Toplumun Önderleri Toplumdan Sorumludur

Toplumların inanıp inanmamasında, başlarında bulunan liderlerinin büyük etkisi vardır. Toplumda yüksek makam sahibi insanlar lider olurlar ve insanların çoğu; iyi de olsa, kötü de olsa bu liderlere uyarlar. Bu nedenle onların kötü amelleri kendileriyle sınırlı kalmaz, bilakis bir topluluğun bozulmasına sebep olur. İyi amelleri de kendileriyle sınırlı kalmaz ve birçok insanın da kurtuluşuna vesile olur. İşte bu nedenle, yani hem kendi günahları, hem de başkalarını doğru yoldan saptırmaları yüzünden cezalandırılırlar. İyi amel işlediklerinde de, sadece kendi işledikleri iyi amelleri nedeniyle değil; iyiye yönelttikleri diğer insanlar nedeniyle de mükâfatlandırılırlar.[505] 



 “Rabb’imiz bunlar bizi saptırdılar. Bunlara bir kat daha ateşten azap ver!” (7/A’raf, 38) “Rabb’imiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse, onun ateşteki azabını bir kat daha artır!’  dediler.” (38/Sâd, 61)  “Ey peygamber kadınları! Sizden kim açık bir edepsizlik yaparsa, onun azabı iki kat yapılır. Bu Allah'a göre kolaydır. Fakat sizden kim Allah ve elçisine itaata devam eder ve iyi işler yaparsa, ona da ödülünü iki kat veririz ve onun için bol bir rızık hazırlarız. Ey peygamber kadınları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz.” (33/Ahzab, 30-32) Çünkü peygamber hanımları, diğer kadınlara örnektir. Onların ufak hatası, başkalarının tamamen yolu şaşırmalarına neden olur.



Kur’an, kıyamet günü olacakları tasvir ederken, toplumları saptıran liderler ve onlara uyanlar arasında geçen tartışmaları da anlatır:



“Kıyamet koptuğu günde ‘Firavun ve ailesini azabın en çetinine sokun!’ (denilir).  Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, müstaz’aflar (zayıf olanlar, ezilenler), müstekbirlere (büyüklük taslayanlara, sömürenlere) dediler ki: ‘Biz size uymuştuk. Şimdi siz şu ateşin ufak bir parçasını bizden savabilir misiniz?” (40/Mü’min, 46-47)



“Zayıf düşürülenler, büyüklük taslayanları: ‘Siz olmasaydınız elbette biz iman eden insanlardan olurduk’ diyorlardı. Büyüklük taslayanlar da zayıf düşürülenlere dediler ki: ‘Bize hidayet geldiği zaman sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, zaten siz kendiniz suç işliyordunuz.  Zayıf düşürülenler,  büyüklük taslayanlara: ‘Hayır, gece gündüz dolap (kurar, kötülük aşılardınız). Allah'a nankörlük etmemizi, O’na eşler koşmamızı emrederdiniz’ dediler.” (34/Sebe’, 31-33)



“Rabbimiz, azdırdıklarımız şunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık.” (28/Kasas, 63)



Toplumun önde gelenleri, insanların ilahî mesajı kabul etmemeleri için, her türlü yola başvururlar. Güçlü olduklarından, insanların çoğu onlardan korkar ve elçiye ilgi göstermezler. Böylece gerçekler gizlenmiş olur:



“Ve her yolun başında oturup da tehdit ederek (insanları) Allah yolundan çevirmeye ve o (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın.” (7/A’râf, 86) “Kavmin inkâr eden ileri gelenleri dediler ki; ‘Eğer Şuayb’a uyarsanız, muhakkak siz ziyana uğrarsınız.” (7/A’râf, 90) “Fir’avun ve adamlarının, kendilerine kötülük yapmasından korktukları için kavminin içinde Musa’ya yalnız (genç) bir kuşaktan başkası inanmadı. Çünkü Firavun, yeryüzünde çok büyüklenen ve çok aşırı gidenlerdendi.” (10/Yûnus, 83) “Hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve (insanları) Allah yolundan çevirirler.” (9/Tevbe, 34)



Oysa bu liderlerin, toplumun ıslahı için çalışmaları gerekirdi. Ayrıca toplumda bulunan ve gerçekleri görebilen insanların da toplumu gittiği kötü yoldan çevirmeleri için çalışmaları gerekirdi: “Sizden önceki nesillerde akıllı kimselerin, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etmeleri gerekmez miydi?” (11/Hûd, 116) “Baksana şunlara, Allah’ın nimetini nankörlüğe çevirdiler, kavimlerini de helâk yurduna kondurdular.” (14/İbrahim, 28) “Rabbaniler (din adamları) ve hahamların, onları günah söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür.” (5/Mâide, 63)



Bu son ayet, toplumların manevî önderleri olan din adamlarının da toplumun geleceğinden  sorumlu olduğunu göstermektedir. İbn Kesir’e göre, Rabbanilerden maksat, onların aralarında yetki sahibi olan bilginlerdir. Bunlar, toplumda kötülüklerin yayılması karşısında suskun durmamalı, insanları yaptıkları şeylerin kötülükleri hakkında ikaz etmelidirler. Allah’ın ayetlerini insanlara en açık bir şekilde anlatmalı, bunu yaparken de hiçbir şeyden çekinmemelidirler. Hidayetin ve manevî gücün kaynağı olması beklenen âlimlerin bozulması, bir toplumun bozulmasındaki son adımdır. Bunların bozulmasının takip ettiği tabii yol, hakikati ya egemen güçlerin ve zenginlerin isteklerine taviz vererek değiştirmeleri şeklinde olur; ya da genel olarak toplumun inatçı arzuları (hevâları) ile uzlaşmaya götüren hafif anlayışla olur. Her iki durumda da din adamları önce baskı altında kalır ve taviz verirler, (işte her  şey, bu tavizle başlayarak) sonunda anlayışları hafifleşir, şuurları kararmaya başlar; ya para veya yaranmak, ya da her ikisini de elde edebilmek için, uzlaşmaya giderler.[505]



Kur’an, dini iyi bilenlerin çeşitli nedenlerle gerçeklerin üzerini örtmelerini ve ayetleri tahrif etmelerini ağır bir dille kınamaktadır. “Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onun değerini az bir şeye satanlar; onların yedikleri karınlarında ateşten başka bir şey değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acıklı bir azap vardır.” (2/Bakara, 174)  “İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti, biz kitapta insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler (var ya), işte onlara hem Allah lanet eder, hem de tüm lanet edebilenler lanet ederler.” (2/Bakara, 159)  “Allah, kendilerine kitap verilenlerden: ‘Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz’ diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve ona karşılık birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.” (3/Âl-i İmran, 187) “Onlardan bir grup var ki, Kitap’ta olmayan bir şeyi siz, Kitap’ta sanasınız diye, dillerini Kitap’la eğip büker (sözlerini kitabın sözü imiş gibi göstermek için dillerini bükerek okur, onları kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve ‘Allah’ın katındandır’ derler. Oysa o, Allah katından değildir. Bile bile Allah'a karşı ya