İrtidatın Başlaması:

Hz. Peygamber'in vefatından sonra, Hz. Ebû Bekir'in halîfeliğinin ilk günlerinde dinden dönme olayları görüldü. Ebû Bekr (r.a.)'in onlara savaş açarak kararlı tutumuyla İslâm'ın bütünlüğü korunmuş oldu. Ebû Hureyre'den şöyle dediği nakledilmiştir: Resulullah vefat edip de ondan sonra Ebû Bekir halife seçildiği ve Araplardan bazıları dinden döndüğü zaman Hz. Ömer, Ebû Bekir'e şöyle dedi:



"Allah Resulu; "İnsanlar, 'Allah'tan başka ilâh yoktur' deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim, 'Allah'tan başka ilâh yoktur' derse, malını ve canını benden korumuş olur. Ancak İslâm'ın hakkı müstesnâdır. Onun asıl hesabı ise Allah'a kalmıştır" buyurduğu halde, nasıl olur da sen insanlarla savaşırsın?" Ebû Bekir şöyle cevap verdi:



"Allah'a yemin ederim ki namazla zekâtın arasını ayıranlarla mutlaka savaşacağım. Çünkü zekât malî bir haktır. Allah'a yemin ederim ki, Resulullah'a vermiş oldukları bir deve yularını bile bana vermezlerse, onlarla savaşırım" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:



"Allah'a yemin olsun ki, Azîz ve Celîl olan Allah Ebû Bekir'in gönlünü savaş için genişletmiş ve yine anladım ki, onun görüşü doğrudur"[505]



Hz. Ebû Bekir'in zekât vermeyenlerle savaşa karar vermesinin delili, Hz. Peygamber'in şu uygulamasıdır. Allah Resulu, Eşca' kabilesinden birisinin zekâtını alması için bir memur göndermiş, vermeyince, ikinci defa göndermiş, üçüncüde yine vermezse boynunu vurmasını söylemiştir.[505] Diğer yandan, namaz kılmayanlarla harp edileceğine dair sahâbenin icmâ'ı vardır. Ebû Bekir burada zekâtı, namaza kıyas etmiştir.[505]



Hattâbî'ye göre, bu dönemde dinden dönenler iki sınıftır: