Tavla Oyunu:

"Tavla oynayan elini domuzun etine ve kanına batırmış gibi olur." (Müslim, Şi'r 15; İbn Mâce, Edeb 43) "Tavla oynayan Allah ve Rasûlünün emrini dinlememiş olur." (Ebû Dâvud, Edeb 56) hadislerini göz önüne alan cumhûr tavla oynamanın haram olduğu hükmünü benimsemişlerdir. İskambil kâğıdı ile oyunların da tavla gibi olduğu değerlendirilir. Tavla, şansa da dayanan ve zarla oynanan oyun olduğu, iskambil de yine şansa dayandığı ve kumar aracı/oyunu olduğu için câiz olmaz. Said bin el-Müseyyeb'in de dâhil bulunduğu bazı din bilginleri ise hadislerin kumara âit olduğunu, kumarsız tavla oynamanın (bunlara düşkünlük göstermemek ve kumara âlet etmemek şartıyla) câiz olduğunu söylemişlerdir.



Arapça ve Türkçe’ye Farsça’dan geçmiş olan "satranç" denilen oyun ise, sahâbe devrinde Araplar arasında ortaya çıktığı ve bu oyun tanındığı halde, satrançdan, bu konuda Hz. Peygamber'den sağlam bir hadis intikal etmemiştir. Sahâbe ve tâbiîn bilginleri ile daha sonrakiler satrançla ilgili üç görüş öne sürmüşlerdir:



Abdullah bin Abbas, Ebû Hüreyre, İbn Sirîn, Hişam bin Urve, Saîd bin el-Müseyyeb, Saîd bin el-Cübeyr gibi sahâbe ve tâbiîn bilginlerine göre satranç oynamak mubahtır. İmam Şâfiî'ye göre, satranç tenzihen mekruh; Ebû Hanîfe, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise haramdır. Satrancın bir şans oyunundan çok, bir zekâ oyunu ve beyin sporu özelliği dikkate alınarak, bir de hakkında kesin bir yasaklama hükmünun bulunmadığına bakılarak kesin haram dememek gerekir. Ancak sahâbenin bunu tavlaya kıyas ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim, Abdullah bin Ömer'den şöyle dediği nakledilir: "Satranç tavladan daha kötüdür." Hz Ali'nin onu, kumar türünden saydığı belirtilir (İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azım, İstanbul 1985, III, 170). Diğer yandan Yahyâ bin Saîd'in, İmam Mâlik'ten şu sözleri işittiği nakledilir: "Satrançta hayır yoktur, satranç ve onun dışındaki diğer bâtıl kumar oyunlarını oynamak çirkindir (mekruh). İmam Mâlik bunları söylerken şu âyeti okuyordu: "Hakk'ın dışında sapıklıktan başka ne vardır" (10/Yûnus, 32; bkz. Mâlik, Muvattâ, Rü'yâ, 7).



Satranç, sahâbe devrinde İslâm dünyasınca tanınmış ve hükmünde görüş ayrılığı meydana gelmiştir: Sahâbeden Hz. Ali, Abdullah İbn Ömer, mezheplerden Hanefî ve Hanbelîlere göre haramdır. İbn Abbas, Ebû Hüreyre, İbn Sîrîn, Said bin el-Müseyyeb, İbn Cübeyr gibi sahâbe ve tâbiûn fukahâsına göre mubah; Şâfiî ve Mâlikîlere göre haram değil, mekruhtur. Nevevî'nin nakline göre tenzîhen mekruh nev'indendir. Satrancı haram saymak için sağlam bir delilin bulunmadığı anlaşılmaktadır.



Dama da satranç benzeri bir oyundur. Tenis ve bilârdo oyunlarında ise spor hâkimdir. Meşrû olmayan başka unsurlar eklenmediği takdirde mubah olmaları gerekir.



Sonuç olarak, kumar amacı olmaksızın sadece dinlenmek, eğlenmek ve zevk için oynanabilen oyunların da mubah olabilmesi için dört şart öngörülmüştür: (Satranç, tenis, bilardo, futbol gibi oynanan) oyun;



a. Namazın geçmesine veya gecikmesine yol açmamalı, düşkün/hasta olup çokça zamanını bununla harcamamalı,



b. Hiçbir menfaat beklememeli, kumara âlet etmemeli (yenen şunu kazanacak, yenilen şunu verecek gibi),



c. Oyun sırasında dilini kötü ve boş sözlerden korumalı, rakîbe veya ortalığa çirkin sözler sarfetmemeli,      



d. Normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına yol açmamalıdır.[222]