcize ve rahmettir (19/Meryem, 21).
Hz. İsa, İsrâiloğullarına bir mesel, bir remz kılınmış (43/Zuhruf, 57, 59), muhâtaplarına belgeler ve hikmet getirmiş (43/Zuhruf, 63; 5/Mâide, 109; 2/Bakara, 87, 253) ve Allah tarafından Rûhul-Kuds ile desteklenmiştir (2/Bakara, 87). Allah kendisine Kitabı, hikmeti, Tevrâtıı ve İncili öğretmiştir (5/Mâide, 110). İnkâr eden yahûdiler onun dili ile lânetlenmiştir (5/Mâide, 78).
Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini haber vermiştir: Ey İsrâil oğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevratı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allahın size gönderilmiş bir peygamberiyim. (61/Saff, 6). Tevratta olduğu gibi İncilde de ümmî peygamberin geleceği yazılıdır (7/Arâf, 157). Hz. İsanın has ve sâdık arkadaşları havârîler Allah'a ve Onun elçisi Hz. İsaya iman ederek müslüman olmuşlardır (3/Âl-i İmrân, 52-53; 5/Mâide, 111; 61/Saff, 14).
Kurân-ı Kerim Hz. İsanın bazı mûcizelerine de temas etmektedir. Allahın izni ile o, ölüleri diriltmiş, hastalara şifa vermiş, balçıktan kuşlar yaparak onlara can vermiş, anadan doğma körü, alaca hastalığına tutulmuş kişiyi iyileştirmiş, İsrâil oğullarının yediklerini ve evlerinde sakladıkları şeyleri kendilerine haber vermiştir (5/Mâide, 10; 3/Âl-i İmrân, 49). Hz. İsa, kulluk görevlerini bizzat yaptığını muhâtapları olan insanlara ifade etmiş, Allahın kendisine namaz kılmayı, zekât vermeyi, annesine iyi davranmayı emrettiğini açıklamıştır (19/Meryem, 33).
Kuran, Hz. İsa hakkında gerçek dışı inançlarında ısrar eden ehl-i kitabın dinde taşkınlık yapmamalarını, teslisten (üç tanrı anlayışı) vazgeçip Allahı birlemelerini emretmiştir (4/Nisâ, 171). Kuran, bu âyetin dışında, değişik yerlerde de Allahın çocuğu olmadığı gerçeğini vurgular. (bkz. 2/Bakara, 116; 10/Yûnus, 68; 17/İsrâ, 170; 19/Meryem, 88, 92; 21/Enbiyâ, 26; 25/Furkan, 2; 112/İhlâs, 3). İsa (a.s.) kendisine insan olmanın dışında bir sıfat izâfe etmek isteyenlere kul olduğunu hatırlatma ihtiyacı duymuştur: Ben şüphesiz Allahın kuluyum. (19/Meryem, 30). Allahın bu konudaki soracağı soruya karşı: Ben onlara sadece Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin diye bana emrettiğini söyledim diyecektir (5/Mâide, 117).
Kuran, bütün peygamberlerin yolunun ve tabiatıyla Hz. İsanın yolunun da İslâm olduğunu, onların müslüman olarak ölmeyi çocuklarına vasiyet edip öğütlediklerini (2/Bakara, 132); kendilerini teslim olanlardan kılması, nesillerinden de teslim olan müslüman bir ümmet göndermesi için Yüce Allah'a duâda bulunduklarını (2/Bakara, 128) zikrettikten sonra şu soruyu yöneltmektedir: Yoksa siz, İbrâhim, İsmâil, İshak, Yakup ve torunlarının, yahûdi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? (2/Bakara, 140)
Hz. Muhammed (s.a.s.), İsrâiloğullarına ve hıristiyanlara da gönderilmiş bir peygamberdir. O, ehl-i kitabın gizledikleri ve sakladıkları şeylerin çoğunu kendilerine açıklamıştır. Ancak yahûdi ve hıristiyan toplumlar, kendilerini Allahın oğulları ve sevgilileri sayarak Ona karşı çıkmışlardır. Ehl-i kitap, aynı zamanda Uzeyri, İsa (a.s.)yı Allahın oğlu sayan kimselerdir ve bu davranışlarından dolayı küfre girmişlerdir (5/Mâide, 12-18). Halbuki Allah, İhlâs sûresinde de ifade edildiği gibi tektir, birdir, ortağı yoktur, mutlak hüküm sahibidir, hiçbir şeye muhtaç değildir; kimseden doğmadığı gibi kimseyi de doğurmamıştır. Onların küfür ve şirk anlayışları, bir âyette şöyle cevaplandırılır: Allah, Meryem oğlu Mesihi, annesini ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse kim Ona karşı koyabilir? (5/Mâide,17).
Kuran, Hz. İsanın tevhid inancını tebliğ eden bir Allah elçisi olduğunu açıklar ve onun tanrılaştırılmasına şiddetle karşı çıkar; Kurana göre ona verilen gerçek İncil, bir hidâyet ve nur kaynağıdır; öğüt vericidir, yol göstericidir (5/Mâide, 46). Hz. İsaya verilen saf ve gerçek İncilde hıristiyanlara, Allah'a ve âhiret gününe iman etmeleri ve iyi işler yapmaları emredilmiştir. Fakat ehl-i kitap, Tevrat ve İncile uymamış, Rabbe kul olanlar ve bilginler günah söylemek, haram yemekten çevresindekileri yasaklamamışlardır (5/Mâide, 63).
Hıristiyanların bu konudaki yanlış anlayışlarına cevap mâhiyetinde Kuran, Hz. İsa konusunda sapık anlayışları düzeltir: Meryem oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğru biridir. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi... (5/Mâide, 75). Hz. İsa da, kendisinden önce yaşamış peygamberler gibi normal bir insandı; Allahın elçisi idi. Diğerlerinden farklı bir yanı yoktu. Her peygamber gibi o da Allahın izni ile bazı mûcizeler göstermişti. Diğer insanlardan farkı olarak, tek hârikulâdeliği babasız dünyaya gelmiş olmasıydı. Onun sadece bu gözle görülmesi, böyle düşünülmesi gerekirdi. Fakat hıristiyanlar böyle davranmadılar. Onu Allahın tanıttığından başka türlü tanımaya ve tanıtmaya çalıştılar. Azıp saptılar; doğru yoldan çıktılar ve: Hıristiyanlar, Mesih, Allahın oğludur dediler. (9/Tevbe, 30). Allahın oğlu ve kızı olmayacağı gerçeğini bir kenara ittiler. Peygamberlerin uyarılarını dikkate almadılar. Kuran, onların bu iddialarının hiçbir haklı ve mantıkî gerekçesinin olmadığını, Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. şeklinde ortaya koyar. Ve bu inançlarıyla da müşriklere benzediklerini belirtir (9/Tevbe, 30). Gerçekleri bu ölçüde saptıran kişileri de şöyle lânetler: Allah onları kahretsin! (9/Tevbe, 30).
Hıristiyanlar Hz. İsaya Allahın oğlu demekle yetinmediler. Daha da ileri gittiler: Allah, Meryem oğlu Mesihtir, dediler. (5/Mâide, 17). Bu sözleriyle Meryem oğlu Mesihin Allah olduğunu öne sürdüler. Kuran, bir başka âyette hıristiyanların Hz. İsa ile ilgili tanrılık iddialarının bir başka yönüne de işaret eder: (Hıristiyanlar) Meryem oğlu Mesihi rab edindiler. (9/Tevbe, 31) Oysa kendilerine yalnız tek mâbud olan Allah'a ibâdet/kulluk etmeleri emredilmişti (9/Tevbe, 31). Bu emri dinlemediler. Azdılar ve saptılar. Şirkin en kötüsüne düştüler . Halbuki, Hz. İsanın dilinden kendilerine şöyle seslenilmişti: ... Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin (şirke düşmeyin). Zira kim Allah'a şirk/ortak koşarsa, şüphe yok ki Allah ona Cenneti haram etmiştir ve onun (neticede dönüp dolaşıp) varacağı yer Cehennemdir; zâlimlerin (böyle şirke düşenlerin) asla yardımcıları yoktur. (5/Mâide, 72).
Hıristiyanlar, Hz. İsaya Allah veya Rab dedikleri gibi, anası Hz. Meryeme de bu hususta bir pâye verdiler. Bir âyette Yüce Allah Hz. İsaya şöyle hitap eder: Ey Meryem oğlu İsa! Beni ve anamı, Allahtan başka iki ilâh edinin diye sen mi söyledin insanlara? (5/Mâide, 116). Bütün gayesi, insanlara tevhidi, Allahın hak ve tek mâbud olduğunu öğretmekten ibaret olan bir peygamber kendisinin veya anasının ilâh olduğunu, kendisine veya anasına tapılmasını arzu edebilir mi? Bunun için en küçük bir îmada bulunabilir mi? Elbette bulunamaz. Nitekim, Hz. İsa, bu ağır ithama şöyle karşılık vermiştir: Hâşâ, dedi, Sen yücesin. Benim için (böylesine) gerçek dışı bir şeyi söylemek yakışmaz. Eğer söylemiş olsam Sen bunu bilirsin. (5/Mâide, 116). Hz. İsâ muhataplarına neyi telkin ve tavsiye ettiğini açıklama ihtiyacı duydu ve şöyle devam etti: Ben onlara; Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin diye Senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. (5/Mâide, 117)
Ehl-i kitabın yanlış söz ve inançlarını eleştiren Kuran, şöyle emir ve tavsiye eder: Allah'a ve elçilerine iman edin; (ilâhlar) üçtür demeyin! Kendi faydanıza olarak buna son verin... Allah, ancak bir tek ilâhtır. (4/Nisâ, 171). Yahûdiler de: Meryem oğlu Mesihi öldürdük dediler (4/Nisâ, 157) Rab ölür mü? Allah -hâşâ- öldürülür mü? Ölen veya öldürülen varlık ilâh olur mu, düşünmediler. Allah, gerçekleri kabul etmeyişleri sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir (4/Nisâ, 155). Yahûdilerin önemli bir yanlışı da şöyle düzeltilir: Onlar onu (Hz. İsayı) öldürmediler ve asmadılar, fakat onlara öyle göründü. Kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157).
Peygamberimiz ve bütün peygamberler gibi Hz. İsa da, muhâtaplarının çeşitli ithamlarına mâruz kalmıştır: (İsa) İsrâiloğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, bu apaçık bir büyüdür demişlerdi. (5/Mâide, 110 ve benzer ifade için bkz. 61/Saff, 6). Yüce Allah onların vermeleri muhtemel zararlardan İsa (a.s.)yı korumuştu (5/Mâide, 110).[505]
Hz. İsa ile ilgili, Onun hayatını, tebliğ ve mücâdelesini anlatan âyetleri görelim:
...Meryem oğlu İsaya da mûcizeler verdik. Ve onu, Rûhul-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik... (2/Bakara, 87)
Allah, birbirinden gelme bir nesil olarak Âdemi, Nuhu, İbrâhim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir. İmrânın karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini âzatlı bir kul olarak sırf Sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen Sensin. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu Senin korumanı diliyorum dedi. Rabbi Meryeme hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyyâyı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve Ey Meryem, bu sana nereden geliyor? der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir derdi. (3/Âl-i İmrân, 33-37)
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelimeyi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsadır. Mesîhdir; dünyada, âhirette de itibarlı ve Allahın kendisine yakın kıldıklarındandır. O, sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleriyle) konuşacak. Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece ol! der; o da oluverir. (Melekler, Meryeme hitâben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona Kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevratı, İncili öğretecek. O, İsrâiloğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mûcize getirdim: Size çamurdan bir kuş sûreti yapar, ona üflerim ve Allahın izni ile o, kuş oluverir. Yine Allahın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mümin kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır. Benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mûcize getirdim. O halde Allahtan korkun, bana da itaat edin. Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur.
İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. (Yahûdiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda Ben hükmedeceğim. (3/Âl-i İmrân, 45-55)
Allah yanında İsanın durumu, Âdemin durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona Ol! dedi ve oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Bir de inkâr etmelerinden ve Meryemin üzerine büyük bir iftira atmalarından. Ve Allahın rasûlü, Meryem oğlu İsayı öldürdük demeleri yüzünden... Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık/şüphe içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsayı) kendine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şâhit olacaktır. (4/Nisâ, 156-159)
Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryemin oğlu İsadır, (O) Allahın rasûlüdür, Meryeme ulaştırdığı (Ol=kün) kelimesi(nin eseri)dir, Ondan (Onun tarafından gönderilmiş, yahut teyid edilmiş, veya Cebrâil tarafından üfürülmüş) bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine iman edin. (Tanrı) üçtür demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah'a yakın melekler, Allahın kulu olmaktan çekinirler. Ona kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır. (4/Nisâ, 171-172)
Allah o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes rûh (Cebrâil) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrât ve İncili öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen Benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine Benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri Benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrâiloğullarını (seni öldürmekten) önlemiştim; kendilerine apaçık deliller (mûcizeler) getirdiğin zaman inkâr edenler: Bu apaçık bir sihirdir, başka değil demişlerdi. (5/Mâide, 110)
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: Beni ve anamı, Allahtan başka iki tanrı bilin diye sen mi dedin? buyurduğu zaman o şöyle dedi: Hâşâ! Seni tenzih ederim; Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin; halbuki ben Senin zâtında olanı bilmem. Gaybı/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sensin. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 116-117)
(Rasûlüm!) Kitapta Meryemi de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem, onlara karşı bir perde çekmişti. Derken, Biz ona rûhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: Senden, çok merhametli olan Allah'a sığınırım! Eğer Allahtan sakınan bir kimse isen (bana dokunma). Ruh: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim dedi. Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu Bana kolaydır. Çünkü Biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi. Meryem ona hâmile kaldı. Bunun üzerine onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!
Altından (İsa veya melek) ona şöyle seslendi: Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, üzerine olgun taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım. Nihayet onu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen çok garip bir iş yapmışsın! Ey Hârunun kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi. Bunun üzerine çocuğu gösterdi. Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi: Ben, Allahın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O, beni mübârek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır. İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa, Hak sözünce budur. Allah için bir evlât edinmek, olur şey değildir. O, münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece Ol! der ve hemen olur. Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur. (19/Meryem, 16-36)
Ve birkaç hadis-i şerif: Ben, dünyada da âhirette de Meryemin oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir. (Buhârî, Enbiyâ, 44; Müslim, Fezâil 145, hd. no: 2365; Ebû Dâvud, Sünnet 14, hd. no: 4675; Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 179-180)
Nasârânın (hıristiyanların) İbn Meryemi (Hz. İsayı) bâtıl üzere medhettikleri gibi siz de beni medhetmekte mübâlâğa etmeyin! Şüphesiz ki, ben bir kulum; bana: Allahın kulu ve Onun rasûlü deyin. (S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 181)
Zamanındaki dünya kadınlarının hayırlısı İmrân kızı Meryemdir. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hadîcedir. (S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 167)[505]
Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
Hıristiyan kaynaklarına göre Hz. İsa, yaklaşık 30 yaşına geldiği zaman, Vaftizci Yahya insanları şu tarzda uyarmaya başlamıştı: Tevbe edin, çünkü göklerin saltanatı yakındır. (Matta, 3/1). Vaftizci Yahyanın Yahûdiye çölündeki bu irşad hareketine Hz. İsa da katılmış ve diğer insanlarla beraber o da vaftiz edilmişti. Bir gün duâ ederken gökler açılmış ve kendisine Rûhul-Kuds aracılığı ile ilk ses gelmiştir (Luka, 3/21). Hz. İsanın söyledikleri halkı sevindirmiş ve onun etrafında kümelenmelerine yol açmıştır. Ancak yahûdilerin önderleriyle okumuşları onu devrimci bulmuş ve öğrettiklerini tehlikeli saymışlardır. Önceleri ses çıkarmamışlarken, sonraları amansız düşman kesilmişlerdir. Bundan sonra Hz. İsa şâkirtler (Kuranda Havârîler) diye anılan 12 öğrenci ile daha çok meşgul olmuş ve onları eğitmiştir. Baştan kendisinden hoşlanan halk, karşı telkinlerin de etkisiyle onu reddetmiş, hatta ailesi bile bu harekete sıcak bakmaz olmuştur. Kudüsteki dinî otoritelerin İsa (a.s.)yı tutuklatmalarından önce onun aktif bir çalışma içinde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. Rasullerin İşleri, 10/37-38; İşaya, 61/1-2; Luka, 4/16-19). Tutuklanan Hz. İsa, yahûdi yüksek mahkemesince ölüme mahkûm edilmiş, bu mahkûmiyet Roma valisince çarmıha germe şekline dönüştürülmüştür.
İsa (a.s.)nın askerlerce götürülmesi ve tutuklanması üzerine bütün öğrencileri ve sevenleri kendisini yalnız bırakmışlardır. Belki de pek çoğu ümitleri tamamen sönmüş vaziyette evlerine çekilmişlerdir. Haçta ölen ve mezarı kapatılan Hz. İsanın kabrinin iki gün sonra boş bulunduğu söylenmektedir (Markos, 16/2-6; Rasullerin İşleri, 2/23-24; Luka, 24/44-51). Hz. İsanın mezarından kıyam etmiş olduğuna kendi öğrencileri (Havâriler) bile önceden güçlükle inanmışken, sonradan, onun yaşadığı kanaatini benimsemişlerdir (Bkz. Luka, 24/44-51).
Hıristiyanların temel inançlarından biri, Hz. İsanın çarmıha gerilmesiyle ilgilidir. Hz. Âdem, yasak meyveyi yiyerek Allah'a âsi olunca onun bu günahı soyunda devam edegeldi. Âdem soyundan gelen bütün insanlar, atalarının işlediği, kendilerine miras kalan bu günah yüküyle doğarlar. İnsanlar, hem kendi işledikleri günahlarından ve hem de babaları Âdemin günahından ötürü cezaya müstahak oldular. Adâlet ve merhamet sahibi Allah için, Âdem ve soyunda ortaya çıkan bu günah yüzünden bir problem ortaya çıktı: Âdemoğullarını cezalandırması rahmetine aykırı olacak, cezalandırmaması da adâletine aykırı düşecekti. İşte Allah, düşündü; nihayet günümüzden yaklaşık iki bin sene önce, bu iki sıfatını bağdaştırmanın yolunu buldu: Kendi nefsi olan oğlunu, çocuk şeklinde bir kadının karnına koyacak, tam bir insan olarak dünyaya gelecek, insanlar gibi yiyip içecek, yaşayacak ve sonunda düşmanların zulmüne uğrayarak asılacak, böylece kendi nefsi olan oğlunu fedâ ederek insanlığı ezelî günahından kurtaracaktı. Öyle yaptı. İşte İsanın asılması, Allahın oğlunun, insanları ezelî günahtan kurtarmak için kendini fedâ etmesidir.
Eldeki 4 İncillerin hepsinde Hz. İsanın haça gerildiği belirtilirken, aynı zamanda haça gerilen kimsenin lânetli olduğu da belirtilir. Güya Hz. İsa, tüm insanlık uğruna kendini feda ederken, lânete müstahak da olmuş, ödül yerine ceza almıştır. Kitab-ı Mukaddeste bu konu şöyle ifade edilir: Mesih, bizim uğrumuza lânet olmuş olarak bizi şeriatın lânetinden kurtardı; çünkü yazılmıştır: Ağaç üzerine her asılan lânetlidir. (Pavlusun Galatyalılara Mektubu, 3/14). Bu konu, Ahd-i Atikte (Tevratta) şöyle yer alır: ...Asılmış olan adam Allah tarafından lânetlidir. (Tesniye, 21/23). Hem tanrı ve hem de lânetli olmak! Tam dalâlet ehlinin/sapıkların, aklını kullanmayan, kitaplarını tahrif ve dinlerini oyuncak edenlerin anlayışı...
Aslında çarmıha gerilme ve göğe kaldırılma inancı, eski dinlerden beri süregelen bir inançtır; şirk inancı. İnsanlık için kendini fedâ etme hikâyesi, çeşitli toplumlarda din kurucusu ve liderlerine uyarlanmıştır. İlâhî adâlete ve mantığa uymayan bu itikad, putperestlikten hıristiyanlığa geçmiştir. Hinduizmde de insanlığın ezelî günahından ve bunun kaldırılması için babasız dünyaya gelen Krişnanın, kendisini fedâ ettiğinden, asılırken başında altın bir taç bulunduğundan söz edilir. Krişna, elleri ayakları delinerek, yani çivilenerek asılmıştır. Hıristiyanlara göre de İsa asılırken başında dikenden bir taç vardı. Eski Uzakdoğu dinlerinin birçoğunda elleri ayakları çivilenerek asılmak suretiyle insanlığı ezelî günahtan kurtaran bir din büyüğünden söz edilir ve bu adam, Allahın insan biçiminde bir görüntüsü kabul edilir (M. Reşid Rızâ, Tefsîrul-Kurânil-Hakîm, c. 6, s. 32-33).
Şeyh Tantâvi, İsa (a.s.)nın çarmıha gerilmesi hikâyesinin, bir Bâbil efsânesinden hıristiyanlığa adapte edilmiş olduğunu, müslümanlığı kabul etmiş olan Lord Headlynin İslâm İçin Batılıları İkaz adlı kitabından naklediyor. Lord Headly, 1903-1904 yıllarında Alman arkeologlar tarafından keşfedilen Asur yazısıyla yazılmış iki Bâbil yazıtından Billin dramının, aynen hıristiyanlığın kabul ettiği İsa dramına benzediğini 14 benzer delil göstererek izah ediyor (Tantavî, El-Cevâhir, 10/23; naklen S. Ateş, K. Ans. 10/213-214). Yine, Yunan mitolojisindeki, diğer tanrılar görmeden ateşi çalıp insanlara götüren ve sonra tanrıların yakalayıp cezalandırdığı, insanlık için kendini feda eden Promete adlı Yunan tanrısının etkisi vardır.
Allahın Hz. İsa
Âhir zamanda doğudan gelecek ve müslümanların oturduğu şehirlerin birinde ortaya çıkacak. Bir çok yeri dolaşacak ama Mekke, Medine ve Mescid-i Aksâya giremeyecek. Önce peygamberlik sonra ilâhlık davasına kalkışacak, karşı gelenleri cehennem adını verdiği yere atacak. Ama aslında onun cehennemi cennet gibi, cenneti ise cehennem gibidir. Bir rivâyete göre Hz. İsa tarafından Şam yakınlarında öldürülecektir (Müslim, Fiten 20, hadis no: 2932-2937, 4/2247; Buhârî, Fiten 26-27, 9/74-76).
Bütün peygamberlerin ümmetlerini Deccâl fitnesine karşı uyardıklarını, Peygamberimiz in de dualarında sık sık Deccâl fitnesinden Allaha sığındığını bildiren hadisler bulunmaktadır. Rivâyete göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Hiç bir peygamber yoktur ki, ümmetini yalancı köre (Deccâla) karşı uyarmamış olsun. Dikkat edin o kördür İki kaşının arasında kâfir yazılıdır. (Müslim, Fiten 20, hadis no: 2933, 4/2248; Tirmizî, Fiten 62, hadis no: 2245, 4/516; Buhârî, nak. İbn Kesir, el-Mesîhud-Deccâl 42; S. Havva, H. İslâm Akaidi, 9/366)
Hadislerden anlaşıldığına göre Deccâl bir insandır. Çıkacak yeri ve zamanı tâm net değildir. Hatta bir rivâyete göre otuz kadar Deccâl çıkacaktır (Müslim, Fiten 18, hadis no: 2923, 4/2240; Buhâri, Fiten 25, 9/74). Bazı rivâyetlerde ise yetmiş kadar Deccâl çıkacağı ifade edilir. (Bkz. İbn Kesir, el-Mesîhud-Deccâl, s. 35).
Deccâl hakkında rivâyet edilen hadislerdeki çelişkiler bu konuda İslâm âlimlerinin farklı yorumlar yapmasına sebep olmuştur. Kimilerine göre bu çelişkiler, giderilebilecek şeylerdir. Onlara göre Deccâl ahir zamanda ortaya çıkacaktır. Kimileri birden çok Deccâlın çıkacağını, Hz. Ali zamanında ortaya çıkan bir kimsenin ilk Deccâllardan olduğunu, Firavun ve Nemrut gibi inkârcıların ve onlara benzeyenlerin Deccâl olabileceğini, onun muhtemelen Doğudan çıkacağını, onun yanındaki bir günün kırk gün olması; onunla geçecek günlerin zor olması anlamına geldiğini ileri sürdüler. Kimileri Deccâlın göstereceği olağanüstü olayların bir aldatmaca olduğunu, Deccâlın şer ve bozgunculuğun, hurâfe, yalancılık ve kötülüklerin sembolü olduğunu söylemişlerdir. Kimileri de Deccâlı, insanlığa zararlı inkârcı akımlarla yorumlamışlardır. Kimilerine göre de Deccâl, küfrü ve inkârı yayan herkestir.
Bazı araştırmacılara göre Deccâlla ilgili rivâyetlerin çoğu zayıf ve birbiriyle çelişkili, hatta Peygamberimizin söylemesine imkân olmayan gerçek dışı rivâyetlerdir. Bir çoğu âhad haber (tek kanalla gelen rivâyet) olduğu için akaidde delil olamazlar. Dolaysıyla Deccâl bir akaid konusu değildir (Y. K. Çağdaş Tefsiri, 8/88-90). Ancak, bütün Akaid kitaplarında Deccâlın çıkmasının hak olduğu yer almakta, bu konudaki rivâyetler bir yekûn tutmaktadır. (Hâfız İbn Kesir, Deccâlla ilgili 185 rivâyeti el-Bidâye ven-Nihâye isimli eserinde bir araya toplamış ve hepsini ayrı ayrı değerlendirmiştir. Eşref b. Abdulmaksûd b. Abdurrahim de bu rivâyetleri el-Mesîhud-Deccâl adıyla Mısırda ayrı bir kitap olarak yayınladı. Deccâlla ilgili rivâyetler için ayrıca bkz. S. Havva, H. İslâm Akaidi, 9/345-415)
Deccâl hakkındaki rivâyetlerden anlaşılması gereken önemli bir nokta şurasıdır: Deccâl, yeryüzünde inkârcılığı yaymaya çalışan, kutsal değerlerle savaşan, şer işleri yürüten kişi ve onların yürüttükleri çalışmalardır. Bu çalışmaların her devirde değişik temsilcileri olmuştur. Deccal, olağanüstü bir kişilik olmaktan çok, her devirde şer olan şeyleri temsil eden bir tiptir. Böyle bir tipin olması hem akıl yönünden mümkündür, hem de müslümanlar için bir imtihan sebebidir. Müminler, kendilerini şerre çağıran, İslâm dışı şeyleri İslâmî kılıfla sunmaya çalışan bozguncu kimseleri tanımak ve onların kurduğu düzenlere karşı uyanık olmak zorundadırlar. Deccâl tipli kişi ve kuruluşların sunacağı su ve ateşe dikkat etmek gerekir. Zaten müminler Deccâlı ve onun zararlı faaliyetlerini iman ferâsetiyle bilirler, Deccâl tiplileri iyi tanırlar ve onlarla mücadele ederler.
Türkiyede yakın tarihte ve günümüzde İslâmî değerlere karşı mücadele veren, İslâmî hükümleri yürürlükten kaldırmış güç ve iktidar sahiplerine halkın Deccâl demesi oldukça anlamlıdır. Şurası bir gerçektir ki, tarih boyunca ve günümüzde Hakka karşı çıkanlar olmuştur ve olacaktır. Hakka karşı çıkanlar da her zaman fesadı yayan, şer işleri artıran, zulme sebep olan tiplerdir.
Birtakım hile ve oyunlarla halkı etkileyip kolaylıkla kandıran Deccallar her dönemde bulunduğu gibi, günümüzde de mevcuttur. İşte bunlar Deccal tiplerdir. Bunlar, halkın karşısına hiç bir zaman asıl yüzleriyle çıkmazlar. Halka yalan vaadlerde bulunurlar, onlara mutluluk sözü verirler ama mutsuzluğu getirirler. İnsanlara su sunduklarını iddia ederler ama, sundukları ateşten başka bir şey değildir. Onlar Allahın hidâyetini kötü gösterirler, halbuki ilâhî dâvet su gibi insanlara hayat kaynağı olmaktadır. Kendilerinde olağanüstü marifetler olduğuna kitleleri inandırırlar. Çünkü onların nefislerine hitap ederler, gerekirse onları çeşitli yöntemlerle ikna ederler. İknâ olmayanları ise sindirirler. Ancak onların olağanüstü marifetleri yoktur. Usta göz boyayıcı (sihirbaz gibi) oldukları için akı kara, karayı ak gösterirler ve kitleler de onlara rahatlıkla kanarlar.
Günümüzdeki maddeci, çıkarcı, nefislere hitap eden, bencil ve dalâlet olan dünya görüşü ve düzenleri insanlara dayatanları, kendilerini üstün, başkalarını geri ve gerici sayanları, kitleleri çeşitli hile, felsefe ve bilimsel yalanlarla güden ve sömürenleri, bütün güçlerini Allahın dâvetine mücadele için kullananları, insanları fikren iğdiş edip kendi sistemlerinin kulu ve kölesi yapanları Deccallar sınıfına koymak yanlış olmaz.
Hadislerde yer alan çelişkili rivâyetler, âdeta masal havasına büründürülerek anlatılanlar; ya zayıf rivâyetler, ya râvilerin yanılarak yaptıkları ilâveler, ya da kendi görüşleri olabilir. Bu nedenle bu konuda dikkatli olup, her rivâyeti bir akaid konusu olarak almamak gerekir.
Deccâl kavramı, olabir ki, bâtılın ve küfrün azılı önderlerini (imamlarını) bir nitelemedir, onların kötülüklerine ve insanları kandırma konusundaki hilelerine, onların sapıklıklarına bir dikkat çekmedir. Müslümanları bu gibi kötü kişilere ve kötülük odaklarına karşı uyanık olmaya, yeri ve zamanı gelince de onlarla mücadele etmeye bir çağrıdır.
Bütün Deccâl işlerinden ve Deccâl tipli kimselerin şerrinden Allaha sığınırız. (33)
Hz. İsa, ruha önem verilmeyen bir topluma rûhî özellikleri yeniden ihyâ etme yönüyle çeşitli mûcizelerle geldi: Ölüleri diriltme, hastaları iyileştirme, körlerin gözlerini açma, dilsizi konuşturma gibi. İşte günümüz toplumunda da bu rûhî özellikleri ihyâ eden İsa nefesli insanlara ihtiyaç var. Böylece yahûdilerin katı kapitalist etkileriyle ruhları, rûhî özellikleri bombardıman edilen insanların ölümcül kalpleri ve ruhları dirilsin, ruh maddenin önüne çıksın, böylece tatmin olsun. Hasta kalpler ve ruh hastalıkları iyileşsin. Hakkı göremeyen gözler açılsın, basîret ve ferâset sahibi olan insanlar eşyaya Allahın nuruyla bakabilsin. Sadece görünenleri değil; perdenin arkasındakileri de görebilsin. Hakka kilitli dilleri açılsın, bülbül gibi şakısın. Bunların yerine gelmesi için Hz. İsanın gökten inmesini beklemeye lüzum yok. Hz. İsanın nefesine, Hz. Mûsânın asasına, Hz. Muhammedin Haktan getirdiği mesaja mirasçı sensin. Kurtuluş istiyorsan kurtarıcı beklemekten vazgeç; vazifeni yap. Hem sen kurtul, hem toplum kurtulsun ey İsa nefesli müslüman! (34)
İsa veya Mehdi bekleyerek kendi üzerine farz olan görevleri, kurtarıcılara havâle edip ertelemek, Allah erine yakışmaz. Biz, İslâmı yaşayıp çevremize hâkim kılmaya çalışalım. Gerisi bizi fazla ilgilendirmemelidir. Allah da zaten bizi bazılarını beklemeye çağırmıyor. Her şuurlu müslümanın hidâyete götüren, hidâyet veren anlamında en büyük mehdî olan Kurana uyması kurtuluş için yeterlidir. Her tebliğcinin de, mânen ölmüş canlı cenaze durumundakilere İsa nefesiyle hayat vermeye gayret etmesi gerekmektedir. Kurtarıcı beklemeyi bırakıp kendimiz kurtarıcı olmaya çalışmalı, böylelikle hiç değilse kendimizi kurtarmanın yolunu bulmalıyız. O zaman Deccallar da bize zarar veremeyecektir: Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidâyette/doğru yolda olduğunuz müddetçe dalâlette olanlar (sapıklar) size zarar veremez. (5/Mâide, 105)
Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, c. 1, s. 544
Beşir İslâmoğlu, İslâmî Hareketin Tarihî Seyri, s. 81-82
Hz. İsanın hayatı ile ilgili geniş bilgi için bkz. Abdullah Aydemir, Peygamberler, s. 235-265
S. Ateş, Kuran Ansiklopedisi, c. 10, s. 203-205
Abdullah Aydemir, a.g.e. s. 247
Halûk Nurbaki, Kurandan Âyetler ve İlmî Gerçekler, s. 332
A. Tatlı, M. Dikmen, (İ. Arıcıoğlu) Merak Ettiklerimiz, s. 48-50
Abdullah Aydemir, Peygamberler, s. 254
Seyyid Kutub, Fî Zılâlil-Kuran, c. 1, s. 297
Mevdûdî, Tefhîmul-Kuran, c. 1, s. 380
Muhammed Esed, İslâm Mesajı, c. 1, s. 177
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Eser Y. c. 2, s. 1112-1114
M. Reşid Rızâ, Tefsîrul Kurânil-Hakîm, c. 3, s. 317
Buhârî, Büyû 102, Mezâlim 31, Enbiyâ 49; Müslim, İman 242, hd. no: 155; Ebû Dâvud, Melâhim 14, hd. no: 4324; Tirmizî, Fiten 54, hd. no: 2234; Ahmed bin Hanbel, II/240, 294, 538; Tecrîd-i Sarih Terc. c.6, s. 532
Müslim, İman 247; Küt. Sitte, 14/274
S. Buhârî Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 182
Müslim, Hacc 216, hd. no: 1252; Küt. Sitte Terc. c. 13, s. 152, Buhârî Tecrîd-i Sarih Terc. c.2, s. 431
Ebû Dâvud, Melâhim, bâbu Emârâtis-Sâah
Ebû Dâvud, Melâhim 14; İbn Mâce, Fiten 33
Buhârî, Mezâlim 31; İbn Mâce, Fiten 33
Hindî, Kenzul-Ummâl, 14/336
Müslim, Kitab 52, bab 9, hadis 34
Tirmizî, Fiten 62
Müslim, Kitab 52, bab 20, hadis 110
Ahmed bin Hanbel, II/298-299
S. Ateş, Kuran Ansiklopedisi, c. 10, s. 216-218
Bkz. Mahmut Şeltut, İsanın Refi; S. Ateş, Y. K. Ç. Tefsiri, II/396-410; A. Hatîb, Mesîh fil-Kuran, s. 532
Geniş bilgi için bkz. Zeki Sarıtoprak, İslâma ve Diğer Dinlere Göre Deccâl, s. 25-48
S. Ateş, Kuran Ans. s.222
Ahmet Keleş, Hadislerin Kurana Arzı, s. 220-223
Mahmut Şeltut, Hz. İsanın Refi Hakkında, Haksöz, sayı 20 (Kasım 92)
Hüseyin K. Ece, İslâmın Temel Kavramları, s. 390-392
A.g.e. s. 136 vd.
Ahmed Kalkan, Sanat Bilinci, s. 54
Hz. İSA (a.s)
Kur'an-ı Kerîm'de adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Hz. İsa (a.s) batılı tarihçilere göre miladi yıldan dört veya beş sene kadar önce doğmuştur.
Yine batılı tarihçilere göre Hz. İsa (a.s) Romalıların elinde bulunan Yahudiye'de Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde otuz yaşlarına doğru peygamberliğini insanlara bildirdi. Önce Celile'de sonra Kudüs'te insanları hak dine davet etti. Yahudilerin dinini ikmal onların dine kattıklarını düzeltmek için gönderilen Hz. İsa (a.s) kendisine indirilen İncil adlı kutsal kitapta bunu şöyle anlatır: "Ben yok etmeğe değil, tamamlamaya geldim." Hz. İsa (a.s), yahudilerin tahrif ettiği Eski Ahid'i onların anlayışından kurtarmaya, Hz. Musa (a.s)'ın getirdiği akideyi yerleştirmeye ve yahudilere daha önce bildirilen zahmetli bazı ilahi kanunları hafifletmeye çalıştı.
Memleketi Celile'de Genaseret gölü kıyısında ilk vaaz ve tebliğlerini bildiren Hz. İsa daha sonra Kudüs'e gitti. Yahudiler Hz. İsa'yı, dönemin Romalı Kudüs valisi Pontus Pilatus'a şikayet ettiler. Havarilerin içinde Yahuda isimli birisi Hz. İsa'ya ihanet etti ve Hristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kur'an-ı Kerîm'de ise hadise şöyle anlatılmaktadır: "Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı" (en-Nisa: 4/156). Rivayete göre Hz. İsa'ya ihanet eden Yahuda, Romalılar tarafından isa (a.s.) zannedilerek asılmıştır.
İsa (a.s); orta boylu, kırmızıya çalar beyaz benizli, dağınık, düz saçlı idi. Saçını uzatır, omuzları arasına salardı. Geniş göğüslü, küçük yüzlü çok benli idi: Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış sandal giyer, çoğu zaman da yalınayak yürürdü.
Kendisinin geceleri varıp barınacağı bir evi, ev eşyası ve zevcesi yoktu. Hiç bir şeyi yarın için biriktirip saklamazdı. İsa (a.s) dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah'a ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede güneş batarsa orada konaklar iki ayağının üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi.[505] İsa (a.s) göğe kaldırıldığı zaman, yün bir kaftan, bit çift mesti, bir de deri dağarcıktan başka bir şey bırakmamıştı.[505]
Kur'an-ı Kerîm'e göre Hz. İsa (a.s)'ın annesi Hz. Meryem'dir. Meryem (a.s), yine Kur'an'da ismi geçen dört seçkin aileden biri olan İmrân ailesinden idi. Hz. Meryem, Zekeriya (a.s)'ın koruması ve gözetim altındaydı. Meryem, Beytü'l-Makdis'te, doğu tarafta özel bir bölmeye yerleştirilmişti. Zekeriya (a.s), Meryem'in yanına geldikçe orada, rızkını ve yiyeceğini hazır görürdü. Hz. Meryem, Beytü'l Makdis'te zikirle, ibadetle hayatını geçiriyordu. İşte bu sırada Allah, on,a bir beşer sûretiyle Cebrail'i gönderdi. bu durum, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır:
"Meryem dedi ki; ben senden Rahman'a sığınırım. Eğer O'ndan korkuyorsan bana dokunma! O da, ben, temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbının sana gönderdiği elçiden başkası değilim, dedi. Meryem; bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın olmadığım halde nasıl oğlum olabilir? dedi. Cebrail, bu böyledir; çünkü Rabbın, "bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız," diyor, dedi. İş olup bitti. Böylece Meryem, İsa'ya gebe kalarak bir köşeye çekildi. Doğum sancıları başladı ve başına gelen bu hadiseden dolayı çok üzülerek, keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim, dedi." (Meryem: 19/18-23)
Cebrail, Meryem (a.s)'e, babasız doğuracağı çocuğun özelliklerini ve mücadelesini haber vermiş, Meryem'i teselli etmiş ve ayrılıp gitmişti. Hz. Meryem'in kendisini Allah'a ibadete verdiğini ve onun tertemiz bir kadın olduğunu bilenler de bilmeyenler de bu duruma hayret etmiş ve doğumun bu şekilde nasıl olabileceği tartışmasına girmişlerdi. Hz. Meryem ise olayı, çocuğa sormalarını işaret etmişti. Fakat "Onlar, biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz? dediler. Çocuk, ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece namaz kılmamı ve zekât vermemi, anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de, dirileceğim gün de, bana selâm olsun, dedi" (Meryem: 19/23-33).
İsa (a.s)'ın babasız olarak mucizevî bir şekilde doğuşu, Allah'ın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Adem (a.s) ile İsa (a.s) arasında fark yoktu. Nitekim ayet-i kerimede, durum şu şekilde izah edilir:
"Gerçekten İsa'nın babasız dünyaya geliş hâli de Allah katında Adem'in hâli gibidir. Allah, Âdem'i topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi." (Âlu İmrân: 3/59)
İsa (a.s) otuz yaşında iken peygamberlik görevi aldığında, hemen İsrailoğullarına durumu bildirdi. İsa (a.s)'nın çağrısına kulak tıkayan ve ellerindeki Tevrat'ı tahrif edip pek çok değişiklikler yapan İsrailoğulları, Hz. İsa (a.s)'a inanmadılar. Ayrıca Allah, Hz. İsa'nın risâletini destekleyen mucizeler de gösteriyordu. Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen mucizeleri şunlardır: İsa (a.s) nın, çamurdan kuş biçiminde bir heykel yapması ve onu üfleyince kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi; anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulmuş olanları tedavi etmesi; gökten sofra indirmesi[505]; Havarîlerin ve diğer arkadaşlarının evlerinde ne yediklerini ve neler sakladıklarını söyleyerek gaybdan haber vermesi.[505]
İsrailoğulları, İsa (a.s.)'ı ve ona tâbi olanları durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. İsa'yı öldürmeğe karar verdiler. Ancak Allah, onların planlarını etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, İsa (a.s.)'a benzeyen birini yakalayıp astılar ve "Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" dediler (en-Nisâ: 4/157). Öte yandan Kur'an-ı Kerîm, asıl durumu şu şekilde açıklar: "Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusu şüphededirler. Onların bu öldürme olayına ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir." (en-Nisâ: 4/157-158).
İsa (a.s) ayette de belirtildiği gibi, öldürülmeden göğe yükseltilmiştir. Mezarı dünyada değildir. Ayrıca Mi'rac'da, peygamberimiz kendisini görmüştür. Hz. İsa, göğe yükselmeden önce, havârîlerine ve tüm insanlığa şu müjdeyi vermişti:
"Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan, Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim" (es-Saf: 61/6).
Hz. İsa (a.s) göğe çekildiği sıralarda kendisine inananların sayısı çok azdı. Daha sonra bir ara Hz. İsa'nın getirdiği inancı kabul edenler çoğaldı ise de, sonunda Hristiyanlar da İsrailoğulları gibi yoldan çıktı ve pek çok yanlışlıklara saptılar. Bugün, Hıristiyanların sahip oldukları teslis inancı, İsa (a.s)'nın göğe yükseltilmesinden hemen sonra ortaya çıkmıştır.
İsa (a.s)'ın annesi Hz. Meryem Hz. İsa'nın göğe çekilmesinden sonra altı sene kadar daha yaşamış ve ölmüştür.[505]
Hz. İsa (a.s)'a dört büyük ilâhi kitaptan biri olan İncil verilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de İncil'in Hz. İsa'ya verilişi ile ilgili şu bilgiler vardı:
"Arkalarından da izlerince Meryem oğlu İsa'yı Tevrat'ın bir tasdikçisi olarak gönderdik; ona da bir hidâyet, bir nur bulunan İncil'i, ondan evvelki Tevrat'ın bir tasdikçisi ve sakınanlara bir hidâyet ve öğüt olmak üzere verdik" (el-Mâide: 5/11)
Ancak bu İncil de Tevrat gibi tahrifata uğramıştır. Bununla birlikte Allah Teâlâ tarafından son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e indirilen Kur'an-ı Kerîm, Zebur, Tevrat ve İncil'in hükümlerini ve geçerliliklerini ortadan kaldırmıştır. Hz. İsâ İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre cisim ve ruhuyla göğe yükseltilmiştir. Kıyamet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.[505]
Hz. İsa bedeniyle göğe yükseltildiğinden, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen "ölümden evvel" (en-Nisa: 4/159) ve "öleceğim güne ve diri olarak ba's edileceğim güne" (et-Tevbe: 9/34) mealindeki ayetler Hz. İsa'nın nüzûlünden sonraki ölümünü anlatır. Hz. İsa gökten Arz-ı Mukaddes'e inecek, elinde bir kargı olacak; Afik denilen bir yerde ortaya çıkacak ve Kargı ile Deccâl'ı öldürecek ve sabah namazında Kudüs'e gelecektir. İmam kendi yerini ona vermek isteyecek fakat o İmâm'ın gerisinde Hz. Peygamber (s.a.s)'ın şeriatına uygun olarak namazını kılacaktır. Sonra domuzu öldürecek ve haçı kıracak, sinagoglar ve kiliseleri yıkacak ve kendisine iman etmeyen bütün hristiyanlarla savaşacaktır.
Hz. İsa nüzûlünden sonra kırk sene daha yaşayacak, öldüğünde müslümanlar namazını kılacak ve İslâm dinine uygun olarak gömülecektir.[505]
İSA (a.s.)
Andolsun Biz Mûsâya Kitabı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsaya da mûcizeler verdik. Ve onu, Rûhul-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz. (Bakara: 2/87)
Hz. İsa; Hayatı, Tebliği ve Tevhid Mücadelesi:
İsa kelimesi, Süryânice asıllıdır. Mübârek anlamına gelir; aslı Îşaudur. Bazı hıristiyan toplumlar Yesû(s), Frenkler Jesu(s) derler. Mesîh İbrânice bir kelime olup aslı Meşîhadır. Hz. İsanın bir lâkabıdır, elini sürdüğü hastayı iyileştirdiği, bereketle meshedilerek mânevî kirlerden arındığı, çok seyahat ettiği, annesinden yağ sürülmüş ve tertemiz olarak doğduğu için bu isim verildiği belirtilir. Meryem ise Süryânice hizmetkâr anlamındadır. Allaha adanıp dinin ve Mescid-i Aksânın hizmetinde bulunduğu için bu isim verilmiştir.
Ülül azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi doğum yılı kabul edilen milâttan dört veya beş sene kadar önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsırada dünyaya gelmiştir. Hz. İsanın annesi Hz. Meryemdir. Kurana göre İmranın kızı Hz. Meryem, Beytül Makdiste (Kudüste bulunan Mescid-i Aksâ) zikir ve ibâdetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona Cebraili bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu söyledi. Hz. Meryemin, kendisine bir insan eli değmediği ve iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir delil, bir mûcize olsun diye Allahın böyle hükmettiğini bildirdi. Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu. Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı... (Bkz. 19/Meryem, 16-37)
Hz. İsanın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu, Allahın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: Gerçekten İsanın babasız dünyaya geliş hali de Allah katında Âdemin hali gibidir. Allah, Âdemi topraktan yarattı, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiyede Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)de, sonra Kudüste insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi (3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27). İnsanları, tek ilâh olan Allaha ibâdet ve kulluğa çağırmış, Ondan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: Ben, benden önce gelen Tevratı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allahtan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur. (3/Âl-i İmrân, 50-51). Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini müjdelemiştir (61/Saff, 6).
İsa Mesih, İsrâiloğullarına birçok mûcizeler gösterdiği halde bu mûcizelerin sahibinin Allah olduğunu, mûcizelerin kendi peygamberliğine alâmet olduğunu açık seçik ilân ettiği halde, onlar yine inanmaya yanaşmadılar, küfür ve inatlarında ısrar ettiler. Bütün bunlara rağmen İsa (a.s.) dâvâsından vazgeçmiyordu. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. 3/Âl-i İmrân, 52-53) Havâriler, Hz. İsanın yardım isteğine ânında cevap vermişler, Allahın yolunda yardım, sosyal nizamı gerçekleştirmeye yardım için derhal ileri atılmışlardı. Her dâvetçinin mutlaka yardımcılara ihtiyacı vardır. Rasûlullah da hicretten az önceki hac mevsiminde şöyle demişti: Rabbimin sözünü tebliğde bana yardım edecek kimdir? Muhakkak ki Kureyş, Rabbimin sözünü tebliğ etmemi engelliyor. Nihayet Allah, Medinelileri yardımcı yaptı. Havârî, Habeşçeden Arapçaya geçmiş bir kelime olup yardımcı anlamına geliyordu. Hz. İsanın havârileri gibi Hz. Muhammed (s.a.s.)in de yardımcıları çıktı. Yardımcılar anlamına geliyordu ensâr kelimesi de.
Havâriler Hz. İsaya yardım etmek istediklerinde, İsrâiloğulları, kendi süflî çıkarlarını zedeleyen peygamber hakkında komplo kurmuşlardı; ama Allah, onların tuzaklarını boşa çıkaracak, hilelerine karşılık verecekti (3/Âl-i İmrân, 54). Yahudiler Hz. İsayı, dönemin Kudüs valisi Romalı Pontus Pilatusa şikâyet ederek şöyle dediler: Birisi çıkmış, insanları saptırıyor, düzene ve krala itaatten insanları çeviriyor, bölücülük yapıyor, birliği parçalıyor, insanların arasına nifak sokuyor. Baba ile evlâdın arasını ayırıyor... Hatta büyük bir iftira ile kötü kadının oğlu olduğunu bile söylemekten çekinmediler. Yöneticileri Hz. İsanın aleyhine tahrik ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda da Hz. İsaya ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kuran ise şöyle der: Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157) Allah, Nûhu tûfandan, İbrâhimi Nemruttan ve ateşten, Mûsâyı Firavundan ve boğulmaktan, Muhammed Mustafayı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi İsayı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış, Hz. İsaya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsaya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir (Bkz. 43/Zuhruf, 61). Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir.
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semâdaki yerine kaldırmıştır. Kıyâmetten önce gelecek olan da onun rûhudur. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım... (3/Âl-i İmrân, 55)
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibâdet/kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 117)
İsa şöyle dedi: Ben Allahın kuluyum. O bana Kitab verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. (19/Meryem, 30-31)
Hz. İsayı ve annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz. İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır (Bkz. 5/Mâide, 117).
Hıristiyanlık, Hz. İsaya ilk olarak inanan havârilerin kabullerinden oluşmaktadır. Aslında Kuranın ifadesine göre, Hz. İsanın tebliğ ettiği din hıristiyanlık, havâriler de hıristiyan değildi. Onlar saf ve temiz müslümanlardı: Havârîler dediler ki: Biz Allah'a iman ettik; şâhid ol ki biz müslümanlarız. (3/Âl-i İmrân, 52). Sonra İslâmdan ferâgat edilerek, özellikle Pavlosun ve bazı mühtedî rolündeki yahûdilerin kasıtlı, bazı câhillerin de iyi niyetli tahrifleriyle hıristiyanlık adı altında yeni bir din ortaya çıktı. Hıristiyanlık ismini ilk kez kullanmaya başlayan 43-44 yıllarında Antakyalı müşrikler oldu. Pavlos ve Barnabas Antakya yöresine gelip dinlerini yaymak istediklerinde, kendilerine karşı çıkan müşrikler onlara alaylı bir şekilde Mesîhî anlamına gelen hıristiyan dediler. Daha sonra bu isim yaygınlık kazandı ve o günden itibaren kullanılmaya başlandı. Ancak Kurân-ı Kerimde Hz. İsaya tâbi olanlara hiçbir zaman hıristiyan denilmemiştir. Onlara nasârâ, yani yardımcılar adı verilmiştir.[505]
Nasârâ, yani Hz. İsanın yardımcıları, onun insanların arasından çekilmesinden sonra çeşitli fırkalara ayrıldılar. Kimileri inkâr etmeye kalkarken, kimi de onu Tanrının oğlu, hatta daha da ileri götürerek Tanrı ilân etmeye başladılar. Kuran, bunların küfür ve şirklerini ilân ediyor: Andolsun ki Allah, Meryem oğlu Mesihtir diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih: Ey İsrâiloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin. Bilin ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur demişti. Andolsun Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki tek bir ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır. (5/Mâide, 72-73 ve bkz. 9/Tevbe, 30-31)
İsa (a.s.) hakkında böyle fırkalara ayrılan İsrâiloğulları, yaklaşık üç yüz sene sonra Doğu Roma İmparatoru Konstantin hıristiyanlığı kabul etti. Onun putperest anlayışı benimsetmek ve hıristiyanlığı bozmak için bu dine girdiği de söylenir. Şurası kesindir ki, Konstantin, Mesihin getirdiği dini devlet dini haline getirmek için değiştirip tahrif etti. Dinde atmalar ve katmalar yaptı. Tevhid içerikli İncilleri yaktırdığı gibi, papalığı ilk defa o ortaya çıkardı. Kiliselere resimler, heykeller, putlar girmeye başladı. Mesihin işlediğini zannettikleri bir günah sebebiyle orucu on gün arttırdılar. Böylece Mesihin dini Konstantinin dini oldu. Bunun yanı sıran Konstantin, on iki binden fazla kilise, manastır yaptırdı. Kendi adıyla anılan Kostantiniyye (İstanbul) şehrini kurdu ve kraliyet ailesini yeni dine soktu.
Hıristiyanlar, Hz. İsadan sonra sadece tevhid kavramını zedelemekle kalmadılar. Bir çeşit putperestliğe de başladılar; azizlere, havârîlere, râhiplere ve mezarlara tapmaya başladılar. Kiliselere Hz. İsa, Hz. Meryem, havâriler, melekler ve hûrilerin heykelleri/putları yerleştirildi. 431 yılında papa kurulu bir araya gelerek Hz. İsanın ulûhiyetini ve Hz. Meryemin Tanrının anası olduğu akîdesini resmen kabul ettiler. Yahûdilerin Tevratı ve Hz. Mûsânın dinini tahrif ettikleri gibi; hıristiyanlar da İncili ve Hz. İsanın getirdiği dini tahrif ettiler.[505]
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsanın babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsanın peygamber, hem de vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncili getiren büyük peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsayı kendilerinin öldürdüklerini ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsanın peygamberliğine de, İncilin vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında, gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsanın tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsadan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en büyük vebal, Hz. İsanın yoluna ihanet eden Pavlosun ve ona körü körüne uyan papazlarındır.[505]
Kurân-ı Kerimde Hz. İsa:
İsa kelimesi, Kurân-ı Kerimde 25 yerde geçer. Hz. İsanın lâkabı olan Mesîh 11 yerde ve çoğunluğu İbn Meryem şeklinde olmak üzere Meryem ismi de 34 yerde kullanılır. İsa ismi, Kurân-ı Kerimde geçen âyetlerin tümünde İbn Meryem -Meryem oğlu- ifadesiyle geçer. Bu şekilde kullanılması, Hz. İsanın bir beşer olduğu ve bir beşerden doğduğunun vurgulanması için olmalıdır.
İsa, Meryemin oğludur. Bâkire olan Meryemden Allahın yaratıcı kudretinin bir nişânesi olarak doğmuştur; Allahtan bir kelimedir veya Allahın kelimesidir (3/Âl-i İmrân, 45; 4/Nisâ, 171; 19/Meryem, 34) ki, Allah onu Meryeme ilka etmiş ve ona Kün (Ol)! demiş o da olmuştur (4/Nisâ, 171). Hz. İsanın babasız dünyaya gelişini yadırgayanlara Kuran, Hz. Âdemi örnek göstermektedir. Allah Âdemi nasıl anasız ve babasız yaratmışsa ve buna gücü yetmişse İsayı da babasız yaratmıştır. Bunda Allah'a ve Onun yüce kudretine iman edenler için bir gariplik yoktur (3/Âl-i İmrân, 59).
Hz. İsanın bir ünvan ve sıfatı da Mesihtir. Melekler şöyle demişti: Ey Meryem, Allah seni, kendisinden bir kelime ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu İsa Mesihtir. (3/Âl-i İmrân, 45) Bir âyette İsadan Allahın rûhu olarak bahsedilmektedir: Meryem oğlu İsa Mesih... Ondan bir rûhtur. (4/Nisâ, 171) Başka âyetlerde Yüce Allahın Âdeme de rûhundan üflediği ifade edilmiştir (bkz. 15/Hıcr, 29; 38/Sâd, 72). Kuranda geçen Kendinden bir rûh, Allahtan bir rûh, Rûhumuzdan ifadeleri, Allahın emrinden, yaratıklar âleminden bir rûh demektir. Allahın rûhu, hâşâ Allahın kendisi demek değildir. Bir erkek olmadan, sırf melek vasıtasıyla üflenen ruhtan yaratıldığı için, Hz. İsaya Allahtan bir rûh veya Rûhumuzdan denmiştir. Meryeme kendi rûhumuzdan üfledik âyeti de aynı anlamdadır. Bazı şeylerin Allah'a nisbet edilmesi, onların Allah katındaki değer ve itibarını belirtmek içindir. Hz. İsa da, Allahın yarattığı ruhtan, sperm aracılığı olmadan ve sadece meleğin üflemesiyle ana rahminde oluştuğu için Allahtan bir rûh denmiştir.
Hz. İsa, Kurân-ı Kerime göre ancak bir kuldur (43/Zuhruf, 59). Abdullah, yani Allahın kuludur (19/Meryem, 30). Kuran, onun kul olmanın ötesinde bir sıfatla anılmasını veya insan üstü bir varlık olarak düşünülmesini kesin ifadelerle reddeder ve Hz. İsanın da, gözde meleklerin de Allah'a kul olmaktan asla çekinmeyeceklerini belirtir (4/Nisâ, 171). Kendilerini Allahın kulu olarak ifade etmekten onur duyan peygamberlere tapılmaz, onlara tanrı muâmelesi yapılmaz.
İsa (a.s.) dünya ve âhirette şerefli (vecîh) ve Allah'a yakın kılınanlardandır (mukarrabîn) (3/Âl-i İmrân, 45); mübârek (19/Meryem, 31), yani kendisinde başkaları için hayır ve bereket bulunan biridir. Beşikte iken konuşmuştur (3/Âl-i İmrân, 46; 5/Mâide, 110). Şahsiyet olarak cebbâr, zorba ve şakî biri değildir (19/Meryem, 32). Bir nebîdir: Allah beni nebî/peygamber yaptı. (19/Meryem, 30); rasûldür (4/Nisâ, 156, 171; 5/Mâide, 79; 61/Saff, 6); Kitabı vardır (19/Meryem, 30). Kavlul-Hakk hakikatin sözüdür veya gerçek sözdür (19/Meryem, 34). Sâlihler (iyiler)dendir (3/Âl-i İmrân, 46; 6/Enâm, 85). Muhâtaplarına beni ilâh edinin dememiştir (5/Mâide, 116); Kitabının adı İncildir (5/Mâide, 50; 57/Hadîd, 27). Kendinden önce geçen peygamberleri ve kutsal kitapları tasdik edip doğrulayan bir Allah elçisidir (5/Mâide, 46; 3/Âl-i İmrân, 50). Kendisi ve anası mûcize oldukları gibi (23/Müminûn, 50), peygamberliği de bir mûcize ve rahmettir (19/Meryem, 21).
Hz. İsa, İsrâiloğullarına bir mesel, bir remz kılınmış (43/Zuhruf, 57, 59), muhâtaplarına belgeler ve hikmet getirmiş (43/Zuhruf, 63; 5/Mâide, 109; 2/Bakara, 87, 253) ve Allah tarafından Rûhul-Kuds ile desteklenmiştir (2/Bakara, 87). Allah kendisine Kitabı, hikmeti, Tevrâtıı ve İncili öğretmiştir (5/Mâide, 110). İnkâr eden yahûdiler onun dili ile lânetlenmiştir (5/Mâide, 78).
Hz. Muhammed (s.a.s.)in geleceğini haber vermiştir: Ey İsrâil oğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevratı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allahın size gönderilmiş bir peygamberiyim. (61/Saff, 6). Tevratta olduğu gibi İncilde de ümmî peygamberin geleceği yazılıdır (7/Arâf, 157). Hz. İsanın has ve sâdık arkadaşları havârîler Allah'a ve Onun elçisi Hz. İsaya iman ederek müslüman olmuşlardır (3/Âl-i İmrân, 52-53; 5/Mâide, 111; 61/Saff, 14).
Kurân-ı Kerim Hz. İsanın bazı mûcizelerine de temas etmektedir. Allahın izni ile o, ölüleri diriltmiş, hastalara şifa vermiş, balçıktan kuşlar yaparak onlara can vermiş, anadan doğma körü, alaca hastalığına tutulmuş kişiyi iyileştirmiş, İsrâil oğullarının yediklerini ve evlerinde sakladıkları şeyleri kendilerine haber vermiştir (5/Mâide, 10; 3/Âl-i İmrân, 49). Hz. İsa, kulluk görevlerini bizzat yaptığını muhâtapları olan insanlara ifade etmiş, Allahın kendisine namaz kılmayı, zekât vermeyi, annesine iyi davranmayı emrettiğini açıklamıştır (19/Meryem, 33).
Kuran, Hz. İsa hakkında gerçek dışı inançlarında ısrar eden ehl-i kitabın dinde taşkınlık yapmamalarını, teslisten (üç tanrı anlayışı) vazgeçip Allahı birlemelerini emretmiştir (4/Nisâ, 171). Kuran, bu âyetin dışında, değişik yerlerde de Allahın çocuğu olmadığı gerçeğini vurgular. (bkz. 2/Bakara, 116; 10/Yûnus, 68; 17/İsrâ, 170; 19/Meryem, 88, 92; 21/Enbiyâ, 26; 25/Furkan, 2; 112/İhlâs, 3). İsa (a.s.) kendisine insan olmanın dışında bir sıfat izâfe etmek isteyenlere kul olduğunu hatırlatma ihtiyacı duymuştur: Ben şüphesiz Allahın kuluyum. (19/Meryem, 30). Allahın bu konudaki soracağı soruya karşı: Ben onlara sadece Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin diye bana emrettiğini söyledim diyecektir (5/Mâide, 117).
Kuran, bütün peygamberlerin yolunun ve tabiatıyla Hz. İsanın yolunun da İslâm olduğunu, onların müslüman olarak ölmeyi çocuklarına vasiyet edip öğütlediklerini (2/Bakara, 132); kendilerini teslim olanlardan kılması, nesillerinden de teslim olan müslüman bir ümmet göndermesi için Yüce Allah'a duâda bulunduklarını (2/Bakara, 128) zikrettikten sonra şu soruyu yöneltmektedir: Yoksa siz, İbrâhim, İsmâil, İshak, Yakup ve torunlarının, yahûdi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? (2/Bakara, 140)
Hz. Muhammed (s.a.s.), İsrâiloğullarına ve hıristiyanlara da gönderilmiş bir peygamberdir. O, ehl-i kitabın gizledikleri ve sakladıkları şeylerin çoğunu kendilerine açıklamıştır. Ancak yahûdi ve hıristiyan toplumlar, kendilerini Allahın oğulları ve sevgilileri sayarak Ona karşı çıkmışlardır. Ehl-i kitap, aynı zamanda Uzeyri, İsa (a.s.)yı Allahın oğlu sayan kimselerdir ve bu davranışlarından dolayı küfre girmişlerdir (5/Mâide, 12-18). Halbuki Allah, İhlâs sûresinde de ifade edildiği gibi tektir, birdir, ortağı yoktur, mutlak hüküm sahibidir, hiçbir şeye muhtaç değildir; kimseden doğmadığı gibi kimseyi de doğurmamıştır. Onların küfür ve şirk anlayışları, bir âyette şöyle cevaplandırılır: Allah, Meryem oğlu Mesihi, annesini ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse kim Ona karşı koyabilir? (5/Mâide,17).
Kuran, Hz. İsanın tevhid inancını tebliğ eden bir Allah elçisi olduğunu açıklar ve onun tanrılaştırılmasına şiddetle karşı çıkar; Kurana göre ona verilen gerçek İncil, bir hidâyet ve nur kaynağıdır; öğüt vericidir, yol göstericidir (5/Mâide, 46). Hz. İsaya verilen saf ve gerçek İncilde hıristiyanlara, Allah'a ve âhiret gününe iman etmeleri ve iyi işler yapmaları emredilmiştir. Fakat ehl-i kitap, Tevrat ve İncile uymamış, Rabbe kul olanlar ve bilginler günah söylemek, haram yemekten çevresindekileri yasaklamamışlardır (5/Mâide, 63).
Hıristiyanların bu konudaki yanlış anlayışlarına cevap mâhiyetinde Kuran, Hz. İsa konusunda sapık anlayışları düzeltir: Meryem oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğru biridir. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi... (5/Mâide, 75). Hz. İsa da, kendisinden önce yaşamış peygamberler gibi normal bir insandı; Allahın elçisi idi. Diğerlerinden farklı bir yanı yoktu. Her peygamber gibi o da Allahın izni ile bazı mûcizeler göstermişti. Diğer insanlardan farkı olarak, tek hârikulâdeliği babasız dünyaya gelmiş olmasıydı. Onun sadece bu gözle görülmesi, böyle düşünülmesi gerekirdi. Fakat hıristiyanlar böyle davranmadılar. Onu Allahın tanıttığından başka türlü tanımaya ve tanıtmaya çalıştılar. Azıp saptılar; doğru yoldan çıktılar ve: Hıristiyanlar, Mesih, Allahın oğludur dediler. (9/Tevbe, 30). Allahın oğlu ve kızı olmayacağı gerçeğini bir kenara ittiler. Peygamberlerin uyarılarını dikkate almadılar. Kuran, onların bu iddialarının hiçbir haklı ve mantıkî gerekçesinin olmadığını, Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. şeklinde ortaya koyar. Ve bu inançlarıyla da müşriklere benzediklerini belirtir (9/Tevbe, 30). Gerçekleri bu ölçüde saptıran kişileri de şöyle lânetler: Allah onları kahretsin! (9/Tevbe, 30).
Hıristiyanlar Hz. İsaya Allahın oğlu demekle yetinmediler. Daha da ileri gittiler: Allah, Meryem oğlu Mesihtir, dediler. (5/Mâide, 17). Bu sözleriyle Meryem oğlu Mesihin Allah olduğunu öne sürdüler. Kuran, bir başka âyette hıristiyanların Hz. İsa ile ilgili tanrılık iddialarının bir başka yönüne de işaret eder: (Hıristiyanlar) Meryem oğlu Mesihi rab edindiler. (9/Tevbe, 31) Oysa kendilerine yalnız tek mâbud olan Allah'a ibâdet/kulluk etmeleri emredilmişti (9/Tevbe, 31). Bu emri dinlemediler. Azdılar ve saptılar. Şirkin en kötüsüne düştüler . Halbuki, Hz. İsanın dilinden kendilerine şöyle seslenilmişti: ... Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin (şirke düşmeyin). Zira kim Allah'a şirk/ortak koşarsa, şüphe yok ki Allah ona Cenneti haram etmiştir ve onun (neticede dönüp dolaşıp) varacağı yer Cehennemdir; zâlimlerin (böyle şirke düşenlerin) asla yardımcıları yoktur. (5/Mâide, 72).
Hıristiyanlar, Hz. İsaya Allah veya Rab dedikleri gibi, anası Hz. Meryeme de bu hususta bir pâye verdiler. Bir âyette Yüce Allah Hz. İsaya şöyle hitap eder: Ey Meryem oğlu İsa! Beni ve anamı, Allahtan başka iki ilâh edinin diye sen mi söyledin insanlara? (5/Mâide, 116). Bütün gayesi, insanlara tevhidi, Allahın hak ve tek mâbud olduğunu öğretmekten ibaret olan bir peygamber kendisinin veya anasının ilâh olduğunu, kendisine veya anasına tapılmasını arzu edebilir mi? Bunun için en küçük bir îmada bulunabilir mi? Elbette bulunamaz. Nitekim, Hz. İsa, bu ağır ithama şöyle karşılık vermiştir: Hâşâ, dedi, Sen yücesin. Benim için (böylesine) gerçek dışı bir şeyi söylemek yakışmaz. Eğer söylemiş olsam Sen bunu bilirsin. (5/Mâide, 116). Hz. İsâ muhataplarına neyi telkin ve tavsiye ettiğini açıklama ihtiyacı duydu ve şöyle devam etti: Ben onlara; Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibâdet/kulluk edin diye Senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. (5/Mâide, 117)
Ehl-i kitabın yanlış söz ve inançlarını eleştiren Kuran, şöyle emir ve tavsiye eder: Allah'a ve elçilerine iman edin; (ilâhlar) üçtür demeyin! Kendi faydanıza olarak buna son verin... Allah, ancak bir tek ilâhtır. (4/Nisâ, 171). Yahûdiler de: Meryem oğlu Mesihi öldürdük dediler (4/Nisâ, 157) Rab ölür mü? Allah -hâşâ- öldürülür mü? Ölen veya öldürülen varlık ilâh olur mu, düşünmediler. Allah, gerçekleri kabul etmeyişleri sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir (4/Nisâ, 155). Yahûdilerin önemli bir yanlışı da şöyle düzeltilir: Onlar onu (Hz. İsayı) öldürmediler ve asmadılar, fakat onlara öyle göründü. Kesin olarak onu öldürmediler. (4/Nisâ, 157).
Peygamberimiz ve bütün peygamberler gibi Hz. İsa da, muhâtaplarının çeşitli ithamlarına mâruz kalmıştır: (İsa) İsrâiloğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, bu apaçık bir büyüdür demişlerdi. (5/Mâide, 110 ve benzer ifade için bkz. 61/Saff, 6). Yüce Allah onların vermeleri muhtemel zararlardan İsa (a.s.)yı korumuştu (5/Mâide, 110).[505]
Hz. İsa ile ilgili, Onun hayatını, tebliğ ve mücâdelesini anlatan âyetleri görelim:
...Meryem oğlu İsaya da mûcizeler verdik. Ve onu, Rûhul-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik... (2/Bakara, 87)
Allah, birbirinden gelme bir nesil olarak Âdemi, Nuhu, İbrâhim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir. İmrânın karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini âzatlı bir kul olarak sırf Sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen Sensin. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu Senin korumanı diliyorum dedi. Rabbi Meryeme hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyyâyı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve Ey Meryem, bu sana nereden geliyor? der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir derdi. (3/Âl-i İmrân, 33-37)
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelimeyi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsadır. Mesîhdir; dünyada, âhirette de itibarlı ve Allahın kendisine yakın kıldıklarındandır. O, sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleriyle) konuşacak. Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece ol! der; o da oluverir. (Melekler, Meryeme hitâben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona Kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevratı, İncili öğretecek. O, İsrâiloğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mûcize getirdim: Size çamurdan bir kuş sûreti yapar, ona üflerim ve Allahın izni ile o, kuş oluverir. Yine Allahın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mümin kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır. Benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mûcize getirdim. O halde Allahtan korkun, bana da itaat edin. Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse Ona ibâdet/kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur.
İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allaha iman ettik, şâhit ol ki bizler müslümanlarız cevabını verdiler. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şâhitlerden yaz dediler. (Yahûdiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda Ben hükmedeceğim. (3/Âl-i İmrân, 45-55)
Allah yanında İsanın durumu, Âdemin durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona Ol! dedi ve oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59)
Bir de inkâr etmelerinden ve Meryemin üzerine büyük bir iftira atmalarından. Ve Allahın rasûlü, Meryem oğlu İsayı öldürdük demeleri yüzünden... Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık/şüphe içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsayı) kendine yüceltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şâhit olacaktır. (4/Nisâ, 156-159)
Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryemin oğlu İsadır, (O) Allahın rasûlüdür, Meryeme ulaştırdığı (Ol=kün) kelimesi(nin eseri)dir, Ondan (Onun tarafından gönderilmiş, yahut teyid edilmiş, veya Cebrâil tarafından üfürülmüş) bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine iman edin. (Tanrı) üçtür demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah'a yakın melekler, Allahın kulu olmaktan çekinirler. Ona kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır. (4/Nisâ, 171-172)
Allah o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes rûh (Cebrâil) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrât ve İncili öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen Benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine Benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri Benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrâiloğullarını (seni öldürmekten) önlemiştim; kendilerine apaçık deliller (mûcizeler) getirdiğin zaman inkâr edenler: Bu apaçık bir sihirdir, başka değil demişlerdi. (5/Mâide, 110)
Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: Beni ve anamı, Allahtan başka iki tanrı bilin diye sen mi dedin? buyurduğu zaman o şöyle dedi: Hâşâ! Seni tenzih ederim; Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin; halbuki ben Senin zâtında olanı bilmem. Gaybı/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sensin. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin. (5/Mâide, 116-117)
(Rasûlüm!) Kitapta Meryemi de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem, onlara karşı bir perde çekmişti. Derken, Biz ona rûhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: Senden, çok merhametli olan Allah'a sığınırım! Eğer Allahtan sakınan bir kimse isen (bana dokunma). Ruh: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim dedi. Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu Bana kolaydır. Çünkü Biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi. Meryem ona hâmile kaldı. Bunun üzerine onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!
Altından (İsa veya melek) ona şöyle seslendi: Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, üzerine olgun taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım. Nihayet onu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen çok garip bir iş yapmışsın! Ey Hârunun kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi. Bunun üzerine çocuğu gösterdi. Biz, dediler, beşikteki bir sabî ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi: Ben, Allahın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O, beni mübârek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır. İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa, Hak sözünce budur. Allah için bir evlât edinmek, olur şey değildir. O, münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece Ol! der ve hemen olur. Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibâdet/kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur. (19/Meryem, 16-36)
Ve birkaç hadis-i şerif: Ben, dünyada da âhirette de Meryemin oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir. (Buhârî, Enbiyâ, 44; Müslim, Fezâil 145, hd. no: 2365; Ebû Dâvud, Sünnet 14, hd. no: 4675; Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 179-180)
Nasârânın (hıristiyanların) İbn Meryemi (Hz. İsayı) bâtıl üzere medhettikleri gibi siz de beni medhetmekte mübâlâğa etmeyin! Şüphesiz ki, ben bir kulum; bana: Allahın kulu ve Onun rasûlü deyin. (S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 181)
Zamanındaki dünya kadınlarının hayırlısı İmrân kızı Meryemdir. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hadîcedir. (S. Buhâri Tecrîd-i Sarih Terc. c. 9, s. 167)[505]
Hıristiyanlara Göre Hz. İsa:
Hıristiyan kaynaklarına göre Hz. İsa, yaklaşık 30 yaşına geldiği zaman, Vaftizci Yahya insanları şu tarzda uyarmaya başlamıştı: Tevbe edin, çünkü göklerin saltanatı yakındır. (Matta, 3/1). Vaftizci Yahyanın Yahûdiye çölündeki bu irşad hareketine Hz. İsa da katılmış ve diğer insanlarla beraber o da vaftiz edilmişti. Bir gün duâ ederken gökler açılmış ve kendisine Rûhul-Kuds aracılığı ile ilk ses gelmiştir (Luka, 3/21). Hz. İsanın söyledikleri halkı sevindirmiş ve onun etrafında kümelenmelerine yol açmıştır. Ancak yahûdilerin önderleriyle okumuşları onu devrimci bulmuş ve öğrettiklerini tehlikeli saymışlardır. Önceleri ses çıkarmamışlarken, sonraları amansız düşman kesilmişlerdir. Bundan sonra Hz. İsa şâkirtler (Kuranda Havârîler) diye anılan 12 öğrenci ile daha çok meşgul olmuş ve onları eğitmiştir. Baştan kendisinden hoşlanan halk, karşı telkinlerin de etkisiyle onu reddetmiş, hatta ailesi bile bu harekete sıcak bakmaz olmuştur. Kudüsteki dinî otoritelerin İsa (a.s.)yı tutuklatmalarından önce onun aktif bir çalışma içinde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. Rasullerin İşleri, 10/37-38; İşaya, 61/1-2; Luka, 4/16-19). Tutuklanan Hz. İsa, yahûdi yüksek mahkemesince ölüme mahkûm edilmiş, bu mahkûmiyet Roma valisince çarmıha germe şekline dönüştürülmüştür.
İsa (a.s.)nın askerlerce götürülmesi ve tutuklanması üzerine bütün öğrencileri ve sevenleri kendisini yalnız bırakmışlardır. Belki de pek çoğu ümitleri tamamen sönmüş vaziyette evlerine çekilmişlerdir. Haçta ölen ve mezarı kapatılan Hz. İsanın kabrinin iki gün sonra boş bulunduğu söylenmektedir (Markos, 16/2-6; Rasullerin İşleri, 2/23-24; Luka, 24/44-51). Hz. İsanın mezarından kıyam etmiş olduğuna kendi öğrencileri (Havâriler) bile önceden güçlükle inanmışken, sonradan, onun yaşadığı kanaatini benimsemişlerdir (Bkz. Luka, 24/44-51).
Hıristiyanların temel inançlarından biri, Hz. İsanın çarmıha gerilmesiyle ilgilidir. Hz. Âdem, yasak meyveyi yiyerek Allah'a âsi olunca onun bu günahı soyunda devam edegeldi. Âdem soyundan gelen bütün insanlar, atalarının işlediği, kendilerine miras kalan bu günah yüküyle doğarlar. İnsanlar, hem kendi işledikleri günahlarından ve hem de babaları Âdemin günahından ötürü cezaya müstahak oldular. Adâlet ve merhamet sahibi Allah için, Âdem ve soyunda ortaya çıkan bu günah yüzünden bir problem ortaya çıktı: Âdemoğullarını cezalandırması rahmetine aykırı olacak, cezalandırmaması da adâletine aykırı düşecekti. İşte Allah, düşündü; nihayet günümüzden yaklaşık iki bin sene önce, bu iki sıfatını bağdaştırmanın yolunu buldu: Kendi nefsi olan oğlunu, çocuk şeklinde bir kadının karnına koyacak, tam bir insan olarak dünyaya gelecek, insanlar gibi yiyip içecek, yaşayacak ve sonunda düşmanların zulmüne uğrayarak asılacak, böylece kendi nefsi olan oğlunu fedâ ederek insanlığı ezelî günahından kurtaracaktı. Öyle yaptı. İşte İsanın asılması, Allahın oğlunun, insanları ezelî günahtan kurtarmak için kendini fedâ etmesidir.
Eldeki 4 İncillerin hepsinde Hz. İsanın haça gerildiği belirtilirken, aynı zamanda haça gerilen kimsenin lânetli olduğu da belirtilir. Güya Hz. İsa, tüm insanlık uğruna kendini feda ederken, lânete müstahak da olmuş, ödül yerine ceza almıştır. Kitab-ı Mukaddeste bu konu şöyle ifade edilir: Mesih, bizim uğrumuza lânet olmuş olarak bizi şeriatın lânetinden kurtardı; çünkü yazılmıştır: Ağaç üzerine her asılan lânetlidir. (Pavlusun Galatyalılara Mektubu, 3/14). Bu konu, Ahd-i Atikte (Tevratta) şöyle yer alır: ...Asılmış olan adam Allah tarafından lânetlidir. (Tesniye, 21/23). Hem tanrı ve hem de lânetli olmak! Tam dalâlet ehlinin/sapıkların, aklını kullanmayan, kitaplarını tahrif ve dinlerini oyuncak edenlerin anlayışı...
Aslında çarmıha gerilme ve göğe kaldırılma inancı, eski dinlerden beri süregelen bir inançtır; şirk inancı. İnsanlık için kendini fedâ etme hikâyesi, çeşitli toplumlarda din kurucusu ve liderlerine uyarlanmıştır. İlâhî adâlete ve mantığa uymayan bu itikad, putperestlikten hıristiyanlığa geçmiştir. Hinduizmde de insanlığın ezelî günahından ve bunun kaldırılması için babasız dünyaya gelen Krişnanın, kendisini fedâ ettiğinden, asılırken başında altın bir taç bulunduğundan söz edilir. Krişna, elleri ayakları delinerek, yani çivilenerek asılmıştır. Hıristiyanlara göre de İsa asılırken başında dikenden bir taç vardı. Eski Uzakdoğu dinlerinin birçoğunda elleri ayakları çivilenerek asılmak suretiyle insanlığı ezelî günahtan kurtaran bir din büyüğünden söz edilir ve bu adam, Allahın insan biçiminde bir görüntüsü kabul edilir (M. Reşid Rızâ, Tefsîrul-Kurânil-Hakîm, c. 6, s. 32-33).
Şeyh Tantâvi, İsa (a.s.)nın çarmıha gerilmesi hikâyesinin, bir Bâbil efsânesinden hıristiyanlığa adapte edilmiş olduğunu, müslümanlığı kabul etmiş olan Lord Headlynin İslâm İçin Batılıları İkaz adlı kitabından naklediyor. Lord Headly, 1903-1904 yıllarında Alman arkeologlar tarafından keşfedilen Asur yazısıyla yazılmış iki Bâbil yazıtından Billin dramının, aynen hıristiyanlığın kabul ettiği İsa dramına benzediğini 14 benzer delil göstererek izah ediyor (Tantavî, El-Cevâhir, 10/23; naklen S. Ateş, K. Ans. 10/213-214). Yine, Yunan mitolojisindeki, diğer tanrılar görmeden ateşi çalıp insanlara götüren ve sonra tanrıların yakalayıp cezalandırdığı, insanlık için kendini feda eden Promete adlı Yunan tanrısının etkisi vardır.
Allahın Hz. İsa
i1 harfi
- İBÂHİYYE
- İBDÂ
- İBN KESİR
- Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm:
- İBN MACE
- Sünen-i İbn Mâce:
- İBN TEYMİYYE
- İBNU'S-SEBİL
- İBRA
- İBRAHİM SÛRESİ
- İBRÂNÎ
- İBTİLÂ'
- İCÂBET
- İCAP VE KABUL
- a) Sözle icap ve kabul:
- Sıygaların İcap ve Kabulde Etkisi:
- b) Mektup, elçi, telefon vb. ile icap ve kabul:
- c) Teâtî yolu ile icap ve kabul:
- İCARETEYN
- İCÂZET
- İCBÂR
- İCMA'
- İcmaın Mertebeleri:
- l) Sarih İcma:
- 2) Sükûtî İcma:
- 3) Müctehidlerin Belli Bir Ortak Noktada İttifak Etmeleri:
- İCMA-İ ÜMMET
- İCMÂLÎ ÎMAN
- İCRÂ
- Mahkeme Kararlarının İcrâ ve İnfazı: