İlâ'nın Şartları:

1. İlâ yapan kocanın, ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük çocuk ve akıl hastasının yapacağı ilâ geçerli değildir.



2. Nikâh akdinin devam etmesi veya kadının cayılabilir boşamadan dolayı iddet beklemekte olması gerekir. Kadın, üç boşama veya bir kesin (bâin) boşama ile boşanmışsa, artık ilâ'ya gerek kalmaz.



3. İlâ'nın bir yerle sınırlandırılmaması gerekir. Çünkü kocanın bu yer dışında cinsel temasta bulunması mümkündür.



4. Eşinden ayrı kalma süresi, ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş bulunmalıdır (ez-Zühaylî, a.g.e, VII, 535 vd.; Bilmen, a.g.e, II, 290 vd.).



Dört aydan kısa süreli ilâ, evlilikle ilgili bir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, süre dolmadan önce eşine dönerse, yeminini bozmuş sayılacağı için sadece yemin kefareti gerekir. Eğer yeminini bozmadan üç aylık süre için yapılması ve üç ay geçmeden eşine dönmesi veya eşine dönmeden üç ayın geçmesi gibi.



Dört ay ve daha fazla bir süreyi kapsayan ilâ hukuki sonuçlarını doğurur. Bu durumda koca, dört ay dolmadan önce her an eşine dönebilir. Bu takdirde yeminini bozmuş sayılacağı için, kendisine yemin kefareti gerekir. Böyle bir durumda eşlerin birbirine dönmesi ve evlilik hayatının devam etmesi teşvik edilmiştir: "Eğer eşlerine dönerlerse, şüphesiz Allah çok yarlığayıcı ve çok bağışlayıcıdır" (el-Bakara, 2/226). Kocanın eşine dönmesi cinsel temasta bulunmakla veya bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak gerçekleşir. Yemin Allah'ın ismi veya örfen yemin etmede kullanılan ilâhî bir sıfatıyla yapılmışsa, bunun bozulması halinde, diğer yeminlerde olduğu gibi kefaret gerekir. Bu da varlıklı koca için; on yoksulu bir gün doyurmak veya giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Koca yoksulsa, arka arkaya üç gün oruç tutar (el-Mâide, 5/89). Yemin; "Seninle cinsel temasta bulunursam, üzerime hac farz olsun veya bu taktirde sen benden boş ol" gibi bir adağa yahut bir şarta bağlanmışsa, dört ay dolmadan yemin bozulunca, üzerime hac farz olur. Boşama şartına bağlamada ise, evlilik sona erer.



Dört aylık süre dolmuş bulunursa, ilâ genel amacına ulaşmış olur. Hanefîlere göre, bu durumda hâkime başvurmaya gerek olmaksızın, mücerred olarak sürenin geçmesiyle "bâin boşama" meydana gelir. Çünkü dört aydır kocalık görevini yapmayan bir erkeğin bu kadın üzerindeki zulmünü kaldırmak ve onun yeniden evlenmesini sağlamak, ancak bâin boşama halinde ve mümkün olur. Hanefilerin bu görüşü, ashâb-ı kirâmdan Hz. Osman, Alî, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve Zeyd b. Sabit'e dayanır.



Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre ise, İlâ'da dört ay tamamlanınca, evlilik kendiliğinden sona ermez. Bu durumda koca eşine döner veya onu boşar. Her ikisini de yapmazsa, kadın hâkime başvurarak boşanma isteğinde bulunur ve hâkim eşleri boşar. Her iki durumda da bir "ric'î (cayılabilir) boşama" meydana gelir. Dayandıkları delil; ilâ ayetlerinde kocanın eşine dönmesiyle boşama arasında muhayyer bırakılmış olmasıdır.



Sonuç olarak, evlilik devam ederken kocanın dört ay süreyle kocalık görevlerini yapmaması veya evi terketmesi halinde evlilik sona ermektedir. Boşama ister bâin, isterse ric'î sayılsın, sonuçta erkeğin bir boşama hakkı eksilmektedir. Bu eşlerin, Hanefilere göre yeni bir nikâh akdiyle, çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, iddet içinde, eşine dönme yoluyla yeniden evliliklerini sürdürmeleri mümkündür (bk. Alûsî, Rûhu'l-Meâni, II, 129; el-Ayn', Umdetu'l-Kârı, XVII, 58-61; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Beyrut 1328/1910, III, 162-175; İbnu'l-Humâm, Şerhu'l-Kâdir, Mısır 1315-1317, III, 182-199; İbn Rüşd el-Hard, Bidâyetü'l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 99 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire, 1970, VII, 315 vd.; İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtâr alâd-Duri'l-Muhtâr, 1307, II, 749 vd.; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, İhtisar ve Tahkîk, M.Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I, 200, 201; Fahruddîn er-Râzî, Tefsîr, VI, 80 vd.):



Hamdi DÖNDÜREN



METİN



Bunun beynunetle münasebeti netice itibariyledir. Lügaten îlâ yemin demektir. Şer'an ise müddeti içinde karısına yaklaşmayacağına yemin etmektir. Velevki zimmî olsun. Mûlî (îlâcı) o kimsedir ki, karısına yaklaşması ancak kendisine lâzım gelen meşakkatli bir şeyle mümkün olur. Bundan yalnız küfür mâni'i müstesnadır. İlânın rüknü yapılan yemindir.



İZAH



«Bunun beynunetle münasebeti netice itibariyledir.» Yani bu bâbın ric'at bâbından sonra zikredilmesinin münasebeti Bahır sahibinin söylediğidir. O: "ÎIâ ikinci halde talâk-ı ric'î gibi ayrılmayı icab eder." demiştir.



«Şer'an ise müddeti içinde karısına yaklaşmayacağına yemin etmektir.» ifadesi meşakkatli bir şeye yapılan tâlika da şâmildir. Çünkü tâlik bâbında arzettiğimiz gibi buna da yemin denilir. Onun için Fetih sahibi şunları söylemiştir: "Şeriatta îlâ: Karısına dört ay ve daha fazla yaklaşmayacağına Allah Teâlâ'ya yemin etmektir. Yahut ona yaklaşmayı güçleştiren bir şeye tâlikla olur. Böyle demek Kenz sahibinin: "Karısına dört ay yaklaşmayacağına yemin etmektir." sözünden daha iyidir. Çünkü mücerred yemin: Seninle cima edersem Allah için iki rekât namaz kılmak yahut gazaya gitmek boynuma borç olsun gibi sözlerle de tehakkuk eder. Ama o adam bununla îlâ yapmış olmaz. Çünkü nefsine meşakkat veren şeylerden değildir. Velevki korkaklık ve tembellik gibi nefisden gelen çirkin bir ârıza dolayısıyla ona güç gelsin." Bu söz musannıfa da vâriddir. Gerçi onun nâmına Bahır sahibi cevap vermişse de Nehir ve Makdisî şerhinde onun cevabı reddedilmiştir.



«Karısına yaklaşmayacağına» sözü halen mevcud karısına ve ileride evleneceği kadına şâmildir. Meselâ ecnebî bir kadına: "Seninle evlenirsem vallâhi sana yaklaşmam." derse îlâ olur. Çünkü muteber olan îlânın yürürlüğe girdiği vakittir. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh İbn-i Kemâl'in: "Tarifte mutlaka nikâhta hâsıl olan veya nikâha muzaf olan demek lâzımdır." sözüne hâcet yoktur. Halbuki Nehir sahibinin dediği gibi bu şarttır. Şartların hâli ise tariften hariç bırakılmaktır. "Halen mevcud karısı" sözünde ric'î talâk iddeti bekleyen kadın dahildir. Şu da öyledir: Bir adam hür olan korısına îlâ yapar da sonra onu bir talâk-ı bâinle boşarsa, kadın iddetlnl beklerken îlâ müddeti bittiği takdirde o kadını bir daha boşayabilir. Nitekim gelecektir. Kuhistânî buna Hâniyye'nin şu ifadesiyle itiraz etmiştir: "Bir kimse cariye olan karısına îlâ yapar da sonra onu satın alarak îlâ müddeti geçerse talâk vâki olmaz."



Ben derim ki: Buna şöyle cevap verilir: Cariyeyi satın almak akdi feshtir. Sanki o anda cariye onun karısı değilmiş gibi olur. Yahut şöyle cevap verilir: Şart karı-kocalığın devamı veya iddet gibi onun eseridir. Burada ise iddet yoktur. Küçük kız dahi dahildir. Velev ki cima olunmasın.



«Yaklaşmayacağına» yani cima etmeyeceğine diye kayıtlaması şundandır: Çünkü başka şeye yemin ederse meselâ: Vallâhi cildim senin cildine dokunmayacak yahut senin döşeğine yaklaşmayacağım gibi bir söz söyler de cima'ı niyet etmezse îlâ yapmış olmaz. Nitekim gelecektir.



«Müddeti içinde» yani aşağıda beyan edilecek müddeti demek istiyor.



«Velevki zimmi olsun.» sözü yaklaşmak mastarının failini umumileştirmektir. Yani îlâyı bir zımmî de yapabilir demektir. Velev ki kendisine kefâret lâzım gelmesin. Nitekim ileride gelecektir.



«Ancak kendisine lâzım gelen meşakkatli bir şeyle mümkün olur» Şart hac ve benzeri gibi nefsine meşakkat vermesidir. Nitekim gelecektir. Binaenaleyh gaza ve iki rekât namaz gibi meşakkatsiz şeyler tariften hariç kalır. Velev ki korkaklık veya tembellik gibi arızî meşakkatler bulunsun. Meşakkatli şeylerden biri de kefârettir. Bahır sahibi buna zımmînin kefâret icab eden îlâsıyla itiraz etmiştir. Meselâ zımmî karısına vallâhi sana yaklaşmayacağım derse İmam-ı A'zam'a göre kefâret lâzım gelmeksizin îlâ sahîhtir. Bir itirazı da şudur: Bir adam dört karısına vallâhi size yaklaşmayacağım diye yemin ederse üçüne bir şey lâzım gelmeksizin yaklaşabilir. Birinci itiraza yine kendisi Kâfî'nin şu sözüyle cevap vermiştir: Bozulmaktan hâli olan yemin o kimseye lâzımdır. Buna delil dâvâlarda billahilazîm diye yemin ettirilmesidir. Lâkin zımmîye kefâret vâcip olmasına mâni vardır. O da kefâretin ibâdet olmasıdır. Zımmî ise ibâdete ehil değildir.



Ben derim ki: İkinciye cevap da şudur: îlâ dört kadının hepsine yapılmıştır, bazılarına yapılmış değildir. Onun içindir ki bazılarına yaklaşmakla yemini bozulmaz. Çünkü o yaklaştığına yemin etmiş değildir. O üzerine yemin edilenin bir cüz'üdür. Nitekim bunu Hidâye şârihleri anlatmışlardır. Şu halde bu söz: Zeyd ve Amr'la konuşmam demesi gibi olur ki, beraber olmadıkça yalnız birisiyle konuşması yemini bozmaz. Bedâyı'da şöyle denilmiştir: "Bir kimse karısına ve cariyesine vallâhi size yaklaşmayacağım diye yemin ederse cariyeye yaklaşmadıkça karısına îlâ yapmış sayılmaz." Yani yeminden dönmenin şartı her ikisine yaklaşmaktır. Birisine yaklaşmakla yemini bozulmaz demek istemiştir. Lâkin birine yaklaştı mı yemininde durma şartı ikinciye yaklaşamamakla teayyun eder. İkincisi karısıysa ona îlâ yapmış sayılır. Bunun muktezası şudur ki: Yukarıdaki meselede üçüne yaklaşırsa dördüncüsüne îlâ yapmış olur.



TENBİH: Bir kimse karısına yaklaşmayacağına kölesinin âzâd olmasıyla yemin eder de sonra köleyi satarsa yahut köle ölürse îlâ sâkıt olur. Çünkü o adam karısına yaklaşmakla kendisine bir şey lâzım gelmeyecek hale dönmüştür. Eğer satıldıktan sonra köle karısına yaklaşmadan tekrar onun milkine dönerse îlâ hükmü de döner. Bedâyı'.



METİN



Şartı kadının mahâl olmasıdır. Îlâ yürürlüğe girdiğinde nikâhlısı olacaktır. "Seninle evlenirsem vallâhi sana yaklaşmayacağım." sözü bundandır. "Sen de boşsun." sözünü ziyade eder de sonra o kadınla evlenirse, yaklaştığı için kefâret vermesi lâzım gelir. Terk ettiği için de talâk bâin olur. Kocanın talâka ehil olması da şarttır, İmameyn'e göre kefârete ehil olması şarttır. Binaenaleyh zımmînin ibâdet sayılmayan bir şeyle îlâ yapması sahihtir. Bunun faydası talâkın vâki olmasıdır. Îlânın şartlarından biri de müddetinden noksan olmamasıdır.



İZAH



«Nikâhlısı olacaktır.» Yani talâk-ı ric'î iddetini bekleyen kadın gibi hükmen dahi olsa nikâhlısı sayılacaktır. Nitekim arz etmiştik. Bu îlâdan sonra karısını talâk-ı bâinle boşayıp da iddet içinde îlâ müddetinin geçmesi haline de şâmildir. Nitekim yukarıda görmüştük. Bundan anlaşılır ki üç talâktan az olan bâin talâkla îIâ bâtıl olmaz. Bedâyı'da şöyle denilmiştir: "Milki olmayan yerde ibtidaen îlâ mün'akid olmaz. Velev ki mülksüz îlâ devam etsin." Bu suretle ecnebî kadın ve talâk-ı bâinle boşanan hariç kalır: Nitekim gelecektir. Kezâ cariye, müdebbere ve ümmüveled de hariçtirler. Çünkü Teâlâ Hazretleri: «Kadınlarına îlâ yapanlar için ilh...» buyurmuştur. Nikâh milkiyle milk sayılan kadın zevcedir. Nitekim Bedâyı'da bildirilmiştir.



«Yaklaşmayacağım sözü bundandır.» Yani îlânın yürürlüğe girdiği vakitte kadının nikâhlısı olmasındandır. Çünkü şarta muallak olan bir şey o şart bulunduğu vakit yürürlüğe konan gibidir. Yürürlüğe konduğu vakit kadın onun nikâhlısıdır. H.



«Sonra o kadınla evlenirse» yani muallak talâk vâki olduktan sonra evlenirse demek istiyor.



«Kefâret vermesi lâzım gelir.» sözünün mânâsı îlânın hükmü sâbit olur ve îlâ tesirini gösterir demektir. Onun gösterdiği tesir müddeti içinde kadına yaklaşmakla kefâret lâzım gelmesi, yaklaşmayı terk etmekle de talâk-ı bâin vâki olmasıdır. Şöyle ki, bu adam îlâ ile talâkı evlenmeye tâlik ettiği için sıra ile vâki olurlar. Kadın bâin olmazdan önce îlâ meydana gelir, arkasından talâk vâki olur ve onunla kadın kocasından ayrılır. Zira bu talâk cima'dan öncedir. Milkin elden gitmesi îlânın hükmünü iptal etmez. Îlâ müddetinin içinde o kadınla evlenirse îlâ amelini icra eder. Ama talâkı îlâdan önce yaparsa İmam'ı A'zam'a göre hükmü bâtıl olur. Çünkü bâin olduktan sonra vuku bulur. Milkde yapılmayan îlâ ise mün'akid olmaz. Nitekim Bahır'da ta'lil bâbında belirtilerek şöyle denilmiştir: "Seninle evlenirsem sen boşsun; sen bana annemin sırtı gibisin; vallâhi sana yaklaşmayacağım der de sonra o kadınla evlenirse talâk vâki olur. İmam-ı A'zam'a göre zıhâr ile ilâ hükümsüz kalır. Çünkü evvela talâk vâki olur. Onunla kadın bâin sayılır. İmameyn'e göre ise beraberce vâki olurlar. Talâkı sona bırakır dakadınla evlenirse talâk vâkidir. Zıhâr ile îlâ da sahihtir."



«Kocanın talâka ehil olması da şarttır.» cümlesi akıl ve bülûğun şart olduğunu ifade eder. Binaenaleyh çocuk ile delinin îlâları sahih olmaz. Çünkü bunlar talâka ehil değillerdir. Kölenin mala taallûk etmeyen: Sana yaklaşırsam üzerime oruç veya hac yahut umre borç olsun yahut karım boş olsun gibi sözlerle îlâ yapması sahihtir. Yeminini bozarsa cezası lâzım gelir yahut vallâhi sana yaklaşmayacağım derse yeminini bozduğunda kendisine oruçta kefâret lâzım gelir. Mala taallûk eden şeyler bunun hilâfınadır. Meselâ köle âzâdı boynuma borç olsun yahut şu kadar sadaka vermek boynuma borç olsun derse îlâsı sahih olmaz. Çünkü kendisi mala ehil değildir. Bedâyı'.



«Zımmînin îlâ yapması sahihtir.» Yani İmam-ı A'zam'a göre sahihtir, İmameyn'e göre sahih değildir. Lâkin her iki kavil alelıtlak değildir. Çünkü zımmînin hac gibi hâlis ibâdet olan bir şeyle îlâ yapması bilittifak sahih değildir. Köle âzâdı gibi ibâdet olması lâzım gelmeyen bir şeyle îlâ yapması bilittifak sahihtir. Kefâret icap eden: Vallâhi sana yaklaşmam gibi bir sözle îlâ yapması İmam-ı A'zam'a göre sahih. İmameyn'e göre sahih değildir. Nitekim Bahır ve diğer kitaplarda bildirilmiştir.



«İbâdet sayılmayan» yani hâlis ibâdet olmayan bir şeyle îlâsı sahihtir. Şârih bununla bildiğin gibi hac, oruç ve emsalinden ihtiraz etmiştir.



«Bunun faydası ilh...» Yani zimmîye yeminini bozmakla kefâret lâzım gelmediği halde îlâsının sahih olmasının bir faydası vardır. O da müddet Içinde kadına yaklaşmamakla talâkın vukuudur.



«Îlânın şartlarından biri de ilh...» Îlânın bir mekânla mukayyed olmamasıdır. Çünkü başka bir yerde yakınlaşmak mümkündür. Karısıyla başkasını bir arada bulundurmaması da şarttır. Meselâ karısıyla cariyesini veya ecnebî bir kadını bir arada bulundurmayacaktır. Çünkü karısı yalnız olursa kendisine bir şey lâzım gelmeksizin ona yaklaşması mümkündür. Nitekim geçti. Fakat zamanla mukayyed olmaması şartı doğru değildir. Çünkü zamanla îlâ müddeti murat edilirse bunun nefyi doğru değildir. Ondan az bir müddet murat edilirse o da şârihin ziyade ettiğidir.



Evet, müddetin bir kısmını istisna etmemek şarttır. Meselâ: Sana bir sene yaklaşmayacağım, yalnız bir gün müstesna dememelidir. Bu meselede tafsilât vardır ki gelecektir. Îlâda yalnız cima'dan men edilmiş olmalıdır. Zira Valvalciyye'de şöyle denilmiştir: "Sana yaklaşırsam yahut seni yatağa dâvet edersem sen boşsun derse îlâ yapmış olmaz. Çünkü kendisine bir şey lâzım gelmeksizin yaklaşması mümkündür. Meselâ kadını yatağa dâvet eder. Böylece yemini bozulur, sonra müddet içinde onunla cima eder."



METİN



Îlânın hükmü yemininde durur da cima etmezse, bir talâk-ı bâin vâki olmak ve cima'la yeminini bozarsa kefâret yahut muallak cezanın lâzım gelmesidir. Îlâ müddetinin en azı hürre için dört ay, cariye için iki aydır. Çoğu için sınır yoktur. Bu iki aydan daha aza yemin etmekle îlâ olmaz. Îlânın sebebi talâk-ı ric'îdeki sebep gibidir.



İZAH



«Îlânın hükmü»nden murat dünyevî hükmüdür. Uhrevî hükmü ise kadına dönmediği takdirde günâha girmektir. Nitekim Teâlâ Hazretlerinin: "Eğer dönerlerse, bilsinler ki Allah çok bağışlayan, çok acıyandır." âyet-i kerîmesi bunu ifade etmektedir. Kuhistânî'nin Netif'ten naklen açıkladığına göre îlâ yapmak mekrûhtur. Yine ulema açıklamışlardır ki, müddetin geçmesiyle talâk vâki olması o kimsenin zulmünün cezasıdır. Lâkin Fetih'de îlâ bâbının başında zikredildiğine göre îlâya günâh lâzım gelmez. Çünkü bazen kadının rızasıyla yapılır. Memede çocuğu varken hamile kalacağından korkar, mizâcı uymaz ve benzeri şeylerden dolayı nefsin tama'ını kesmek için karı-koca buna ittifak edebilirler.



«Cima etmezse» sözü yemininde durmanın atf-ı tefsiridir. Cimadan murat hakikatıdır. Yahut cimadan âciz ise söz gibi onun yerini tutan şeydir. Maksat üzerine yemin ettiği şeye dönmezse demektir.



«Cimayla yeminini bozarsa» ifadesinden murat hakikî cimadır. Cimadan âciz ise sözle yeminden dönmesi ile îlâsı bozulmaz. Çünkü yemin söze yapılmamıştır. Sözle yemini bozduktan sonra müddet içinde cimada bulunursa îlâsı bozulur. Nitekim gelecektir.



«Kefâret yahut muallak cezanın lâzım gelmesidir.» Bazı nüshalarda Dürer'in ifadesine uygun olarak: "Kefâret ve muallak cezanın lâzım gelmesidir." denilmiştir. Musannıf şerhinde de öyledir. Ama o da yahut mânâsındadır. Çünkü maksad iki nev'ini beyandır. Buna karine aşağıda gelen: "Allah Teâlâ'ya yeminde kefâret vâcip olur, başkasına yeminde ise ceza vâciptir." sözüdür. Yani hac, köle âzâdı, talâk ve buna benzer üzerine tâlik yapılan şeydir. Ve edatını kendi mânâsında bırakmak da mümkündür. Çünkü: Vallâhi sana yaklaşmam ve sana yaklaşırsam üzerime hac farz olsun gibi sözlerde kefâret ile ceza bir arada bulunabilir. Böyle denilmiştir.



Şöyle diyenler de vardır: "Burada iki îlâ vardır. Yemin bozulmakla birisinde kefâret, diğerinde ceza lâzım gelir. Velevki yemininde durduğu takdirde bir talâk vâki olsun. Buna delil ulemanın vallâhi sana yaklaşmayacağım sözü tekrarlanırsa bundan tekîd niyet etmediği takdirde üç yemin meydana gelir. Her biri için bir kefâret vâcip olur ve bununla bir talâk vâki olur sözleridir." Nitekim bâbın sonunda gelecektir.



«Dört ay...» îlâ ayın başında yapılırsa müddetinin hilâli görmekle hesaplanacağında hilâf yoktur. Ayın içinde olursa nasıl hesaplanacağına dair İmam-ı A'zam'dan rivâyet yoktur. İmamEbû Yusuf'a göre günlerle hesap edilir. Züfer'den bir rivâyete göre o ayın kalan kısmı günlerle, ikinci ve üçüncü aylar hilâlle hesaplanır ve birinci ayın günleri dördüncü ayın başındaki günlerle tamamlanır. Bunu Bedâyı'dan naklen Nehir sahibi söylemiştir.



«Cariye için iki aydır.» Bu ifade cariyenin kocasının hür olmasına da şâmildir. Îlâ müddetinde cariye boşanıp âzâd olunursa hür kadınların müddetine intikal eder. Nehir. Bu ifadenin bir misli de Bedâyı'dadır.



«Daha aza yemin etmekle îlâ olmaz» Yani talâk hakkında îlâ olmaz. Bedâyı'. Yemini bozulma hakkında olur. Bir kimse hür karısına: Vallâhi iki ay sana yaklaşmam diye yemin eder de bu müddet zarfında o kadına yaklaşmazsa kadın boş düşmez. Fakat bu müddette ona yaklaşırsa yemini bozulur.



«Talâk-ı ric'îdeki sebeb gibidir.» O da kavga etmeleri ve geçinememeleridir. Nehir. Dürerü'l-Bihâr şerhinde de böyle denilmiştir. Galiba ric'îyi tahsis etmesi ileride ayrılma hususunda îtâya daha çok benzediği içindir. Nitekim yukarıda geçmişti.



METİN



Îlânın lâfızları sarîh ve kinâyedir. Sarîhe misâl: Bir adamın hayızlı olmayan karısına: Vallâhi sana yaklaşmayacağım demesidir. Kendisiyle yemin edilen her kelime de vallâhi gibidir. Bunu Sa'di söylemiştir. Çünkü o zaman men'î yemine izafe etmek yoktur.



İZAH



«İlânın lâfızları sarih ve kinâyedir.» Üç olduğunu söyleyenler de vardır. Onlara göre îlâ lâfızları ya sarîh, ya sarîh yerine geçen yahut kinâye olur. Sarîh sözler ikidir: Cima ve nîk. Yaklaşmak, cima ve vat gibi kelimeler sarîh yerini tutan kinâyelerdir.



Fetih sahibi diyor ki: «Evla olan hepsini sarîhten saymaktır. Çünkü sarahat kelime hakikat olsun mecaz olsun çok kullanılmak sebebiyle mânânın zihne gelivermesine bağlıdır. Hakikatine bağlı değildir. Aksi takdirde sarîhin yalnız nîk sözü olması gerekir. Bedâyı'da bâkire hakkında bozmak tâbiri sarîh yerine geçer denilmiştir." Kinâyenin lâfızları ileride gelecektir.



Bahır'da şöyle denilmektedir: "Sârîhte bir adam cimayı kastetmediğini iddia ederse kazaen tasdik olunmaz. Fakat diyâneten tasdik olunur. Kinâye; söylendiğinde zihne cima mânâsı gelivermeyen sözdür ki, başka mânâya da ihtimali vardır. Bu sözle niyetsiz îlâ olmaz. Ama kazaen sorumlu olur."



«Sarîhe misâl ilh...» şârih sarîhe dört misâl vermiş, daha başka sarîh kelimeler olduğuna da îşaret etmiştir. Zira bir adamın bâkireye seni bozmam diye yemin etmesi yukarıda geçtiği vecihle sarîhtendir. Müntekâ'da: "Seninle yatmam sözü niyetsiz olarak îlâdır. Kezâ fercim fercine dokunmaz demesi de böyledir." denilmektedir. Bu Bedâyı'nın ifadesine muhâliftir. Orada: "Seninle bir döşekte yatmam sözü kinâyedir." denilmektedir Cevamiu'l-Fıkh'ın ifâdesine de muhâliftir. Orada: "Cildim cildine dokunmasın derse îlâ yapmış olmaz. Çünkü âletine bir bez sararak dokunması mümkündür." Denilmektedir. Bunu Fetih sahibi söylemiştir. Cevami'deki sözün zâhiri onun sarîh ve kinâye olmadığını göstermektedir.



Ben derim ki: Müntekâ'nın ifadesinden anlaşılan her iki lâfzın sarîhten olmasıdır. Biliyorsun ki sarahat mânânın zihne gelivermesine bâğlıdır. Filan karısıyla yattı sözünden zihne gelen mânâ cimadır. Evet. onunla beraber bir döşeğe yattı dersen bu mânâ zihne gelivermez ve muhalefet dokunmak meselesinde kalır. Onun söylediği imkân zihne gelivermeye aykırı değildir.



«Hayızlı olmayan karısına...» Gâyetü'l-Beyân'da Şâmil'e nisbet edilerek şöyle denilmiştir! "Bir adam hayızlı olan karısına yaklaşmayacağına yemin ederse îlâ yapmış olmaz. Çünkü hayız sebebiyle karısına yaklaşmaktan men edilmiştir. Binaenaleyh bu men yemine izafe edilemez. "Bu suretle anlaşılır ki sarîh her ne kadar niyete muhtaç değilse de onunla bir şey oluvermez. Çünkü değiştiren bir şey vardır. Bahır'da böyle denilmiştir. Sürunbulâlî inceleme yaparak bunu kocası karısının hayızlı olduğunu bilirse diye kayıtlamıştır. Sa'di ise inâye hâşiyelerinde tafsilâta giderek Şamil'in sözünü sana yaklaşmayacağım dediği surete yorumlamış ve onu müddetle kayıtlamamıştır. Fakat dört ay derse îlâ yapmış olur. Velev ki kadın hayızlı olsun. Şârihin buradaki hayızlı olmayan sözünün mânâsı budur. Ondan sonraki sözü mukayyed hakkındadır. Velev ki hayızlı için olsun. Nehir sahibi bunu şöyle izah etmiştir: "Dört ayla kayıtlarsa bu men'in yemine izafe edildiğine karinedir."



Ben derim ki: Bütün bunlar Şâmil'in: "Kadın hayızlı iken" sözü kocanın ifadesinden olmadığına göredir. Lâkin Makdisî'nin bildirdiğine göre bu söz yemin ederse fiilinin failinden değil ona yaklaşırsa fiilinin mefulünden haldir. Yani kocasının sözündendir.



Ben derim ki: Bunu Hâkim'in Kâfî'sindeki şu sözü de ifade etmiş olabilir: "Kadın hayızlı iken ona yaklaşmayacağına yemin ederse îlâ yapmış olmaz. Kadına dört ay geçmeden yapabileceği bir işi yapmadıkça yaklaşmayacağına yemin ederse îlâ yapmış olmaz. Bu işin dört ay gecikmesi ona zarar etmez." Buradaki "yapmadıkça" sözü kesin olarak kocasının ifadesindendir. Hayızlı iken sözü de öyledir. Bunun illetini sonra söylemiştir. O da: "Hayız müddetinin dört aydan önce geçmesi mümkündür. Bu suretle îlâ yapmış olmaz. Velev ki üzerine ziyade etsin." ifadesidir.



Bunu Valvalcî'nin ta'lili de te'yid eder. O şöyle demiştir: "Çünkü bu adam hayız müddetinde o kadına yaklaşmaktan kendini men etmiştir. O da dört aydan azdır." Eğer illet yukarıda geçen: "Koca hayız sebebiyle cimadan men edilmiştir ilh..." sözü olsaydı bunu îlânın sıhhat şartları içinde zikretmek vâcip olur ve: Îlâ sahih olmak için kocanın îlâ zamanında karısıylacimadan men edilmiş olmaması şarttır denilirdi. Buna şöyle itiraz olunur: Bu kadının ihramlı, itikâflı, oruçlu ve namaz kılar hallerde olmasına şâmildir. Halbuki ileride göreceğiz ki kadın ihramlı iken îlâ sahihtir. Velev ki kadınla harem arasında dört aydan fazla zaman olsun. Erkeğin kadına dönmesi de sözle değil cimayla olur. Çünkü ihram şer'î bir mânidir. O kadının cima hakkını ıskât etmez. İşte îlâ sahih oldu demektir. Halbuki bu adam dört ay zarfında şer'an bu kadına yaklaşmaktan memnu' olduğunu bilmektedir. Öyleyse hayız halinde evleviyetle sahih olur. İhram haline cevap olan şey hayız haline de cevaptır. Bu makamın izahını ganimet bil!



«Kendisiyle yemin edilen her kelime de vallâhi gibidir.» Bahır sahibi diyor ki: "Vallâhi sözüyle yemin edilen kelimeleri murat etmiştir. Tallâhi, azametillâhi, celâli hakkı için, kibriyası hakkı için gibi ki, bunlarla yemine yaramayan? "AIIah'ın ilmi hakkı için sana yaklaşmam." gibi sözler hariç kalır. Allah'ın gazabı üzerime olsun, sana yaklaşırsam Allah'ın hışmı üzerime olsun gibi sözler de böyledir. T.



«Sana yaklaşmayacağım.» Yani ne kadar müddet olduğunu bildirmeden söylemesidir. Musannıf bunun da îlâ müddetiyle muvakkat olan söz gibi olduğuna işaret etmiştir. Çünkü mutlak söz ebediyet bildiren söz gibidir. İlâ müddetinde meydana gelmesi umulmayan bir sınır koyması da böyledir. Meselâ: Recep ayında karısına: Sana Muharremin orucunu tutuncaya kadar yaklaşmam demesi, aralarında dört aylık veya daha fazla mesafe bulunan bir yer için çocuğunu filan yerde sütten kesinceye kadar diye yemin etmesi bu kabîldendir. Daha az olursa îlâ yapmış sayılmaz. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar, Dabbetü'l-Arz çıkıncaya kadar veya Deccal çıkıncaya kadar demesi de istihsanen böyledir. Çünkü örfe göre bu sözler ebediyet bildirmek için kullanılır. Îlâ müddetinde bulunması beklenebilen ancak nikâhın onunla birlikte kalması tasavvur edilemeyen bir müddet söylemesi de böyledir. Meselâ: Sen ölünceye kadar yahut ben ölünceye kadar veya seni üç defa boşayıncaya kadar yahut ben sana mâlik oluncaya kadar diye yemin etmesi bu kabîldendir.



Nikâhın kalması tasavvur edilen bir söz söylerse meselâ seni satın alıncaya kadar derse îlâ yapmış sayılmaz. Zira mutlak surette satın almak nikâhı yok etmez. Onu başkası için satın almış olabilir. Kendim için dese de hüküm yine böyledir. Çünkü satış fâsid olabilir de ancak teslim almakla mâlik olur. Hatta seni kendim için satın alarak teslim alıncaya kadar diye yemin ederse îlâ yapmış sayılır. Bu takdirde sen nikâhımda olduğun müddetçe sana yaklaşmayacağım demiş gibi olur. Kölemi âzâd edinceye kadar veya karımı boşayıncaya kadar diye yemin ederse İmam-ı A'zam'la İmam Muhammed'e göre îlâ olur. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Ben şu haneye girinceye kadar veya Zeyd'le konuşuncaya kadar diye yemin ederse bilittifak îlâ olmaz. Nitekim Nehir ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir.



METİN



Yahut sarîh vallâhi cünüplükten dolayı sana dört ay yaklaşmayacağım, seninle cimada bulunmayacağım, sana yakınlık etmeyeceğim, senin sebebinle yıkanmayacağım gibi sözlerdir. Velev ki bunları müddeti tâyin için hayızlı kadına söylesin. Sana yaklaşırsam üzerime hac farz olsun ve benzeri meşakkatli şeyler söylemek dahi böyledir. İki rekât namaz üzerime borç olsun demesi bunun hilâfınadır. İki rekâtta bir meşakkat olmadığı için bu sözle îlâ yapmış sayılmaz. Ama yüz rekât namaz boynuma borç olsun derse bunun hilâfına olur. Buna kıyasen yüz hatim inmek veya yüz cenazeye gitmek gibi sözlerle îlâ yapmış sayılmalıdır. Fakat ben bunu bir yerde görmedim. Sana yaklaşırsam sen boş ol yahut kölem hür olsun demesi dahi böyledir.



Kinâyeye misâl; sana dokunmam, sana gelmem, seni sarmam, döşeğine yaklaşmam, yanına girmem gibi sözlerdir. Dâbbetü'l-Arz çıkıncaya kadar, Deccal çıkıncaya kadar, güneş battığı yerden doğuncaya kadar sana yaklaşmam gibi sözler de müebbeddendir. Müddet içinde karısına yaklaşırsa yemini bozulur. Velev ki deli olduğu halde yaklaşsın. O zaman Allah'a yemin etmişse kefâret, başkasına yemin etmişse ceza vâcip olur ve îlâ sukut eder. Çünkü yemin sona ermiştir. Müddet içinde kadına yaklaşmazsa müddetin geçmesiyle kadın bir talâk-ı bâin boş olur. Kadına müddet içinde yaklaştığını müddet geçtikten sonra iddia ederse sözü ancak beyyineyle kabul olunur. Ve yemin muvakkat ise sâkıt olur. Velev ki iki müddetle muvakkat olsun. Çünkü ikinci müddetin geçmesiyle kadın ikinciyle bâin olur ve îlâ sukut eder.



İZAH



«Müddeti tâyin için» yani müddeti zikretmek menin hayız için değil yemin için olduğuna karinedir. Müddeti zikretmemesi bunun hilâfınadır.



«Üzerime hac farz olsun ve benzeri» meselâ üzerime umre veya sadaka yahut oruç veya hedy kurbanı yahut itikâf veya yemin yahut kefâret farz olsun gibi sözler yahut sen boş ol veya öteki karısı için bu boş olsun, kölem hür olsun veya belirsiz bir köle için âzâdı üzerime borç olsun, bir gün oruç tutmak boynuma borç olsun gibi sözlerdir.



Bu ayın orucu boynuma borç olsun demesi bunun hilâfınadır. Çünkü o ay geçtikten sonra kendisine bir şey lâzım gelmeksizin o kadına yaklaşması mümkündür. Bir cenazenin arkasından gitmek veya secde-i tilâvet yahut Kur'an okumak veya bir tespih yahut, Beyt-i Makdis'de namaz kılmak boynuma borç olsun derse îlâ yapmış sayılmaz. Zahire'de İmam Muhammed'in muhâlif olduğu bildiriliyor. Çünkü ona göre nezirle bunlar lâzım gelir. Fetih'te de böyle denilmiştir. Fetih sahibi İmam Muhammed'in kavline cevaba işaretle: "Bu iş nezrin sahih olmasına değil meşakkatli bir işin lâzım gelmesine dayanmaktadır. Aksi takdirde ikirekât namaza tâlik etmekle de îlâ yapmış olması lâzım gelirdi. Mezhebe göre namazı Beyt-i Makdis'den başka bir yerde kılmakla nezir sâkıt olur." demiştir.



"İki rekâtta meşakkat olmadığı için îlâ yapmış sayılmaz." Velev ki yemini bozulunca bu namazı kılmak lâzım gelsin. Zira iki rekât namazı nezretmek sahihtir. Şârih bununla tembellik gibi ârızî meşakkatin muteber sayılmayacağına işaret etmiştir. Nitekim gazaya gitmek boynuma borç olsun gibi sözde ârız olan korkaklığa itibar yoktur.



"Buna kıyasen ilah..." Bu inceleme Nehir sahibine aittir. Fakat yerinde değildir. Zira yukarıda geçti ki mûlî (îlâ yapan kimse) karısına yaklaşması ancak kendisine lâzım gelen meşakkatli bir şeyle mümkün olan kimsedir. Binaenaleyh mutlak lâzım olacak ve mutlaka meşakkatli olacaktır. Kur'an okumak, cenaze namazı kılmak, ölü kefenlemek gibi şeyleri nezretmek sahih olamaz. Nitekim Kuhistânî'nin yeminler bahsinde beyan edilmiştir. Nezretmesi sahih olmayınca kendisine hiç bir şey lâzım gelmeksizin kadına yaklaşması mümkündür. Nasıl ki sana yaklaşırsam bana bin abdest borç olsun dese îlâ yapmış olmaz.



"Sana yaklaşırsam sen boş ol yahut kölem hür olsun." sözünü "ve benzeri meşakkatli şeyler" ifadesinden önce zikretmesi gerekirdi. Kadına yaklaşırsa talâk-ı ric'î ile boş olur, köle de âzâd olur. Zâhirine bakılırsa velev ki bu iş meşakkat veren şeylerden olmasın. Çünkü aslı itibariyle meşakkatlidir. Nitekim Tahtâvî ifade etmiştir. Yukarıda arz etmiştik ki, bu adam köleyi satarsa îlâ sâkıt olur. Köle tekrar milkine dönerse îlâ da döner. Oğlumu kesmek boynuma borç olsun derse îlâ sahih olur, yeminini bozmakla bir koyun kesmesi lâzım gelir. Nitekim Bedâyı'da bildirilmiştir.



"Kinâyeye misâl ilah..." Kinâyelerden bazıları da seninle başımı bir yastığa koymam, sana dokunmam, seninle yatmam, seni kızdırırım ve sana kötülük ederim gibi sözlerdir. Fetih. Fetih sahibinin bildirdiğine göre Bedâyı'da yaklaşmak sözüyle seninle uyumam sözü de kinâyelerden sayılmıştır. Bu son kelime hakkında evvelce söz geçmişti.



"Müebbeddendir ilah..." Çünkü bunlar örfen ebediyet bildirmek için söylenir. Bir de dört ay zarfında vuku bulmayacaklarına delâlet eden sâbık işaretleri vardır. Bu cümleyi musannıfın aşağıda gelen: "Yemin müebbed ise sâkıt olmaz." sözünün yanında zikretmesi münasip olurdu. Nitekim Fetih sahibi öyle yapmıştır.



"Veleyki deli olduğu halde yaklaşsın." Çünkü ehliyet yemin ederken muteberdir, yemin bozulurken muteber değildir.



"Kefâret vâcip olur." Yemini bozulmadan kefâret verirse muteber sayılmaz. Bahır.



"Ceza vâcip olur." Yeminler bahsinde görüleceği vecihle böyle bir hal karşısında üzerine aldığı nezri ifâ etmekle yemin kefâreti vermek arasında muhayyer bırakılır. Rahmetî. Yani İmam-ı A'zam'ın da döndüğü sahih kavil budur. Şürunbulâliyye. Ama bu îlâ kaldığına göredir. Âzâdına yemin edilen köle ölerek îlâ sâkıt olursa bildiğin gibi hiç bir şey vâcip olmaz.



"Ve ilâ sukut eder." Dört ay geçerse talâk vâki olmaz. Çünkü yemin bozulmakla bitmiş gitmiştir. Bu hususta dört aya yemin etmesiyle mutlak veya ilelebet yemin etmesi arasında fark yoktur. Bahır.



"Bir talâk-ı bâin boş olur." Bu sözle musannıf yeniden boşamaya veya ayrılmalarına hükmetmeye hâcet olmadığına işaret etmiştir. Şâfiî buna muhâliftir. Nitekim Hidâye'de bildirilmiştir.



"Sözü ancak beyyineyle kabul olunur." Yani kadınla müddet içinde cimada bulunduğunu ikrar ettiğine beyyine getirecektir. Bahır. Çünkü müddet içinde kendisi inşâya mâliktir. Binaenaleyh ihbara da mâlik olur ve onun için şâhit getirmesi sahihtir. Ric'at bâbında bunun benzeri geçmiş ve en şaşılacak meselelerden biri olduğu bildirilmişti.



«Velev ki iki müddeti» muvakkat olsun." İki müddet sekiz aya yemin etmekle olur. Nitekim Kuhistânî'ye uyarak Dürr-ü Müntekâ sahibi böyle demiştir. Ama bu söz Kenz ve diğer kitaplardaki ifadeye muhâliftir. Onlar da; "Dört ay üzerine yemin ederse îlâ sâkıt olur." denilmiştir ki bu iki müddete veya fazlasına yemin etse sâkıt olmayacağını iktizâ eder. "Çünkü ikincinin geçmesiyle kadın ikinciyle bâin olur." sözünün mânâsı budur. Lâkin şârihin muradı iki müddet geçtikten sonra sâkıt olur demektir.



"İkinciyle bâin olur." Yani onunla ikinci defa evlenirse demek istiyor. Yoksa bu söz müebbet hakkında aşağıda gelen esah sözden başkadır. Çünkü aralarında görünen bir fark yoktur. Sonra gördüm ki Kuhistânî şöyle demiş: "İkincide yani iki müddet meselesinde kadın talâk-ı bâinle boşanır da sonra o kocasıyla tekrar evlenir ve diğer dört ay geçerse diğer bir talâk-ı bâinle boş olur, ilâ da düşer." Valvalciyye'de şöyle denilmiştir: "Vallâhi sana bir sene yaklaşmam der de dört ay geçer ve kadın bâin olarak onunla tekrar evlenir de dört ay daha geçerse yine bâin olur. Onunla üçüncü defa evlenirse talâk vâki olmaz. Çünkü evlendikten sonra seneden dört aydan daha az bir zaman kalmıştır."



METİN



Yemin müebbet ve kadın temiz ise yukarıda geçtiği vecihle sâkıt olmaz. Bunun üzerine musannıf şu sözü tefri' etmiştir: O kadın ikinci ve üçüncü defa nikâh eder de her iki müddet rucu'suz yani kadına yaklaşmadan geçerse, son iki müddetle bâin olur. Müddet evlenme vaktinden itibar edilir. Kadın başka kocadan ayrıldıktan sonra nikâh ederse boş olmaz. Çünkü bu milk sona ermiştir. Üç talâktan aşağı îlâ yapmak suretiyle bâin olursa yahut geçerli talâkla bâin olarak boşadıktan sonra kadın üç talâk hakkıyla dönerse, bunun hilâfına îlâ ile talâk vâki olur. İmam Muhammed buna muhâliftir. Nitekim yıkma meselesinde geçmişti. Başka kocadan döndükten sonra o kadınla cimada bulunursa kefâret verir. Çünkübozulmak için yemin bâkidir.



İZAH



"Yemin müebbet ise sâkıt olmaz." Yani îlâ sâkıt olmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Müebbet yemin açık olarak ebedî sözüyle yapılandır. Yahut mutlak bırakılandır. Bu takdirde sana yaklaşmam ancak hayızlı olursan müstesna der ki, bununla aslâ îlâ yapmış sayılmaz."



"Kadın temiz ise..." Fetih sahibinin: "Ancak hayızlı olursan müstesna." demesinin mânâsı budur. Yukarıda geçenlerden bunda olan sakatlığı gördün.



"Bunun üzerine şu sözü tefri' etmiştir." Yani "Yemin müebbed ise sâkıt olmaz." sözünün üzerine: "Kadını ikinci ve üçüncü defa nikâh ederse ilah..." sözünü tefri' etmiştir. Bu gösterir ki evlenmeden talâk tekerrür etmez. Çünkü kadının hakkına mâni olmak yoktur. Bazıları demişlerdir ki: "Dört ayın geçmesiyle kadın îlâdan dolayı talâk-ı bâinle boş olur da sonra iddet beklerken diğer dört ay geçerse ikinci bir talâk vâki olur. İddet içindeyken bir dört ay daha geçerse başka bir talâk vâki olur." Ama esah olan birinci kavildir. Çünkü talâk vukuu zulmün cezasıdır. Bâinle boşanmış bir kadının ise hakkı yoktur. Binaenaleyh boşayan zâlim olmaz. Nitekim Zeylaî'de böyledir. Fetih sahibiyle Bahır ve Nehir sahipleri de ona uymuşlardır. Metinler de buna göre yazılmıştır.



"Müddet evlenme vaktinden itibar edilir." Evlenmenin iddet içinde yahut iddet bittikten sonra olması müsavîdir. Nehir sahibi diyor ki: "Müddetin başını itibar hususunda ihtilâf vardır. Hidâye'de ve ona uyan Kâfî'de müddetin evlenme vaktinden itibar edileceği bildirilmiştir. Nihâye sahibi ile Timurtâşî ve Merginânî'ye uyarak İnâye sahibi bunu evlenme iddet bittikten sonra olmuşsa diye kayıtlamışlardır. Şayet iddet içinde olursa iptida talâk vaktinden itibar edilir." Zeylaî: "Bu doğru değildir. Ancak evlenmezden önce talâk tekerrür eder diyenin kavline göre doğru olur ki, bu kavlin zayıf olduğu yukarıda geçmişti." demiştir. Fetih sahibi: "Evlâ olan mutlak bırakmaktır. Nitekim Hidâye sahibi öyle yapmıştır." demiştir.



"Başka kocadan ayrıldıktan sonra nikâh ederse" yani üç talâk ile milki sona eren îlâ sahibi nikâh ederse demek istiyor. H. Lâkin bu mesele aşağıda gelen talâkı yıkma meselesidir.



"Çünkü bu milk sona ermiştir." Bu mesele "Kadının talâkını meselâ şu haneye girmesine tâlik edip de sonra müneccez olarak üç defa boşarsa ve kadın başka kocaya vararak tekrar birinci kocasına döner ve o haneye girerse boş olmaz." meselesinin fer'idir. İmam Züfer buna muhaliftir. Kezâ kadına îlâ yapar da sonra onu üç defa boşarsa îlâ bâtıl olur. Hatta iddetini beklerken dört ay geçerse talâk vâki olmaz. Züfer buna muhâliftir. O kadınla başka kocadan döndükten sonra müebbet îlâda evlenirse îlâ geri dönmez. Züfer muhâliftir. Fetih.



"Kadın üç talâk hakkıyla dönerse" bu şöyle olur: Kadın başka kocaya gittikten sonra Şeyhayn'ın kavline göre ikinci koca üç talâktan azının da hükmünü yıkacağından ilkkocasıyla evlenirse yeniden helâl olur. Ona üç talâk hakkıyla döner.



"Îlâ ile talâk vâki olur." Yani üç talâk vâki olur. Şöyle ki: Cimasız olarak kadının üzerinden her dört ay geçtikçe bir talâk-ı bâin boş olur. Nihayet üç talâk meydana gelir. Fetih, Nehir ve Tebyîn'de böyle denilmiştir.



Ben derim ki: Bunu mutlaka esah kavle göre her müddetten sonra tekrar onunla evlenirse diye kayıdlamak gerekir. Tâ ki talâk zulmün cezası olsun. Nitekim geçmişti. Galiba ulemanın bunu mutlak bırakmaları yakında geçtiği içindir.



"İmam Muhammed buna muhâliftir." Ona göre üç talâk vâki olmaz. Kalan bir veya iki talâk vâki olur. Çünkü ona göre ikinci koca üç talâktan aşağısını yıkamaz. Nitekim bu bâbtan az önce geçmişti. Onun kavline itimad edileceğini de görmüştük.



"Çünkü bozulmak için yemin bâkidir." Yani talâk hakkında bâki olmasa da bozulmak hakkında yemin bâkidir ve sanki bir ecnebi kadına sana yaklaşmam demiş gibi olur. Bununla îlâ yapmış sayılmaz. Ama kadına yakınlık ederse keffâret icab eder. Zeylaî.



METİN



Vallâh sana iki ay yaklaşmam "bu iki aydan sonra iki ay daha" sözü îlâ olur. Çünkü müddet tehakkuk etmiştir. Bir gün durur da sonra vallâhi sana iki ay yaklaşmam derse îlâ yapmış olmaz. Burada günden murad mutlak zamandır. Zira bir saat dahi böyledir. Bahır. İlk iki aydan sonra desin demesin fark etmez. Çünkü müddet noksandır. Lâkin bunu derse keffâret birleşir, demezse ayrı ayrı lâzım gelir.



İZAH



"Bu iki aydan sonra" sözü ittifâkî (tesadüfî) bir kayıddır. Çünkü bu adam iki ay ve iki ay dese yine hüküm böyle olurdu. Nitekim Tebyîn'de açıklanmıştır. H. Bunun bir misli de Fetih ile Bahır'dadır.



"Çünkü müddet tehakkuk etmiştir." Yani dört ay müddet mevcuddur. Onun için bir adam: Ben fülanla iki gün ve iki gün konuşmam dese onunla dört gün konuşmam demiş gibi olur. Bu meselelerin cinsinde asıl olan şudur: Nefy edatı ve Allah'ın ismi tekrarlanmadan atfedilirse bir yemin olur. Tekrarlanırlarsa iki yemin meydana gelir. Fakat ikisinin müddeti içiçe girerler. İzahı şudur: Bir kimse ben Zeyd'le iki gün konuşmam, iki gün daha konuşmam derse, bu iki yemin olur. Ama iki yeminin müddeti birdir. Hatta Zeyd'le ilk gün veya ikinci gün konuşursa ikisinde de yemini bozulur. Kendisine iki keffâret lâzım gelir. Üçüncü gün konuşursa yemini bo-zulmaz. Çünkü yeminlerin müddeti geçmiştir. Keza, vallâhi ben Zeyd'le iki gün konuşmam, vallahi ben Zeyd'le iki gün konuşmam derse hüküm yine budur. Ama, ben onunla iki gün ve iki gün konuşmam derse bir yemin olur ve bu yeminin müddeti dört gündür, Hatta iki gün zarfında Zeyd'le konuşursa kendisine bir keffâret vâcib olur.



Bu izaha göre; vallâhi ben onunla bir gün ve iki gün konuşmam derse bir yemin olur ve üç güne kadar devam eder. Hatta bu günler zarfında onunla konuşursa bir keffâret vâcib olur. Vallâhi ben onunla ne bir gün konuşurum ne iki gün derse yahut vallâhi ben onunla bir gün konuşmam, vallâhi ben onunla iki gün konuşmam derse iki yemin olur. Birincinin müddeti bir gün, ikincinin müddeti iki gündür. Hatta onunla ilk gün konuşursa kendisine iki keffâret vâcib olur. İkinci gün konuşursa bir keffâret kâfidir. Üçüncü gün konuşursa yemini bozulmaz. Çünkü her iki yeminin müddeti bitmiştir. Bu izaha göre; vallâhi sana ne iki ay yaklaşırım ne de iki ay der yahut vallâhi sana iki ay yaklaşmam, vallâhi sana iki ay yaklaşmam derse îlâ yapmış olmaz. Çünkü bunlar iki yemin olup müddetleri birbirinin içine girer. Hatta iki ay geçmeden kadına yakınlık ederse kendisine iki keffâret vâcib olur. İki ay geçtikten sonra yakınlık ederse hiç bir şey vâcib olmaz. Çünkü ikisinin de müddeti bitmiştir. Zeylaî.



Ben derim ki: Bunun hâsılı şudur: Nefy edatının ve Allah isminin tekrarıyla yeminin müteaddid olduğuna hüküm verilir. Yemin müteaddid olursa müddet bir olur. Yani birinci yeminin müddeti ikincinin müddeti içine girmiş olur. Ne zaman yemin bir olursa müddet müteaddid olur. Yani ikincinin müddeti aynı, birincinin müddeti ayrı olur. Bazen yemin müteaddid olmakla beraber müddet de müteaddid olur. Mesela; müddetin başka olduğunu söyler; o zaman her müddete bir keffâret vâcib olur. Nitekim ikinci meselede gelecektir.



"Bir gün durur da" yani vallâhi sana iki ay yaklaşmam dedikten sonra durur da sonra ikinci cümleyi söylerse îlâ yapmış sayılmaz.



"İlk iki aydan sonra desin demesin fark etmez." Yani burada zarfla kayıdlaması ilk meselede olduğu gibi tesadüfîdir.



"Çünkü müddet noksandır." Yani iki yeminin arasını ayıran meselâ bir gün gibi bir fâsıla mikdarı noksandır. Çünkü, birinci yeminde kadına yaklaşmama müddeti iki aydır. Ondan sonraki ikinci yeminde dahi iki ay vardır. Bu iki yeminin arasında kadına yaklaşmakla kendisine bir şey lâzım gelmeyecek bir müddet vardır. Onu çıkardımı îlâ müddeti tamam olmaz. Birinci mesele bunun hilâfınadır. Çünkü oradaki dört ayda fâsıla yoktur. Bu burada ilk iki aydan sonra dediğine göredir. Çünkü müddetin değişik olduğuna nassdır. Velevki yemin müteaddid olsun. Bunu demezse müddet birleşir. Çünkü Allah Teâlâ'nın ismini tekrarladığı için müddetin teaddüdünü mûcib olmayacak şekilde yemin teaddüd eder. Binaenaleyh îlâ müddeti dahi yoktur.



"Lâkîn bunu derse ilah..." sözü zarfı söylemekle söylememek arasında fark görmemesi üzerine istidraktır. Yani bu adamın îlâ yapmış sayılmamasına bakarak zarfın zikredilmesi ve edilmemesi arasında fark yoktur. Lâkin aralarında başka cihetten fark vardır. Bu farkı Fetihsahibi ve başkaları söylemişlerdir ki şudur: O adam bunu söylerse ikinci yeminin müddeti teayyün eder. Bahır ve Nehir'de böyle denilmiştir.



Yani ikinci yeminin müddeti birincinin içine girmeksizin ayniyle murad edilmiş olur. Şârih bunu "keffâret birleşir" sözüyle ifade etmiştir ki, kendisi de Fetih sahibinin bu suret hakkındaki şu sözünden almıştır: "Eğer kadına ilk iki ayda yaklaşırsa kendisine bir keffâret lâzım gelir. Son iki ayda yaklaşırsa yine öyledir. Çünkü iki ay içinde iki yemin toplanmamıştır. Bilâkis her iki ayda bir tek yemin vardır. "Bunun üzerine Hidâye şârihleri:" Yakınlık ettiği için o adama iki keffâret lâzım gelir." diye itiraz etmişlerse de Fetih sahibi bunun hata olduğunu söylemiştir.



Nehir sahibi diyor ki: "Çünkü her yemin için yalnız başına bîr müdet olunca iki müddet arasında içiçe girme yoktur ki, kendisine iki keffâret lâzım gelsin. Meğerki her ikisinin müddeti içinde yakınlık ettiği murad edilsin. Sa'diyye haşiyelerinde böyle denilmiştir. Bence bu yorum yapılması vâcîb bir şeydir."



Ben derim ki: Fetih'de beyan edilen ve Bahır'da ona uyarak; "Lakin iki müddet içiçe girer. Kadına ilk iki ayda yaklaşırsa kendisine bir keffaret lâzım gelir ilah..." denilmesi bir kalem hatasıdır. Doğrusu iki müddetin içiçe girmemesidir. Ben buna tenbihde bulunan görmedim. Lâkin mânâ ve sözün gelişi geçişi buna delâlet etmektedir. Kezâ Nehir'den naklettiğimiz ibâre dahi açıkça buna delâlet etmektedir. Fakat o adam ilk iki aydan sonra demezse her ikisinin müddeti bir olur ve ikincisi birincisinden bir gün sonraya kalır. Bahır ve Nehir'de böyle denilmiştir.



Şârih bunu "demezse ayrı ayrı lâzım gelir" sözüyle ifade etmiştir.Yani bunu demezse ayrı ayrı keffâret lâzım gelir, demek istemiştir ki bunu Fetih sahibinin şu ifadesinden almıştır: "İki müddet içiçe girdikleri için îlâ yapmış olmaz ve ikincinin müddeti birinciden bir gün yahut -iki yeminin arasını ayırmasına göre- bir saat gecikir. Böylece bu iki yeminden iki ayla bir güne yahut -fâsılaya göre- bir saatlik yemin meydana gelir."



Ben derim ki: Bunun hâsılı şudur: Bu adam sana iki ay yaklaşmam deyip bundan meselâ bir gün sonra aynı sözü söylerse iki müddet bir olur. Çünkü, yukarda geçtiği vecihle yemin müteaddiddir. Lâkin iki yeminin arasını ayıran bir gün birinci yeminde dahil ikincide dahil değildir. Binaenaleyh ikinci yeminde iki ay üzerine bir gün ziyade etmekle iki ay tamamlamak lâzım gelir. Bu ziyade gün ikinci yeminde dahildir. Fasıla olan günün aksine birincide dahil değildir. Bundan da zikri gecen iki günden maada iki müddetin içiçe girmesi lâzım gelir. Çünkü iki müddete iki yemîn toplanmamıştır. Kadına bunların birinde yakınlık ederse kendisine bir keffâret lâzım gelir. Müddetin kalanı bunun hilâfınadır. Çünkü o iki yeminde dahildir. Binaenaleyh onda keffâret müteaddid olur. Burada bana zâhir olan budur.



METİN



Yahut vallâhi sana bir sene yaklaşmam yalnız bir gün müstesna derse îlâ yapmış olmaz. Bilâkis kadına yakınlık eder de seneden dört ay yahut daha fazla zaman kalırsa o zaman îlâ yapmış olur. Aksi takdirde olmaz. Sene sözünü atarsa kadına yaklaşmadıkça îlâ yapmış olmaz, yaklaşırsa îlâ yapmış olur. "Ancak içinde sana yakınlık ettiğim gün müstesna." ifadesini ziyade ederse ebediyyen îlâ yapmış olmaz. Çünkü içinde kadına yakınlık edeceği her günü istisna etmiştir.



Bînaenaleyh ebediyyen men'i tasavvur edilemez. Yahut kendisi Basra'da olduğu halde: Vallâhi Mekke'ye girmem der de o halde kadın Mekke'de bulunursa îlâ yapmış olmaz. Çünkü onu Mekke'den çıkararak kendisiyle cima'da bulunması mümkündür. Bir kimse talâk-ı ric'î ile boşadığı karısına îlâ yaparsa sahih olur. Çünkü karı-kocalık bâkidir. O iddetin geçmesiyle bâtıl olur.



İZAH



"Yalnız bir gün müstesna..." Yalnız bir saat müstesna demesi de böyledir. Bunu Tahtâvî Hamevî'den nakletmiştir.



"Derhal îlâ yapmış olmaz." Çünkü belirsiz bir gün istisna etmiştir. Binaenaleyh bu hakikat olarak senenin her gününe uyar ve o günde kadına yaklaşması mümkün olur. Kendisine hiç bir şey de lâzım gelmez. Elverir ki bunu dört ay geçmeden önce yapmış olsun. İmam Züfer'in dediği gibi bunu senenin en son gününe vermek sözü hakikatinden çıkarmak olur. Zira hakikati belirsizliktir. Bu sefer hiç hâcet yokken onu tâyine çevirmiş oluruz. "Bir gün noksan kalması müstesna" demesi bunun hilâfınadır. Çünkü noksan örf-ü âdete göre sondan olur. Sana hanemi bir sene icârâ verdim yalnız bir gün müstesna yahut alacağımı erteledim yalnız bir gün müstesna demesi dahi böyledir. Çünkü akdin sahih olması ve ödemenin geciktirilmesi için bu sözden son gün murad edilmesine ihtiyaç vardır.



Vallâhi Zeyd'le bir sene konuşmayacağım yalnız bir gün müstesna sözü de böyledir. Zira buna sebeb olan dargınlık halen konuşmamayı iktiza eder ve konuşmak sonraya bırakılır. îlâ bazen gönül razılığı ile olur. Velevki dargınlıktan dolayı olsun. Lâkin geciktiği takdirde iki mekrûhun lâzım gelmesi dargınlık cihetiyle karşılaşır ve her ikisi sâkıt olarak lâfzın muktezası olan belirsizlikle amel edilir. Bahır ve Nehir'in ifadelerinin hülasası budur.



"Bilâkis kadına yakınlık eder de" yani bir günde yakınlık eder de ondan sonra yaklaşmazsa demek istiyor.



"İlâ yapmış olur." Yani sırf yakınlaşmakla değil o gün güneş kovuşmakla îlâ yapmış olur. "Bir sene yaklaşmam yalnız bir defası müstesna." demesi bunun hilâfınadır. Zira yakınlık ettiği an îlâ yapmış olur.



"Aksi takdirde olmaz." Yani dört ay kalmazsa îlâ yapmış olmaz.



"Yaklaşırsa îlâ yapmış olur." Yani müebbeden îlâ yapmış olur. Çünkü müstesna olan günden sonrası için sınır yoktur. Binaenaleyh ona yukarıda geçen müebbed îlâ hükmü verilir. "Bir gün müstesna" sözünü atar da sene sözünü bırakırsa îlâ yapmış olur, bu sözle kadın yalnız iki talâk boş olur. Nitekim Bahır'da Valvalciyye'den naklen bildirilmiştir ki ibâresini arzetmiştik.



"Ebediyyen îlâ yapmış olmaz." Yani kadına yakınlıkta bulunsun bu-lunmasın demek istiyor. Bahır.



"Kendisiyle cima'da bulunması mümkündür." Yani müddet içinde ken-disine bir şey lâzım gelmeksizin mümkündür. Mümkün değilse meselâ iki yer arasında sekiz aylık mesafe varsa Cevamiu'l-Fıkıh'da bildirildiğine göre îlâ yapmış sayılır. Kâdîhân'ın bildirdiğine göre itibar dört ayadır. Bunun zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü karı-kocadan her biri diğerinin yanına giderek bundan daha az bir müddete karşılaşmaları mümkündür. Bahır. Burada şöyle denilebilir: "Her iki kavle göre îlâ tehakuk etmez. Çünkü îlâ kadına yaklaşmayacağına yemindir. Buradaki yemin ise girmeyeceğinedir." Cevabı şudur: Bu söz onun kinâyelerindendir. Binaenaleyh onunla îlâ yapmış olmak için niyet şarttır. T.



"Çünkü karı-kocalık bâkidir." Binaenaleyh Teâlâ Hazretlerinin: "Kadınlarına îlâ yapan erkekler için ilah..." âyet-i kerîmesi bu kadına da şâmildir. Buna şöyle itiraz olunmuştur: "îlâ kadını cima hakkından men ettiği için erkeğe verilen bir zulüm cezasıdır. Talâk-ı ric'îde kadının ne kazâen, ne de diyâneten cima hakkı yoktur. Hatta erkeğin ona cimasız müracaat etmesi müstehaptır. Binaenaleyh erkek zâlim olamaz." Bu itiraza Şemsü'l-Eimme Kerderî şu cevabı vermiştir: "Nassan bildirilen bir şeyde hüküm mânâya değil nassa izafe edilir." Tamamı inâye'dedlr. Fetih sahibi diyor ki: "Görmüyor musun kadının cima hakkı sâkıt olsa bile îlâ sâbittir. Bu gebe olduğu halde coçuk üzerine cima etmek veya başka bir şey korkusundandır. Böylece anlaşılır ki zulümle ta'lil etmek ekseriyete göre hüküm verme esasına dayanır."



"İddetin geçmesiyle bâtıl olur." Yani îlâ müddeti tamam olmadan iddetin geçmesiyle bâtıl olur. Fakat kadın hayız görenlerden olup temizlik müddeti uzarsa müddetinin geçmesiyle kadın bâin olarak boş düşer. Nehir.



METİN



Bâinle boşadığı karısına yahut îlâdan sonra nikâhladığı ecnebî bir kadına ilâ yapar da yukarıda geçtiği gibi onu milke izafe etmezse îlâ sahih olmaz. Çünkü mahalli yoktur. O kadınla cimada bulunursa yemin bâki olduğu için kefâret verir. Evvela îlâ yapar da sonra kadını talâk-ı bâinle boşarsa, kadın iddet beklerken îlâ müddeti geçtiği takdirde başka birtalâkla boş düşer. Aksi takdirde bâin olmaz. Hâniyye.



Bir kimse kadına cimadan ihram gibi hükmî aczle değil de -çünkü îlâ erkeğin ihtiyariyledir- hakiki aczle meselâ ikisinden birinin hastalığı yahut kadının küçüklüğü veya fercinin yapışıklığı yahut erkeğin âletinin kesikliği ve kalkınamaması yahut îlâ müddetinde yürüyemeyeceği bir mesafe olması veya erkeğin hapsedilmesi sebebiyle âciz kalır -yani hapishanede de kadınla cimaya imkân bulamazsa demektir. Nitekim Gâye'den naklen Bahır'da böyle denilmiştir- bir hak sebebiyle âciz kalmazsa -ben bunu başkasının söylediğini görmedim. Araştırmalıdır. Kadının hapsedilmesi ve itâatsizliği dahi böyledir- o kimsenin dönmesi diliyle kadına döndüm veya sana müracaat ettim yahut îlâyı iptal ettim veya söylediğimden döndüm gibi sözlerle olur. Çünkü kendisi men sebebiyle ona eziyet etmiştir. Şu halde vaat etmekle onu razı kılacaktır.



İZAH



"Bâinle boşadığı karısına" sözüyle musannıf îlâdan sonra nikâhın bâki olmasının şart kılınmadığına işaret etmiştir.



"Aksi takdirde bâin olmaz." Yani îlâ müddeti iddet beklerken geçmez de iddetten sonra geçerse kadın bâin olmaz. Hâniyye'de dahi: Kadınla iddet bitmeden evlenirse îlâ hali üzere kalır. Hatta îlâ müddetinden dört ay geçmeden iddet tamam olursa kadın ikinci bir talâkla boş olur. İddet geçtikten sonra evlenirse îlâ yapmış sayılır. Bunun müddeti evlenme vaktinden sayılır.



"Cimadan âciz kalırsa" meselesinde musannıfın yaptığına bakılırsa âcizlik îlâdan sonra meydana gelmiştir. Halbuki aczin îlânın başından sonuna kadar devamı şarttır. Nitekim bunun açıklaması gelecektir. Şu halde buradaki aczden murat mevcut olandır, sonradan ârız olan değildir. Sonra Hindiyye'de Fetih'ten naklen şöyle denildiğini gördüm: "Bu îlânın başından dört ay geçinceye kadar âciz kaldığına göredir ilah..." Bundan sonra şöyle devam edilmiştir: "Velev ki îlâ şarta muallak olsun. Zira sıhhat ve hastalık dille dönmenin câiz olması hususunda şartın bulunması halinde muteberdir, tâlik halinde muteber değildir."



"Hükmî aczle değil de" yani kadın ihramlıyken yahut kendisi ihramlı bulunduğu halde hac ile aralarında dört ay varken kadına îâ yaparsa bu adamın dönmesi ancak fiilen olur. Velev ki fiilinde âsî olsun. Tatarhâniyye'de Tahâvî şerhinden naklen böyle denilmiştir. Fetih ve Bahır'da bu: "Çünkü kendisi sebep olmuştur. Kendisine lâzım gelen bir hususta haram bir yol tutmuştur. Binaenaleyh hafiflik istemeye hakkı yoktur." şeklinde ta'lil edilmiştir.



"Kendisine lâzım gelen bir hususta" sözünden murat talâkın vukuudur. Haram olan yol da îlâdır. Çünkü îlâyı kendi ihtiyariyle yapmıştır. Binaenaleyh lâzım gelecek şeye kendisi sebep olmuştur. Halbuki hakikî cimaya kudreti de bulunuyordu. Bu sebeple kadının hakkınıvermeyerek zâlim olmuştur. Bu bir kul hakkıdır. Binaenaleyh sâkıt olmaz. Velev ki ihram sebebiyle ondan hükmen âciz kalsın. Onun hükmen âciz kalması dille dönmek suretiyle hafifletmeye sebep olamaz. Çünkü kendisi haram bir işi yapmakla hafifliğe müstahak olmamıştır. Buna ancak hakikî aczle müstahak olur. Zira talâkın üstünde teklif yoktur. Şu halde seferiyle günâha giren gibi olur. Böylesi su bulamazsa kendisine teyemmüm mubah olurdu. Bana zâhir olan budur.



"Hakikî aczle" meselâ şer'an cimaya mâni bulunmamakla demek istiyor. Çünkü şer'an mâni olsa hakikatte ona kâdir, hükmen âciz sayılır. Nitekim Bedâyı'da böyle denilmiştir.



"Çünkü îlâ erkeğin ihtiyariyledir." İhram öyle değildir. Nitekim izahatımızdan anlamışsındır. Bahusus kadının ihramlı bulunduğu surette açıktır. Bu da bizim söylediklerimizi teyit eder. Biz: "Kadının hayzı îlânın sahih olmasına mâni değildir." demiştik. Çünkü o nihayet şer'î bir mânidir. Aksi takdirde ihram meselesinde de sahih olmamak lâzım gelir. Nitekim arz etmiştik.



"Yahut kadının küçüklüğü..." Erkeğin küçüklüğü ise îlânın sahih olmasına mânidir. Nitekim evvelce arz etmiştik.



"Îlâ müddetinde" yani dört ayda veya daha fazlada demek istiyor. Nitekim Fetih'te ve Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde böyle denilmiş ve şöyle devam edilmiştir: "Dört aydan az olursa dönmek ancak cimayla câiz olur." Yani o adamı sultan yahut düşman men etse bile başka çare yoktur. Çünkü bu nâdirdir.



"Erkeğin hapsedilmesi ilah..." Fetih'te şöyle denilmiştir: "Hapis hakkında ihtilâf olunmuştur. Bedâyı' sahibi hapis sebebiyle dille dönmeyi sahihlemiş, Tahâvî şerhinde ise bunun hilâfı ifade edilmiştir. Rivâyetin cevabı da budur. Bunu Hâkim Kâfî'de söylemiştir. Bedâyı' sahibi Kâfî ile Tahâvî şerhinin sözlerini hapishanede kadına yaklaşmaya imkân bulmaya yorumlamak suretiyle yatıştırma yapmış ve: «Kadın onun yanına girer de onunla cimada bulunur. Hak sebebiyle hapis dille dönmekte muteber değildir. Bununla hapis ise muteberdir." demiştir. Şârihin söylediği de bu yatıştırmadır. Fetih sahibi: "Hak sebebiyle hapis ilah..." sözüyle bu hilâf ve yatıştırmanın ancak zulüm sebebiyle hapsedildiği zamana mahsus olduğunu anlatmak istemiştir. Hakkıyla hapis edilirse asla muteber değildir. Çünkü hakkını ödeyerek hapisten çıkmaya muktedirdir. Başka bir arabulmaya da işaret olabilir. Makdisî ona göre hareket etmiştir.



"Araştırmalıdır." Halebî diyor ki: "Biz bunu araştırdık ve Fetâvâ-i Hindiyye'de Gâyetü's-Surûcî'den nakledildiğini gördük."



Ben derim ki: şârih sözü uzaklara götürdü. Bu gördüğün gibi Fetih'te de zikredilmiştir.



"Kadının hapsedilmesi de böyledir." Yani ister hakkıyla ister zulmen hapsedilsin araştırmaya değer. Çünkü özür erkekten gelmeyince erkek onu gidermeye imkân bulamaz. Rahmetî.



"Ve itâatsizliğin dahi böyledir." Bahır sahibi diyor ki: "Kadının erkeğe teslim olmaması yahut kadın kaçak olup kocasının onun nerede olduğunu bilmemesi yahut üç talâkın şehâdetiyle tezkiye yapmak için hâkimin aralarına girmesi dahi aczden sayılır."



"O kimsenin dönmesi ilah..." Yani talâk hakkında îlâyı iptal eden dönüşü sözle olur. Yeminin bozulması itibariyle bâki sayılması hakkında ise sözle olmaz. Hatta îlâ müddetinde sözle kadına döndükten sonra onunla cimada bulunursa kefâret vermesi lâzım gelir. Çünkü yeminini bozduğu tahakkuk etmiştir. Bahır. Yemin ancak bozulmakla biter. Bozulması ise üzerine yemin edilen şeyin yapılmasıyla olur. Söz, üzerine yemin edilen bir şey değildir. Binaenaleyh yemin bitmez. Bedâyı'.



"Diliyle" diye kayıtlaması hasta bir adam diliyle değil de kalbiyle dönse muteber sayılmayacağı içindir. Bunu Hâniyye'den naklen Bahır sahibi söylemiştir. Kadın tasdik ederse muteber olur diyenler de olmuşsa da birinci söz daha yerindedir. Fetih.



"Gibi sözlerle olur." demesi sözlerin bunlardan ibaret olmadığını anlatmak içindir. Çünkü maksat döndüğünü anlatan sözdür. Anla!



METİN



Şayet müddet içinde cimaya kâdir olursa onun dönmesi ferce cimayla olur. Çünkü asıl odur. Dübür gibi başka bir yere cimada bulunursa bu dönmek olmaz. Bu aczin îlâ vaktinden müddetinin sonuna kadar devam etmesi şart olduğunu gösterir. Mültekâ'da bu açıklanmıştır. Hâvî'de şöyle denilmektedir: "Bir ki