Neden mi?

Bakınız, İnsan vücudunun en çarpıcı olaylarından yalnızca bir ta­nesi ruhsal dengedir. Bu olgu, tüme varım kuralına göre vücuttaki sis­temlera­rası makro dengenin yalnızca bir parçasıdır. Bu denge, sadece beyin hücrelerinin sağlıklı çalışmasıyla değil, bilakis sistemler organi­zasyonunun bir bü­tün olarak normal faaliyetlerini sürdürmesiyle an­cak gerçekleşebilir. Tabiatıyla bu yalnızca insana özgü bir olay değil, aynı zamanda bütün geliş­miş canlılar için de söz konusudur. Ancak akıl ve zekâ ile diğer tüm can­lı­lardan ayrılan insan harikasının, sırf bir tek tane beyin hücresinin, şim­diye kadar keşfedilebilmiş bazı yanları vardır ki değil vücudun tümünü incele­mek, bu minicik hücre üzerinde azıcık düşünmek bile yeterlidir. Aslında bu küçücük canlının henüz keşfedi­lememiş yanları bulundu­ğuna, ya da fonk­siyonlarının en son halka­sına ulaşmanın asla mümkün olamayacağına ih­timal vermek gerekir ki bu, Allah Teâlâ'nın, insanı hay­retler içinde meste­den sanat gücünü bize yansıtması bakımından son de­rece düşündürücüdür.



Evet, çapı en çok on mikron olan minicik bir sinir hücresinin, stop­lazma denen bir sıvı ile dolu olduğu, bugün artık ortaokul öğrencileri ta­ra­fından da bilinmektedir. Bu minicik canlının kendine göre beslen­mesi, ya­şam sistemi ve birtakım görevleri bulunduğunu bilmek de ar­tık pek il­ginç sayılmamaktadır. Fakat beyinde sayıları on milyarı bulan bu kadar minnacık varlıkların, değil dıştan gelen soyut değerdeki ses, ışık ve ısı gibi olayları, aynı zamanda bizi sevindiren, üzen, ürküten, korkutan, güldüren ve ağla­tan somut değerdeki etkenleri de algılama­sına ne dersiniz ?!



Alimlerin ifadesine göre: “sadece beyinde on milyar böyle hücre, yani on milyar karar merkezi vardır.” [505]



Bir insan kafatası içinde yer alan ve görünürde iki avuç yağdan başka bir şey olmadığı sanılan, ama aslında başlı başına engin bin âlem olan be­yin hakkındaki en büyük rakam hiç kuşkusuz bu değildir.



Biz sevinirken, üzülürken, konuşurken, korku ve endişelere kapı­lır­ken, hayret ederken, gülerken, ağlarken, dokunurken, tadarken, kok­lar­ken, işitirken, görürken, imrenirken kıskanırken ve daha sayılama­yacak kadar çeşitli ve birbirinden son derece farklı duygular içinde yü­zerken be­yin dedi­ğimiz bu küçük âlemin içinde -saniyede- belki yüz­milyonlarca, belki daha çok sayıda hayat olayları cereyan etmektedir. İşte bu duyumla­rın meydana gelmesinde belli yasalara ve hesaplara göre rol alan hücreler arasındaki baş­döndürücü iletişim olaylarını, alı­nan uyarı mesajlarının na­sıl değerlendiri­lip karara bağlandığını, organ­lara nasıl emir iletildiğini, bu olaylar sırasında meydana gelen elektrik akımlarını, kimyasal salgılama hadiselerini en iyi bilen ve bu yolda bir ömür harcayan ünlü ilim adam­ları bile insan vücudu­nun üzerinde yer alan bu küçük kürenin içindeki göz kamaştırıcı ilâhî sanat harikası kar­şısında dehşetlerini, hayranlıkla­rını, mahcubiyet ve acizliklerini âdetâ gözyaşı dökerek ifade etmişlerdir.



İnsan beyninin bu havsala almaz potansiyeli ve fonksiyonları ya­nında insan vücudu (sadece bilinen yönleriyle) bir bütün olarak ince­lendiği za­man elde edilecek sırf rakamsal değerler bile bu muazzam eserin yüce ya­ra­tıcısı karşısında en katı yürekli inkarcıları dahi yumu­şatmak için yeter­lidir. Bu bilgileri ise ilgili ihtisas kaynaklarında bul­mak ya da erbabından öğren­mek mümkündür. [505]